9 Şubat 2018

Olmayan Müdürlüğe Gözyaşı Dedik ama Ümidim Boşa Çıktı / Bekir AKKAYA

NOT: "SEVİYESİ ÖLÇÜLÜYOR SA  ÇUKURDUR... " 
Bu yazı tarafımdan 2014 yılında yazılmış olup "Tamamı o günlerde okullarımızda "Eğitim - Öğretimin Laçkalığı" ve daha çok ta "Okul idarecilerinin kaprisli ve bir o kadar eğitimsiz hallerini" analiz eden bu yazı yazdığım günlerde hayli ilgi çekmişti.Yazıyı şimdi tekrar okudum. Bana çok ilginç geldi. Şimdi de katılmadığım bir görüş ve düşüncem olmadığı gibi değişen bir durum da pek yok.  O günlerden belirgin fazlalık    bugün      " teneke plaketlerin fazlalığı" ve devamında "mendil kapmaca oyunlarından kazanılan madalya yarışı" durumları.  Biraz da şenlik menlik iyi geliyor ki eğitimde çok çok öndeyiz(!).
               Bu hususta O günden bu yana yine ilçemizde en çok
gelişmişlik hal " iki kişi arasında  gizliden mesajlar çekilerek "işini bitirin" talimatı doğrultusunda kumpas kurdurularak  "Yalandan sahte hiç bir değeri olmadığı bilindiği halde "halis muhlis teneke plaket (Plakatle İlgili Not: Bu plaket aynı anda Kumru'da yaklaşık başta milli eğitim idarecileri olmak üzere yaklaşık 600'ün üzerinde okul idarecileri ve öğretmenlere verildiği halde sadece beni "yılın öğretmeni"(!) seçerek Korgan Tepealan"a kampa gönderdiler...Omuz verenlerin Allah Belasını versin.) verdilerek ve yine "yalandan "yılın öğretmeni seçtirilip bol bol küfür ve hakaret ettirilip eğitim camiasının en üstlerinden beğeni kampanyaları ile Korgan"la ödüllendirilen benim üzerimden kalitesiz bir film  yapılarak    en çapsız oyuncularla bedavadan film çevrilerek akıllarınca ucuzdan çok fazla hasılat beklentisinin devamı olarak ileride fırsattan istifade yükselme fırsatları gözleyen bir sürece gelme durumu olmuştur.  
             Dört yıl önce yazdığım yazı ortada ve ben yine buradayım. O günden bu yana çok şeyler oldu. 15 Temmuzlar ve bir sürü süprizler. Dahası tenekeden ödülüm ve Kumru Milli Eğitimince yalanlanmayan "2016 yılı yılın öğretmeni seçilişim" Ve bu nedenle de "Halis muhlis Kumru Kaymakamlığınca bizzat o günün kaymakamının imzaladığı "Orjinal tenekeden plaket" 
Ve devamında Korgan İlçesinin Tepealan Köyüne ödül olarak gönderilişim. Eeee daha ne olsun...Bir tonda küfür ve hakaret bu ödüllerin yanına iyi gelirmiş te onlarda çantamızda...
                Kumpas kuranların Allah belasını versin. Benim açıklamama gerek yok. Belayı veren Allah'ım onları zaten biliyor. Onlarda kendilerini...
                Dört yıl önce yazdığım bu yazıyı okursanız büyük bir keyif alacağınıza yürekten inanıyorum...
                İşte sizlere ilgili yazım....Sanki bugün yazılmış gibi...
                Bekir AKKAYA / 10 Şubat 2018 /KUMRU
                 *************************************** 
                 OLMAYAN MÜDÜRLÜĞE GÖZYAŞI/Bekir AKKAYA


Yazıma 1992 yılında Kumru’da yayınlanan Kumru Gazetesindeki köşemde okuyucularımla paylaştığım bir hikaye ile başlamak istiyorum.
                Hikaye şu;
                Gerçekte okuma yazması olmayan “Yasin” süresinin ne olduğunu dahi bilmeyen , Anadolu köylerinden birinde okuması ve üflemesiyle ünlenen bir hoca varmış. Hoca o kadar ünlü hale gelmiş ki ta uzak diyarlarda dahi  halk “ Azizim kim gitse düzelirmiş…Hiç yürüyemeyenler dahi hocanın bir üfürüğü ile yürümeye başlarmış. Çarpılanlar, yamulanlar ve hatta nasipsizlerin dahi önleri açılırmış. Fakirler zenginleşir, amaların gözleri açılırmış.”
