Röportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Röportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2024

KUMRU’NUN EN BÜYÜK MAHALLESİ FİZME’YE MUHTAR SEÇİLEN ARİF AĞIR MAZBATASINI ALDI

Toplam 760 seçmenin bulunduğu Fizme’de Karapınar’dan Halil Efendi Oğulları’ndan Rahmetli Hüseyin Ağır’ın oğlu Kara Mehmet’in torunu Arif Ağır 150’nin üstünde oy alarak Fizme (Aşağı Fizme)’nin yeni muhtarı olmuştu.
Fizme Muhtarı Arif Ağır https://www.facebook.com/profile.php?id=100024427930871  sosyal medya hesabından “Hayırlısı ile mazbatamızı aldık. Bizim için tercihte bulunan veya bulunmayan bütün dostlarımıza sonsuz teşekkürler eder, bütün İslam âleminin Kadir gecesini kutlar hayırlı cumalar dilerim.” İfadelerini kullandı.
#arifağır #fizme #muhtar #karapınar #mazbata

Bekir Akkaya/ 06.04.2024 /İYAD/Kumru Haber


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

23 Mart 2024

PROJELERİ İLE ÖNE ÇIKAN MEUHTAR ADAYI MEHMET EVİN

Gerek sosyal medyadan ve gerekse Kumru ile ilgili yaptığı haberlerle tanıdığımız Mehmet Evin Kumru Demircili Mahallesi Muhtar Adayı oldu.

Gönüllü olarak Kumru ile ilgili projeler üreterek birçoklarından da sonuç alan Mehmet Evin bu kez Kumru Demircili Mahallesi ile ilgili projelerini seçmelerine bir broşür halinde sundu. “Türkiye 100 Yılı Muhtarlığı” sloganı ile seçim çalışmalarını sürdüren Mehmet Evin muhtar adayları içerisinde projeleri ile öne çıkıyor.

“Hocazade Elektrik” adında iş yeri de bulunan Mehmet Evin çeşitli televizyon ve gazete adına gönüllü muhabirlikte yapıyor.

Kumru’da yapılan tüm hayır işlerinde katkısı bulunan Mehmet Evin’in seçmenlerine dağıttığı broşürde öne çıkan projelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

1.     Muhtarlar Derneğini  çalışır ve aktif hale getireceğiz.

2.     Kumru Demircili Mahallesi

9 Ocak 2023

ORDU MİLLET VEKİLİ EYÜP FATSA’NIN ORDU HABER GAZETESİNE YAPTIĞI ÖZEL SÖYLEŞİ (2000)

ORDU MİLLET VEKİLİ EYÜP FATSA’NIN ORDU HABER GAZETESİNE YAPTIĞI ÖZEL SÖYLEŞİ

 

    NOT : Bu röportaj Ordu Haber Gazetsinde Rıza Razı imzası ile yayınlanmıştır.

 

    Rıza RAZI : Fatsa Kurultayı ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyim. Bu kurultay katılan  yedi ilçeye ne getirebilir veya iler ki yıllarda bu kurultaya katılan ilçeler, Fatsa tarafından mağdur duruma düşebilir mi. Bu konuda görüşleriniz nelerdir?

 

              Eyüp FATSA  :  Demokratik toplamlarda kurultaylar çok önemlidir. Kendi yöremiz hakkında konuşacak olursak mesela, Mesudiye kurultayları

ORDU MİLLET VEKİLİ EYÜP FATSA’NIN ORDU HABER GAZETESİNE YAPTIĞI ÖZEL SÖYLEŞİ (2000)

ORDU MİLLET VEKİLİ EYÜP FATSA’NIN ORDU HABER GAZETESİNE YAPTIĞI ÖZEL SÖYLEŞİ

 

    NOT : Bu röportaj Ordu Haber Gazetsinde Rıza Razı imzası ile yayınlanmıştır.

26 Nisan 2022

Tecelliye Bağdu'dan Teşekkür

2007 yılında çektiğim bir video üzerine Tecelliye Bağdu’dan bir mesaj aldım. Aynı mesajla birlikte bana Rıza’nın fotoğraflarını da göndermiş. İlgili videoda ben “Kumrulu Rıza” diye  kayıt yapmışım. O videoda Rıza benden diş yaptırmamı istiyor. İş te o video üzerine Tecelliye Bağdu bana  şöyle yazıyor. Selamın aleyküm , ben yıllar önce videoya çektiğiniz pehlivan Rıza'nın torunuyum . Ondaki büyük degısımı gormenızı ıstedım . Dedem o videoyu defalarca izliyor. Sıze çok selamı var . Dişleri yapıldı fakat cebinde gezdırıyor. Teşekkürler…“Tecelliye Bağdu

İŞTE O VİDEONUN ADRESİ :

https://www.dailymotion.com/video/xavkah

Ben de Teşekkür ediyor Rıza Ağabeye selam ve saygılarımı sunuyorum…Bekir AKKAYA- 13 Temmuz 2006/KUMRU


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Tecelliye Bağdu'dan Teşekkür

2007 yılında çektiğim bir video üzerine Tecelliye Bağdu’dan bir mesaj aldım. Aynı mesajla birlikte bana Rıza’nın fotoğraflarını da göndermiş. İlgili videoda ben “Kumrulu Rıza” diye  kayıt yapmışım. O videoda Rıza benden diş yaptırmamı istiyor. İş te o video üzerine Tecelliye Bağdu bana  şöyle yazıyor. Selamın aleyküm , ben yıllar önce videoya çektiğiniz pehlivan Rıza'nın torunuyum . Ondaki büyük degısımı gormenızı ıstedım . Dedem o videoyu defalarca izliyor. Sıze çok selamı var . Dişleri yapıldı fakat cebinde gezdırıyor. Teşekkürler…“Tecelliye Bağdu

İŞTE O VİDEONUN ADRESİ :

https://www.dailymotion.com/video/xavkah

Ben de Teşekkür ediyor Rıza Ağabeye selam ve saygılarımı sunuyorum…Bekir AKKAYA- 13 Temmuz 2006/KUMRU


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

20 Nisan 2022

Fatsa Devlet Hastanesi Hatıralarından /Bekir AKKAYA

Yıl : 2004
Annemi Fatsa Devlet Hastanesine götürdüm ve muayene için sırada beklemekteyim. Günlerden pazartesi ve Fatsa’nın haftası. Bütün polikliniklerin önü ve koridorlar tıklım tıklım. Çok gittiğimiz Fatsa Devlet Hastanesi’nde bu kalabalığı zaten görmeyenimiz yoktur.

Yaşı ellinin üstünde ve tüm hastane personelinin hiç itiraz etmediği bir kişi koridorlarda dolaşıp doktorlar dahil bütün hastane personelini uyardığına şahit oldum. Onun dolaşması nedeniyle bazı olumsuz durumların yok
 olduğunu, sırada beklemeyi ihlal ederek ayrıcalık isteyenlerin bile sıraya girmek zorunda kaldıkları, bir hasta yakını olarak son derece beni memnun etti. Bir görevliye bu kişinin kim olduğunu sorunca bana “Başhekim Dr. Alaatin Arıkan” dedi. İşim bitince bu duyarlı insanla yakından görüşmek istedim.
Kendisi ile makamına giderek tanıştım ve Fatsa Devlet Hastanesi ile ilgili uzun bir söyleşi gerçekleştirdim. Sonunda da dedim ki “Bunlar filan gazetede yayımlanacak.” Pek inanmadı ama “tamam yayınlansın” dedi. Ve ilgili yazı gazetede yayımlanınca bayağı yankı yaptı… İşte ben Fatsa Devlet Hastanesi Başhekimi Alaatin Arıkan’la böyle tanıştım.

Fatsa Devlet Hastanesi Hatıralarından /Bekir AKKAYA

Yıl : 2004
Annemi Fatsa Devlet Hastanesine götürdüm ve muayene için sırada beklemekteyim. Günlerden pazartesi ve Fatsa’nın haftası. Bütün polikliniklerin önü ve koridorlar tıklım tıklım. Çok gittiğimiz Fatsa Devlet Hastanesi’nde bu kalabalığı zaten görmeyenimiz yoktur.

Yaşı ellinin üstünde ve tüm hastane personelinin hiç itiraz etmediği bir kişi koridorlarda dolaşıp doktorlar dahil bütün hastane personelini uyardığına şahit oldum. Onun dolaşması nedeniyle bazı olumsuz durumların yok

9 Aralık 2021

POSTACI MEHMET ALIR'LA SÖYLEŞİ /Bekir AKKAYA

Postacı Mehmet Alır

(Kesenizde Bereket Yoksa Bu Söyleşiyi Mutlaka Okuyun!)

