Üstün olma duygusu insanın bizzat içinde vardır. Hem de öyle güçlüdür ki bu, her zaman ve her yerde kendisini çeşitli şekillerde belli eder. Hatta eşitlikçi söylemleriyle ön plâna çıkanların düşüncelerinde ve davranışlarında
bile bu açıkça görülür.
Meselâ adam atlayamaz…
Tamam, olabilir… Gücü o kadardır. Bu onun için bir eksiklik de değildir.
Ama öyle değil.
Ya atlayacak ya da atlatacak!
Bu sefer şöyle bir yola başvurur:
-Ben Halep’te iken şu kadar arşın atlardım…
Yutarlar mı? Hemen soruverirler…
-Halep orda ise arşın burada!
Bu sefer de şöyle bir cevaba başvurabilir:
-Benim falan yerde dayımın bir oğlu var… Sizin iki misliniz atlar!
Peki, bu kafa nasıl bir kafa?
Nasıl kafa olacak?
“Benim babam senin babanı döver” kafası!
Çocuğun biri hep böyle sanıyormuş. Yalnız bir gün babasıyla birlikte değirmene gitmiş. Gelince annesine, olanları şöyle anlatmış:
-Anne! Babamdan sen korkuyordun… Bugün değirmende öyle sopa attılar ki…
Şu söz boşa söylenmese gerek…
El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır.
Kimi insanda da şöyle bir hastalık göze çarpar:
Mutlaka soyunu sopunu bir yerlere dayayacak!
Dayamasa olmaz mı?
Olmaz… Kendinde bir eksiklik ve güvensizlik hissi uyanır. Ve onu sürekli rahatsız eder.
Bu sefer başlar anlatmaya… Bakarsınız kimininki Hz. Hasan’a ulaşmış. Bunlara “Şerif” deniliyor. Diğeri ondan geri mi kalır… O da Hz. Hüseyin’e kadar vardırır işi. Bunlara da “Seyyid” diyorlar.
Halbuki Hz. Peygamber, sevgili kızı Hz. Fatıma’ya şöyle bir uyarıda bulunmuştu:
-Kızım! Peygamber kızı olman sana hiçbir avantaj sağlamaz!
Bununla anlatmak istediği şu idi:
- Soyun sopun insana hiç bir faydası yok. Üstünlük, herkesin kendi iyi düşünce ve davranışlarıyla elde edilen bir değerdir.
Hal böyle iken sülalesini şeyhlere, komutanlara, ağalara, meşhur olmuş kişilere ve bölgelere dayayanlar o kadar çok ki...
Çocuklarının isimlerini sırf bu maksatla, yani “büyüklük görüntüsü” oluşturmak için verenler de var. Hatta az da olsa, saygı ve korku hissi uyandırmak için soy isimlerini değiştirenlere de rastlanmaktadır…
Tarih boyunca cinsiyet ve ırk konusu da alt ve üst değer oluşturma malzemesi yapılmıştır. Nitekim eski Yunan Filozofları kadınların felsefe okumalarını ve devlet idaresinde bulunmalarını uygun görmez.
Bir keresinde evlilik konusunda ünlü filozof Sorates’e (M.Ö. 469-399) sorarlar… Cevabı düşündürücüdür…
-Evlenin! Karınız iyi olursa mutlu, kötü olursa filozof olursunuz!
Bakınız çoğu Yahudi, kendilerini Allah’ın bütün ırklardan üstün olarak yaratıp seçtiğine inanmaktadır.
Bu inancın hayata nasıl yansıdığını bilmem anlatmaya gerek var mı?
Sadece Yahudilerde mi var bu düşünce?
Kitaplarında yazmasa bile, ideolojisinde bu düşünceye yer veren pek çok lider, kanaat önderi, kişi ve sistem, ırkçılığı bir değer olarak benimsemiştir.
Bilindiği gibi Kur’an’ın ve onun uygulayıcısı olan Hz. Peygamber’in ırkçılık konusunda önemli açıklaması vardır.
İşte Kur’an’dan bir uyarı:
-Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi, birbirinizle tanışanız diye ulus ve oymaklara ayırdık. Yalnız Allah’ın yanında en değerliniz, en takvalı (en bilinçli) olanınızdır…
Hz. Peygamber “eyyamu’t-teşrik” denilen günde, (ömründe bir kere yapmış olduğu hac esnasında) Arafat’da yapmış olduğu o meşhur konuşmasında, yani veda hutbesinde, bakınız, orada bulunanlara, (bir anlamda gelecek bütün zamana) nasıl sesleniyor?