                Uzak köylerden yaşlı bir kadıncağız varmış. Birtecükte oğulcağızı varmış. Oğulcağızı çok halsiz ve hastaymış. Hiçbir çaresi kalmayınca mecburen bu hocanın yolunu tutmuş. Biriktirdiği paralarını da yanına alarak ünlü hocaya ulaşmış. Zor bela ünlü hocanın dizinin dibine oturup oğulcağızına okutmaya başlamış.
                Hoca çocuğa sessiz ve derinden
okumaya başlamış. Uyuklamasından da okumayı fazlaca uzatmış. Kadın dayanamayıp “hocam nerde kaldı ve ileyhi türcaün” deyi vermiş.
                Hoca kurnaz, hoca tilki, hoca çakal,  akabinde “biraz sabır bire kadın, işte geldi ve ileyhi türcaün” deyip kadının da paralarını alarak numarısını sürdürmeye devam etmiş.
                Sonuçlara baktığımızda yakın zamana kadar ülkemizin tüm alanlarında uygulanan yöntem böyleydi. “Çevir kazı yanmasın, padişah uyanmasın.” Ya da “Bizim oğlan bina okur, döner döner bi da okur.” mantığı. Tam vatandaşın uyanacağı anlaşılınca da “ İşte geldi ve ileyhi türcaun” denilir fırıldaklığa kaldığı yerden devam edilirdi.
                Dikkat edin,  ne kadar karşı oluş varsa arkasında böyle bir mantığın yattığına inanıyorum. Yani fırıldaklık sürsün işler yürüsün. Burada asıl sorgulanması gereken söylem ve eylem değil arkasındaki kötü niyetliler olmalıdır. Söylem ve eylem masum gibi gözükse de asıl maksadın arkasında ne olduğuna bakmakta yarar var.
                Ağaç için,  ya da çocukların okuması için yapılan eyleme değil herkesin ortak değerlerine sığınarak asıl maksatlarını gizleyenlere dikkat çekmektir muradım…
                Bütün engellemelere ve bütün karşı oluşlara rağmen Türkiye’de işlerin düzgün olması için akıllı bir iradenin olduğu gözüküyor. Bana göre devlet denilen bu güçlü irade ülkemizin selameti için gerçek manada hantallaşmış ve ileriye götürmeyen tüm geçmişin kalıntılarını ve yapısını değiştirmeye yönelik çok ciddi çalışmalar gerçekleştirmektedir.  Karşı oluşlar ve engellemeler bir yana bundan on yıl önce hiç birimiz SGK’ların, hastanelerimizin, Özel İdarenin, köydeslerin ve onlarca kurumlarda yapılan reformları hayal bile edemezdi. Dershaneler kapatılacak,  zorunlu eğitim on iki yıla çıkacak, imam hatiplerin önü sonuna kadar açılacak denilseydi “kim inanırdı.” Ya da andımız kadırılacak, bütün memur ve öğretmenler ve tüm okullarda kendi istedikleri gibi okullarına gidecek, başörtüsü takılacak denilseydi kim inanırdı. Ama bunlar oldu ve her günde oluyor ve olacak.  Bırakın her şeyi şurada iki ay sonra hepimiz yani halk cumhurbaşkanı seçecek…Üf be…Daha ne olsun…Bugünde duydum “asmayalım da besleyelim mi” diyen bizim yerli “sisi” ceza almış…Bana sorarsanız “BESLEMEYELİM”
                Herkesin bir gündemi var. Ülkenin de dünyanın da…
                Benim gibilerin şimdiki gündemi eğitim kurumları yöneticiliği, yani müdür ve müdür yardımcılığı…
                Ufacıktan hatırlatalım. Malum gazetenin biri “28 şubattan beter” manşeti ile çıkmıştı da arkasından “ malum bilinen bir iki tv kanalı “ Dershaneler kapatılıyor, ülke batıyor” diye seferberlik ilan etmişti. Sonrasında hafızanızı yoklayın ve olup bitenleri hatırlayın…
                Bilenler ve gündemi iyi okuyanlar  “işte şimdi dershaneler bitti.  bu küstah tavır,  dershanelerin sonunu getirir” demişlerdi de kimse inanmamıştı.