-----

Hiç kötülük düşünmeyecek ve kalbi sevgi ile dolu biri var mıdır? Diye sorsalar aklıma ilk gelen kişi u olur herhalde. “Saf ve temiz” kelimeleri beklide en güzel şekliyle ona uyuyor. Kimse “saf” kelimesinden abdaldır, delidir ifadesi çıkarmasın. Buradaki saflıktan maksadım tek kelime ile bozulmamışlık

ve güzelliklerle donatılmışlıktır. Sözünü ettiğim kişi belki de en önemli işi yaptığı halde hiçbir hatada yapmamış. Yani hep görevinin bilincinde olmuş.Ne kadar zamandır derseniz? Hemen söyleyeyim, Tam 34 yıl…

                O’nun kalbindeki sevgi, çok fazlası ile sözüne de yansıyor. Kendisini uzun zamandır tanıdığım halde dertleşme ve paylaşma isteği kendisinden geldi. İtiraf edeyim ki, bu durumda böyle biri ile bugüne kadar bir araya gelmemekten dolayı epey üzüldüm. Devşiricilikle itham edilen biri için bu kötü bir durum. Çünkü bu konuşmayı çok önceden yapmış olmam gerekirdi.

                “Bak postacı geliyor” şarkısınıKumru’da söylüyorsanız, Mehmet Alır aklınıza gelmiyorsa, sizin iletişim noktasında eksikliğinizdendir. 1982’den bu yana tam 23 yıl Kumru’da her türlü mektubu o dağıtıyor. PTT’de bu göreve ise 1971 yılında İstanbul Topkapı’da başlamış.

                Mehmet Alır 1949 yılında Kumru-Kurtuluş köyünde doğmuş. Babasının adı Mustafa ve Annesinin adı Saniye Hanım. İlkokulu Fatsa – Beyceli Köyünde okuduktan sonra, ortaokulu ise İstanbul Şehremini Lisesinde tamamlamış. Çok küçük yaşlarda annesini kaybeden Mehmet Alır bu görevi babasından devralmış. Babanızda mı PTT’ci idi? dediğimizde “Evet o da postanede görevli idi. Babam İstanbul’a çalışmaya gitmişti. Gazetede bir ilan okumuş. Bunun üzerine imtihana girerek başarılı olmuş. Okuma yazmayı kendi kendine öğrenerek bu imtihanda gazete okuyabildiği için babama başka soru sormadan hemen görev vermişler. Daha sonra babam bir cinayetten dolayı ölünce askerlik dönüşünden üç gün sonra beni babamın yerine göreve başlattılar. İlk görev yerim Topkapı PTT’sidir. Sonra Ümraniye ve Üsküdar’da çalıştım. 1982 yılında da Kumru’ya geldim.” Dedi.

                İstemeden de olsa “Ne cinayeti?” dediğimde  birden dalıverdi ve “Bak dedi. Ben ortaokulu İstanbul’da sokaklarda okudum. Kimse elimden tutmadı. Çok eziyet ve yoksulluk çektim. Okul boyunca bir kaşık sıcak çorba içmedim.” Deyince bende pek üzerinde durmadım. Peki askerlik deyince? “ Acemi birliğimi Ankara’da, diğer bölümü ise tank şoförü olarak İstanbul’da tamamladığını” söyledi.

                Mehmet Alır PTT’de göreve başladıktan sonra güzel bir hayat yaşamış. 1974 yılında Sedef Hanımla evlenince 2 kız ve 2 oğlan dört çocuğu olmuş. Çocuklarınız deyince de “ oğlanlar okumadı” dedi üzülerek, sonra da  “ama kızlarım…” deyince gözleri bir güneş gibi parlayarak mutluluğu yansıdı bulunduğumuz mekana…Belli ki kızlarından gurur duyuyor. Anladığım kadarıyla onlar okumuş. Ve onların sanatsal yönlerini anlatırken hatta kendisinin ilkokulda tiyatro yeteneklerini söylerken “ benim gibi” demekten de geri durmuyor.

                Mektup dağıtıcılığının nasıl bir şey olduğunu sorduğumda elindeki en değerli oyuncağını yakında elinden alınacağını düşünen çocuklar gibi gözleri doldu. Ve “Ben bu mesleği seviyorum. Ve 34 yıldır severek yapıyorum. Bu benim her şeyim. 34 yıldır Kumru’ya gelen “muresalat”=her türlü mektup’ları ben dağıtıyorum. Gitmediğim hiçbir kapı ve görmediğim hiçbir ev yoktur. Görev dışı dahil hiçbir gün “PTT yazılı” elbisemi çıkartmadım. Ve ölene kadar çıkartmayacağım. Postacılığı çok seviyorum. Postacılık beni her yere ulaştırıyor. Herkesle beraber olma imkanım oluyor. Her makama ve her seviyeden insanlara ulaşma imkanım oluyor. Başka bir meslekte kesinlikle böyle bir imkan yoktur. Herkes beni kendinden biri olarak görüyor. Ben Tüm Kumru’daki evleri kapı numaralarına kadar bilirim. 34 yıldır posta dağıtıcılığı yapmak dile kolay. Ben her şeyimi buna borçluyum. İnanın mesleğimi çok seviyorum.” Diyor. “Bu meslek bana çok şey kazandırdı, böyle bir mesleğim olmasaydı…” cümlesi beni derinden düşündürüyor. Mehmet Alır “ben her şeyim, benden başka kimse yapamaz, ben olmasam her şey berbat olur” söyleminin aksine alçak gönüllülüğünün bütün güzelliği ile nimetleri kendinden değil, mesleğinde görüyor. Yani özü işaret ediyor.

                Olumlu veya olumsuz haber götürme noktasında unutamadığın bir anınız var mı? Deyince “Çoook..” ifadesinin ardından ilginç hatıralarını anlatıyor. Ve “ Topkapı’da bir mektubu bir eve götürdüm. Bizde kapılara dokunmak yoktur. Nasılsa öyle bırakılır. Evin kapısına gittiğimde içerde bir gencin yalnız başına oturduğunu gördüm. Kendisine bu eve bir mektup getirdiğimi söyleyerek mektubu uzattım ve evden ayrıldım. Yüz metre uzaklaşmıştım ki, genç çığlıklarla bana yaklaştı ve yüzümü gözümü öpmeye ve bana sarılmaya başladı. Öğrendim ki, genç yıllar önce sevgilisinden ayrılmış yataklara düşmüş. Benim götürdüğüm mektupla sevgilisinin kendisini af ettiğini öğrenmiş. Benim adımı ve adresimi aldı ve ayrıldı. Zaman sonra düğünün en önemli konuğu olarak beni çağırdı. Ve düğün boyunca beni en önemli yere oturtarak tüm davetlilere beni takdim etti. Beni günlerce gelinle damat hiç görülmedik bir biçimde beni İstanbul’un her yerinde ağırladı. Bunu hiç unutamıyorum. “Birde icra ile ilgili bir mektup götürdüğümde yaşlı kadının bayıldığını ve çok korktuğunu” söyledi.

                Yaş durumu olmasa idi çalışmaya devam edecektim” diyen Postacı Mehmet “ Bana gelen faturayı karıma ya da kocama verme” diyenler olduğu gibi, disiplin cezası alan öğrencilerin zaman zaman kendisini tehdit bile ettiğini söylemesi beni epey güldürdü. Öğrenciler için müsamaha yapmadığını söyleyen postacı Mehmet “ karı-koca” durumunda kendisinde kocaman bir liste bulunduğunu söyledi. Benim adımın olup olmadığını sorduğumda da “ bizim mesleğin en önemli raconu sırdır diyerek” ne yaptıysam bizim faturaların akıbetini öğrenme imkanım olmadı.

                28 Nisan 2005 Perşembe akşamı Kumru Aspava Lokantasında Mehmet Alır’ın gönül ve mesai dostlarından çok sayıda değerli insan bir araya geldi.   Kumru Kaymakamımız Sayın İlhami Doğan “Emekliye ayrılan Mehmet Bey’e bundan sonraki hayatında mutluluk ve başarı dileklerini iletirken “Bak postacı” şarkısını hatırlatarak 34 yıllık Mehmet Alır’ı, ailesini ve tüm sevenlerini samimi olarak tebrik etti. Davetlilerin alkışları eşliğinde Kaymakamımız İlhami Doğan’ın elinden takdir belgesini ve sevenleri tarafından verilen hediyeyi alırken Postacı Mehmet Bey ve ailesinin mutluluğu görülmeğe değerdi. Sevgi dolu Postacı Ailesini bizde tebrik ediyor, Postacı Mehmet Bey’e bundan sonraki hayatında başarılar ve mutluluklar diliyorum.  Mehmet Bey 1 Nisan 2005’te emekliye ayrılacak. Benim asıl merakım ise “Elindeki listede benim adımın kaçıncı sırada olduğu?…Son günlerde ayın sonunu getiremiyorum da!  Bu söylemlerin laf – şaka, biz yine sadete gelelim. “ Senden sır çıkmaz Mehmet Ağabey!” Sen benim fatura ve zarfları sakın hanıma verme…Gözünü seveyim abi, bu yaşta kötü şeyler de olabilir!

