24 Ağustos 2011

İÇİMİZDEKİ SIKINTI (1) -Caner ÖĞÜK'ten Muhteş Bir Hikaye...


(1)

-Yine nefes nefese gelmişsin hayırdır?
-Biliyorsun işte, hep aynı şeyler.

-Geç otur bakalım. Çay?
-Sigaran da var mı?

-Sen gelirsin de olmaz mı…
Ne zaman bir derdi, sıkıntısı olsa buraya gelirdi ama özellikle son zamanlarda burayı ziyaretleri seyrekleşmeye başlamıştı. Son dönemdeki imalı konuşmalarından bu durumun en iyi arkadaşının da canını sıktığını fark ediyordu ama
kendisinin elinde olan meseleler değildi bunlar. Aslında her ne kadar işe güce suç bulsa da bu durumu kendinin hazırladığının farkındaydı. Arkadaşı gibi verdiği sözleri tutamamış, diğer insanlardan farklı olarak paradan, dertten, sıkıntıdan uzak bir hayat kuramamıştı.

-Uzun zamandır yoktun ortalıkta. Hayırdır anlat bakalım.

-Aman boş ver. Başka konular konuşalım bugün olur mu?
-Olur tabii. Kaç şeker?

-Şekeri bıraktım ben ne çabuk unuttun.

-Buraya biraz daha sık gelirsen yüzünü de unuturum.

-Dalga geçme, halim yok. Sigaralar nerde?

-Her zamanki yerinde.


Masanın üst çekmecesindeki sigarayı almak için demir sandalyedeki yerinden doğrulurken masanın üstünde duran fotoğraf dikkatini çekti. Bir fotoğraftaki bu enerji dolu, heyecanlı, derdi tasası olmayan adama baktı bir de takım elbise içinde yorgun, stresli, bir sürü sorunla uğraşan kendine. Sonra odanın içine göz gezdirmeye başladı. Buraya ilk geldiği zamanı hatırladı. Çatısı akan, sıvasız, suyu elektriği olmayan bir barakadan şimdi küçük bir saraya dönmüştü ama bir tercih yapma şansı olsa eski barakayı tercih ederdi. Belki soğuktu içerisi, belki de yağmurun damlama sesinden uyuyamıyorlardı ama daha az dertleri olduğu kesindi. Zaten kendini hep bu evle özleştiriyordu. Bu yüzden o dönemden kalan birkaç parça eşyanın hala bir kutunun içinde durmasını seviyordu. Uzun zamandır temizlenmediği için camı sapsarı olmuş bir gaz lambası, uzun Kav kibritleri, baca kapakları, mumlar, yer yer yanmış eski bir perde,
eve elektrik hattı çekince aldıkları ilk ampul… Eğer bir gün buralardan kaçıp gidecek olsa yanına alacağı tek şeyin bu kutu olacağını düşünürdü hep. Güzel anılarla dolu olan tek hatırası olarak...

Odanın içinde yukarıdaki raflara bakarak dolaşırken masaya çarptığını fark etti. Kulpu kopmuş çekmeceyi açabilmek için önce alttaki çekmeceyi açtı, sonra da diğerinin altından tutarak çekti. Her iki çekmeceyi de açtığında çıkan tozdan burayı en kısa zamanda temizlemek gerektiğini düşündü. Zaten kendinden başka sigara içen olmadığı için burada, aynı en son bıraktığı gibiydi; yarım paket Camel Brown. Buradaki her eşyada olduğu gibi bu paketle de ilgili anıları vardı ama en çok da lise anıları gözünün önüne geliyordu; ilk sigara içtiği zaman kendisini bulutların üstünde, dünyanın hâkimi hissettiği anları. Belki de hala sigara içmesinin sebebi o ilk içişin hatırınaydı. Her içişte o ilk haz için dumanı içine çekiyordu ama kendisi de biliyordu ki her içişte daha çok bağlanacak, her içişte o ilk hazdan daha da uzaklaşacaktı.


-En azından ne olduğunu söyle canım. Aşık mı oldun yoksa?


-Kaç kere söyleyeceğim, aşka inanmam ben.


-Ne ar bu kadar inat edecek anlamıyorum ki. Milyonlarca insan yalan mı söylüyor yani?

-Delinin biri bir kuyuya taş atmış; çıkarabilen yok hala.


-Herkes inanmış ama o deliye.

