Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.
Röportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Röportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2024

ORDU MİLLET VEKİLİ EYÜP FATSA’NIN ORDU HABER GAZETESİNE YAPTIĞI ÖZEL SÖYLEŞİ


    NOT : Bu röportaj Ordu Haber Gazetsinde Rıza Razı imzası ile yayınlanmıştır.

 

    Rıza RAZI : Fatsa Kurultayı ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyim. Bu kurultay katılan  yedi ilçeye ne getirebilir veya iler ki yıllarda bu kurultaya katılan ilçeler, Fatsa tarafından mağdur duruma düşebilir mi. Bu konuda görüşleriniz nelerdir?

 

              Eyüp FATSA  :  Demokratik toplamlarda kurultaylar çok önemlidir. Kendi yöremiz hakkında konuşacak olursak mesela, Mesudiye kurultayları vardı. Genelde de çok fazla ciddiyete alınmazdı. İşte Mesudiyeliler bir araya            toplanmışlar konuşuyorlar, birbirleriyle hasret gideriyorlar gibi, yani sahilde böyle algılanıyordu. Bu  sene Mesudiye kurultayının onuncusu yapıldı. Ben ancak bu kurultaya katılabildim. Diğer dokuz  kurultaya katılamadım. Yakinen takip ediyordum, çok da ciddiye alıyordum. Kurultaylarda şu oluyor;  insanlar geliyor gidiyor ilçelerinin, beldelerinin, köylerinin problemlerini konuşuyorlar

25 Kasım 2024

Dünya Hayatı DEMO dur

ALLAH İNSANI DEMO OLARAK YARATMIŞTIR. TÜM FONKSİYONLAR ÖLDÜKTEN SONRA AKTİF OLACAKTIR. ANCAK ÜCRET ÖDEMEK ZORUNDASINIZ'!
---
insan, ölüm ve ahiret ile ilgili onlarca kitap ve yazı okudum. İsmini bilemediğim bu güzel insan benim okuduğum tüm kitap içeriğini DEMO benzetmesi ile iki cümle ile özetlemiş. İlgili beyefeninin ellerinden öpüyorum. Kendisinden Allah razı olsun.
#demo #dünya #ölüm #ahiret #fonksiyon #bekirakkayaarşivi

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

19 Kasım 2024

Kumru Belediye Başkanı Ticabi Civelek Doğru Söylemiş.

İlçemiz Kumru'da 10 yıl belediye başkanlığı yapmış olan Ticabi Civelek'in aday gösterilmemesi üzerine seçim öncesi yaptığı açıklama. Çok sözleri o gün için itiraf etmeliyim ki çok doğruymuş. Kendisini selamlıyorum.
#kumruilçesi #belediyebaşkanı #ticabicivelek

5 Haziran 2024

Kumru Kaymakamı Deniz Kılınç Beyefendi’yi Ziyaret /2018

Mesleğimin uzum bir zamanını şimdilerde kapalı ve Kumru’da şu anda olmayan Kumru Öğretmenevi’nde geçirdim. 1993 yılından 2010 yılına kadar hizmet yaptığım Kumru Öğretmenevin’de her meslek gurubundan çok değerli insanlarla tanıştım. Bu birikimli ve kendini yetiştirmiş bu değerli insanlardan edep, terbiye, görgü ve bilgi aldım. En önemlisi ise “DEVLET TERBİYESİ” denilen hasletler öğrendim.
Her meslek gurubundan amir, memur ve yüzlerce öğretmenden beni en çok etkileyen ve hayran kaldığım devlet kademelerinde görevli kaymakamlar oldu. Bu cümleye bağlı olarak çok yakından tanıdığım ve her gün bir araya gelip sohbet ettiğim şu anda vefat etmiş olan Kumru Kaymakamlarımızdan Mehmet

5 Nisan 2024

KUMRU’NUN EN BÜYÜK MAHALLESİ FİZME’YE MUHTAR SEÇİLEN ARİF AĞIR MAZBATASINI ALDI

Toplam 760 seçmenin bulunduğu Fizme’de Karapınar’dan Halil Efendi Oğulları’ndan Rahmetli Hüseyin Ağır’ın oğlu Kara Mehmet’in torunu Arif Ağır 150’nin üstünde oy alarak Fizme (Aşağı Fizme)’nin yeni muhtarı olmuştu.
Fizme Muhtarı Arif Ağır https://www.facebook.com/profile.php?id=100024427930871  sosyal medya hesabından “Hayırlısı ile mazbatamızı aldık. Bizim için tercihte bulunan veya bulunmayan bütün dostlarımıza sonsuz teşekkürler eder, bütün İslam âleminin Kadir gecesini kutlar hayırlı cumalar dilerim.” İfadelerini kullandı.
#arifağır #fizme #muhtar #karapınar #mazbata

Bekir Akkaya/ 06.04.2024 /İYAD/Kumru Haber


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

23 Mart 2024

PROJELERİ İLE ÖNE ÇIKAN MEUHTAR ADAYI MEHMET EVİN

Gerek sosyal medyadan ve gerekse Kumru ile ilgili yaptığı haberlerle tanıdığımız Mehmet Evin Kumru Demircili Mahallesi Muhtar Adayı oldu.

Gönüllü olarak Kumru ile ilgili projeler üreterek birçoklarından da sonuç alan Mehmet Evin bu kez Kumru Demircili Mahallesi ile ilgili projelerini seçmelerine bir broşür halinde sundu. “Türkiye 100 Yılı Muhtarlığı” sloganı ile seçim çalışmalarını sürdüren Mehmet Evin muhtar adayları içerisinde projeleri ile öne çıkıyor.

“Hocazade Elektrik” adında iş yeri de bulunan Mehmet Evin çeşitli televizyon ve gazete adına gönüllü muhabirlikte yapıyor.