                Sonrasında epey zaman geçti. 17 Aralıklar da 25 Aralıklar da bundan sonraki süreçler…Dahası 30 Mart yerel seçimleri. Şu altı yedi aylık geçmişte olup bitenleri düşününce  adamın “ne oldu şimdi” diyesi geliyor…
                Benim şahsan sürekli tekrar ettiğim bir cümleyi burada tekrar etmek istiyorum…Bundan sonra hangi durum olursa olsun “GEÇMİŞ ALIŞKANLIKLARINIZI UNUTUN, TÜRKİYE ARTIK ESKİ TÜRKİYE DEĞİL VE OLMAYACAK” Bu cümle tek taraflı değil ve bundan herkes ama herkes kazançlı çıkacak. Ve gerçekten Türkiye’miz şahlanacak.
                İşte devletimizin en önemli bir kurumu olan hükümetimiz tavrını ortaya koyarak “Dershanelerle İlgili Yasa ile birlikte” okul ve kurumlarda var olan yöneticilik anlayaşı ile ilgili bir düzenleme gerçekleştirdi.  Benim şahsımı da ilgilendiren bu düzenleme ile birlikte “Dershaneler Kapatılmasın” diyenlerin kervanına bazı  okul ve kurumlardaki yani Milli Eğitimdeki idareciler de katıldı. Seçimden önce yapılan bu yasal düzenlemeler güya büyük tepki aldı. 30 Mart seçimlerinde hükümet ve dolayısıyla Ak Parti büyük oy kaybına uğrayacağı ifade edildi. Seçimlerde istedikleri olmayınca da umudu yine devletimizin en önemli kurumu olan Anayasa Mahkemesi’ne ümit bağladılar…Geçen hafta da Anayasa Mahkemesi ilgili kanunun “Milli Eğitim mevzuatnda  ve yöneticilerle ilgili kısmının anayasaya uygun olduğunu” ifade ederek yalandan söylemlerin geçersiz olduğunu ilan etti.
                En çok yanıldığımız bir hususun altını burada çizmek istiyorum. Mevcut iktidar devletin anayasal bir kurumudur. Anayasa Mahkemesi de Anayasal bir kurumdur. Muhalefet ve iktidar hatta yasal kurumlar yasalarla kurulmuş devletin birimleridir. Dolayısıyla burada sınır kavgalarında olduğu gibi ya da kişilerin birbirleri ile kavgaları türünden kurumları algılamak mümkün değildir. Kurumlar arasında kavga varmış gibi gözükse de bunu insan ilişkilerine benzetmek son derece yanlıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin kararı birey olarak bizim algıladığımız türden olamaz. Ve olmadı da…Ve ben şimdi Başkan Haşim Kılıçtan beklentisi olanlara “ Ne oldu Şimdi” demek istiyorum. Ne yani şimdi Anayasa Mahkemesi Ak Partiye geçmiş mi oldu. Devletin bir kurumudur. Devlet kurumları yine yasalara doğrultusunda kurulur ya da ortadan kaldırılır. Devlet birimleri arasında gerçekten bir uyumsuzluk varsa bu bir kaostur ve burada da devletten söz etmek mümkün değildir.
                Yukarıda söz ettiğim gibi gelelim benim gibi mağdur edebiyatı yapanların durumuna. Baştan söyleyeyim,  sözünü edeceğim ve Anayasa Mahkemesinin itiraz etmediği ve anayasaya uygun gördüğü Milli Eğitim ve Milli Eğitime bağlı okullarda yöneticilik konusuna ki, ben de mağdurlardan sayılırım. Tabi ki yerseniz. Bundan önceki durum hepimizin bildiği gibi idi. Hangi yönetmelik çıksa mutlaka bir itirazı olan olurdu. Müdürlük ve müdür yardımcılığı sınavı yapılır sonuçtan yine kimse memnun olmazdı. Her iktidar yönetmeliği de idareci belirlemeyi de kendine göre yapardı. Ak Parti iktidarına kadar  sınav yapılmazdı. Milli Eğitim Müdüründen tutun tüm idareciler mevcut iktidarın mensuplarınca belirlenir ve herkeste buna razı olurdu. Kimsenin de “gıkı” çıkmazdı. Ak Parti iktidarı gelince de gerek muhalefet partilerin ve gerekse sendikaların itirazı üzerine artık bu işler sınava dayalı yapılır hale geldi. Yine kimse memnun olmadı. Yüzlerce dava,  yüzlerce dosya.