            Bekir AKKAYA/29 Nisan 2005 /Karadeniz Haber Postası Gazetesi

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

POSTACI MEHMET ALIR'LA SÖYLEŞİ /Bekir AKKAYA

Postacı Mehmet Alır

(Kesenizde Bereket Yoksa Bu Söyleşiyi Mutlaka Okuyun!)

-----

Hiç kötülük düşünmeyecek ve kalbi sevgi ile dolu biri var mıdır? Diye sorsalar aklıma ilk gelen kişi u olur herhalde. “Saf ve temiz” kelimeleri beklide en güzel şekliyle ona uyuyor. Kimse “saf” kelimesinden abdaldır, delidir ifadesi çıkarmasın. Buradaki saflıktan maksadım tek kelime ile bozulmamışlık

20 Kasım 2021

KUMRU İHL TARİHÇESİNE DAİR BİRKAÇ NOT /Ahmet ÇAPKU Yazısı

Hemen hepimiz ömrümüzün muhtelif devrelerinde bazı kurumların içinden geçeriz. ‘Falanca yerde olduğum yıllarda’ diye söze başladığımız olur. Orta öğretim, lise, üniversite, askerlik, filanca yerde işçilik, yurt dışı, filan yerde görevli olmak bu tür devrelerdendir. Kimi insanların ömrünün bir zamanı herhalde ‘imam hatip yılları’ şeklindedir.

Gerçekte içinden geçtiğimiz kurumların tarihini/ özgeçmişini bilmekte fayda vardır. Sınıflarında okuduğumuz, sıralarında ders yaptığımız okullar acaba hangi gerekçelerle o hale getirilmiştir, kimlerin emeği vardır, oralarda neler olup bitmiştir, kimlerin oraya dair görüşü nedir ve niçin? Ağaç vardır ulu çınar adını alır, ağaç vardır kavak vb. adını alır. Adlarına göre ona ömür, asalet,

değer biçeriz. Benzeri durum kurumlar için de geçerlidir. Firmalar bile ‘şu kadar yıldan beri’ diyerek kendilerini tanıtırlar. Buna göre imam hatip okulları/liseleri nedir sorusuna şöyle bir değini yapabiliriz.

I.

Bu konuda derli toplu bilgi için Halis Ayhan hocanın Diyanet İslâm Ansiklopedisi’nde kaleme aldığı ‘İmam-Hatip Lisesi’ maddesine bakabiliriz. (DİA, C. 22, sf. 191-193).

“İlk defa 1913 yılında imam ve hatip yetiştirmek üzere ‘ıslah-ı medâris’ proğramı çerçevesinde Medresetü’l-eimme ve’l-hutabâ adıyla bir okul açılmıştır. 3 Mart 1924 tarihli 430 sayılı Tevhid-i Tedrîsat Kanunu’nun 2. maddesine göre… bütün medreseler kapatılmıştır. Aynı kanunun 4. maddesi gereğince yirmi dokuz merkezde ilkokula dayalı olarak dört yıllık İmam-Hatip mektepleri açılmış… 1929-1930 öğretim yılında ise [bu okullar] tamamen kapanmıştır…

Genellikle kabul edildiğine göre bu okulların kapanmasının asıl sebebi sorumlu makamların ilgisizliği ve mezunlarının, gerek öğrenimlerini sürdürme gerekse meslek elemanı olma açısından istikbale dair bir beklentilerinin kalmamasıdır… Dolayısıyla İmam-Hatip Mektebi mezunları için din görevliliği cazip olmaktan çıkmış, bu görev tamamamen fahrî olarak yürütülmeye başlanmıştır…

1933’te İstanbul Darülfünûnu İlahiyat Fakültesi’nin kapatılması…

1946’da ilkokullara din bilgisi dersleri konması yönünde teklifler gündeme gelmişse de dönemin başbakanı Recep Peker bu talepleri reddetmiştir… Dönemin Diyanet İşleri reisi Ahmet Hamdi Akseki de bir raporunda camilerde halka namaz kıldıracak ve hutbe okuyacak imam ve hatip yokluğundan şikayet ediyor…

İlk defa 15 Ocak 1949’da İstanbul ve Ankara’da olmak üzere İmam-Hatip Kursu adıyla on aylık bir öğretim kurumu açılmış, daha sonra bunların sayısı ona çıkarılmış… 13 Ekim 1951 tarih ve… İmam-Hatip okullarının açılmasına karar verildi ve bu karardan dört gün sonra yedi ilde ilkokula dayalı ortaokul seviyesinde dört yıllık İmam-Hatip okulları öğretime başladı. 1954-1955 öğretim yılında bu okulların üç yıllık lise kısmı da açıldı…

ilki 1959’da İstanbul’da olmak üzere Yüksek İslâm enstitüleri açılmıştır. 4 Kasım 1981 ve… 20 Temmuz 1982 tarih… ile İlahiyat fakültelerine dönüştürülene kadar bu okullara sadece İmam-Hatip Lisesi mezunları kabul edilmiştir.

4 Ağustos 1971 tarih… İmam-Hatip okullarının orta kısmı kapatılırken lise kısmı üç yıldan dört yıla çıkarılmıştır… 1972’de yayımlanan ‘Milli Eğitim Reformu Stratejisi’yle ilgili kararname ile İmam-Hatip Okulu adı İmam-Hatip Lisesi şeklinde değiştirilmiş…1973’te… Hem mesleğe hem de yüksek öğretime hazırlayıcı proğramlar uygulayan öğretim kurumları şeklinde tanımlanarak… Yüksek İslâm enstitülerine girebilen mezunlarına çeşitli yüksek öğretim kurumlarına girme imkanı verilmiş… 1983 tarih … aynı haklar korunmuştur.

16 Ağustos 1997 tarih ve… diğer meslek liseleriyle birlikte İmam-Hatip liselerinin de orta kısmı kapatılmıştır.

İmam-Hatip okullarının açılmasını sağlayan kamuoyunun başlagıçtan itibaren bu okullardan asıl beklentisi, din hizmetlerini yürütecek ve toplumun dinî konularda bilgilenme ihtiyacını karşılayacak ehliyetli elemanların yetiştirilmesiydi. Gerçekten İmam-Hatip okulları bu beklentiyi karşılamada büyük ölçüde başarılı olmuştur… 1999 verilerine göre Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarında görev yapanların yaklaşık % 92’sini İmam-Hatip Lisesi veya fakülte ve yüksek okul mezunları oluşturmaktadır.

Türkiye’de genel olarak yaygın öğretimde başarı seviyesinin düşük olduğu bilinmektedir. Buna rağmen halkın dinî ve din dışı konulardaki bilgi ve kültürünün yükseltilmesinde İmam-Hatip liselerinin büyük katkısının olduğu muhakkaktır… Türk toplumuna dinin doğru öğretilmesi büyük ölçüde İmam-Hatip liseleri sayesinde mümkün olmuştur…

Öte yandan ülkenin birçok yerinde çocuklarının okullarda öğrenim görmesini istemeyen, özellikle kız çocuklarını okutmamakta direnen halk kesimlerinin bu zihniyetten kurtarılmasında en büyük pay İmam-Hatip Lisesi’nden yetişmiş gençlere aittir. Büyük çoğunluğu köy çocuğu olan bu yeni nesil, daha okul sıralarında iken düzenlenen halka açık dinî ve kültürel proğramlarla çeşitli yarışmalardaki başarılarıyla toplumun güvenini, ilgi ve desteğini kazanmış…”

II. 

Kumru İmam Hatip Lisesi’ne dair hafızamdaki şu bilgileri zikredebilirim. Benim bildiğim İmam Hatip Lisesi binası Fizme yolundaki bir binada idi. Epeyce talebe vardı. Bu talebelerin kimi Kumru’da ikamet eder, kimi kiralık evlerde kalır ve kimi de köylerine gidip gelirdi. Talebelerinin çoğunluğu köylü çocuğuydu. Eğitim öğretim zamanlarında talebelerin okula dönüşüyle birlikte Kumru sokakları şenlenir, esnafın yüzü gülerdi. Giyim kuşam açısından tektip olma şartı herhalde yoktu fakat çeket, pantolon ve kravat resmi talebe olarak giymeleri gereken kıyafetti.

Ben 1983’lü yıllarda Kumru Merkez Kur’an Kursu’nda okuyordum. Haliyle İmam Hatip’e veya Lise’ye giden talebeler gibi olmayı ne çok arzulardım! Ellerinin altında bir yığın kitap, gruplar halinde neşeli halleriyle sokaklardan geçip okullarına giderlerdi. Okul çıkışı akşam öncesi mutlaka Kumru’nun ana caddesini baştan başa şöyle bir arşınlarlardı.

