Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

10 Haziran 2008

İLKOKUL ARKADAŞLARI 25 YIL SONRA YAYLA PİKNİĞİNDE BULUŞTU (FOTOĞRAF)

1984-1985 Kumru Atatürk İlkokulu mezunu öğrenciler ilkokul öğretmenleri Ayla Köken,eşi beden eğitimi öğretmeni Muammer Kökenle Döşşekdibi ve Erecek yaylasında yaptıkları piknikte bir araya geldiler.
Yaklaşık 4 ay önce Ordu öğretmenevinde bir araya gelinmiş ve yazın böyle bir piknikte buluşmak ümid edilmişti.Organizesini Kumru Temsilcimiz Murat Yüreklinin yaptığı piknikte Öğretmen ve öğrencileri eş ve çocukları ile yaylada unutulmaz bir gün geçirdiler. http://picasaweb.google.com/kumruhaber/25YILSONRABULUMAMURATYREK
1984-1985 Kumru Atatürk İlkokulu mezunu öğrenciler ilkokul öğretmenleri Ayla Köken;

9 Haziran 2008

Kumrulu şairimiz Adem Eyüpoğlu'nun ikinci imza günü Bodrum’da

Türkiye’yi ağlatan Kumrulu şairimiz Adem Eyüpoğlu’nun imza günleri hız kesmiyor. İlk imza gününü 2 Mayıs’ta Kumru’da düzenleyen şairimiz, ikinci imza günü için rotasını Bodrum’a çevirdi. 27 Temmuz 2008 Pazar günü gerçekleşecek imza günü için şair, çalışmalarına başladı.

Şubat 2008’de çıkardığı ‘"Dün Kendime Seni Aanlattım"isimli şiir kitabıyla binlerce okurun kalbinde taht kuran Eyüpoğlu, imza günleri düzenleyerek hayranlarıyla buluşuyor.

Geçtiğmiiz günlerde Kumru Çok Programlı Lisesi ve Erçallar Kültür Sarayı’nda gerçekleştirdiği ilk imza gününde öğretmenlerine vefa borcunu ödeyen şair, emin adımlarla ilerliyor. İkinci imza gününü Muğla’nın Bodrum ilçesinde gerçekleştirecek olan şair, afiş ve reklam çalışmalarına başladı.

Şairin kitap satışlarını ise Yahşi Bijuteri gerçekleştiriyor. Bodrum’un bütün caddelerine şairim imza gününe yönelik afişler asılmış durumda. Hayranlarının dört gözle beklediği imza günü için şair, Bodrum dışında yaşayan okurlarına seslenerek, ‘Tatilinizi temmuz ayına getirin. Hem benimle tanışma fırsatı yakalayıp kitabınızı imzalatın hem de Bodrum’da keyifli bir yaz tatil geçirin’ diyor.

Göğsümüzü kabartan ve Kumru’nun adını layıkıyla taşıyan Şair Yazar Adem Eyüpoğlu, önümüzdeki günlerde ‘Üstüme Basıp Git Sevgilim, …Ve Aşk Beni Keşfetti, Üniversite Mezunu Çaycı Aranıyor’ isimli şiir ve araştırma inceleme kitaplarıyla karşımıza çıkacak. Bekir AKKAYA/KUMRU HABER /KUMRU

8 Haziran 2008

ANASİAD Başkanı Asım Cep, Ekonomi Gazetecileri Derneği'nin Ekonomi Zirvesi'ne katılıyor

Ekonomi Gazetecileri Derneği'nin (EGD) 12 Haziran Perşembe akşamı İstanbul Cemile Sultan Korusu İTO Kandilli Tesisleri'nde gerçekleşecek Geleneksel "Yaza Merhaba" etkinliği ve Ekonomi Zirvesine katılmak üzere İstanbul'a gidiyor..

Ekonomi Gazetecileri Derneği Başkanı Celal Toprak'ın davetlisi olarak İstanbul'a gidecek olan Cep, zirvede Sicil Affı yasa tasarısı ve TOKİ'nin haksız rekabeti nedeniyle krize giriyor görüşünü toplantıya katılan ekonomi kuruluşları ile siyasilere anlatarak destek arayacak.


Bilindiği üzere 400'ü aşkın ekonomi gazetecisinin üye olduğu Ekonomi Gazetecileri Derneği'nin (EGD) geleneksel "Yaza Merhaba" buluşmaları adeta ekonomi zirvesi haline dönüşüyor. İş dünyasından bürokrasiye, yerel yönetimlerden merkezi yönetime tüm ekonomi çevrelerinin bir araya geldiği EGD Buluşması ekonomi gündemine damgasını vuruyor..