                İnanın,  bu konuda yapılan bir haberin altına yazılan yüzlerce yorumu okusanız şaşarsınız. Ne büyük bir mesele imiş ki velilerin haberi yok.  Öğrencilerin haberi yok.
                Bu yazıyı yazarken aynı kategori içersinde olmasam “kedi ete yetişemeyince murdar dermiş” denileceğini biliyorum.  Biliniz ki, ben de sözde mağdurlardanım. Yeni durumda müdürlük talebim var mı “Tabi ki her öğretmen gibi benim de olabilir.”
                Önceki mevzuatta olan ve şu anda yeni kanunla netleşen şu müdür, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısının aslının yani gerçeğinin “öğretmen”  olduğu haline.  Anayasa Mahkemesi de yeni kanunu büyük ihtimal bu  yüzden uygun gördü.  Önceki mevzuatlarda da bu yöneticilik görevi ikinci bir görevdir.  Daha doğrusu okullara öğretmen olarak başlarsınız. Göreviniz öğretmenliktir. Malzeme insan ve çocuk. Öğretmenlikle birlikte okulda yapılması gereken işler okulda bir kişi iseniz zorunlu olarak “müdür yetkili “olarak öğretmen, öğretmenin çok olduğu yerlerde  öğretmenin tercihi doğrultusunda “müdür olarak öğretmen” dir. Başka bir özelliği de yoktur. Yani idari işleri de yürüten bir öğretmen olarak aynı zamanda müdür. İşler çoksa tercih eden öğretmenler arasından yardımcılar. Bu işin başka da bir mantığı yoktur. Ve öğretmen her zaman ve mekanda öğretmendir.
                Şu soru sorulabilir. Peki bu durum bu kadar basit bir işse neden bu bağırmalar çağırmalar neden?
                Bu konunun bir çok nedeni var.  Bana göre en önemli neden üniversite tercihlerinde öğrencilerin yeteneklerine uygun bölümlere  gidememiş olması.  Daha da açık ifade ile öğretmenliği sevmediği halde mecburen yapma durumu. Öğretmenliği sevenlerin ve bu işi severek yapanların idarecilik gibi bir dertleri yok.  Benim açık yüreklilikle bir itirafım olsun. 14 yıl gibi uzun zaman Kumru gibi bir yerde öğretmenlikle alakası olmayan bir yerde idarecilik yaptım. Bunun asıl nedeni ne olabilir? Demek ki benden iyi bir kahve müdürü olmuş. Samimiyetle söylüyorum. Her türlü oyun oynamayı severim. Şimdi o alışkanlıklarımı bırakmış olsam da öğretmenliğimin en verimli çağlarını öğretmenlikten uzak bir yerde görev yapmak nasıl bir şey? Gerçekten mutluydum ve huzurluydum ve işimi de en iyi yaptığımı düşünüyorum. Yine bir itirafım olsun.  Otuz yıldır yazı, çizi, haber gazete işleri ile meşgul oldum. Beni tanımayan bir çok insan beni gazeteci sanır. Oysa ben bir öğretmenim. Başarılı olmam gereken alan öğretmenlik olduğu halde ben kendimi bu yolla tanıtmışım. Şimdi buna ne demeli.