Kumru’da yapılan tüm hayır işlerinde katkısı bulunan Mehmet Evin’in seçmenlerine dağıttığı broşürde öne çıkan projelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

1.     Muhtarlar Derneğini  çalışır ve aktif hale getireceğiz.

2.     Kumru Demircili Mahallesi

9 Ocak 2023

ORDU MİLLET VEKİLİ EYÜP FATSA’NIN ORDU HABER GAZETESİNE YAPTIĞI ÖZEL SÖYLEŞİ (2000)

ORDU MİLLET VEKİLİ EYÜP FATSA’NIN ORDU HABER GAZETESİNE YAPTIĞI ÖZEL SÖYLEŞİ

 

    NOT : Bu röportaj Ordu Haber Gazetsinde Rıza Razı imzası ile yayınlanmıştır.

 

    Rıza RAZI : Fatsa Kurultayı ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyim. Bu kurultay katılan  yedi ilçeye ne getirebilir veya iler ki yıllarda bu kurultaya katılan ilçeler, Fatsa tarafından mağdur duruma düşebilir mi. Bu konuda görüşleriniz nelerdir?

 

              Eyüp FATSA  :  Demokratik toplamlarda kurultaylar çok önemlidir. Kendi yöremiz hakkında konuşacak olursak mesela, Mesudiye kurultayları

ORDU MİLLET VEKİLİ EYÜP FATSA’NIN ORDU HABER GAZETESİNE YAPTIĞI ÖZEL SÖYLEŞİ (2000)

ORDU MİLLET VEKİLİ EYÜP FATSA’NIN ORDU HABER GAZETESİNE YAPTIĞI ÖZEL SÖYLEŞİ

 

    NOT : Bu röportaj Ordu Haber Gazetsinde Rıza Razı imzası ile yayınlanmıştır.

26 Nisan 2022

Tecelliye Bağdu'dan Teşekkür

2007 yılında çektiğim bir video üzerine Tecelliye Bağdu’dan bir mesaj aldım. Aynı mesajla birlikte bana Rıza’nın fotoğraflarını da göndermiş. İlgili videoda ben “Kumrulu Rıza” diye  kayıt yapmışım. O videoda Rıza benden diş yaptırmamı istiyor. İş te o video üzerine Tecelliye Bağdu bana  şöyle yazıyor. Selamın aleyküm , ben yıllar önce videoya çektiğiniz pehlivan Rıza'nın torunuyum . Ondaki büyük degısımı gormenızı ıstedım . Dedem o videoyu defalarca izliyor. Sıze çok selamı var . Dişleri yapıldı fakat cebinde gezdırıyor. Teşekkürler…“Tecelliye Bağdu

İŞTE O VİDEONUN ADRESİ :

https://www.dailymotion.com/video/xavkah

Ben de Teşekkür ediyor Rıza Ağabeye selam ve saygılarımı sunuyorum…Bekir AKKAYA- 13 Temmuz 2006/KUMRU


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Tecelliye Bağdu'dan Teşekkür

2007 yılında çektiğim bir video üzerine Tecelliye Bağdu’dan bir mesaj aldım. Aynı mesajla birlikte bana Rıza’nın fotoğraflarını da göndermiş. İlgili videoda ben “Kumrulu Rıza” diye  kayıt yapmışım. O videoda Rıza benden diş yaptırmamı istiyor. İş te o video üzerine Tecelliye Bağdu bana  şöyle yazıyor. Selamın aleyküm , ben yıllar önce videoya çektiğiniz pehlivan Rıza'nın torunuyum . Ondaki büyük degısımı gormenızı ıstedım . Dedem o videoyu defalarca izliyor. Sıze çok selamı var . Dişleri yapıldı fakat cebinde gezdırıyor. Teşekkürler…“Tecelliye Bağdu

İŞTE O VİDEONUN ADRESİ :

https://www.dailymotion.com/video/xavkah

Ben de Teşekkür ediyor Rıza Ağabeye selam ve saygılarımı sunuyorum…Bekir AKKAYA- 13 Temmuz 2006/KUMRU


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

20 Nisan 2022

Fatsa Devlet Hastanesi Hatıralarından /Bekir AKKAYA

Yıl : 2004
Annemi Fatsa Devlet Hastanesine götürdüm ve muayene için sırada beklemekteyim. Günlerden pazartesi ve Fatsa’nın haftası. Bütün polikliniklerin önü ve koridorlar tıklım tıklım. Çok gittiğimiz Fatsa Devlet Hastanesi’nde bu kalabalığı zaten görmeyenimiz yoktur.

Yaşı ellinin üstünde ve tüm hastane personelinin hiç itiraz etmediği bir kişi koridorlarda dolaşıp doktorlar dahil bütün hastane personelini uyardığına şahit oldum. Onun dolaşması nedeniyle bazı olumsuz durumların yok
 olduğunu, sırada beklemeyi ihlal ederek ayrıcalık isteyenlerin bile sıraya girmek zorunda kaldıkları, bir hasta yakını olarak son derece beni memnun etti. Bir görevliye bu kişinin kim olduğunu sorunca bana “Başhekim Dr. Alaatin Arıkan” dedi. İşim bitince bu duyarlı insanla yakından görüşmek istedim.
Kendisi ile makamına giderek tanıştım ve Fatsa Devlet Hastanesi ile ilgili uzun bir söyleşi gerçekleştirdim. Sonunda da dedim ki “Bunlar filan gazetede yayımlanacak.” Pek inanmadı ama “tamam yayınlansın” dedi. Ve ilgili yazı gazetede yayımlanınca bayağı yankı yaptı… İşte ben Fatsa Devlet Hastanesi Başhekimi Alaatin Arıkan’la böyle tanıştım.

Fatsa Devlet Hastanesi Hatıralarından /Bekir AKKAYA

Yıl : 2004
Annemi Fatsa Devlet Hastanesine götürdüm ve muayene için sırada beklemekteyim. Günlerden pazartesi ve Fatsa’nın haftası. Bütün polikliniklerin önü ve koridorlar tıklım tıklım. Çok gittiğimiz Fatsa Devlet Hastanesi’nde bu kalabalığı zaten görmeyenimiz yoktur.

