Kumru İlçesi'nin İlk Kültür ve Haber Sitesi -İnternette İlk Yayın : 1999
28 Ocak 2024
Ellik-Orak /Necati Küçük ( Az Efe )
2 Ocak 2024
Halil Tatlıgül Hocamıza Allah'tan rahmet diliyorum...(4 Adet Fotoğraf)
2 Mayıs 1990 tarihi Halil Tatlıgül Hocamızın Vefatı...
Kursumuzun ismini taşıyan Merhum Halil Tatlıgül Hocaefendinin Cenaze Merasimine katılan kalabalık Cemaatten görüntüler.Kumru tarafından Gökçeliye,Fatsa tarafından da Korgan yoluna kadar araçlar park etmişti...İnsanlar namaza akın akın geliyorlardı...Ne güzel günlerdi,Âlime değer verilir,hayattayken de,vefat ettiğinde de hürmet gösterilirdi.O günü çok iyi hatırlıyorum ki havalar çok sıcaktı,gökyüzünde yağmur belirtisi dahi yoktu. Hocaefendi kabrine konulurken aniden yağan yağmur gökyüzünün adeta ağladığını gösterir gibiydi bizlere...
Kaynak : İslamdağ (Çatak) Kur'an Kursu Hafızları Grubu
Fotoğrafları ve yazıyı Paylaşan : Şükrü Saylan
13 Aralık 2023
Kumru Özel Dervişoğlu Etüt Eğitim Merkezi Üzerine (Mayıs 2002 /ORDU HABER GAZETESİ) /Bekir AKKAYA
Planınız bir yıl için ise pirinç ekin, on yıl için ağaç dikin, yüz yıl için ise insanları eğitin HUANG-ÇE
Eğitim
her şeyin başıdır. Eğiteme önem veren milletler geleceğine ümit olarak
bakmakta, geleceğini garanti içersine almaktadırlar.
Eğitim tüm yatırımların önünde gelen bir unsurdur. Eğitilmemiş insanların elinde büyük yatırımlar bile iflas etmek zorundadır. Hayatımızın her alanı bilmek, bilgilenmek ve bilinenleri doğru şekilde uygulama sonucunda amacına ulaşır. En önemlisi ise çocukların milli ve manevi değerlerine bağlı, bilinçli ve şuurlu olarak yetiştirilmeleridir. Neticede
3 Ekim 2023
Adem SARAÇ'ın 2005 yılında Kumru İlçesinde verdiği Konferans
20 Ocak 2023
İlke mi İlkel mi? /Bekir AKKAYA
İlke ve ilkel kelimeleri lugatlarda alt alta yazılsa da bir birlerinden çok farklı kelimelerdir. Bu kelimelerle insan tanımlanırsa ilkeli insan ve ilkel insan olarak ortaya çıkar. Bu durumda bu iki insan birbirlerine çok uzak bir mesafededir.
Mesela ilkel insan ilkeli insan olamaz. Çünkü ilkel insan basit ve iptidai bir varlıktır. Hiçbir konuda ilkesi ve prensipleri yoktur. Anlık hareket eder. O andaki menfaatine hangi şekil uygun geliyorsa öyle davranır. Eğer ilke ve ilkelin ne anlama geldiğini daha
önceden bilmiyorsanız muhatap olduğunuz ilkel insanlardan çekeceğiniz vardır.İlkeli insana inat ilkel insan hiçbir ahlak kuralı ile uyuşmaz. Hiçbir renkle de sınır tanımaz. Bazen kırmızı, bazen yeşil bazen de alacadır. Çoğu kez de kendi ilkelliğini başkasında görür. Bakış açısı yamuk olduğu için sadece karşısındakini değil, bütün kainatı yamuk görür. İlkel bir şekilde çevresine saldırır. Aciz ve basit ruhlu olduğundan sınır da tanımaz.