-Ey insanlar! Dikkat ediniz… Rabbiniz birdir. Babanız (Adem) birdir. Çok iyi dikkat ediniz ki, Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü olmadığı gibi, Arap olmayanın da Arap olana bir üstünlüğü, yani erdemliliği yoktur. Aynı şekilde, kırmızı tenli olanın siyah tenliye, siyah tenlinin de kırmızı tenliye bir üstünlüğü söz konusu değildir. Üstünlük sadece ve sadece takvada, yani Allah’a olan sorumluluk bilincinin yerine getirilmesindedir.
Hepimizin çokça karşılaştığı gibi, bazı meslekler ve işler de üstünlük yarışına sokulmaktadır.
Günün birinde padişahın biri Nasreddin Hoca’ya sorar:
-Padişah mı üstün, çiftçi mi?
Hoca cevabı yapıştırır…
-Çiftçi! Çünkü o çalışmasa padişah acından ölür…
Evet, böyle soruya böyle cevap.
Bunlar tabiî ki izafî (göreceli) cevaplardır.
Bakarsınız çölde bir litre su, bir deve yükü altınla kıyas kabul etmez. Ortada can söz konusu… Ama bu altınla, normal zamanlarda, birçok su kuyusu açmak mümkündür.
Üstünlük mücadelesini ilk başlatan kimdir, biliyor musunuz?
Şeytan! Evet, şeytan!..
İnsan yaratıldığında Allah bütün meleklere Âdeme secde etmelerini (saygı göstermelerini) emreder. Fakat cinlerden olan İblis (Şeytan), böbürlenerek bunu reddeder. Ardından da insana olan düşmanlığını açıkça ilan eder.
Sonra kendisine bu davranışının sebebi sorulunca şöyle bir açıklama yapar:
-Ben ondan üstünüm. Çünkü o topraktan, ben ise ateşten yaratıldım!
Haliyle şeytan bu cevabıyla büyük bir mantık hatası yapar.
Sebebine gelince…
Kendisine daha önce, “ateş topraktan üstündür” diye bir bilgi ulaşmamıştır.
Ayrıca burada şeytan, varlığın yaratılışına ve özüne bir değer yüklüyor. Bu noktada değer, tamamen Yaratıcı’nın tekelindedir. Yaratıkların bu konudaki düşüncesi ve değerlendirmesi hiç bir değer ifade etmez.
Yaratıklar boyutunda değer, iyi düşünce ve davranışa bağlıdır… Fark yaratmak isteyenlere bu meydan ala bildiğine boştur.
Eğer bunun dışında bir değer aranır ve tanınırsa, insanların ve toplumların başı beladan kurtulmaz.
Var oluş ve yaratılış plânında bütün yaratıklara, birbirini tamamlayan unsurlar olarak bakmak gerekir.
Bakınız, bu konuda Yunus ne diyor?
-Benin bir karıncaya ulu nazarım vardır!
Bununla demek istediği şu:
-Bir karıncaya bile hikmet gözüyle bakarım. O âlemde bir fazlalık değildir. Fakat yokluğu bir eksikliktir. Yaratan’dan ötürü hepsi de büyük anlam ve değer ifade etmektedir.
Bu bakışı bir sağlayabilsek!
******
Bak. Kitab-ı Mukaddes (Tevrat), Tesniye, 14. Bab.
Kur’an, Hucurat, 49/12.
Eyyamu’t-teşrik: Kurban bayramının birinci gününden sonraki diğer üç güne verilen isimdir. Zilhiccenin 11, 12 ve 13 üncü günleridir. Birinci gününe “yevm-i nahr” (kurban günü) denir.
Teşrik’in kelime anlamı, doğuya doğru gitmek, parlamak, eti güneşe sermek demektir.
Bak. Ahmed b. Hanbel, c, 5, s, 411.
Şeytanı ve argümanlarını (kanıtlarını ve delillerini) anlamadan insanın zaaflarını anlamak mümkün değildir. Çünkü Şeytan o noktalardan girer.
Kur’an, Araf, 7/16.