Yaşı ellinin üstünde ve tüm hastane personelinin hiç itiraz etmediği bir kişi koridorlarda dolaşıp doktorlar dahil bütün hastane personelini uyardığına şahit oldum. Onun dolaşması nedeniyle bazı olumsuz durumların yok

9 Aralık 2021

POSTACI MEHMET ALIR'LA SÖYLEŞİ /Bekir AKKAYA

Postacı Mehmet Alır

(Kesenizde Bereket Yoksa Bu Söyleşiyi Mutlaka Okuyun!)

-----

Hiç kötülük düşünmeyecek ve kalbi sevgi ile dolu biri var mıdır? Diye sorsalar aklıma ilk gelen kişi u olur herhalde. “Saf ve temiz” kelimeleri beklide en güzel şekliyle ona uyuyor. Kimse “saf” kelimesinden abdaldır, delidir ifadesi çıkarmasın. Buradaki saflıktan maksadım tek kelime ile bozulmamışlık

ve güzelliklerle donatılmışlıktır. Sözünü ettiğim kişi belki de en önemli işi yaptığı halde hiçbir hatada yapmamış. Yani hep görevinin bilincinde olmuş.Ne kadar zamandır derseniz? Hemen söyleyeyim, Tam 34 yıl…

                O’nun kalbindeki sevgi, çok fazlası ile sözüne de yansıyor. Kendisini uzun zamandır tanıdığım halde dertleşme ve paylaşma isteği kendisinden geldi. İtiraf edeyim ki, bu durumda böyle biri ile bugüne kadar bir araya gelmemekten dolayı epey üzüldüm. Devşiricilikle itham edilen biri için bu kötü bir durum. Çünkü bu konuşmayı çok önceden yapmış olmam gerekirdi.

                “Bak postacı geliyor” şarkısınıKumru’da söylüyorsanız, Mehmet Alır aklınıza gelmiyorsa, sizin iletişim noktasında eksikliğinizdendir. 1982’den bu yana tam 23 yıl Kumru’da her türlü mektubu o dağıtıyor. PTT’de bu göreve ise 1971 yılında İstanbul Topkapı’da başlamış.

                Mehmet Alır 1949 yılında Kumru-Kurtuluş köyünde doğmuş. Babasının adı Mustafa ve Annesinin adı Saniye Hanım. İlkokulu Fatsa – Beyceli Köyünde okuduktan sonra, ortaokulu ise İstanbul Şehremini Lisesinde tamamlamış. Çok küçük yaşlarda annesini kaybeden Mehmet Alır bu görevi babasından devralmış. Babanızda mı PTT’ci idi? dediğimizde “Evet o da postanede görevli idi. Babam İstanbul’a çalışmaya gitmişti. Gazetede bir ilan okumuş. Bunun üzerine imtihana girerek başarılı olmuş. Okuma yazmayı kendi kendine öğrenerek bu imtihanda gazete okuyabildiği için babama başka soru sormadan hemen görev vermişler. Daha sonra babam bir cinayetten dolayı ölünce askerlik dönüşünden üç gün sonra beni babamın yerine göreve başlattılar. İlk görev yerim Topkapı PTT’sidir. Sonra Ümraniye ve Üsküdar’da çalıştım. 1982 yılında da Kumru’ya geldim.” Dedi.

                İstemeden de olsa “Ne cinayeti?” dediğimde  birden dalıverdi ve “Bak dedi. Ben ortaokulu İstanbul’da sokaklarda okudum. Kimse elimden tutmadı. Çok eziyet ve yoksulluk çektim. Okul boyunca bir kaşık sıcak çorba içmedim.” Deyince bende pek üzerinde durmadım. Peki askerlik deyince? “ Acemi birliğimi Ankara’da, diğer bölümü ise tank şoförü olarak İstanbul’da tamamladığını” söyledi.

                Mehmet Alır PTT’de göreve başladıktan sonra güzel bir hayat yaşamış. 1974 yılında Sedef Hanımla evlenince 2 kız ve 2 oğlan dört çocuğu olmuş. Çocuklarınız deyince de “ oğlanlar okumadı” dedi üzülerek, sonra da  “ama kızlarım…” deyince gözleri bir güneş gibi parlayarak mutluluğu yansıdı bulunduğumuz mekana…Belli ki kızlarından gurur duyuyor. Anladığım kadarıyla onlar okumuş. Ve onların sanatsal yönlerini anlatırken hatta kendisinin ilkokulda tiyatro yeteneklerini söylerken “ benim gibi” demekten de geri durmuyor.

                Mektup dağıtıcılığının nasıl bir şey olduğunu sorduğumda elindeki en değerli oyuncağını yakında elinden alınacağını düşünen çocuklar gibi gözleri doldu. Ve “Ben bu mesleği seviyorum. Ve 34 yıldır severek yapıyorum. Bu benim her şeyim. 34 yıldır Kumru’ya gelen “muresalat”=her türlü mektup’ları ben dağıtıyorum. Gitmediğim hiçbir kapı ve görmediğim hiçbir ev yoktur. Görev dışı dahil hiçbir gün “PTT yazılı” elbisemi çıkartmadım. Ve ölene kadar çıkartmayacağım. Postacılığı çok seviyorum. Postacılık beni her yere ulaştırıyor. Herkesle beraber olma imkanım oluyor. Her makama ve her seviyeden insanlara ulaşma imkanım oluyor. Başka bir meslekte kesinlikle böyle bir imkan yoktur. Herkes beni kendinden biri olarak görüyor. Ben Tüm Kumru’daki evleri kapı numaralarına kadar bilirim. 34 yıldır posta dağıtıcılığı yapmak dile kolay. Ben her şeyimi buna borçluyum. İnanın mesleğimi çok seviyorum.” Diyor. “Bu meslek bana çok şey kazandırdı, böyle bir mesleğim olmasaydı…” cümlesi beni derinden düşündürüyor. Mehmet Alır “ben her şeyim, benden başka kimse yapamaz, ben olmasam her şey berbat olur” söyleminin aksine alçak gönüllülüğünün bütün güzelliği ile nimetleri kendinden değil, mesleğinde görüyor. Yani özü işaret ediyor.