İlkel insan, ilkeli insana inat haset, fesat ve kıskançtır. Çevresine atamayacağı hiçbir iftira çeşidi yoktur. Beceriksizliğini, yeteneksizliğini ve zayıflığını bu yolla örtmeye çalışır. Her şeyi kendine hak görür. Her şeyin en güzeline o layıktır. Bir asalak sürüngen gibi çarpmaya çalışır, ya çarpar ya da çarpılır.
İlkel insan ilkeli insana inat son derece nankördür. Yer içer, eder de gider. Yüzsüzlük ve ilkesizlik onun için prensip haline gelmiştir.
Zayıf hissettiğine aslan kesilen ilkel insan, güçlü gördüğüne yapamayacağı yalakalık sınır tanımaz. Dün küfrettiğine, bugün sarılabilir. Dün size kötülediğini bugün methü sena edebilir. Bu istikrarsızlıktan da hep yalnız kalır. Yalnızlaştıkça da sağa sola saldırır. Bu saldırılar güçlü birine denk gelinceye kadar devam eder.
Kelime ve kavramlar aslına uygun ve uygun yerde kullanılırsa anlam ifade eder. Yoksa havada kalır. Hiçbir ilkesi olmayan, hiçbir ahlak kuralı tanımayan birilerinin ilgili kavramları kullanması ilkesizliğinde ötesinde suç işlenildiğinin de belirtisidir. Bu kendi kendini ele vermek, ilkelliğinde belgesi haline gelir.
İlkel insan, İki satır yazı yazar, 30 yerden çalar ve altına adını yazar. Hayatı hep ilkesizliklerle doludur. İlkesizlerle iş birliği içinde kendi kendini tatmin edilmeye çalışır. Çarpmak için tenekecilik yapar çarpılır. Memurluk yapar çarpılır. Onun için çarpmanın ve çarpılmanın sınırı olmaz. Eline geçen her işe bir menfaat temin etmek için yaklaşır. Para hırsından yapamayacağı, satamayacağı hiçbir değer yoktur. Yıllarca ilkesizleri hak etmediklerini verdikleri savunur durur.. Zaten ilkel insan kimi savunursa o da batar. Kendisinin de batması muktedirdir. . Yaptıklarından bazen kanun önünde, bazen de ilkeli insanlarca yargılanır.
İlkel insan ilkeli insana inat yazdıklarına ve söylediklerine bile sahip çıkamaz. Sıkıştığında parmakla işaret ederek başkalarını güya karalamaya çalışır. Güya kendini kurtarır. 2500 dolar alamadım ya da çarpamadım diye her iftirayı atmaktan çekinmez. Sanki perde arkasını kimse bilmiyor. Gözlerinin yumulu oluşu, ferasetinin eksikliğindendir. Yoksa bu ilkelliğe bir de feraset olsa vay halimize.
Bu yazılar ilkel insanlara bir yol göstermek amacıyla yazılmış olup, ilkelliğin de bir ilkesi olabileceğini hatırlatmak amacıyla kaleme alınmıştır. Biz böyle devam etmek istiyoruz diyorlarsa bizlere tirübünlere çıkıp kahve içip onları seyretmek düşer. Hırslarınız, kinleriniz ve fesatlıklarınız daim olsun.
Birilerine bir hatırlatma; güz gülleri ya da kumru kuşu artık uzaklarda. Baba da Çankaya da değil artık. Daha önceki numaraları şimdi de yaparken biraz dikkat edilmesini, aksi takdirde geçen kabuslu günlerin tekrar yaşanabileceğini hatırlatmak isteriz. Bizden söylemesi... Gerisi sana kalmış...
Bekir AKKAYA / 15.05.2002 /KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ
İlke mi İlkel mi? /Bekir AKKAYA
İlke
ve ilkel kelimeleri lugatlarda alt alta yazılsa da bir birlerinden çok farklı
kelimelerdir. Bu kelimelerle insan tanımlanırsa ilkeli insan ve ilkel insan
olarak ortaya çıkar. Bu durumda bu iki insan birbirlerine çok uzak bir
mesafededir.