Kur’an, Bakara, 2/24.
Kur’an, Araf, 7/12, Hicr, 15/33; Sad, 38/76.
bile bu açıkça görülür.
Meselâ adam atlayamaz…
Tamam, olabilir… Gücü o kadardır. Bu onun için bir eksiklik de değildir.
Ama öyle değil.
Ya atlayacak ya da atlatacak!
Bu sefer şöyle bir yola başvurur:
-Ben Halep’te iken şu kadar arşın atlardım…
Yutarlar mı? Hemen soruverirler…
-Halep orda ise arşın burada!
Bu sefer de şöyle bir cevaba başvurabilir:
-Benim falan yerde dayımın bir oğlu var… Sizin iki misliniz atlar!
Peki, bu kafa nasıl bir kafa?
Nasıl kafa olacak?
“Benim babam senin babanı döver” kafası!
Çocuğun biri hep böyle sanıyormuş. Yalnız bir gün babasıyla birlikte değirmene gitmiş. Gelince annesine, olanları şöyle anlatmış:
-Anne! Babamdan sen korkuyordun… Bugün değirmende öyle sopa attılar ki…
Şu söz boşa söylenmese gerek…
El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır.
Kimi insanda da şöyle bir hastalık göze çarpar:
Mutlaka soyunu sopunu bir yerlere dayayacak!
Dayamasa olmaz mı?
Olmaz… Kendinde bir eksiklik ve güvensizlik hissi uyanır. Ve onu sürekli rahatsız eder.
Bu sefer başlar anlatmaya… Bakarsınız kimininki Hz. Hasan’a ulaşmış. Bunlara “Şerif” deniliyor. Diğeri ondan geri mi kalır… O da Hz. Hüseyin’e kadar vardırır işi. Bunlara da “Seyyid” diyorlar.
Halbuki Hz. Peygamber, sevgili kızı Hz. Fatıma’ya şöyle bir uyarıda bulunmuştu:
-Kızım! Peygamber kızı olman sana hiçbir avantaj sağlamaz!
Bununla anlatmak istediği şu idi:
- Soyun sopun insana hiç bir faydası yok. Üstünlük, herkesin kendi iyi düşünce ve davranışlarıyla elde edilen bir değerdir.
Hal böyle iken sülalesini şeyhlere, komutanlara, ağalara, meşhur olmuş kişilere ve bölgelere dayayanlar o kadar çok ki...
Çocuklarının isimlerini sırf bu maksatla, yani “büyüklük görüntüsü” oluşturmak için verenler de var. Hatta az da olsa, saygı ve korku hissi uyandırmak için soy isimlerini değiştirenlere de rastlanmaktadır…
Tarih boyunca cinsiyet ve ırk konusu da alt ve üst değer oluşturma malzemesi yapılmıştır. Nitekim eski Yunan Filozofları kadınların felsefe okumalarını ve devlet idaresinde bulunmalarını uygun görmez.
Bir keresinde evlilik konusunda ünlü filozof Sorates’e (M.Ö. 469-399) sorarlar… Cevabı düşündürücüdür…
-Evlenin! Karınız iyi olursa mutlu, kötü olursa filozof olursunuz!
Bakınız çoğu Yahudi, kendilerini Allah’ın bütün ırklardan üstün olarak yaratıp seçtiğine inanmaktadır.
Bu inancın hayata nasıl yansıdığını bilmem anlatmaya gerek var mı?
Sadece Yahudilerde mi var bu düşünce?
Kitaplarında yazmasa bile, ideolojisinde bu düşünceye yer veren pek çok lider, kanaat önderi, kişi ve sistem, ırkçılığı bir değer olarak benimsemiştir.
Bilindiği gibi Kur’an’ın ve onun uygulayıcısı olan Hz. Peygamber’in ırkçılık konusunda önemli açıklaması vardır.
İşte Kur’an’dan bir uyarı:
-Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi, birbirinizle tanışanız diye ulus ve oymaklara ayırdık. Yalnız Allah’ın yanında en değerliniz, en takvalı (en bilinçli) olanınızdır…
Hz. Peygamber “eyyamu’t-teşrik” denilen günde, (ömründe bir kere yapmış olduğu hac esnasında) Arafat’da yapmış olduğu o meşhur konuşmasında, yani veda hutbesinde, bakınız, orada bulunanlara, (bir anlamda gelecek bütün zamana) nasıl sesleniyor?