                Olumlu veya olumsuz haber götürme noktasında unutamadığın bir anınız var mı? Deyince “Çoook..” ifadesinin ardından ilginç hatıralarını anlatıyor. Ve “ Topkapı’da bir mektubu bir eve götürdüm. Bizde kapılara dokunmak yoktur. Nasılsa öyle bırakılır. Evin kapısına gittiğimde içerde bir gencin yalnız başına oturduğunu gördüm. Kendisine bu eve bir mektup getirdiğimi söyleyerek mektubu uzattım ve evden ayrıldım. Yüz metre uzaklaşmıştım ki, genç çığlıklarla bana yaklaştı ve yüzümü gözümü öpmeye ve bana sarılmaya başladı. Öğrendim ki, genç yıllar önce sevgilisinden ayrılmış yataklara düşmüş. Benim götürdüğüm mektupla sevgilisinin kendisini af ettiğini öğrenmiş. Benim adımı ve adresimi aldı ve ayrıldı. Zaman sonra düğünün en önemli konuğu olarak beni çağırdı. Ve düğün boyunca beni en önemli yere oturtarak tüm davetlilere beni takdim etti. Beni günlerce gelinle damat hiç görülmedik bir biçimde beni İstanbul’un her yerinde ağırladı. Bunu hiç unutamıyorum. “Birde icra ile ilgili bir mektup götürdüğümde yaşlı kadının bayıldığını ve çok korktuğunu” söyledi.

                Yaş durumu olmasa idi çalışmaya devam edecektim” diyen Postacı Mehmet “ Bana gelen faturayı karıma ya da kocama verme” diyenler olduğu gibi, disiplin cezası alan öğrencilerin zaman zaman kendisini tehdit bile ettiğini söylemesi beni epey güldürdü. Öğrenciler için müsamaha yapmadığını söyleyen postacı Mehmet “ karı-koca” durumunda kendisinde kocaman bir liste bulunduğunu söyledi. Benim adımın olup olmadığını sorduğumda da “ bizim mesleğin en önemli raconu sırdır diyerek” ne yaptıysam bizim faturaların akıbetini öğrenme imkanım olmadı.

                28 Nisan 2005 Perşembe akşamı Kumru Aspava Lokantasında Mehmet Alır’ın gönül ve mesai dostlarından çok sayıda değerli insan bir araya geldi.   Kumru Kaymakamımız Sayın İlhami Doğan “Emekliye ayrılan Mehmet Bey’e bundan sonraki hayatında mutluluk ve başarı dileklerini iletirken “Bak postacı” şarkısını hatırlatarak 34 yıllık Mehmet Alır’ı, ailesini ve tüm sevenlerini samimi olarak tebrik etti. Davetlilerin alkışları eşliğinde Kaymakamımız İlhami Doğan’ın elinden takdir belgesini ve sevenleri tarafından verilen hediyeyi alırken Postacı Mehmet Bey ve ailesinin mutluluğu görülmeğe değerdi. Sevgi dolu Postacı Ailesini bizde tebrik ediyor, Postacı Mehmet Bey’e bundan sonraki hayatında başarılar ve mutluluklar diliyorum.  Mehmet Bey 1 Nisan 2005’te emekliye ayrılacak. Benim asıl merakım ise “Elindeki listede benim adımın kaçıncı sırada olduğu?…Son günlerde ayın sonunu getiremiyorum da!  Bu söylemlerin laf – şaka, biz yine sadete gelelim. “ Senden sır çıkmaz Mehmet Ağabey!” Sen benim fatura ve zarfları sakın hanıma verme…Gözünü seveyim abi, bu yaşta kötü şeyler de olabilir!

            Bekir AKKAYA/29 Nisan 2005 /Karadeniz Haber Postası Gazetesi

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

POSTACI MEHMET ALIR'LA SÖYLEŞİ /Bekir AKKAYA

Postacı Mehmet Alır

(Kesenizde Bereket Yoksa Bu Söyleşiyi Mutlaka Okuyun!)

-----

Hiç kötülük düşünmeyecek ve kalbi sevgi ile dolu biri var mıdır? Diye sorsalar aklıma ilk gelen kişi u olur herhalde. “Saf ve temiz” kelimeleri beklide en güzel şekliyle ona uyuyor. Kimse “saf” kelimesinden abdaldır, delidir ifadesi çıkarmasın. Buradaki saflıktan maksadım tek kelime ile bozulmamışlık

20 Kasım 2021

KUMRU İHL TARİHÇESİNE DAİR BİRKAÇ NOT /Ahmet ÇAPKU Yazısı

Hemen hepimiz ömrümüzün muhtelif devrelerinde bazı kurumların içinden geçeriz. ‘Falanca yerde olduğum yıllarda’ diye söze başladığımız olur. Orta öğretim, lise, üniversite, askerlik, filanca yerde işçilik, yurt dışı, filan yerde görevli olmak bu tür devrelerdendir. Kimi insanların ömrünün bir zamanı herhalde ‘imam hatip yılları’ şeklindedir.

Gerçekte içinden geçtiğimiz kurumların tarihini/ özgeçmişini bilmekte fayda vardır. Sınıflarında okuduğumuz, sıralarında ders yaptığımız okullar acaba hangi gerekçelerle o hale getirilmiştir, kimlerin emeği vardır, oralarda neler olup bitmiştir, kimlerin oraya dair görüşü nedir ve niçin? Ağaç vardır ulu çınar adını alır, ağaç vardır kavak vb. adını alır. Adlarına göre ona ömür, asalet,

değer biçeriz. Benzeri durum kurumlar için de geçerlidir. Firmalar bile ‘şu kadar yıldan beri’ diyerek kendilerini tanıtırlar. Buna göre imam hatip okulları/liseleri nedir sorusuna şöyle bir değini yapabiliriz.

I.

Bu konuda derli toplu bilgi için Halis Ayhan hocanın Diyanet İslâm Ansiklopedisi’nde kaleme aldığı ‘İmam-Hatip Lisesi’ maddesine bakabiliriz. (DİA, C. 22, sf. 191-193).