Öğrencilik yıllarındaki özlem,  siz hangi mesleğin mensubu olursanız olun bu şekilde açığa çıkar. 800 bin öğretmen camiasında idareci diye görevlendirilen ve daha sonra kendini şantiye müdürüne dönüştüren  çok az sayıda öğretmen idareciliği dert ediniyor işte. Kendini geliştirememe ve öğretmenliğini unutarak farklı bir idareci yapısına girme bu yüzden. Lise yıllarında “müdürlük” gibi makamlardan etkilenen bir kesim istediği üniversiteye gidemeyince zorunlu olarak eğitim fakültesine giderek öğretmen olmuş ve daha sonra da bastırılmış duygularını okulda idarecisi olarak geçirmekle tatmin olma yoluna gitmişlerdir. Ruhları ve karakterleri öğretmen olamadığı için de idarecilikte başarılı gözükseler de okulları eğitim öğretim noktasında felç etmişlerdir. Gerçek manada yöneticilik eğitimi de almadıklarından literatürde olmayan bir idarici tipi olup çıkmışlardır. Bu tür idareciliğin yanına insan ilişkileri zayıf ve okuma yazmayı ta çocukluk yıllarında edinememiş kişiler olunca durum daha da vahimleşiyor. Yaratılış özelliği de buna eklenince işte sana okullarda olmaması gereken zayıf karakterli idareci profili…
Dikkatli bir şekilde incelendiğinde yeni yönetmelik okullara çok önemli ve faydalı bir idareciler getiriyor. Ben her zaman şuna inanmış bir eğitimciyim. Sınavla “ a-b”  işaretlemekle  okullarda idareci olunmaz.  Bizzat malzemesi insan olan ve sadece ve sadece insana hizmet eden hastane ve hapishane gibi kurumların başında okullar gelir. Üstelik okulun malzemesi geleceğin büyükleri olan çocuklardır. Burada eğitimin dolayısıyla öğretmenin ne kadar önemli olduğu gün gibi aşikârdır. Okulu bir kereste şantiyesi gibi ya da çakıl şantiyesi gibi idare eden öğretmen de olsa idareciye teslim etmek son derece sakıncalıdır.
Şimdi uygulanacak yönetmelik öğretmen olan okul idarecilerine,  önceki yönetmelikten öğretmen olduklarının hatırlatılmasının dışında pek bir farklılık getirmiyor. Önceki yönetmelikte “müdür yetkili öğretmen” uygulamasını yaklaşık aynen getiriyor. Şimdiki gibi yıllarca müdürlük olmayacak. Sınır dört yıl olacak. Daha da önemlisi her okuldan müdür olmak isteyenlere okul aile birliği başkan ve başkan yardımcısı, en yaşlı ve genç öğretmen, öğretmenlerin gizli oyla seçtiği iki öğretmen ve devamla ilçe milli eğitim müdürü ve şube müdürü puan verip en yüksek oy alanlar müdür olacak. Bundan böyle okullarda müdür olanlar şimdiki gibi istedikleri gibi davranamayacak. Hakaret edemiyecek.  Okul aile birlikleri de bu sayede adam gibi çalışacak, okul öğrenci temsilcileri ciddi olacak. Müdür ya da müdür yardımcıları çok daha fazla dikkatli olacak. Daha sorumlu ve gerçekci olmak zorunda olacak.
Aslında yeni kanun aşağıda belirtmeye çalışacağım hiçbir ölçüye sığmayan davranış bozukluklarına dur deyip okul idarecilerinin öğretmen olduklarını hatırlatan bir kanundur. Çok ta iyi düşünülmüş öğretmenliğin yanında ikinci bir görev olarak donatılmış bir öğretmen idareci ortaya çıkaracaktır. Dört yıllığına görevlendirme son derece faydalıdır. Bütün öğrencilerimiz ve anne babalar bayram yapacak kadar önemlidir. Şu anda önemi çok anlaşılmasa da birkaç yıl içersinde meyvelerini birlikte toplayacağız.
Üstelik yeni yönetmelikte sınavla mınavla müdür olunmayacaktır. Okul aile birliğinin, öğrenci temsilcisin ve öğretmenlerin de onayını alma durumu verimi daha da artıracaktır. Eskisi gibi kimse kimseden üstün olmadığını uygulamalı olarak görecektir. Aşağıda bu yönetmeliğin ve uygulama kılavuzunun altına yazılmış binlerce yorumu okumaya çalıştım. Tüm öğretmenler bu yönetmelikten memnun. Öğretmenlere huzursuzluk veren ve kendinin öğretmen olduğunu unutan okulun bazı idarecileri tepkileri görüyorlardır herhalde. Adamlar okullarda sanki bir diktatör. Bundan böyle bu tür tipler müdürlüğü tercih etmiyecek ya da bunlara müdürlük görevi verilmeyecek. İsteseler de kimseden oy alamıyacaklardır.    Kendilerini “Yahudi vari” üstün görenlerin tercih edecekleri bir müdür bundan sonra okullarda pek mümkün değil. Düğmeye basılmış ve uygulama Allahın izniyle başlayacaktır. Gerçekten çocuklara model olduklarının farkında olup, yetişkinlerin bile kaldıramıyacakları fiil,  davranış ve söz modeller kendilerini bundan sonra yenilemelidir.  Bundan böyle eğitimde de geçmişi unutup, yeni Türkiye’nin hedeflerine odaklanmak ve buna göre hazırlanmak ve kendini yetiştirmek en doğru bir yol olacaktır.