Bizim evimiz Karacalı Mahallesi’nde idi. Zamanın şartları gereği evimizin iki odasını, babam talebelere kiraya vermişti. Üçer kişilik odalarda altı talebe vardı. Ben ise babamla evimizin mutfağında kalır, gündüzleri her birimizin okuluna, işine giderdi. Çok iyi hatırlıyorum, özellikle kış mevsiminde yatsı sonraları İmam Hatip Lisesi’nin müdürü Muhammet Erdoğan bey yanında bir iki hoca ile birlikte talebeleri kontrol için ani baskın şeklinde gelirlerdi. Talebeler bundan hayli tedirgin olurlar, sigara içenler varsa paket ve izmariti mümkün mertebe saklama ihtiyacı hissederdi. Hocalar neleri kontrol ederlerdi? Herhalde talebeler ders çalışıyor mu, ihtiyaçları var mı, talebeliklerine yakışmayan tavırları söz konusu mu gibi durumları denetlerlerdi. Bu durum hocalar ve talebeler arasında gayet normal karşılanır, herhangi bir ‘özgürlük’ sorunu olarak görülmezdi. Hocaların kahvehane denetimleri yaptıkları ise cümle âlemce bilirdi.

1992-94 yılları arasında Kumru İHL’nin yeni binasında okudum. Okul binası şehrin Fatsa tarafından girişinin biraz yukarılarına düşüyordu. Talebelerin sayısı hayli fazla olduğu için derslik sıkıntısı vardı. Okulun genişçe ve fakat düzensiz bir bahçesi vardı. Laboratuar vardı lakin talebelerin oraya girip ders yapabileceği kadar müsait miydi? En azından okul laboratuarında ders yapmadığımızı hatırlıyorum diyebilirim. Okul kütüphanesi de mevcut değildi. Hakeza spor odası da yoktu. Kışın kısa günlerinde kimi talebeler ikindi namazını kılabilmek için zorluk yaşardı. Son sınıf talebelerine tatbikat yaptırmak için uygun bir yer de yoktu. Bu açıdan o zamanları sıra üstlerinde sınıflarda namaz kılan talebeleri hatırlarım. 1993’te (?) Kumru Yaylak Camii ibadete açılınca bu konuda bir ferahlama olmuştur.

Yeni bina ihtiyaca binaen belki biraz da acele ile yapılmış olsa gerektir. Bilindiği üzere hemen her önemli binanın mimarîsi, oradaki insanların şahsiyetlerinin oluşumunda etkilidir. Galatasaray-ı Mekteb-i Sultani binasının giriş kapısına ve mimarisine bakıldığında söylemek istediğimiz anlaşılır. Aslında bu sorun günümüzde hemen bütün mimarimizle ilgilidir diyebiliriz. Söz konusu durum şayet bir neslin eğitim öğretim gördüğü mekan ise daha bir önem kazanacağı şüphesizdir.

Okulumuzun hemen girişine kavak ağaçları dikmişlerdi. Sonraki yıllarda bunların kesilerek yerlerine başka fidanların dikilmiş olduğunu görmüştüm. Acaba okul önüne kavak ağacı gider mi? En azından yetişen neslin bunları dikkate alması gerekir herhalde. Bir keresinde şöyle bir konuşmaya şahit olmuştum: Müdür yardımcısı Abdulkadir Hocaoğlu hocamızın evine ziyarete gitmiştim. Müdürümüz Ahmet Hocaoğlu o akşam, kardeşi Abdulkadir beyin evine gelmişti. Ahmet hoca, okula yeni derslik yapılabilmesi için Tevkür’de ve bilmem falanca köylerde şu kadar ağaç olduğunu, bunların taşınmasının nasıl olacağını kardeşine soruyor, ondan fikir alıyordu. Demek ki, okul idarecilerimiz hafta sonu tatillerini bile okulun tamiri, ihtiyaçları için harcıyorlardı. Tamamen bir hasbîlik söz konusu idi. Benzeri şekilde okulun iç ve dış sıvası yapılırken nice talebenin hafta sonları oraya yardıma koştuklarını duymuştum. Öyle anlaşılıyor ki, oradaki okulun yapımında ve çevre düzenlemesinde halkımızın, hocalarımızın ve talebelerin el ele gönül gönüle birliktelikleri söz konusudur. Eldeki imkanlar ölçüsünde ne yapılabiliyor idi ise o yapılmaya çalışılmıştır. Bu nokta önemli ve kayda değerdir. Buna göre içinde ilim tahsil ettiğimiz okul binasının hangi şartlarda yapıldığı dikkate alınarak değerlendirme yapılmalı ve daha iyisinin nasıl olabileceği üzerine kafa yorulmalıdır kanaatindeyim. Her şeyden evvel türlü çeşit yokluk ve sıkıntılar içinde o binayı inşa edenlere teşekkür borçluyuz.

            O zamanlar derslerimiz sabahleyin başlar öğlen sonrası üç ders ilavesiyle günlük olarak sekiz ders yapılırdı. Meslek dersleri yanında edebiyat, sosyal, felsefe, fen dersleri de görülürdü. Lise yıllarında bölüm seçilir isteyenler edebiyat/sosyal isteyenler fen bölümlerinde ders görürlerdi. Talebenin önü açıktı, bugünkü gibi kat sayı uygulaması yoktu. Dolayısıyla muhtelif alanlarda okumak isteyen talebe belli ölçüde dini bilgi ile mücehhez olurdu. Zira son sınıf talebelerine namaz kıldırma tatbikatı yaptırılır, kendi sahalarında yetiştirilirlerdi. Kandil gecelerinde Merkez Camii’de okunan mevlidlerde İHL talebeleri de yer alırdı. Yıl sonu futbol müsabakalarının epey çekişmeli geçtiğini hatırlarım. Kumru Lisesi talebeleri ile Kumru İHL talebeleri arasında bilebildiğim kadarıyla kayda değer bir dostluk ortamı vardı. Herhangi bir husumetin olduğuna şahit değilimdir. Bahar sonlarında kimi hocalarla birlikte beş on kişilik talebe gurubunun Ericek Yaylası’na pikniğe gittikleri olurdu. Bunlardan birine ben de katılmış ve çok hoşça vakit geçirmiştik.

            Okulda adı saygı ile anılan nice hoca olmuştur. Kimileri disiplin yönünden kimileri esprileriyle kimileri ise derslerdeki hoca talebe samimiyeti itibariyle zihinlerde yer etmiştir. Bu durum son sınıfların çıkardığı yıllıklara da yansımıştır. Matematikte Cemal Cürebal hocamız, edebiyat dersinde Aliye Ayız hocamızı unutmamız ne mümkündür? Bu manada hocalarımıza ait hatıralar bir kitap çapındadır denilebilir. Kanaatimce okuldaki hocalarımız talebelere ellerinden geldiği ölçüde yardımcı olmaya çalışırlardı. Şu kadar var ki, müzik derslerine genellikle meslek dersleri hocalarımız girer, birkaç ilahi öğretirlerdi. Benzeri durum spor, resim ve yabancı dil dersleri için de geçerli idi. Dolayısıyla öğrencilerin kabiliyetlerini keşfedip onları kabiliyetleri doğrultusunda yönlendirecek söz konusu derslerin hocalarından belli ölçüde mahrum idik. İmam Hatiplerden bu sahalarda ses getirici kişilerin fazla çıkmaması belki de bununla bir şekilde ilgilidir. Dikkat edileceği üzere talebelerin kabiliyetlerinin keşfedileceği önemli sahalar adı anılan derslerdir herhalde. Buna göre İHL’den mezun olan talebenin bilgi dağarcığında belli bir birikim ve İmam Hatiplilik şuuru olurdu. Ancak mezun olan talebenin kendi ifade edebileceği bir yabancı dili, sanat birikimi, edebî etkinliği arzu edilir seviyede olmazdı. Büyükşehirlerin kaliteyi yakalamış İmam Hatipleri için bunlar muhtemelen mümkün şeylerdi fakat Kumru gibi yerlerdeki okullar için bunlar oldukça zor şeylerdi. Ahlak ve tarih noktasında İmam Hatiplilik şuurundan şahsen şunu anlarım: Bu toprakların çocukları olarak bizlere devredilen tarih bilinci ve kültür mirasına sahip çıkarak bunları dinî duyarlılık ile birlikte sonraki nesillere daha zenginleştirerek aktarmak.

            Kumru’ya İmam Hatip Lisesi’nin açılmasında Ali Peru amcanın epey emeğinin olduğunu kendisinden duymuştum. Bu başlı başına bir söyleşi konusudur. Onun gibi daha kaç fedakar insanımızın emeği olduğu araştırılmaya değer bir husustur. Aşağıya Kumru İHL’nin ilk müdürlerinden olan Rahmi YARAN hocamızla yapılan söyleşiyi alıyorum. Umarım o zamanın şartlarına dair bilgi almak isteyenler için faydalı olur.

A. Çapku: Kıymetli hocam, Kumru’ya İHL müdürü olarak gelişiniz nasıl oldu?

(Doç. Dr.) Rahmi Yaran: Ben Kastamonu İmam Hatip Lisesi’nde öğretmendim. O zamanlar askere gidenlerin memuriyetle ilişiği kesilir, askerlik sonrası yeniden görev başı yapardı. Ben de açıktan atama ile Kumru’ya geldim. Mart 1977 yılı idi. Dört seneye yakın orada kaldım.