“İlk defa 1913 yılında imam ve hatip yetiştirmek üzere ‘ıslah-ı medâris’ proğramı çerçevesinde Medresetü’l-eimme ve’l-hutabâ adıyla bir okul açılmıştır. 3 Mart 1924 tarihli 430 sayılı Tevhid-i Tedrîsat Kanunu’nun 2. maddesine göre… bütün medreseler kapatılmıştır. Aynı kanunun 4. maddesi gereğince yirmi dokuz merkezde ilkokula dayalı olarak dört yıllık İmam-Hatip mektepleri açılmış… 1929-1930 öğretim yılında ise [bu okullar] tamamen kapanmıştır…

Genellikle kabul edildiğine göre bu okulların kapanmasının asıl sebebi sorumlu makamların ilgisizliği ve mezunlarının, gerek öğrenimlerini sürdürme gerekse meslek elemanı olma açısından istikbale dair bir beklentilerinin kalmamasıdır… Dolayısıyla İmam-Hatip Mektebi mezunları için din görevliliği cazip olmaktan çıkmış, bu görev tamamamen fahrî olarak yürütülmeye başlanmıştır…

1933’te İstanbul Darülfünûnu İlahiyat Fakültesi’nin kapatılması…

1946’da ilkokullara din bilgisi dersleri konması yönünde teklifler gündeme gelmişse de dönemin başbakanı Recep Peker bu talepleri reddetmiştir… Dönemin Diyanet İşleri reisi Ahmet Hamdi Akseki de bir raporunda camilerde halka namaz kıldıracak ve hutbe okuyacak imam ve hatip yokluğundan şikayet ediyor…

İlk defa 15 Ocak 1949’da İstanbul ve Ankara’da olmak üzere İmam-Hatip Kursu adıyla on aylık bir öğretim kurumu açılmış, daha sonra bunların sayısı ona çıkarılmış… 13 Ekim 1951 tarih ve… İmam-Hatip okullarının açılmasına karar verildi ve bu karardan dört gün sonra yedi ilde ilkokula dayalı ortaokul seviyesinde dört yıllık İmam-Hatip okulları öğretime başladı. 1954-1955 öğretim yılında bu okulların üç yıllık lise kısmı da açıldı…

ilki 1959’da İstanbul’da olmak üzere Yüksek İslâm enstitüleri açılmıştır. 4 Kasım 1981 ve… 20 Temmuz 1982 tarih… ile İlahiyat fakültelerine dönüştürülene kadar bu okullara sadece İmam-Hatip Lisesi mezunları kabul edilmiştir.

4 Ağustos 1971 tarih… İmam-Hatip okullarının orta kısmı kapatılırken lise kısmı üç yıldan dört yıla çıkarılmıştır… 1972’de yayımlanan ‘Milli Eğitim Reformu Stratejisi’yle ilgili kararname ile İmam-Hatip Okulu adı İmam-Hatip Lisesi şeklinde değiştirilmiş…1973’te… Hem mesleğe hem de yüksek öğretime hazırlayıcı proğramlar uygulayan öğretim kurumları şeklinde tanımlanarak… Yüksek İslâm enstitülerine girebilen mezunlarına çeşitli yüksek öğretim kurumlarına girme imkanı verilmiş… 1983 tarih … aynı haklar korunmuştur.

16 Ağustos 1997 tarih ve… diğer meslek liseleriyle birlikte İmam-Hatip liselerinin de orta kısmı kapatılmıştır.

İmam-Hatip okullarının açılmasını sağlayan kamuoyunun başlagıçtan itibaren bu okullardan asıl beklentisi, din hizmetlerini yürütecek ve toplumun dinî konularda bilgilenme ihtiyacını karşılayacak ehliyetli elemanların yetiştirilmesiydi. Gerçekten İmam-Hatip okulları bu beklentiyi karşılamada büyük ölçüde başarılı olmuştur… 1999 verilerine göre Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarında görev yapanların yaklaşık % 92’sini İmam-Hatip Lisesi veya fakülte ve yüksek okul mezunları oluşturmaktadır.

Türkiye’de genel olarak yaygın öğretimde başarı seviyesinin düşük olduğu bilinmektedir. Buna rağmen halkın dinî ve din dışı konulardaki bilgi ve kültürünün yükseltilmesinde İmam-Hatip liselerinin büyük katkısının olduğu muhakkaktır… Türk toplumuna dinin doğru öğretilmesi büyük ölçüde İmam-Hatip liseleri sayesinde mümkün olmuştur…

Öte yandan ülkenin birçok yerinde çocuklarının okullarda öğrenim görmesini istemeyen, özellikle kız çocuklarını okutmamakta direnen halk kesimlerinin bu zihniyetten kurtarılmasında en büyük pay İmam-Hatip Lisesi’nden yetişmiş gençlere aittir. Büyük çoğunluğu köy çocuğu olan bu yeni nesil, daha okul sıralarında iken düzenlenen halka açık dinî ve kültürel proğramlarla çeşitli yarışmalardaki başarılarıyla toplumun güvenini, ilgi ve desteğini kazanmış…”

II. 

Kumru İmam Hatip Lisesi’ne dair hafızamdaki şu bilgileri zikredebilirim. Benim bildiğim İmam Hatip Lisesi binası Fizme yolundaki bir binada idi. Epeyce talebe vardı. Bu talebelerin kimi Kumru’da ikamet eder, kimi kiralık evlerde kalır ve kimi de köylerine gidip gelirdi. Talebelerinin çoğunluğu köylü çocuğuydu. Eğitim öğretim zamanlarında talebelerin okula dönüşüyle birlikte Kumru sokakları şenlenir, esnafın yüzü gülerdi. Giyim kuşam açısından tektip olma şartı herhalde yoktu fakat çeket, pantolon ve kravat resmi talebe olarak giymeleri gereken kıyafetti.

Ben 1983’lü yıllarda Kumru Merkez Kur’an Kursu’nda okuyordum. Haliyle İmam Hatip’e veya Lise’ye giden talebeler gibi olmayı ne çok arzulardım! Ellerinin altında bir yığın kitap, gruplar halinde neşeli halleriyle sokaklardan geçip okullarına giderlerdi. Okul çıkışı akşam öncesi mutlaka Kumru’nun ana caddesini baştan başa şöyle bir arşınlarlardı.