Mesela ilkel insan ilkeli insan olamaz. Çünkü ilkel insan basit ve iptidai bir varlıktır. Hiçbir konuda ilkesi ve prensipleri yoktur. Anlık hareket eder. O andaki menfaatine hangi şekil uygun geliyorsa öyle davranır. Eğer ilke ve ilkelin ne anlama geldiğini daha
Güçlü ve Zayıf İnsan / Bekir AKKAYA
Dünya kurulduğundan bu yana, güçlü insan tanımlaması çok değişiklik göstermiştir. Daha çok vurup kıran, iri yapılı insanlar güçlü olarak tanımlanmıştır. Bunun yanında para ve sermaye sahipleri de hep güçlü olarak gösterilmiştir. Bu gün dahi sermaye güç olarak gösterilse de, korku, endişe ve güvensizliğin bulunduğu yerde güçten söz etmek doğru değildir. Güç gösterisi olarak lanse edilen değerler aslında, yok olma sıkıntısını da beraberine bulundurur. Bu değerlere sahip olanlar ellerindeki güç faktörlerini kaybetme telaşı içersindedirler.
Günümüzde
modern psikoloji, güçlü ve zayıf insanları farklı bir şekilde tanımlar. Bu ise insan
bilincinin gelişimi ile doğrudan ilgilidir.
İnsan bilinci Ken Keyes’ göre yedi basamaktır. Her ne kadar insan
bilincinin bulunduğu noktalar , kişiye göre değişse de, yapılan her basamak
bireyin bulunduğu yeri de çok az yanılma ile belirler. Ken Keyes’e göre, bilinç
merkezleri ya da insanların bulunduğu noktalar üç düşük merkez ve dört yüksek
bilinç merkezleridir. Düşük merkezler;
1. Güvenlik Merkezi, 2. Duygu merkezi, 3. Güç merkezi. Yüksek bilinç merkezleri; 1. Sevgi
Merkezi, 2. Bolluk Merkezi, 3. Bilinçli Farkındalık, 4. Kozmik Bilinç
merkezleridir.
Bu basamakları aşağıdan yukarı olarak düşünürsek, altta olan üç merkezdeki kişilerin özellikleri güçsüz oldukları görülür.
Kumru'yu Sevmek /Bekir AKKAYA
Hakikaten sizler Kumrulu idiniz değil mi? Zannedersem Kumru’yu da çok seviyorsunuzdur. Kumru’da devlet görevlerini yerine getiren ve Kumru’yu çiftlik görenler de Kumru’yu çok seviyorlarmış. Verme, dert edinme eylemi olmayınca sevenlerimiz de çok fazla oluyor.
Üç beş kuruş para kazanmak için zorunlu olarak gurbet ellere düşmüşlere Allah yardımcı olsun. Bu durumda olanlarımıza tek söz söylemek mümkün değil. Ancak, Bulundukları yerlerde
krallar gibi yaşayıp, Kumru veya Ordulular hayrına hiçbir faydalı işte görünmeyen beylere, beyefendilere çok sözümüz var. Bir menfaat gördüklerinde hemşehriliği de kimselere kaptırmayan Kumru severlere bizim sözümüz. Bir dostum “ Kumruyu sevenler üç kısma ayrılır” diyordu. Bunlar, RUHUL KUMRU, VİJDANÜL KUMRU VE CÜZDANÜL KUMRU. 1. Ruhul Kumru; gönülden severek, gerçek manada, hiçbir menfaat gözetmeden Kumrulu olmak. 2. Vijdanül Kumru, Sevmediği halde zorunlu olarak Kumrulu olmak. 3. Cüzdanül Kumru, kendisinin bir çıkarı veya geliri varsa o anda Kumrulu olmak. Normal şartlarda her birimiz bu üç kısımdan biri ile memleketliyiz. Ordulu, Fatsalı veya Ünyeliyiz.
Asıl olan gönülden Kumrulu olmak. Asıl olan yapma gücü olup ta bir şeyler yapa bilmek. Yoksa lafla peynir gemisi yürümüyor.