A. Çapku: Kumru İHL’nin ilk yeri neresi idi?

R. Yaran: İlk bina Afiyet Lokantası’nın üstünde idi. Yanında Bahri’nin Kahvesi denilen bir yer vardı. Okulun ilk müdürlüğüne o zamanlar Kumru Lisesi’nde öğretmen olan Adnan bey vekalet etmiş. Daha sonra Gölköy’den Abdullah Özbek gelmiş ve o da birkaç ay kalmış herhalde. Daha sonra ben görev başı yaptım. Tabi okulumuz bir ev görünümünde idi. Bahçesi falan yoktu. Önü yol ve kaldırım idi. Törenleri, İstiklal Marşı’nı falan orada yapardık. Dahası okulun önü o zamanlar bir tür garaj idi. Fatsa arabaları oradan kalkardı. Müdür odası ikiye iki metrelik küçük bir oda şeklindeydi. Okulumuzun konumu ve içinde yaşanılan dönem olarak sıkıntılı idik.

A. Çapku: Ne tür bir sıkıntı?

R. Yaran: Anarşik bir ortam belki henüz Kumru’da yoktu fakat bir şekilde bu hissediliyordu. Onun için biz, bir an evvel o binadan ayrılmayı istemiştik. Önce Kumru’nun girişinde ormanlık bir arazi vardı (şimdilerde Kumru otogarı) orası düşünüldü. Olmadı. Daha sonra Ayvalı/ Kömerik yolunda bir yere bakıldı. Orası da uzak bulundu ve başka sebeplerden dolayı o da olmadı. Bu sefer Fizme yolunda Celal isimli birinin evi okul binası olarak tutuldu. Böylece okulumuza ait bahçesi olan, şehrin gürültüsünden uzak bir yere geçmiş olundu. Bina olduğu için okul havası belki arzu edilir ölçüde yoktu ama eskisinden çok daha iyi idi.

A. Çapku: İlk zamanlar talebe sayısı ve halkın ilgisi nasıldı?

R. Yaran: İlk zamanlar 100 kadar talebemiz vardı. O zamanlar kız talebe yoktu okulumuzda. Talebe sayısı her sene artıyordu. Zannediyorum Kumru Lisesi’ndeki talebe sayısı da aşağı yukarı aynı idi belki İHL’ninki daha fazla idi. Bazı derslerin hocasını bulmakta zorlanırdık. Kimi zamanlar ben Lise’deki derslere girerdim kimi zaman da Lise’deki hocalar İHL’ne derslere girerdi. Böyle karşılıklı gidiş gelişlerle boş dersleri kapatmaya çalışırdık. Lise’deki talebelerimiz de seviye olarak iyi idiler. Tabi talebelerimizde ciddiyet, okulumuzda disiplin vardı.

Bu okulların yapılmasında halkın büyük teveccühü vardı. Dernek başkanımızla okula yardım amaçlı fındık toplardık. Kendimize ayırdığımız tatilimiz falan pek yoktu. Şöyle bir hatıram vardır: Okulu yeni tuttuğumuz binaya taşıyacağız. Tabi bu arada kızımın doğumu yaklaşmıştı. Kumru’da o zamanlar hastane olmadığı için Fatsa’ya gitmemiz gerekiyordu. Okul işlerinin yoğunluğundan ben, hanımımla fazla ilgilenememiştim. Yeri geldiğinde espri kabilinden hâlâ sitem alırım bundan dolayı!

A. Çapku: O günkü öğretmen öğrenci ilişkileri nasıldı?

R. Yaran: O günkü öğretmen öğrenci münasebeti daha farklı idi. O zamanın velisi de öyle idi. Ben bazen geceleyin öğrencilerimi ziyaret ederdim. Bir kısmı ailesinden uzaktı. Ne yapıyorlar, ihtiyaçları nelerdir diye gezerdik. Kahvehaneleri arkadaşlarla gezerdik oralarda öğrencimiz var mı yok mu diye. Kahvehane sahibi ve veliler bundan asla rahatsız olmazlar hatta bize teşekkür ederlerdi siz bizim talebelerimizle yakından ilgileniyorsunuz diye. Öğrenciler öğretmenlerine daha bir saygılı idi. Bu saygıyı bazen kötüye kullanmış öğretmenler olmuş mudur? Hepimiz insanız bazen ölçünün kaçtığı da olur. Fakat bunlar iyi niyetle yapılmış davranışlardır herhalde. Yine o zamanlar sınıfta kalmak vardı.

Benim gördüğüm şudur: Kumru’da o zamanlar ciddi bir kütüphane ve kitapçı yoktu. Ancak bizim talebelerimiz çalışkan ve disiplinli idiler. Bir yerlere gelmek istiyorlardı. Bir heyecan vardı. Onların hemen her biri şimdi bir yerlerdedir. Öğretmen arkadaşlar da gayretli idiler.[1]

A. Çapku: İmam Hatiplerin dinî alan dışındaki sahalarda gerekli eleman yetiştiremediği eleştirisine ne diyorsunuz?

R. Yaran: Benim kanaatimce farklı sahalarda yetişmiş de olabilir. Çünkü İmam Hatip mezunu olup da hukuk, edebiyat, spor, sanat gibi alanlarla kendini yetiştirmiş insanlar o makama geldiklerinde, bu imam hatiplidir denilmiyor. Tabi İmam Hatipler bir sporcu veya başka alanlarda eleman yetiştirme yeri değildir. Eğer talebede kabiliyet varsa o zaten kendini yetiştirir. Bir de son zamanlarda İmam Hatip Lisesi mezunu olanlar adeta cezalandırılıyor. Bundan dolayı bir kısmı da İmam Hatip mezunu oluşunu gizleme ihtiyacı hissediyor. Asıl olan ilim âlemine, dinî ilimlerde insan yetiştirmiş olmasıdır. Eğer bizler bir şeyler ile övünecek isek kendi sahamızda insan yetiştirmiş olmakla övünebiliriz.

Şunu bilmemiz gerekir. Kızında erkeğinde bu halkın cehaletten kurtulup okumasında İmam Hatiplerin büyük katkısı olmuştur. Halkta genel olarak okumaya karşı bir ilgisizlik vardı. Her şeyden evvel okullar yakın değildi. Dolayısıyla veli, çocuğunu uzağa göndermeye çekinirdi. Özellikle kızları için bu husus daha önemli idi. Uzağa gidenlerin önemli bir kısmı ise okulu bitiremeden geri dönerdi. Geri dönenden de halk memnun değildi. Halkımız, çocuğum eğitim alsın biraz da dindar olsun diyordu. Halkın bu okullara teveccühü ve İmam Hatiplere güven duyması Türkiye çapında, öyle zannediyorum ki, genel öğrenci sayısında da bir artışa sebep olmuştur. Onun için kendi imkanları ölçüsünde değerlendirilecek olursa İmam Hatiplerin başarısız oldukları söylenemez.

A. Çapku: Halkımızın bu okullara teveccühünün sebebi/ sebepleri ne olabilir?

R. Yaran: Ramazanlarda, kandil gecelerinde biz İmam Hatip hocaları ve talebeleri camide halkın içinde yer alırdık. Vaaz ederdik, Kur’an okunurdu. Halkla iç içe idik. Bizde okuyan talebeler dinî bilgileri de edindikleri için büyüklerine daha bir saygılı, derslerinde başarılı ve heyecanlı idiler. Böylece güven problemi halledilmiş oluyordu. Kumru’daki din görevlilerinden de destek görürdük. Nutkullo Hoca, Mehmet Özbek, Ömer Fatsa gibi hocalarla da yakından görüşürdük. Herhalde bütün bunların güven ortamının oluşmasında katkısı vardır. Öyle hatırlıyorum ki, ben Haseki Eğitim Merkezi’nde okumak için Kumru’dan ayrılırken halk beni uğurlamaya gelmiş ve ardımdan ağlamışlardı. Böyle bir samimiyet ortamı vardı.

A. Çapku: Hocam çok teşekkürler.

R. Yaran: Bil-mukabele.[2]

Hâmiş:

- Kumru İHL tarihçesine dair okul müdürlüğü yapmış muhterem hocalarımız ve okulun yapımında emeği geçen pek çok büyüğümüzden sağlıklı bilgi alınabilir.

- 3 Ağustos 2008 tarihinde Kumru İHL mezunları için buluşma ve tanışma günü düzenleyen kıymetli zevatı tebrik ediyorum. Niyetleri makbûl, sa‘yleri meşkûr olsun.

Hürmet ve muhabbetlerimle.

 

Ahmet ÇAPKU

30.06.2008


[1] Rahmi Yaran hoca bazı öğretmen arkadaşlarının isimlerini de vermektedir. Hocaların gayreti konusunda şunu söyleyebiliriz: Kumru İHL’ne müdür olmuş zevata baktığımızda hemen her biri gerek akademik gerek idari sahada şu an çok daha üst mevkidedirler. Onların bu gayreti herhalde talebelerine de yansımış olsa gerektir.

[2] Bu söyleşiyi 05.03.2008 tarihinde Rahmi Yaran hocamızın MÜİF’teki odasında gerçekleştirdik. 