Ekonomi zirvesi'ne davet edilenler arasında Türk Sanayiciler ve İşadamları Vakfı (TÜSİAV) Orta Akdeniz Temsilcisi Ali Haydar Kılıç da yer alıyor.

BİZİM KUMRU(ŞİİR)/ İSMET KAYMAK

Bizim Kumrunun denizi yoktur yüzmeye
Güllü bahçelerinde gülleri çoktur koklamaya
Karlı dağlarında karları boldur serinlemeye
Şu bizim Kumrunun
**********
Tozdan çamurdan kurtuluyor
Yolları örümcek ağı gibi düzeliyor
Geceleri loş ışıklar altında hoş geziliyor
Bizim Kumru caddelerinde
**********
Ortasından Elekçi deresi şen akıyor
İnsanların gözü hep güzel bakıyor
Kaynak suları temizdir içilmeye doyulmuyor
Bu bizim Kumrunun
**********
Kumru yaylasında efsaneleşmiştir kırk kızlar
Düşman askerlerine karşı direnmişler
Namusları için kendi canlarına kıymışlar
Bu bizim Kumru yaylalarında
*********

ANASİAD Başkanı Asıp Cep: TOKİ İNŞAAT SEKTÖRÜNÜ OLUMSUZ ETKİLİYOR!

Anamur Sanayiciler ve İşadamları Derneği (ANASİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Asım Cep, orta ölçekli yap-sat müteahhitlerinin TOKİ'nin haksız rekabeti nedeniyle krize girmek üzere olduğunu iddia etti. TOKi'nin haksız rekabeti yüzünden çok sayıda inşaat firmasının battığını söyleyen Cep, çok sayıda ki inşaat şirketinin de borç batağına saplandığını söyledi.
TOKİ'nin eliyle müteahhitlik sektörünün çökertildiğini iddia eden Cep, TOKİ'nin yapı denetim bedeli ödemediğini, 20 yıl vadeli banka kredisi kullanabildiğini,yerel yönetimlere vergi harcı ve benzeri ödemeler yapmadığını kaydetti.
Bu haksız rekabete son verilmesini beklediklerini söyleyen Cep, müteahhitlik sektörünün TOKİ'den daha pahalıya mal ettiği için daire satamadığını ve büyük bir krizin eşiğine sürüklendiğini söyledi.
Cep, müteahhitlere sahip çıkılmasını isteyerek "TOKİ konut yapacağına köprü yapsın, havaalanı yapsın, liman yapsın, yol yapsın, baraj yapsın" önersinde bulundu. KUMRU HABER/ANAMUR

BİR İMAM HATİPLİNİN NOT DEFTERİ -2 / BEKİR AKKAYA

İmam Hatip Lisesinde okuduğum yıllar “not defterime tuttuğum notları ve hatıraları sizlerle paylaşmaya devam edeceğimi söylemiştim. Not defterimi sayfa sayfa takip ettiğimden bir konu bütünlüğü bulamayacaksınız…Notlarımı hiç tasnif etmeden yazmaya devam edeceğim.
Daha önceden ifade ettiğim gibi o yıllar hem son derece karışık hem de canlı ve aktif bir hayatın yaşanmasına neden oluyordu.. 1975 – 1980 arasında hemen hemen her akşam Ordu’nun bir çok yerinde değişik kültürel etkinlikler oluyordu. Tiyatro ve sinema salonları doluydu. Herkes kendini bir fikri temel düşünceden tanımlıyordu. Belki bana öyle geliyor ama gerçekten son derece hareketli ve yoğun günlerimiz geçiyordu. Onlarca dernek teşkilat daha çok fikri ağırlıklı etkinlikler yapılıyordu.

Düzenlenen etkinliklerde salonlar tıklım tıklım dolu ve heyecanlı konuşmalar yapılıyordu. Ankara ve İstanbul gibi yerlerden dergi ve gazetelerden yazılarını takip ettiğimiz hatipler geliyor bizleri coşturuyordu.