Nihayet yaz ayları geldi. Yolların çamursuz olduğunu bildiğiniz için hiç arayıp sormadığınız hısım akrabalarınızı anmaya başladınız bile. Hiç olmazsa boyalı iskarpinlerinizle ve mercedeslerinizle mahallemize uğrarsanız, arabamın altı yere değdi diye akıl vermeye kalkışmayın. Bizde biliyoruz bazı işleri. Sizlere karşı suskunluklarımız, bizim nezaketimizdendir.
Bulundukları yerlerde hiçbir menfaat gözetmeden dernek ve vakıf çalışmalarında fedakarca hizmet edenleri kutluyorum. Gücü yettiğince bir Orduluya kucak açarak yardımcı olanları kutluyorum. Gurbet ellerde, kimsesizlik çekenleri sık sık ziyaret edenleri, onların gönüllerini alanları kutluyorum.
Sevmek vermektir. Gelin hep birlikte, derneklerimizi kuralım. Kurultaylar düzenleyelim. Memleketimizin problemlerini tartışalım, çözüm bulalım. Çıkarını hesap etmeden yapılan faaliyetlere katkıda bulunalım.
Ben aslında memleketten havadisler yazayım istiyordum. Kumru – Fatsa arasının köstebek yuvasına döndüğünü, göçmelerle yolun sürekli daraldığını haber olarak yazmak iyi haber değil diye yazmak istemedim. Köy yollarında hiçbir değişikliğin olmadığını, çamurlarla mücadeleye devam ettiğimizi yazamazdım. Sudan bahanelerle komşular ve akrabalar arasında sürekli kavgalar çıktığını öğrenmek kime fayda sağlar.
Gazetemizin önceki sayısında çıkan yazımız ciddiye alınmış. Oysa o yazı da sadece ünlem eksikti. Kumru’ya gelmeden önce yazıyı bir daha gözden geçirip, yazılanların tersini düşünün. Yoksa hayal kırıklığına uğrarsınız. Bizden söylemesi.
02.05.2000
Bekir AKKAYA
Kumru'yu Sevmek /Bekir AKKAYA
Hakikaten
sizler Kumrulu idiniz değil mi? Zannedersem Kumru’yu da çok seviyorsunuzdur.
Kumru’da devlet görevlerini yerine getiren ve Kumru’yu çiftlik görenler de
Kumru’yu çok seviyorlarmış. Verme, dert edinme eylemi olmayınca sevenlerimiz de
çok fazla oluyor.
Üç beş kuruş para kazanmak için zorunlu olarak gurbet ellere düşmüşlere Allah yardımcı olsun. Bu durumda olanlarımıza tek söz söylemek mümkün değil. Ancak, Bulundukları yerlerde
18 Ocak 2023
Kumru'da birşeyler oluyor / Bekir AKKAYA
Geçen ay Fatsa’da yapılan, Fatsa’nın da aralarında bulunduğu “FATSA VE ÇEVRE İLÇELER KALKINMA KURULTAYI’n da 7 ilçeden birisi de Kumru idi. Kumru’nun da yetkilileri, Kumru’nun da problemlerini gözler önüne serdi. Bunun Kumru için güzel bir adım olduğunu düşünüyoruz. Belki de diğer ilçeler Kumru kadar içlerine kapanık değildirler. Bizim gözlemlerimizden şunu söyleye biliriz. Kumrunun ne iş adamı, ne politikacısı, ne de kurum amirleri bu tür toplantılara alışık değil. Kurultaya iştirak eden Kumruluların ifadelerinden biz
bunu çıkardık. En azından neyin nasıl istenildiğini, insanların nasıl bir araya gelebildiklerini diğer ilçelerden görebilmek bile büyük başarı. Kurultaya katılan diğer ilçelerdeki bayan katılımcılar, bir Kumrulu olarak beni utandırdı. Bizler Kumrulu olarak çok kaderciyiz. Veya birileri tarafından sürekli pasifize ediliyoruz. Bilmem yanılıyor muyum? Karadenizliler olarak Yayla şenlikleri kervanına artık Kumrulular da katıldılar. Düz Oba Yayla şenliklerinin bu yıl 9.su yapıldı. Ericek Yaylası Şenliğinin birincisi. En azından insanların değişik bir mekanda bu tür yerlere gitmeleri çok güzel. İnsanlar moral buluyorlar. Piknik yapıyorlar. Bunları görmezden gelmek mümkün değil. Ancak Bu tür etkinliklerin İlçeye kazandırdığını sormadan da geçemeyiz. Yayla turizmi, ilçemize kalıcı olarak ne kazandırıyor? Hangi kültürü tanıtıyoruz? Kumrulu olarak neyimizle tanıtılmak istiyoruz? Hangi ses sanatcımızı veya hangi insanımızı yetiştirip ilgili şenliklerde tanıtımını yapıyoruz? Şenliklerden sonra yaylalarımızın etkisi yörede var mı, yok mu?