............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

KUMRU İHL TARİHÇESİNE DAİR BİRKAÇ NOT /Ahmet ÇAPKU Yazısı

Hemen hepimiz ömrümüzün muhtelif devrelerinde bazı kurumların içinden geçeriz. ‘Falanca yerde olduğum yıllarda’ diye söze başladığımız olur. Orta öğretim, lise, üniversite, askerlik, filanca yerde işçilik, yurt dışı, filan yerde görevli olmak bu tür devrelerdendir. Kimi insanların ömrünün bir zamanı herhalde ‘imam hatip yılları’ şeklindedir.

Gerçekte içinden geçtiğimiz kurumların tarihini/ özgeçmişini bilmekte fayda vardır. Sınıflarında okuduğumuz, sıralarında ders yaptığımız okullar acaba hangi gerekçelerle o hale getirilmiştir, kimlerin emeği vardır, oralarda neler olup bitmiştir, kimlerin oraya dair görüşü nedir ve niçin? Ağaç vardır ulu çınar adını alır, ağaç vardır kavak vb. adını alır. Adlarına göre ona ömür, asalet,

4 Kasım 2021

Hocamız Ahmet Omma'dan Bilgi İsteği /Lütfen Yardımcı Olun!

Selamün Aleyküm, Bekir Hocam,
 Bir yazınızda fizmenin tarihini anlatırken müderris Ali Rıza Efendiyle kısa bir bilgi vermişsiniz(baba adı yunus, 1931 de vefat etmiş, aşağı fizmeden koca apu-abdullah alımlının küçük kardeşi, topal nurinin-Nurettin alımlının amcası), bu zaat annemden dedemin amcası oluyor, istanbulda beyazıt medresesinde müderrislik yapmış, sizde bu zaatla ilgili başka bilgi varmıdır? benimle paylaşırsanız sevinirim.
 24 Eylül 2012
Uzm. Dr. Ahmet Omma
Ahmet Omma <ahmetomma@hotmail.com>








Not : Değerli Dostum Hocamız Ahmet Omma'nın isteğini bilgim olmadığı için yerine getiremedim.  Bu konuda bilgisi olan var ise buraya yorum olarak ya da Ahmet Omma Hocamıza ulaştırılırsa mutlu oluruz. Selam ve saygılarımı sunuyorum...Bekir AKKAYA/Kasım 2012
............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Hocamız Ahmet Omma'dan Bilgi İsteği /Lütfen Yardımcı Olun!

Selamün Aleyküm, Bekir Hocam,
 Bir yazınızda fizmenin tarihini anlatırken müderris Ali Rıza Efendiyle kısa bir bilgi vermişsiniz(baba adı yunus, 1931 de vefat etmiş, aşağı fizmeden koca apu-abdullah alımlının küçük kardeşi, topal nurinin-Nurettin alımlının amcası), bu zaat annemden dedemin amcası oluyor, istanbulda beyazıt medresesinde müderrislik yapmış, sizde bu zaatla ilgili başka bilgi varmıdır? benimle paylaşırsanız sevinirim.
 24 Eylül 2012
Uzm. Dr. Ahmet Omma
Ahmet Omma <ahmetomma@hotmail.com>








Not : Değerli Dostum Hocamız Ahmet Omma'nın isteğini bilgim olmadığı için yerine getiremedim.  Bu konuda bilgisi olan var ise buraya yorum olarak ya da Ahmet Omma Hocamıza ulaştırılırsa mutlu oluruz. Selam ve saygılarımı sunuyorum...Bekir AKKAYA/Kasım 2012
............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

30 Ekim 2021

Caner Gürgezoğlu'nu ve Gürgezoğullarını Yakından Tanıyalım!

Geçenlerde bilge bir insanla sohbet ederken konuşma esnasında tanınmış bir şahsiyet söz konusu oldu. İsmini saklı tuttuğum bu kişinin anormal duruş ve davranışları her yer ve mekânda son derece çirkinlik arz ediyordu. Eğitilirken bozulmuş bu kişi için ben : “ Bazı kurum ve kuruluşlar yurtlar ya da mekanlar insanın karakterine yansıyor ve insana olumsuz davranışlar kazandırıyor, bu durum hayat boyu kişide kalıcı oluyor. İşte bu ilgili kişi buraların ürünü” dedim.

Bilge insan bu cümleme itiraz ederek “Hayır böyle değil. Bu durumlar etken olsa da, asıl durum insana doğmadan önce Allah’ın verdiği özelliklerdir. Yaratılışta mayanız iyi ya da kötü olsa da, eğitim bu özelliklerinize bir ölçüde etki edebiliyor.” Dedi.

Düşününce ben de böyle olduğuna kanaat getirdim. Hepimiz biliriz ki , bir baba ve bir anneden doğma iki kardeşten diğeri her türlü yönden birbirlerinden farklı olabiliyor. Biri alim, biri zalim olabiliyor. Biri “terbiyeli”, diğeri fazlasıyla “terbiyesiz” olabiliyor.

İnsanlara bu bilinçle yaklaşma ve insanlarda bulunan birçok sakarlıkların doğuştan olabileceğini düşünme sevilmeyecek

tiplere bile iyi niyetle yaklaşmaya kapı aralayabiliyor. Farkına varmadan yapılan hatalar ve sakarlıkların abartılması, insanların geçmişleri ile değerlendirilmesi ve hep kötü olabileceği kanaati son derece yanlış oluyor.  Sülalelerle ya  da diğer hısım akrabalarla insanları ödüllendirmek ya da cezalandırmak son derece ilkelliktir. Kimsenin kusuru da kimseye yüklenemez. Hele de geçmişte olup bitenler geleceğe fatura olarak gösterilemez.  Kıskançlığımızdan veya  nefsimize zor gelmesinden iyiye “iyi”, kötüye de “kötü” diyemiyorsak bu da bizim “kötü” olmamızdandır ki, bunun da tedavisi biraz zordur.

Her birimizin “toptancı yaklaşımları” vardır. Kendimizin dışındakileri ya “hep” olarak ya da “hiç” olarak değerlendiririz. Bu yaklaşım tarzı yakınında olan  tüm alanları tahrip eder.  “Hata” ile “suç”u birbirinden ayırmama durumumuz bizlere çok şey kaybettiriyor. İnsanların hata yapabileceğini, suç olması için de bilinçli tekrar edilmesi gerektiğini bilmemiz gerekir. Suç, tekrar edilen bilinçli davranışlardır.  Hata ise fark edildiğinde ya da uyarıldığında tekrar etmeme durumudur. Bu iki kavramı birbirinden ayırt edip, yapılanlar suç bile olsa, insanı toptan ret etme ve cezalandırma son derece yanlıştır.

Bu yazıları neden yazma ihtiyacı duyduğumu da burada belirtmek isterim.

Bundan üç yıl önceydi. Toplum içinde örnek olmaya talip biri benimle ilgili bir başkasına şu cümleyi kullanmış. “Senin adamın bak kimlerle?”

Yakın bir zamanda yine kendini ayrıcalıklı gören biri bir başkasına : “Senin adam bak kimlerle?”

Kazık kadar hem de iddialı insanlar kendilerinin dışındakileri “senin adamın, banim adamım “ şeklinde tanımlaya biliyorlar.

Sapık bir kişilik ve zihniyet bu. Hiç kendileri olamamış bu ezik büzükler hep başkalarının adamı modundalar.  Aileleri dahil tüm hayatlarını kendilerinin dışında efendilerinin emrine vermiş kişilikler. Zihinleri yok bunların. Bırakın zihinlerini kendileri de yok ortada. Robottan da öte bir aksesuar bunlar. Sahiplerince tepe tepe kullanılmayı yaşama dönüştüren cücecikler bunlar.

Fetö dahil aklınıza hangi örgüt ya da aykırı oluşum gelirse gelsin, bu aykırı oluşumlar bu “kiralık ve onun bunun adamlılığına soyunmuşları” kullanabiliyor ve kullandılar. Normal bir insan aklını başkalarına kiralandırmaz ve kesinlikle “onun bunun adamı” da asla olmaz. Onun bunun adamlığına soyunmuşlarda normal insanları “ocu bucu, onun adamı bunun adamı” diye asla değerlendirmez.

Yaşını başını almış benim gibi insanlar bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da eskisi gibi hayatlarına devam edecek ve asla uşaklığa heveslenmeyecektir. En ufaktan en büyüğüne yaptığımız tercihler kendimizin tercihi olacak, insan ilişkileri dahil, eşimizi ve dostumuzu kendi iradelerimizle belirleyeceğiz.