Bizim dönemimizde İmam Hatiplerde pek solcu öğrenci olmazdı. En azından biz böyle biliyoruz. Komünizm deyince aklımıza okuduğumuz kitap ve dergilerde beğenme imkanımız olmayan bir yaşam tarzı ve dünya geliyordu. Komünizm’in dine bakışı ve din düşmanlığı bizler için tescillenmiş bir durumdu. O tür kitapların her türünü okurduk. O yıllarda Aleksandır Soljenitsin Batı Dünyasında olduğu kadar bizim Türkiye’de de biliniyor kitapları ekmek ve su gibi gidiyordu.

411/9=45 Yani: El elden üstündür/ İlhan Döğüş

Başörtüsü yasağını kaldırmaya yönelik düzenlemeyi onaylayan vekil sayısı 411. Bunu reddeden mahkeme üye sayısı 9. 411/9=45.6... Bu sonuç 1 bürokratın 45 vekile eş değer olduğunu göstermiyor sadece. Bu rakamın çok daha derin anlamları var. iyibilgi özel-http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=71404

Amiral geminin kaptanı bugünkü yazısına “411 el kaosa kalktı" manşetine itiraz eden arkadaşlara sesleniyorum. Şimdi anladınız mı o eller neye kalkmış?” diye başlamış.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Bu cümledeki zevk, keyif haklı çıkmanın keyfinden ziyade; demokratik bir hakkı engellemenin, statükonun devamını başarmış olmanın keyfidir… Nihayetinde demokratikleşme ve sivilleşme süreçleri büyük bir darbe almış durumda…

Öte yandan kaosun öncü aktörü olup, süreci şekillendirip sonrasında haklı çıkmanın zevkini yaşamak, kaosa öncülük etmenin ahlaki yoksunluğunu daha da derinleştirmektedir…

Fakat en temel ahlaki sorunlar şunlar:

-Temel insan haklarının ihlalinin devamının değil; bu ihlalin kaldırılmasına yönelik çabaların kaos olarak değerlendirilmesi,

-Toplumun %85’inin oyunu almış 411 vekilin (AKP+MHP+DTP) aldığı kararın 9 atanmış mahkeme üyesi tarafından engellenmesi,

***

Şimdi burada 411’i 9’a böldüğümüzde ulaştığımız 45 sayısı bize iktidarın yoğunluğunu gösteriyor. Yani 1 atanmış bürokrat 45 seçilmiş vekile bedel… Boşuna dememişler, “El elden üstündür” diye…

Bu da devletin vatandaştan ne kadar yukarda ve uzak olduğunu, aynı ölçüde vatandaştan ne kadar korktuğunu gösteriyor.

Dünkü “Burası TBMM. Burada siyaset YASAK!” başlıklı analizimizde kısaca şunu vurguladık: Meclis’e siyaset yapmak yasak, oranın görevi resmi ideoloji tarafından çizilmiş sınırlar dahilinde oyun oynamak.

İşte meclis siyaset yapmaya kalktığı anda ya da BÜYÜK İKTİDAR’ın kararlarının dışında karar alırsa böyle ipotek altına alınıyor.

Ayrıca bitirirken belirtmekte fayda var, son dönem çağdaş demokrasi teorileri demokrasinin çoğulculuk, yani aslında kaos olduğunu söylüyorlar. İşte toplumu kışla gibi görmek isteyen militarist zihniyet bu nedenle demokrasiye karşı ve kaos diyerek demokrasiyi ve demokratikleşme çabalarını gayri-meşru kılmaya çalışıyor...

www.iyibilgi.com analiz İlhan Döğüş

Korkmaz: Başyazar ''aşağılık bir adam''dır!Tamer Korkmaz / Yeni Şafak


"Amerikancı Statüko'nun Utanmaz İşbirlikçileri" Hakkında

"Kaybeden Statüko"nun lokomotif gazetesi Hürriyet'in "İşbirlikçi Başyazarı" yine fenersiz yakalandı!

"Bu hadise burada bitmez: Finali görmeden kimse paçaları sıvamasın" başlıklı yazımı tümüyle bağlamından kopararak bu satırların yazarını hedef göstermeye yeltenen "Utanmaz Adam" bunca zamandır hangi mahfillere hizmet ettiğini bir kez daha ispatladı.

Gülay Göktürk'ü yıkan isyan mektubu/ Gülay Göktürk

"Hep birlikte vatandaşlıktan çıkmak için İçişleri Bakanlığı'na dilekçe verelim. Birleşmiş Milletler'in Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme'sinin tanıdığı haklardan yararlanmak üzere BM'nin Ankara Temsilciliği'ne müracaat edelim."