Bizim evimiz Karacalı Mahallesi’nde idi. Zamanın şartları gereği evimizin iki odasını, babam talebelere kiraya vermişti. Üçer kişilik odalarda altı talebe vardı. Ben ise babamla evimizin mutfağında kalır, gündüzleri her birimizin okuluna, işine giderdi. Çok iyi hatırlıyorum, özellikle kış mevsiminde yatsı sonraları İmam Hatip Lisesi’nin müdürü Muhammet Erdoğan bey yanında bir iki hoca ile birlikte talebeleri kontrol için ani baskın şeklinde gelirlerdi. Talebeler bundan hayli tedirgin olurlar, sigara içenler varsa paket ve izmariti mümkün mertebe saklama ihtiyacı hissederdi. Hocalar neleri kontrol ederlerdi? Herhalde talebeler ders çalışıyor mu, ihtiyaçları var mı, talebeliklerine yakışmayan tavırları söz konusu mu gibi durumları denetlerlerdi. Bu durum hocalar ve talebeler arasında gayet normal karşılanır, herhangi bir ‘özgürlük’ sorunu olarak görülmezdi. Hocaların kahvehane denetimleri yaptıkları ise cümle âlemce bilirdi.

1992-94 yılları arasında Kumru İHL’nin yeni binasında okudum. Okul binası şehrin Fatsa tarafından girişinin biraz yukarılarına düşüyordu. Talebelerin sayısı hayli fazla olduğu için derslik sıkıntısı vardı. Okulun genişçe ve fakat düzensiz bir bahçesi vardı. Laboratuar vardı lakin talebelerin oraya girip ders yapabileceği kadar müsait miydi? En azından okul laboratuarında ders yapmadığımızı hatırlıyorum diyebilirim. Okul kütüphanesi de mevcut değildi. Hakeza spor odası da yoktu. Kışın kısa günlerinde kimi talebeler ikindi namazını kılabilmek için zorluk yaşardı. Son sınıf talebelerine tatbikat yaptırmak için uygun bir yer de yoktu. Bu açıdan o zamanları sıra üstlerinde sınıflarda namaz kılan talebeleri hatırlarım. 1993’te (?) Kumru Yaylak Camii ibadete açılınca bu konuda bir ferahlama olmuştur.

Yeni bina ihtiyaca binaen belki biraz da acele ile yapılmış olsa gerektir. Bilindiği üzere hemen her önemli binanın mimarîsi, oradaki insanların şahsiyetlerinin oluşumunda etkilidir. Galatasaray-ı Mekteb-i Sultani binasının giriş kapısına ve mimarisine bakıldığında söylemek istediğimiz anlaşılır. Aslında bu sorun günümüzde hemen bütün mimarimizle ilgilidir diyebiliriz. Söz konusu durum şayet bir neslin eğitim öğretim gördüğü mekan ise daha bir önem kazanacağı şüphesizdir.

Okulumuzun hemen girişine kavak ağaçları dikmişlerdi. Sonraki yıllarda bunların kesilerek yerlerine başka fidanların dikilmiş olduğunu görmüştüm. Acaba okul önüne kavak ağacı gider mi? En azından yetişen neslin bunları dikkate alması gerekir herhalde. Bir keresinde şöyle bir konuşmaya şahit olmuştum: Müdür yardımcısı Abdulkadir Hocaoğlu hocamızın evine ziyarete gitmiştim. Müdürümüz Ahmet Hocaoğlu o akşam, kardeşi Abdulkadir beyin evine gelmişti. Ahmet hoca, okula yeni derslik yapılabilmesi için Tevkür’de ve bilmem falanca köylerde şu kadar ağaç olduğunu, bunların taşınmasının nasıl olacağını kardeşine soruyor, ondan fikir alıyordu. Demek ki, okul idarecilerimiz hafta sonu tatillerini bile okulun tamiri, ihtiyaçları için harcıyorlardı. Tamamen bir hasbîlik söz konusu idi. Benzeri şekilde okulun iç ve dış sıvası yapılırken nice talebenin hafta sonları oraya yardıma koştuklarını duymuştum. Öyle anlaşılıyor ki, oradaki okulun yapımında ve çevre düzenlemesinde halkımızın, hocalarımızın ve talebelerin el ele gönül gönüle birliktelikleri söz konusudur. Eldeki imkanlar ölçüsünde ne yapılabiliyor idi ise o yapılmaya çalışılmıştır. Bu nokta önemli ve kayda değerdir. Buna göre içinde ilim tahsil ettiğimiz okul binasının hangi şartlarda yapıldığı dikkate alınarak değerlendirme yapılmalı ve daha iyisinin nasıl olabileceği üzerine kafa yorulmalıdır kanaatindeyim. Her şeyden evvel türlü çeşit yokluk ve sıkıntılar içinde o binayı inşa edenlere teşekkür borçluyuz.

            O zamanlar derslerimiz sabahleyin başlar öğlen sonrası üç ders ilavesiyle günlük olarak sekiz ders yapılırdı. Meslek dersleri yanında edebiyat, sosyal, felsefe, fen dersleri de görülürdü. Lise yıllarında bölüm seçilir isteyenler edebiyat/sosyal isteyenler fen bölümlerinde ders görürlerdi. Talebenin önü açıktı, bugünkü gibi kat sayı uygulaması yoktu. Dolayısıyla muhtelif alanlarda okumak isteyen talebe belli ölçüde dini bilgi ile mücehhez olurdu. Zira son sınıf talebelerine namaz kıldırma tatbikatı yaptırılır, kendi sahalarında yetiştirilirlerdi. Kandil gecelerinde Merkez Camii’de okunan mevlidlerde İHL talebeleri de yer alırdı. Yıl sonu futbol müsabakalarının epey çekişmeli geçtiğini hatırlarım. Kumru Lisesi talebeleri ile Kumru İHL talebeleri arasında bilebildiğim kadarıyla kayda değer bir dostluk ortamı vardı. Herhangi bir husumetin olduğuna şahit değilimdir. Bahar sonlarında kimi hocalarla birlikte beş on kişilik talebe gurubunun Ericek Yaylası’na pikniğe gittikleri olurdu. Bunlardan birine ben de katılmış ve çok hoşça vakit geçirmiştik.