Kumru’da bu konuda hiçbir çalışma yok. Kırk Pınarlarda baş pehlivan olmuş Sayın Davut Yımaz’ın ismini internet sahifelerinden okumak mümkün ama, Kumru’da tanıtmak sanki mümkün değil. Bireysel olarak üç beş kişi bir şeyler yapmak için bir araya gelse söylenmedik söz bırakılmıyor. Şimalevimiz vardı dayanamadı, Kardelen Gazetemiz vardı ilgisizlikten son buldu.
Bunun böyle gitmeyeceği son zamanlarda her Kumrulu için anlaşılmaya başlandı. Ve böyle gitmez de. İşte Fatsa’da yapılan kurultay, veya Kumru’da yaşanan son gelişmeler. Kumrulu soruyor artık. Kumrulu iyi ile kötüyü ayırt etmeye başladı artık. Aslında üç beş hokkabaz iyi numara yapıyor. Bu hokkabazlardan biri giderse belki de Kumrulu kurtulur. Aslında bizde de suç var. Kendi yöremiz insanını basite alıyoruz. Belki de ana düğüm burası. Niçin Kumrulu hep, kendi yetişdirdiklerine tosun olarak bakıyor bir türlü anlamış değilim. Sürekli yabancı hayranlığı, gerçek değerine değer vermeme son derece fazla. Cezasını da maddi ve manevi olarak sürekli çektiği halde. Belki de duygusallıklarımız çok fazla.
Bundan bazıları hoşlanmayacak ama, yine de biz duyuralım. Kumruda son zamanlarda dernekleşme konuşuluyor. Kumruyu sevenler bir araya gelmenin yollarını arıyorlar. Bazı faaliyetlerde bulunmak istiyorlar. Gün yüzüne çıkmamış veya çıkartılmak istenmeyen değerlerin ortaya çıkması için faaliyet yapmak isteyen çok sayıda Kumrulu var. Sıkıntı bir araya gelememe. Bunu bilen bazı uyanıklar, al gülüm, ver gülümle bizleri uyutuyorlar. Kumrunun yetiştirdiği insan değerini de kültürel değerini de aşağılayarak, psikolojik baskı yaparak yetişkinlerimizi yıpratmaya çalışıyorlar. Ancak görünen bir gerçek var ki, hepsi öyle veya böyle çarpılıyorlar.
Kumrunun bir tarih hazinesi olduğu bilim adamlarınca artık ispatlandı. Bizim de aralarında bulunduğumuz bir ekip Kumruyu 10 gün adım adım araştırdı. Yerleşmenin tarihi MÖ. 4500 yıllarına kadar gidiyor. Bir çok kaya mezarı tespit edildi. Ayrıca tarihe ışık tutacak yazılı bir taş parçası Ayvalı ‘da bulundu. İncelenmek üzere Ordu Müzesine teslim edildi. Roma, ortaçağ ve Tunç devrine ait çok sayıda yerleşim yeri tespit edildi. Bu Kumruda yapılan ilk ciddi araştırma. Yetkililer incelemelerin devam edeceğini söylüyorlar. Bu gibi çalışmalar Kumru için çok önem arz ediyor.