İnsanlıktan nasipsiz bu tür müdürlük yapanlara çok ağır ifadeler var. Çok sayıda öğretmen  çok memnun. Krallık devri kapanıyor diye.  İnternette okuduğum yorumlar ve tepkiler genelde şu şekilde ifade ediliyor.  Bu modellerin bilinen hiçbir  idolleri yoktur.  Modelleri kendi gibi okul idarecileridir.  Kendi kendilerinden beslenirler.  İpe sapa gelmez anlattıklarını kendi okullarında da yapma yoluna giderler. Bazen “İŞID” olurlar, bazen de işitmezler. Sınavla gelmişizdir. Yüzlerce kişiyi elemişizdir. Dolayısıyla müdürüzdür.
Bu idareci sınıfı sınıflara ya girmezler ya da çok girerler. Her ikisi de müdür olduklarındandır.  Yaptıkları tüm işlemler beyinlerinde ta çocuk yıllarında yer edinen büyük adamlara yönelik davranışlardır. Ne usul bilirler ne söz dinlerler.  Her gün sesleri ile birlikte oldukları çocukların anne babalarını aşağılarlar.
                Çocukların sesleri gelmesin diye makam odalarına birkaç tuğla örerler.  Havalı ve baskın görünelim diye makam odalarını büyük yaparlar. Koltuklar son derece lükstür. Hatta bazıları odalarına musluk ve çay ocağı bile kurarlar. Odalarında sadece kuş sütü eksiktir. En çok sevdikleri söz “Müdür ziyaret ve ziyafet içindir” bu sözü sık sık tekrar ederler.  Emrederler kesinlikle yapmazlar ve aslında yapmasını da bilmezler. Tören konuşmaları bir komutan edasıyladır. Çocuklara “ ilk hedefiniz ak deniz” üslubu ile keskin ve sert sözlerle başlar, devam eder ve biter. 
                Öğretmenlikten uzak algılarıyla,  aldıkları eğitime zıt öğrenciden uzak bir metot sergilerler. Öğretmenlikten çok fazla kendilerine göre maddi ve manevi getiri üzerine planlar yaparlar.  Bunu özellikle oluştururlar. Oluşturdukları bu durumları bulundukları her yer ve mekânlarda sergilemeye çalışırlar. Hocam, bey ifadelerine sert tepki gösterirler. Müdürüm ve amirim sözlerinden büyük keyif alırlar.
                Gerçek ve ilmini almış hiçbir idarecide görmediğiniz davranışlar ve emredici durum en belirgin özellikleridir. Kimsenin olmadığı yerde hakaret ve kaba davranışlar , başkalarının yanında kibarlaşırlar. Bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları en büyük hata “misafir yanında çalıştıklarını terbiye etme” süsüdür ki bu durum bütün gizledikleri yönlerini açığa çıkarır. Söylemleri genelde sizin iyiliğinizi düşünüyormuş rolündedir. Güya sizden çok sizi düşündüğünüzü söylerler. Bacak bacak üstüne atarak bazen amuda kalkarlar. Sık sık telefonla konuşma numarası yaparlar. Bilmedikleri bir konudan uzak durmaya çalışırlar. Bahane uydururlar bir yerlere sıvışırlar. Başkaları kesesine çok cömert, kendi ceplerine el uzatmazlar. Bir bardak çay içirirler yüzlerce yerde size çay içirdiklerini söyler dururlar.
                Kıskanç ve hasettirler. Kendilerinden daha birikimli olan öğretmenlere hiç fırsat vermezler. Onları dışlarlar. Okul içinde ve dışında adamlar oluştururlar, öğretmenler arasında iyi ilişkiler olmasına asla fırsat vermemeye çalışırlar.