            Okulda adı saygı ile anılan nice hoca olmuştur. Kimileri disiplin yönünden kimileri esprileriyle kimileri ise derslerdeki hoca talebe samimiyeti itibariyle zihinlerde yer etmiştir. Bu durum son sınıfların çıkardığı yıllıklara da yansımıştır. Matematikte Cemal Cürebal hocamız, edebiyat dersinde Aliye Ayız hocamızı unutmamız ne mümkündür? Bu manada hocalarımıza ait hatıralar bir kitap çapındadır denilebilir. Kanaatimce okuldaki hocalarımız talebelere ellerinden geldiği ölçüde yardımcı olmaya çalışırlardı. Şu kadar var ki, müzik derslerine genellikle meslek dersleri hocalarımız girer, birkaç ilahi öğretirlerdi. Benzeri durum spor, resim ve yabancı dil dersleri için de geçerli idi. Dolayısıyla öğrencilerin kabiliyetlerini keşfedip onları kabiliyetleri doğrultusunda yönlendirecek söz konusu derslerin hocalarından belli ölçüde mahrum idik. İmam Hatiplerden bu sahalarda ses getirici kişilerin fazla çıkmaması belki de bununla bir şekilde ilgilidir. Dikkat edileceği üzere talebelerin kabiliyetlerinin keşfedileceği önemli sahalar adı anılan derslerdir herhalde. Buna göre İHL’den mezun olan talebenin bilgi dağarcığında belli bir birikim ve İmam Hatiplilik şuuru olurdu. Ancak mezun olan talebenin kendi ifade edebileceği bir yabancı dili, sanat birikimi, edebî etkinliği arzu edilir seviyede olmazdı. Büyükşehirlerin kaliteyi yakalamış İmam Hatipleri için bunlar muhtemelen mümkün şeylerdi fakat Kumru gibi yerlerdeki okullar için bunlar oldukça zor şeylerdi. Ahlak ve tarih noktasında İmam Hatiplilik şuurundan şahsen şunu anlarım: Bu toprakların çocukları olarak bizlere devredilen tarih bilinci ve kültür mirasına sahip çıkarak bunları dinî duyarlılık ile birlikte sonraki nesillere daha zenginleştirerek aktarmak.

            Kumru’ya İmam Hatip Lisesi’nin açılmasında Ali Peru amcanın epey emeğinin olduğunu kendisinden duymuştum. Bu başlı başına bir söyleşi konusudur. Onun gibi daha kaç fedakar insanımızın emeği olduğu araştırılmaya değer bir husustur. Aşağıya Kumru İHL’nin ilk müdürlerinden olan Rahmi YARAN hocamızla yapılan söyleşiyi alıyorum. Umarım o zamanın şartlarına dair bilgi almak isteyenler için faydalı olur.

A. Çapku: Kıymetli hocam, Kumru’ya İHL müdürü olarak gelişiniz nasıl oldu?

(Doç. Dr.) Rahmi Yaran: Ben Kastamonu İmam Hatip Lisesi’nde öğretmendim. O zamanlar askere gidenlerin memuriyetle ilişiği kesilir, askerlik sonrası yeniden görev başı yapardı. Ben de açıktan atama ile Kumru’ya geldim. Mart 1977 yılı idi. Dört seneye yakın orada kaldım.

A. Çapku: Kumru İHL’nin ilk yeri neresi idi?

R. Yaran: İlk bina Afiyet Lokantası’nın üstünde idi. Yanında Bahri’nin Kahvesi denilen bir yer vardı. Okulun ilk müdürlüğüne o zamanlar Kumru Lisesi’nde öğretmen olan Adnan bey vekalet etmiş. Daha sonra Gölköy’den Abdullah Özbek gelmiş ve o da birkaç ay kalmış herhalde. Daha sonra ben görev başı yaptım. Tabi okulumuz bir ev görünümünde idi. Bahçesi falan yoktu. Önü yol ve kaldırım idi. Törenleri, İstiklal Marşı’nı falan orada yapardık. Dahası okulun önü o zamanlar bir tür garaj idi. Fatsa arabaları oradan kalkardı. Müdür odası ikiye iki metrelik küçük bir oda şeklindeydi. Okulumuzun konumu ve içinde yaşanılan dönem olarak sıkıntılı idik.

A. Çapku: Ne tür bir sıkıntı?

R. Yaran: Anarşik bir ortam belki henüz Kumru’da yoktu fakat bir şekilde bu hissediliyordu. Onun için biz, bir an evvel o binadan ayrılmayı istemiştik. Önce Kumru’nun girişinde ormanlık bir arazi vardı (şimdilerde Kumru otogarı) orası düşünüldü. Olmadı. Daha sonra Ayvalı/ Kömerik yolunda bir yere bakıldı. Orası da uzak bulundu ve başka sebeplerden dolayı o da olmadı. Bu sefer Fizme yolunda Celal isimli birinin evi okul binası olarak tutuldu. Böylece okulumuza ait bahçesi olan, şehrin gürültüsünden uzak bir yere geçmiş olundu. Bina olduğu için okul havası belki arzu edilir ölçüde yoktu ama eskisinden çok daha iyi idi.

A. Çapku: İlk zamanlar talebe sayısı ve halkın ilgisi nasıldı?

R. Yaran: İlk zamanlar 100 kadar talebemiz vardı. O zamanlar kız talebe yoktu okulumuzda. Talebe sayısı her sene artıyordu. Zannediyorum Kumru Lisesi’ndeki talebe sayısı da aşağı yukarı aynı idi belki İHL’ninki daha fazla idi. Bazı derslerin hocasını bulmakta zorlanırdık. Kimi zamanlar ben Lise’deki derslere girerdim kimi zaman da Lise’deki hocalar İHL’ne derslere girerdi. Böyle karşılıklı gidiş gelişlerle boş dersleri kapatmaya çalışırdık. Lise’deki talebelerimiz de seviye olarak iyi idiler. Tabi talebelerimizde ciddiyet, okulumuzda disiplin vardı.