Çaresizliğin, umutsuzluğun, haksızlık karşısında duyulan isyanın bir tezahürü olan bu mektup, iki gündür işittiğim acılı feryatlardan sadece bir tanesi...

Kendi ülkesinde bu kadar aşağılanmaktan ve itilip kakılmaktansa vatansız kalmayı düşünecek kadar çaresiz kalan bu insanları nasıl avutabilirim? Onlara ne umut verebilirim? Neyi beklemelerini söyleyebilirim?

Biz ki her on yılda bir darbe yaşadık, meclis defalarca dağıtıldı; seçtiklerimiz yaka paça hapse atıldı. Ama hepsinde bir geri dönüş umudumuz vardı. Darbeciler elbet bir gün kışlalarına dönecek ve söz yine bize geçecekti. Sabrettik ve bekledik.

Peki bu defa neyi bekleyeceğiz? Bu 11'in değişmesini, yerine başka bir 11 gelmesini mi? Kaderimiz 11 kişinin dudakları arasında olduktan sonra bunun hangi 11 olduğu ne fark eder ki...

Kaybımız büyük... Yetim kaldık. Hukuku kaybettik. Artık en zor zamanımızda, başımız darda kaldığında son çare olarak sığınabileceğimiz bir hukukumuz yok.

Zaten nicedir çok hastaydı, ama umudumuzu yitirmemiştik. Anayasa Mahkemesi en sonunda, önüne gelen son davada büyük bir duyarsızlıkla fişi çekti.

Ne olayın safahatını anlatmak geliyor içimden, ne de kararın hukuksuzluğunu izaha çalışmak... Bilen zaten biliyor, bilmeyenlerin de anlamaya hiç niyeti yok.

Şu anda benim kendime, okurlarımın da bana sorduğu tek bir soru var ortada:

Şimdi ne yapacağız?

Anayasa Mahkemesini mi kapatacağız?

Anayasa Mahkemesini kapatan yasayı bozacak olan da bu Anayasa Mahkemesi değil mi?

Anayasa'yı mı değiştireceğiz?

Yapılan her değişiklik aynı barikata toslayıp geri dönmeyecek mi? Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı Türkiye'de sadece darbecilerin yeni Anayasa yapma yetkisi olduğunu acı bir şekilde göstermedi mi?

Erken seçime mi gideceğiz?

Erken seçim, Meclis'in temsil kabiliyeti, hükümetin meşruiyeti üzerinde soru işareti olduğu zaman bir çaredir. Daha on ay önce seçmen yüzde 47'lik bir oyla sözünü söylemişse; bürokratik dayatmalara karşı kendi iradesine saygı istediğini apaçık ortaya koymuşsa, daha ne yapsın bu halk? Neden gitsin ki sandığa? Seçtiği Meclis'in yasama yetkisi elinden alınmışsa yenisini neden seçsin? Yüzde 47'yle iktidara getirdiği parti çatır çatır kapatılıyorsa, yeniden sandığa gidip yüzde 99'la seçse ne değişecek?

Evet, ben de biliyorum ki, bu son karar aslında ölümcül bir zaafın ifadesidir. Anayasa Mahkemesi'ne herhangi bir ikna edicilik kaygısı bile taşımadan, inanılmaz bir fütursuzlukla "Hukuk benim; ben yaptım oldu" dedirten şey, güç değil güçsüzlüktür. 80 yıldır süregiden vesayetçi sistemin toplumdaki değişim talebi karşısında yaşadığı çaresizliktir; sıkışmışlıktır.

Böyle durumlarda sonunda kazanan haklı olanlar; demokrasiyi ve özgürlüğü savunanlar olur. Anakronik fikirlerini otoriter rejimlerle sürdürmeye çalışanlar nihai olarak kaybetmeye mahkumdur.

Evet, günün birinde bütün bu olup bitenlerin absürdlüğü anlaşılacak. Gelecek kuşaklar, üniversitelerdeki başörtü yasağını, kadınlara oy hakkı vermemek kadar inanılmaz bir gerilik olarak görecekler. "Biliyor musunuz; eskiden Türkiye'de üniversitelerde baş örtmek laikliğe aykırı sayılıyormuş" deyip şaşacaklar.

Ama şu anda bu gerçek, ne bütün yetişkin hayatı darbelerle ve darbeci zihniyetle kararmış benim gibileri avutabiliyor, ne de üniversiteye gitme umutları silip süpürülen on binlerce genç kızı...

Çünkü herkesin bir tane hayatı var.