                Yüze karşı övüyormuş numarasına başvururlar. Kendilerinin hiçbir değere uymayan yönleri konuşulmasın ve açığa çıkmasın diye bu yolla önünü kesmeye çalışırlar. Kendilerinin tilkilikleri açığa çıkma tehlikesi varsa karşıdakilere kaş göz hareketi ile “delidir, aman dikkat edin ve susun” uyarısı yapar gibi o kişiden uzak durmanın bin bir faydalarını anlatırlar. Buna rağmen kendilerinin tehlikeli diye tanıttığı şahısla birlikte olmayı istemeseler de devam ettirmeyi sürdürürler.
                Yalan konuşurlar. Konuştukları yalanlara sizi de ortak ederler. “Hani demiştin ya…Hani görmüştün ya…Birlikteydik…Unutmuşsundur…Üçüncü şahısların yanında bu yalanlarını yalanlamayacağınızı kestirebilirler. Ben yoktum dediğiniz anda da hemen kıvırarak “tamam tamam sen değildin o filandı” diyerek numaralarını her yer ve mekanda sürdürürler. En güzel yönleri ilişkileri uzun soluklu olmaz. Tez anlaşılırlar. Bunu bildiklerinden dostluklarını ilerletemezler. “Yalancının mumu yatsıya kadar” olduğunu bilebilirler.
                Okulda yapılan tüm çalışmalar bu şekilde devam eder.  Toplantılar böyledir, etkinlikler böyle…İnsan ilişkisi ne ise okuldaki tüm işlemler de aynıdır. Hiçbir şey planlı olmaz. Ne başı bellidir ne de sonu. Hepsi göstermelik hepsi de atmasyon. Proje morije yalan üzerine. Ne takvime bağlıdır ne de bir sıraya. Bir günde kitap yazılır, bir günde bina dikilir. Rakamlar ve istatistiki rakamlar çok önemli değildir. Beşi on beş elliyi yüz diye yuttururlar. Başarılı okul müdür arkadaşlarını çekemezler ve hiç sevmezler. Her fırsatta onları suçlamaya güya aşağılamaya çalışırlar. Bütün hatalarına ve çapsızlıklarına bir gerekçe bulurlar bulmaya çalışırlar. Büyük diye düşündükleri adamların isimlerini söyleyerek kendilerinin de onlardan biri olduğunu her gün binlerce kez ifade ederler. Yaptıklarını ettiklerini en ufak bir itirazda “bi de sana…….diyorum, bi de sana çay söylemiştim, sayemde adam oldun, sana ne kadar yardım etmiştim, seni korumuştum, para vermiştim” gibi sözcüklerle verecek ve paylaşacak bir şeyleri olmadığından bu tür söylemlerle diyet ödettirmeye çalışırlar..Birbirlerini paslarlar güya meth ederler.  
                Eksiklerini inşaat işçiliğinde giderirler. Kimi de tavuk besler dolmuşculuk yapar.  Kimi müteahitliğe soyunur kimi de kömürcülüğe. Kimi pazarlamacı olur kimi de ihaleciye…İş verirler, iş alırlar…Ne kanun ne yönetmelik tanırlar. Sıradan işleri abartırlar da abartırlar” Yorumları böyle…
                Okul aile birlikleri göstermeliktir. Veliler bilgilendirilir ama çocuğun başarılı olmamasında en büyük suçlu anne babadır. Arkasından çocuktur. Say say bitmez. Veli gelmiştir ama suçlanarak çıkmıştır. Aklanmak için de “bir miktar para vermek zorundadır. Gıkı çıkmaz. Çünkü suçludur. Çocuğu çok yaramazdır. Bir an önce kurtulma derdindedir.
                Bu yönetmelikle okullarda bu idareci  tipinin sonunun geldiğini gösteriyor. Bugün olmasa da bundan sonra  bazı okullarda olmayan insan ilişkileri ve öğrenci seviyeleri çok daha fazla olacaktır.
                Güzün aydın Türkiye
                Güzün aydın öğretmenlerim.
                Gözün aydın Öğrenciler,
                Gözün aydın anne babalar.
                Gözün aydın gelecek…
                Ülkemizin önünü açacak bu mevzuat Milli Eğitim Camiasına ve tüm ülkeme hayırlı olsun.
                Selam ve Saygılar…
                Bekir Akkaya/ 18 Haziran 2014/ Kumru  

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...