İnsan yaşadığı sürece bir vesile ile  hangi yaşta olursa olsun güzel ve onurlu insanlara ulaşıyor ve tanışıyor. Her gün olmasa da zaman zaman güzel ve samimi dostlarımızın arasına birkaç tane daha eklemin keyfini de yakalıyoruz. Vefat edip aramızdan ayrılan Savcı Zülkarney Kısık, Şıh Mehmet Gülmüş, Ahmet Namık Kısık, Ahmet Bilgü, Yunus Çaya, Adil Balta, Mehmet Fatsa gibi güzel dostlarımız da oluyor.  İsimlerini zikretmek asla istemediğim ve hatta Facebook arkadaşlığından bile engellediğim, yaşadıkları halde benim indimde ölmüş kabul ettiğim canlı cesetler, yaşayan ölüler  yok değil.  Zaman zaman kendime “keşke bunu da tanımasaydım” dediklerim  olduğu  gibi, “keşke daha önce tanısaydım” dediklerim de olmuyor değil.

İşte ben sizlere şimdi Kumru’da yaşadığım halde üç beş yıl önce yakinen tanıdığım bir kişiden söz etmek istiyorum. Biliyorum ki sizler bunu zaten tanıyorsunuz. Ama ben özellikle “Senin Adamın” cümlesini her vesile ulu orta kullanan beyin özürlülerine bu vesile ile seslenmek istiyorum.

 Ne ben kimsenin adamıyım, ne de benim dost ve arkadaşlarım benim adamım. Cidden biz birbirimizi ilkelerimizden, düşüncelerimizden, fikirlerimizden daha da önemlisi birbirimizi insanı olarak geliştirdiğimizden önemsiyoruz. Öyle sizlerin düşündüğünüz gibi maddi yönden hiçbir derdimiz ve paylaşımımız yoktur. Mevkiler, makamlar, altın ve dolarlar sizin olsun! Kendi şahsıma benim asla böyle bir derdim de düşüncemde yoktur ve olmayacaktır. Gönlünüz, fikriniz ve paylaşmak istediğiniz bir şeyler varsa benim dostlarım ve arkadaşlarım ve ben emrinizdeyiz.

 Bilenler bilir zaten, aksini söyleyenler yalan olduğunu kendileri de bilir . Bulunduğum her yer ve mekânda sohbetin keyfini çıkartırım. Işık aldıysam susmam konuşur ve dinlerim. Şimdilerde sigarayı bıraktıysam da çayımı yudumlarım. Dert dinler ve derdimi de anlatırım. Tilkiliklerin dolu olduğu beyinler duman, fitne fesat yolcuları öyle ya da böyle olur. Dert biriktirenler ve mutlu olmayanlar anlayamaz bu ortamı. Başkalarının huzur ve mutluluğu sizi sıkıyorsa lütfen bir doktora ya da bir dergâha gidin. Ama asla ne “onun bunun adamı” ne de “onun bunun uşağı” olun.

Bütün bu cümlelerden sonra “beni kendisinin adamı olarak gördüğünüz”  Caner Gürgezoğlu’ndan ve Gürgezoğulları’ndan söz etmek istiyorum.

Bir başka zaman da başka bir eziğin beni “senin adamın diye” gösterdiği kişiyi enine boyuna yazmayı düşündüğümü duyurmak istiyorum.

İşte sizlere kendi açımdan Caner Gürgezoğlu ve Kısaca Gürgezoğlu Ailesi

Caner Gürgezoğlu 15.01.1970 tarihinde Kumru’da doğmuş  olup  ve köyü de eski ismi ile Küşnefak ve şimdi Akçadere  Mahallesi’dir.

Çocukluğumdan bu yana   babam ve annemin sayesinde Kumru ve çevresinde ve hatta daha başka yerlerde bir çok aileyi tanıma imkanımız oldu.

Benim annem ve babam bilge bir insandı. Ailece birlikte yemek yediğimiz sofra bizler için aynı zamanda sohbet ortamı olurdu. Bu aile geleneğimizde bir de eşimle tanışınca bu durum artılarla birlikte bugüne kadar geldi. Kayınpederim  Hacı Yusuf Sansı ve kayınbiraderlerimin Ankara’da olması nedeniyle  Ankara’da bulunan Gürgezoğlulları ile de tanışma fırsatım oldu. Bu vesile ile vefat eden büyüklerimize Allah’tan rahmet, hayatta olanlara uzun ömürler diliyorum.

Gürgezoğlu ailesi’ni ben şahsen ta çocukluk yıllarımda tanıma imkanım olan biriyim. Babamın hoca olarak mektep okutması ve yıllarca kitap satmasından kaynaklı da çok insanla irtibatımız olurdu. Babam KELEZLÜ denilen yerde olduğu gibi KÜŞNEFAK denilen köyde de uzun yıllar mektep okuttu.

Görevim nedeniyle Kumru’ya gelince ve devamında Kumru Öğretmenevinde uzun bir süre görev yapıp aynı günlerde yazarlık ve gazetecilik bir çok değerli insanla görüşme ve bilgi alma imkânı oluşturdu. Bu nedenlerden olsa gerek Kumru’da tüm kesimlerin önemsediği ve saygı duyduğu Azmi Gürgezoğlu ve Fahri Kavasoğlu gibi insanlar beni yanlarına hatta evlerine davet ederek sohbet imkânı verdiler. Bana “Görgü, tahsili bozar” sözünü söyleyerek üç köşe yazısı yazmama neden olan Rahmetli Azmi Gürgezoğlu,  bana “ Bekir Ağa” derken, Evinde beni ağırlayarak saatlerce not aldığım Rahmetli Fahri Kavasoğlu da “ Müdür” diye hitap ederdi. Allah rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun. (Amin)

Ezik ve büzükler tarafından adamı olarak görüldüğüm Caner Gürgezoğlu, Kumru’da tanınan ve Kumru kurulduğundan bu yana her kesimin önemsediği Gürgezoğlu sülalesinden,  döneminde siyasette ve ticarette Kumru’da önemli görevler yapan Rahmetli Azmi Gürgezoğlu’nun sekiz evladından biridir.

Gürgezoğulları’ nın her bireyini çalışkan ve başladıkları işleri hakkı ile götüren insanlar diye tanımlamak mümkündür. Kendi kendilerine yetmek için çaba sarf eden,  özellikle de Azmi Gürgezoğlu’nun oğullarının tamamına yakını Kumru’da ikamet ederek işlerini yürüttüğü  biliniyor.    

 Herkes belli aşamalara  gelince Kumru dışına çıkarken Gürgezoğulları sıkı sıkıya Kumru’da kalmayı yeğliyorlar. Ben şahsen bunu ciddi manada önemsiyor ve takdir ediyorum.  Kumru’ya, köylerine ve yaylalarına her yönden önem verip işini ve aşını Kumru’da sürdüren  Gürgezoğullarının tamamı Kumru’da çok önemli bir değer olarak karşımıza çıkıyor. İlla da “Kumru Sevdalılığı”ndan söz edilecekse fiili olarak Kumru ve köylerine yönelik katkı yapan bu aileyi ve bu türden aileleri  en başlara koymak gerekir. Üç kuruşu bulduktan sonra köyünü, kentini ve hatta anasını ve babasını terk edenlere bu tür aileler örnek gösterilmelidir.

Kumru’da bazı aileler güçlerini birleştirerek şirketleşmiş ve bu yolla  işlerini daha profesyonel hale getirmişlerdir. Bir aile şirketi olarak gördüğüm bu aileler gerek Kumru’da ve gerekse ülke çapında ekonomiye büyük katkı yapmışlar ve bir çok kişiye de ekmek kapısı olmuşlardır. Gürgezoğulları ne hikmetse böyle bir durumu tercih etmemişler ve her biri kendi işlerine yoğunlaşmışlardır. Böyle olmasına rağmen dışarıdan birlikte çalışılıyor gibi görülüyor.  Ancak yakından bakınca da her biri bağımsız ve kendi ürettikleri ile büyümeye çalışıyorlar.  Her biri Kendi işlerinde de cidden başarılıdırlar.

Genel manada kısaca Gürgezoğulları ile ilgili benim kısaca tespitlerimdir. Ben şahsen her zaman Kumru’da kurulan aile şirketlerini ve birbirlerine bağlı aileleri çok önemseyen biriyim. Daha da önemlisi kendi memleketinde yaşamak, mekan kurabilmek, geçine bilmek ve memleketinde ölebilmeyi nimet olarak görüyorum. Bu tür aileler benim indimde değerlidir ve örnektirler.

 Şimdi ise Gürgezoğullarının bir ferdi MHP Kumru İlçe Başkanı Caner Gürgezoğlu’nu yakinen tanıyalım.

Uzun zamandır başarılı bir şekilde Kumru’da MHP ilçe başkanlığı yapan Caner Gürgezoğlu ilk ve ortaokulu Kumru’da, Liseyi ise Fatsa’da okumuş.

Gürgezoğlu ailesinin tamamına yakını siyasetle yakından ilişkililer. Bu siyasi birikim ve gelenek babaları Azmi amcadan oğullarına geçmiş. Gördüğüm kadarıyla Caner Gürgezoğlu babası gibi cidden siyaset yapmaktan büyük keyif alıyor ve cidden başarılı da. Hırslı ve azimli.