Bana göre işin en ilginç yanı, bu tarihi mezarların ve yerleşim yerlerinin, birileri tarafından biliniyor olması. Anlatılana göre, kendilerini defineci diye adlandıran insanlar gece-gündüz buralarda çalışıyorlarmış. Kaya mezarları kırılmış, tahrip edilmiş. Topraklar beş katlı apartman derinliğinde kazılmış. Bu tür kazı çalışmaları geceleri yapılıyormuş. Bu insanların ellerinde bir harita olduğu söyleniliyor.
Bu çalışmada bana göre bir başka ilginç yön, insanların tarihi eserlere karşı ve tarihe karşı çok bilinçsiz olmaları. Kendilerini okumuş zannedenlerden büyük bir kısmı bile, bu çalışmaları basite alabiliyor. İnsanlar her şeyde olduğu gibi, bu alanlara da maddi gözle bakıyor. Dolayısıyla para olmayan yerde de pek insan bulunmuyor.
Kumrunun en şansız yönü yeterince tanıtımının yapılmaması. Bu duruma da bir el atmak gerekiyor. Gönüllü el atanlara fırsat verilmediği gibi, yapılanlar da istismar ediliyor. İstismarcılar, ya kendilerini ön plana çıkarmak için uğraş veriyor, ya da para kazanma yollarını deniyor. Bu tür davranışların sonucu, olanlar, Kumruya, sana, bana yani hepimize ve geleceğimize oluyor. Beceriksizlerin uyanıkları, törenlerle birbirlerini en ufak bir iş için ödüllendiriyor. Bizim zavallı Kumrulu ise olup biten numaraları yutuyor ve hayranlıkla izliyor.
Birkaç günlüğüne de olsa gezip görmek için seyahata çıktım. İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde Mali Müşavir Mustafa Çaya, Avukat Hakan Çetik, Kuyumcu Ovagim Zeki ve Gazeteci İlhan Tinci ve Gümrük Bakanlığında çalışan Şube Müdürü Abdurrahman Özbek gibi Kumruyu seven binlerce Kumrulu var . Ve onların her birisi Kumrulu sevdalısı. Kumruya bir şeyler yapmanın çapası içindeler. . Gösterdikleri yakın ilgiden dolayı kendilerine özellikle teşekkür ederim. Bizim gibi düşünenler çok fazla. Yeter ki var olan gücümüze inanalım.
Kumrunun fedakar insanlara ihtiyacı var. Oysa kazanmanın da yolu yatırımdan geçer. Bencillik insanın kendini de bir gün gelir bitirir. Eğer bencil ruhlular çoğunlukta olsa, bırakın Kumruyu, dünya da bile yaşanmaz. Mücadele iyi ile kötü arasında hayat var olduğu süre devam edecektir. Pes etmek yok öyle. İnanıyorum ki, doğrular eninde sonunda kazanacaktır.
Hepinize güzel günler efendim.......................
Bekir AKKAYA
KUMRU. 03.08.200
Kumru'da birşeyler oluyor / Bekir AKKAYA
Geçen ay Fatsa’da yapılan, Fatsa’nın da aralarında bulunduğu “FATSA VE ÇEVRE İLÇELER KALKINMA KURULTAYI’n da 7 ilçeden birisi de Kumru idi. Kumru’nun da yetkilileri, Kumru’nun da problemlerini gözler önüne serdi. Bunun Kumru için güzel bir adım olduğunu düşünüyoruz. Belki de diğer ilçeler Kumru kadar içlerine kapanık değildirler. Bizim gözlemlerimizden şunu söyleye biliriz. Kumrunun ne iş adamı, ne politikacısı, ne de kurum amirleri bu tür toplantılara alışık değil. Kurultaya iştirak eden Kumruluların ifadelerinden biz
17 Ocak 2023
Dünürüm Baba Mustafa'ya Ağıt /Kamil Yüce
Dünürüm Baba Mustafa'ya Ağıt /Kamil Yüce
9 Ocak 2023
Yazıları ve Kitapları İle Yetiştiğim Yaşar KAPLAN Vevat Etti. Allah Rahmet Eylesin Mekanı Cennet Olsun'
#yaşarkaplan #islamcıdergiler #demokrasirisalesi
.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............