-Ey insanlar! Dikkat ediniz… Rabbiniz birdir. Babanız (Adem) birdir. Çok iyi dikkat ediniz ki, Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü olmadığı gibi, Arap olmayanın da Arap olana bir üstünlüğü, yani erdemliliği yoktur. Aynı şekilde, kırmızı tenli olanın siyah tenliye, siyah tenlinin de kırmızı tenliye bir üstünlüğü söz konusu değildir. Üstünlük sadece ve sadece takvada, yani Allah’a olan sorumluluk bilincinin yerine getirilmesindedir.
Hepimizin çokça karşılaştığı gibi, bazı meslekler ve işler de üstünlük yarışına sokulmaktadır.
Günün birinde padişahın biri Nasreddin Hoca’ya sorar:
-Padişah mı üstün, çiftçi mi?
Hoca cevabı yapıştırır…
-Çiftçi! Çünkü o çalışmasa padişah acından ölür…
Evet, böyle soruya böyle cevap.
Bunlar tabiî ki izafî (göreceli) cevaplardır.
Bakarsınız çölde bir litre su, bir deve yükü altınla kıyas kabul etmez. Ortada can söz konusu… Ama bu altınla, normal zamanlarda, birçok su kuyusu açmak mümkündür.
Üstünlük mücadelesini ilk başlatan kimdir, biliyor musunuz?
Şeytan! Evet, şeytan!..
İnsan yaratıldığında Allah bütün meleklere Âdeme secde etmelerini (saygı göstermelerini) emreder. Fakat cinlerden olan İblis (Şeytan), böbürlenerek bunu reddeder. Ardından da insana olan düşmanlığını açıkça ilan eder.
Sonra kendisine bu davranışının sebebi sorulunca şöyle bir açıklama yapar:
-Ben ondan üstünüm. Çünkü o topraktan, ben ise ateşten yaratıldım!
Haliyle şeytan bu cevabıyla büyük bir mantık hatası yapar.
Sebebine gelince…
Kendisine daha önce, “ateş topraktan üstündür” diye bir bilgi ulaşmamıştır.
Ayrıca burada şeytan, varlığın yaratılışına ve özüne bir değer yüklüyor. Bu noktada değer, tamamen Yaratıcı’nın tekelindedir. Yaratıkların bu konudaki düşüncesi ve değerlendirmesi hiç bir değer ifade etmez.
Yaratıklar boyutunda değer, iyi düşünce ve davranışa bağlıdır… Fark yaratmak isteyenlere bu meydan ala bildiğine boştur.
Eğer bunun dışında bir değer aranır ve tanınırsa, insanların ve toplumların başı beladan kurtulmaz.
Var oluş ve yaratılış plânında bütün yaratıklara, birbirini tamamlayan unsurlar olarak bakmak gerekir.
Bakınız, bu konuda Yunus ne diyor?
-Benin bir karıncaya ulu nazarım vardır!
Bununla demek istediği şu:
-Bir karıncaya bile hikmet gözüyle bakarım. O âlemde bir fazlalık değildir. Fakat yokluğu bir eksikliktir. Yaratan’dan ötürü hepsi de büyük anlam ve değer ifade etmektedir.
Bu bakışı bir sağlayabilsek!
******
Bak. Kitab-ı Mukaddes (Tevrat), Tesniye, 14. Bab.
Kur’an, Hucurat, 49/12.
Eyyamu’t-teşrik: Kurban bayramının birinci gününden sonraki diğer üç güne verilen isimdir. Zilhiccenin 11, 12 ve 13 üncü günleridir. Birinci gününe “yevm-i nahr” (kurban günü) denir.
Teşrik’in kelime anlamı, doğuya doğru gitmek, parlamak, eti güneşe sermek demektir.
Bak. Ahmed b. Hanbel, c, 5, s, 411.
Şeytanı ve argümanlarını (kanıtlarını ve delillerini) anlamadan insanın zaaflarını anlamak mümkün değildir. Çünkü Şeytan o noktalardan girer.
Kur’an, Araf, 7/16.
Kur’an, Bakara, 2/24.
Kur’an, Araf, 7/12, Hicr, 15/33; Sad, 38/76.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...