Caner Gürgezoğlu aktif siyasete  1999 yılında başlamış, 2011-2017 yılları arasında Milliyetçi Hareket Partisi yönetim kurulunda  yer almıştır. Şu anda başkan olarak görevine devam eden Caner Gürgezoğlu iki dönemdir 2016 yılından bu yana MHP İlçe başkanı olarak görevini sürdürmektedir.

 2014 yılında yapılan  genel seçimlerde MHP’den Ordu Milletvekili Aday Adayı olmuştur.  2019 yılında ise Cumhur İttifakı öncesinde yerel seçimlerde aday olmak için MHP ilçe başkanlığından ayrılarak Kumru Belediye Başkanlığı için MHP’den  Kumru  Belediye Başkanı Aday Adayı olmuştur.  

Yasa gereği 2019 yılında Cumhur İttifakı öncesi birkaç ay  MHP İlçe Başkanlığından ayrılan Caner Gürgezoğlu Kumru’da Cumhur İttifakının Belediye Başkan Adayı Ak Parti tarafından belirlenince MHP Genel Merkez tarafından tekrar Kumru MHP İlçe Başkanı olarak atanmıştır. MHP İlçe Başkanı Caner Gürgezoğlu döneminde genel seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisi   Kumru ilçesinde tarihin en yüksek oyunu almıştır.

2019 seçimlerinde Cumhur İttifakı Adayına MHP olarak gece gündüz çalışılarak Ak Parti ile birlikte çalışma yapılmış ve Kumru’da Ak Parti belediye Başkanı Türkiye’de en çok oy alan ilçeler arasında yer almıştır. Bu başarıda her seçimde çok yüksek oy alan Ak Parti’nin oyları olsa da  MHP seçmeninin oyları ve  MHP İlçe Başkanı Caner Gürgezoğlu’nun ve MHP seçmenin de etkisi olmuştur. Seçim aşamasında ilginç olayların yaşandığı o günlerde bırak Kumru’yu Türkiye’de MHP gelecekte tarihin yazacağı ilklere imza atmış ve hala atmaya devam etmektedir. Başta Bilge Lider Dr. Devlet Bahçeli olmak üzere MHP Cumhur İttifakın bir parçası olarak Kumru ve bütün Türkiye’de tarihi görevini yapmaya devam etmektedir.

MHP’nin En kritik sürecinde Kumru’da ilçe başkanlığı yapması daha sonraları bazı MHP’lilerin başka partilere geçişleri ve daha da önemlisi il başkanları ile ilçe başkanlarının büyük bir kısmının görevden alınmaları hep Caner Gürgezoğulu’nun zamanında gerçekleşmiştir. Bu süreçte başarılı bir sınav veren Caner Gürgezoğlu, Ordu’nun diğer ilçelerinin siyasetçileri tarafından da takip edilen ve danışılan bir kişilik olarak görevini sürdürmektedir.

Caner Gürgezoğlu örnek kişiliğinin yanında örnek bir milliyetçidir de.  MHP Genel Başkanı Bilge Lider Devlet Bahçeli’ye hayranlığını her fırsatta dile getirir. Dr. Devlet Bahçeli ile ilgili tüm yazı, yorum ve kitapları okur ve çevresine aktarır.

MHP’nin tüm seminerlerine ve eğitim faaliyetlerine katılır ve istifade etmeleri için partili partisiz herkesi davet ederek katılmalarını teşvik eder. Milli ve manevi değerlere bağlı, dini vazifelerini eksiksiz yerine getirme gayreti gerçekten takdire şayandır. Haç ibadetini de yerine getiren Caner Gürgezoğlu siyaset üstü bir kişiliktir.

MHP İlçe başkanı Caner Gürgezoğlu siyasetin yanında Kumru’da eğitimle de ilgileniyor. Okullarda velilerin ve okul idarecilerinin arzuları doğrultusunda okul aile birliği başkanlıklarında  ve üyeliklerinde görev alarak, okullara katkı yapmaya gayret gösteriyor. Hatta 1990 yılından 1994 yılına kadar dört yıl Kumru’da birlikte öğretmenlikte yaptık. Beş yıl görev yaptığım Fizme Ağlayanı okulunda da benden sonra Caner Gürgezoğlu birkaç yıl öğretmenlik yapmıştı.

Kumru’da bulunun resmi kurum ve kuruluşlar ile muhteşem bir diyaloğu vardır. Herkes tarafından güven duyulan bir güler yüzü ve yumuşak sakin görünümü vardır. Ama kızma ve kızdırma durumunda  Gürgezoğlu ailesinin en zor sakinleştirilen kişisi olduğunu düşünüyorum. İnanıp ta yapamayacağı ve isteyip te alamayacağı hiçbir şey söz konusu değildir.

Caner Gürgezoğlu ile en çok tartıştığımız konular :“anlamsızlık, kişiliksizlik, ilkesizlik, derinliksizlik, eziklik, büzüklük ve derinliği olmayan hal ve durumlardır.  “Boş” ve “dolu”  konusunda aynı düşüncede olsak ta insan hallerinden kaynaklı “hal durumlarında” farklılıklarımız olabiliyor. Ben az ile mutlu olmaz ve kalbim yumuşamazken Caner Gürgezoğlu azdan bile mutlu olabiliyor.   Ben şahsen “Kin tutmam ama , kinimi de asla unutmam”,  Caner Gürgezoğlu’nun bu yönüne henüz ulaşamadım. Tabi ki bu sözlerin bir kısmı latife ve şaka. Anlayacağınız muhabbetlerimiz bir bardak çay ve içersek sigara…

Caner Gürgezoğlu Karacalı Muhtarı ile birlikte Kumru Karacalı Camii’nin yapımında  büyük gayretleri olmuş, Karacalı Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği yönetiminde yer alarak caminin yapımında önemli görevler üstlenmiş ve başarılı bir şekilde görevini tamamlamıştır. Ve hala derneğin gönüllü üyesidir.

Her türden faydalı faaliyetlerin davetlerine katılma gayreti gösteren Caner Gürgezoğlu ayrım yapmaksızın tüm düğün ve davetlere de katılarak Kumru halkı tarafından takdirle izlenilmektedir.

  Başarılı bir şekilde MHP ilçe başkanı olarak görev yapan Caner Gürgezoğlu insani ilişkilerde partiler üstü bir kişilik olarak gözüküyor.  Özel iş ve işlemlerinden tutun yardım yapacağı kişiler arasında  ayrım yapmıyor. Her türden fikre insani yönden bakıyor. Siyasi faaliyetlerde seçmenler arasında hiçbir ayrıma yanaşmıyor. Ayrım yapmaksızın tüm Kumru’nun yerleşim birimlerine ve insanlarına yardım etmeye gayret gösteriyor. Çevresinde yardımsever biri olarak gözüküyor ve hatta bir çok insan ondan yardım talep ediyor.

1994 yılında İşletme Fakültesi 2.sınıfına devam ederken askere giden Caner Gürgezoğlu,  İsparta’da askerliğini tamamlamış.

Daha önceden de ifade ettiğim gibi tüm Gürgezoğlu ailesinin kendilerine ait iş yerleri mevcuttur. Caner Gürgezoğlu da 2000 yılında kendi alış veriş merkezini kurarak 21 yıldan bu yana başarılı bir şekilde işini yürütmektedir.  Bir süre Esnaf  ve Sanatkarlar Odası yönetim kurulunda da görev almıştır.

Sporu da çok seven Caner Gürgezoğlu takım olarak Fenerbahçe’yi tutuyor. Ayrıca Kumru’da Kızılay tarafından yapılan  kan bağışı kampanyalarına noksansız katılarak örnek davranışını bu konuda da göstermeye devam etmektedir.

Kumru’da yaşamayıp hep Kumru sevdalılığından söz eden Çakma Kumru Sevdalılarına inat Gürgezoğulları gerçek bir Kumru sevdalıları. Bunu fiili olarak hep gösteriyorlar.

Caner Gürgezoğlu’nun köyü var ve köyde evi var. Bağı var bahçesi var. Elması ve armudu var, fındığı ve fıstığı var.  Yaylada mağazası, mısır ve fasulye için bahçesi var. Kumru’da yaşıyor ve bir çoklarının edebiyatını yaptığı hayatı günlük ve anlık yaşıyor. İnanın ki; her akşam taze elma ve armutları ısırıyoruz. Kestane ve cevizleri iç ediyor sizlerin para ile aldıklarınızı biz her an yiyoruz. Bize takılanlara da elbette ikram ediyoruz.

Caner Gürgezoğlu örnek bir aile olarak biliniyor. Üniversiteyi bu yıl bitiren Oğlu Seyithan artık benim arkadaşım ve konuşuyoruz ve tartışıyoruz aramızda. Caner Başkanın oğlu ama benim de arkadaşım Seyithan muhteşem bir beyin.

          Kumru ilçesinde ikamet eden Caner Gürgezoğlu evli , 2 kız ve 1 erkek çocuk babasıdır.

          Bekir AKKAYA /31.10.2021 /İYAD/KUMRU HABER/KUMRU

         

 

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............