-Ben inanmıyorum. Hem nasıl olur da bir kız karşıma çıkıp bütün dünyamı altüst edebilir? Belki bazı duyguların varlığı doğrudur ama onlar da biyolojik ihtiyaçlardan kaynaklanan şeyler o kadar. Neslin devamı için gereken şeyler işte bilirsin ama kesinlikle Mecnun olup çöllere düşülecek, Kerem gibi uğruna 32 dişini kaybedecek yüce, ulvi, eşsiz bir duygu değil.

-O kadar insan nasıl olmuş da ortak bir yalanı yürütmüş peki? Sen de biliyorsun tarih boyunca insanlar bunun üzerine konuşmuş, yazmış, çizmiş, oynamış…

-Sadece inanmak istemişler varlığına. Çünkü anlamsız hayatlarına bir mana yüklemek istemişler. Bir süre sonra sanki onsuz olmuyormuş gibi davranmaya başlamış insanlar. Sana şöyle örnek vereyim; bundan 20 sene önce cep telefonu adı verilen alet ortalıkta yoktu ama insanlar gayet de hayatlarını sürdürebiliyorlardı. Şimdi 10 yaşındaki bir çocuğun bile elindeki telefonu alamazsın. Artık öyle bir dayatılmış ki o olmadan hayatın olmayacağına inanmış insanlar.

-Bu duyguyu kaybetmek uğruna intihara kalkışanlar var, canını feda edenler var. Bu kadar basit olsa kendilerinden vazgeçenler olur muydu hiç?
-Onlar sadece bir anlık acıyla, kaybetme hırsıyla, küçük düşme duygusuyla yapılan şeyler. Çocuğun elinden şekeri alınca isyan edip kendine vurarak zarar vermesi gibi düşün.


-Çocuğun kendine zarar vermesiyle bir yetişkinin hayatını ortaya koymasını kıyaslayamazsın.

-Peki, madem sen çok inanıyorsun bu eşsiz duygunun varlığına, söyle bakalım; sence insan bir kişiye mi âşık olur yoksa birden fazla kişiye âşık olabilir mi?

-Bu konu hakkında farklı fikirler var ama benim düşüncem insan yalnızca bir kere âşık olabilir. Diğerleri sadece aşka âşık olmaktır.

-Nasıl yani?

-Yani ilk sevdiğin insanı ilk kez seversin, safsındır, temizsindir. Daha önce hiç böyle şeyler yaşamamışsındır. Bundan sonra da daha kalbin hiç böyle atmaz, birisiyle konuşurken ne diyeceğini bu kadar düşünmezsin. Boğazın hiç böyle kurumamıştır. O kadar güzel bir duygudur ki daha sonra hiç öylesini bulamazsın. Başkalarında yine aynı duyguyu ararsın ama hiçbiri ilki gibi olmaz. Diğer aşk zannettiklerin ise aslında farkında olmadan o duygunun peşinde yaşadığın şeylerdir.

-Madem ilki çok saf olduğu için bu kadar güzel, bu duygunun peşinde oradan oraya savruldukça o masumiyet de kaybolmaz mı?

-Elbette. Sonuçta kaç tane insanın gözünün içine bakıp da seni seviyorum dediysen bir sonrakine o kadar haksızlık olur. Aslında çoğu insan fark etmez ama mutlaka rahatsız eder bu.

-Anlıyorum…

-Çayın soğudu tazeliyim istersen?

-Yok, sağ ol. İçesim yok. Bu muhabbete yarın devam edebilir miyiz? Bugün gerçekten çok yorgunum da dinlenmem gerek artık.

-Bahaneyi bırak, konu ağır geldi desene sen şuna.

-Bir gecede bu kadar yükleme yapmak fazla olur zaten.

-Tamam, sen yat hadi ben biraz kitap okuyacağım.

Çekyatın üzerindeki yerini hazırlamak için yerinden kalktı, üzerindeki örtüyü indirdi. Altından yorganıyla yastığını aldıktan sonra rahat bir uyku için yerini hazırladı. Çekyattaki sırtına batan yaylardan mıdır yoksa üstüne sinen küf kokusundan mıdır bilinmez kendini başka bir yerde hiç bu kadar rahat hissetmiyordu. Küçüklüğünde yaptığı gibi sırtüstü dümdüz yattı, kollarını da yorganın iki yanından dışarı çıkardı.

-Işığı söndürüyorum?

-Söndür

-İyi geceler

-Sana da

Caner ÖĞÜK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...