Yazıları ve Kitapları İle Yetiştiğim Yaşar KAPLAN Vevat Etti. Allah Rahmet Eylesin Mekanı Cennet Olsun'
#yaşarkaplan #islamcıdergiler #demokrasirisalesi
3 Aralık 2022
Ne Güzel
Ne Güzel
23 Temmuz 2022
KURULU DÜZENİN AHLÂKI / Rasim ÖZDENÖREN / MOSTAR DERGİSİ / 47. Sayı
İnsanın içinde yaşadığı her düzen kendi ahlâkını da yedeğinde taşır. Şöyle de söylemek mümkün: Her düzen, kendine hayatiyet bahşeden “ilke” veya “ilkeler”in kendi içinde barındırdığı zihniyete göre bir ahlâkî yapıyı da oluşturur. O düzenin parçası olarak yaşayan kişilerin o ahlâkî yapıyı benimsemeseler bile, bir başlarına değiştirmeleri zor veya imkânsızdır.
Monarşizmin, aristokrasinin, demokrasinin, sosyalizmin ve bunlarla bağlantılı olarak yaşanan iktisadî dizgelerden her birinin gerektirdiği ve kişiyi öyle yaşamaya ve davranmaya
Şimdi, bütün dünyada yaygınlaşan demokrasinin de insanlardan talep ettiği bazı ahlâkî tutum ve davranış biçimleri mevcuttur: Rekabet, ona bağlı olarak bencillik, ona bağlı olarak bireycillik, ona bağlı olarak açgözlülük, ona bağlı olarak oportünizm (fırsatçılık), ona bağlı olarak ilkesizlik ve ona bağlı olarak kişinin kendini ahlâkî kayıtlardan azâde hissetmesi hâli...
Kimilerinin sandığı gibi, demokrasi ahlâksızların, ikiyüzlülerin, alçakların, mürailerin, üçkâğıtçıların, dolandırıcıların, sözünde durmayanların, emniyeti suiistimal edenlerin, vurguncuların, soyguncuların, talancıların, beleşçilerin foyasını meydana çıkaran bir rejim değildir. Bilakis bu tür fırsatçılara hayat ortamı açan bir rejimdir. (Tabi akıllı insanlar, bizim bu cümlemize bakarak onun mefhumu muhalifinden bizim despotluğu talep ettiğimizi çıkartmaz!).
İmdi demokratik düzenin gerektirdiği ahlâkî ortam içinde insanın mandepsiye (tuzak) düşmemesi için uyanık olması gerekir. Sadece mandepsiye düşmemek yetmez, mümkünse ve elinden geliyorsa başkalarını mandepsiye bastırmanın ortamını hazırlamak da gerekir. Aksi takdirde kimse kimsenin gözünün yaşına bakmaz. İnsanlar, birbirinin iffetinden, tecrübesizliğinden, iyi niyetinden, saflığından (saffetinden) yararlanmanın yolunu arayıp bulur. Çünkü böyle davranmamak enayilik telakki edilir. Bundan da, enayi yerine konulmamak için başkasına enayi muamelesi yapma gerekliliği gibi bir çelişkili sonuç ortaya çıkar.
Bütün bunların üstesinden gelebilmek, yani fırsatçılık yapabilmek, yani başkasını enayi yerine koymak, yani başkasını mandepsiye bastırabilmek için acımasız olmak da gerekiyor; hem acımasız, hem muhteris!
Yazık ki, ihtiras, bizatihi kendi zaafını da bünyesinde taşıyan bir “hâldir”. İhtiras tamahkâr olmayı gerektirir. Tamahınsa gözü kördür: Küpün içindeki hindistancevizine tamah eden maymun onu oradan çıkarmak için elini küpe sokar ama yumruğunu açmayı akıl edemediği için de mandepsiye basmış olur.
Günümüzde bazı insanlar bu muhteris maymunun konumuna düşmüş bulunuyor ama kendi durumunun bilincine sahip değil…
Bazı siyaset erbabı elini hindistancevizi küpüne daldırmış, belki oradaki nevaleyi avuçlamış da bulunmakta, fakat elini küpten dışarıya çıkartmadıkça avucundaki nevaleden sebeplenmesi imkân dışı. Fakat umurunda mı? Çünkü o, ihtirasının ona oynadığı oyunun farkında olmadan çelişkisini sürdürmeyi deniyor. Avucunu açsa nevaleyi düşürecek, nevaleyi yemesi için avucunu açmaması lazım; avucunu açmadığı takdirde de avucunu küpten dışarı çıkartması imkân harici… Böylece o, bilmeden kendi ihtirasının tuzağı içine gömülmüş durmaktadır. Onu içine düşmüş bulunduğu tuzaktan kim çıkartacak dersiniz? Tam da, onu o tuzağa düşüren irade… Fakat artık bu noktada tuzaktan kurtulmak değildir söz konusu olan, esir edilmektir.
Şöyle bir noktaya gelebiliriz sanırım: Toplumsal/siyasal dizge ile o dizgenin üyesi olarak yaşayan birey arasında ahlâkî açıdan bağlılaşım var. Biri ötekinin besleyicisi konumunda bulunur.
Böylelikle İslâm ahlâkını yaşamak isteyen birey öyle bir ortamın içinde yaşama durumunda kalır ki, bu durum, kişiden o İslâmî hayat ortamının hazırlanması talebini getirir. Aynı biçimde, İslâmî ortam da, aynı kişiden Müslümanca ahlâkın gereklerini yerine getirmesi talebinde bulunur.
Sonuç: Küp kurulu düzen ise ve küpün içindeki hindistancevizi de onun ahlâkî telâkki tarzını ifade ediyorsa, oradan kurtulabilmek için elimizi o cevizden kurtarmamız gerekiyor. Cevizin iştahımızı köpürten çekiciliğinden vazgeçmemiz isteniyor. Özgürlük elbette bir bedel ister. Onun bedelini ödemeden özgürlük talebinde bulunmak ve onun gelmesini beklemek hülyadan başka bir kapıya yol açmaz.
BEKİR AKKAYA ÖZEL ARŞİVİ /SİZ DE GÖNDERİN YAYINLAYALIM... bekirakkaya@yahoo.com----kumruhaber@gmail.com ***Sitemizde yayınlanan yazı, fotoğraf ve dökümanlar başka bir site ya da dergi-gazetede yayınlanacaksa önceden yazılı izin gerektirir. Sitelerimizde yayınlanan diğer döküman veya belgeler , kaynak gösterilmek ve sitesinin ilgili sayfasına link verilmek koşuluyla yeniden yayınlanabilir.
KURULU DÜZENİN AHLÂKI / Rasim ÖZDENÖREN / MOSTAR DERGİSİ / 47. Sayı
İnsanın içinde yaşadığı her düzen kendi ahlâkını da yedeğinde
taşır. Şöyle de söylemek mümkün: Her düzen, kendine hayatiyet bahşeden “ilke”
veya “ilkeler”in kendi içinde barındırdığı zihniyete göre bir ahlâkî yapıyı da
oluşturur. O düzenin parçası olarak yaşayan kişilerin o ahlâkî yapıyı
benimsemeseler bile, bir başlarına değiştirmeleri zor veya imkânsızdır.
Monarşizmin, aristokrasinin, demokrasinin,
sosyalizmin ve bunlarla bağlantılı olarak yaşanan iktisadî dizgelerden her
birinin gerektirdiği ve kişiyi öyle yaşamaya ve davranmaya
6 Haziran 2022
Türkiye Bu Savaşı Kazanacak İnşallah!
Kaynak : Yazarı belli değil…