Bu okulların yapılmasında halkın büyük teveccühü vardı. Dernek başkanımızla okula yardım amaçlı fındık toplardık. Kendimize ayırdığımız tatilimiz falan pek yoktu. Şöyle bir hatıram vardır: Okulu yeni tuttuğumuz binaya taşıyacağız. Tabi bu arada kızımın doğumu yaklaşmıştı. Kumru’da o zamanlar hastane olmadığı için Fatsa’ya gitmemiz gerekiyordu. Okul işlerinin yoğunluğundan ben, hanımımla fazla ilgilenememiştim. Yeri geldiğinde espri kabilinden hâlâ sitem alırım bundan dolayı!

A. Çapku: O günkü öğretmen öğrenci ilişkileri nasıldı?

R. Yaran: O günkü öğretmen öğrenci münasebeti daha farklı idi. O zamanın velisi de öyle idi. Ben bazen geceleyin öğrencilerimi ziyaret ederdim. Bir kısmı ailesinden uzaktı. Ne yapıyorlar, ihtiyaçları nelerdir diye gezerdik. Kahvehaneleri arkadaşlarla gezerdik oralarda öğrencimiz var mı yok mu diye. Kahvehane sahibi ve veliler bundan asla rahatsız olmazlar hatta bize teşekkür ederlerdi siz bizim talebelerimizle yakından ilgileniyorsunuz diye. Öğrenciler öğretmenlerine daha bir saygılı idi. Bu saygıyı bazen kötüye kullanmış öğretmenler olmuş mudur? Hepimiz insanız bazen ölçünün kaçtığı da olur. Fakat bunlar iyi niyetle yapılmış davranışlardır herhalde. Yine o zamanlar sınıfta kalmak vardı.

Benim gördüğüm şudur: Kumru’da o zamanlar ciddi bir kütüphane ve kitapçı yoktu. Ancak bizim talebelerimiz çalışkan ve disiplinli idiler. Bir yerlere gelmek istiyorlardı. Bir heyecan vardı. Onların hemen her biri şimdi bir yerlerdedir. Öğretmen arkadaşlar da gayretli idiler.[1]

A. Çapku: İmam Hatiplerin dinî alan dışındaki sahalarda gerekli eleman yetiştiremediği eleştirisine ne diyorsunuz?

R. Yaran: Benim kanaatimce farklı sahalarda yetişmiş de olabilir. Çünkü İmam Hatip mezunu olup da hukuk, edebiyat, spor, sanat gibi alanlarla kendini yetiştirmiş insanlar o makama geldiklerinde, bu imam hatiplidir denilmiyor. Tabi İmam Hatipler bir sporcu veya başka alanlarda eleman yetiştirme yeri değildir. Eğer talebede kabiliyet varsa o zaten kendini yetiştirir. Bir de son zamanlarda İmam Hatip Lisesi mezunu olanlar adeta cezalandırılıyor. Bundan dolayı bir kısmı da İmam Hatip mezunu oluşunu gizleme ihtiyacı hissediyor. Asıl olan ilim âlemine, dinî ilimlerde insan yetiştirmiş olmasıdır. Eğer bizler bir şeyler ile övünecek isek kendi sahamızda insan yetiştirmiş olmakla övünebiliriz.

Şunu bilmemiz gerekir. Kızında erkeğinde bu halkın cehaletten kurtulup okumasında İmam Hatiplerin büyük katkısı olmuştur. Halkta genel olarak okumaya karşı bir ilgisizlik vardı. Her şeyden evvel okullar yakın değildi. Dolayısıyla veli, çocuğunu uzağa göndermeye çekinirdi. Özellikle kızları için bu husus daha önemli idi. Uzağa gidenlerin önemli bir kısmı ise okulu bitiremeden geri dönerdi. Geri dönenden de halk memnun değildi. Halkımız, çocuğum eğitim alsın biraz da dindar olsun diyordu. Halkın bu okullara teveccühü ve İmam Hatiplere güven duyması Türkiye çapında, öyle zannediyorum ki, genel öğrenci sayısında da bir artışa sebep olmuştur. Onun için kendi imkanları ölçüsünde değerlendirilecek olursa İmam Hatiplerin başarısız oldukları söylenemez.

A. Çapku: Halkımızın bu okullara teveccühünün sebebi/ sebepleri ne olabilir?

R. Yaran: Ramazanlarda, kandil gecelerinde biz İmam Hatip hocaları ve talebeleri camide halkın içinde yer alırdık. Vaaz ederdik, Kur’an okunurdu. Halkla iç içe idik. Bizde okuyan talebeler dinî bilgileri de edindikleri için büyüklerine daha bir saygılı, derslerinde başarılı ve heyecanlı idiler. Böylece güven problemi halledilmiş oluyordu. Kumru’daki din görevlilerinden de destek görürdük. Nutkullo Hoca, Mehmet Özbek, Ömer Fatsa gibi hocalarla da yakından görüşürdük. Herhalde bütün bunların güven ortamının oluşmasında katkısı vardır. Öyle hatırlıyorum ki, ben Haseki Eğitim Merkezi’nde okumak için Kumru’dan ayrılırken halk beni uğurlamaya gelmiş ve ardımdan ağlamışlardı. Böyle bir samimiyet ortamı vardı.

A. Çapku: Hocam çok teşekkürler.

R. Yaran: Bil-mukabele.[2]

Hâmiş:

- Kumru İHL tarihçesine dair okul müdürlüğü yapmış muhterem hocalarımız ve okulun yapımında emeği geçen pek çok büyüğümüzden sağlıklı bilgi alınabilir.

- 3 Ağustos 2008 tarihinde Kumru İHL mezunları için buluşma ve tanışma günü düzenleyen kıymetli zevatı tebrik ediyorum. Niyetleri makbûl, sa‘yleri meşkûr olsun.

Hürmet ve muhabbetlerimle.

 

Ahmet ÇAPKU

30.06.2008


[1] Rahmi Yaran hoca bazı öğretmen arkadaşlarının isimlerini de vermektedir. Hocaların gayreti konusunda şunu söyleyebiliriz: Kumru İHL’ne müdür olmuş zevata baktığımızda hemen her biri gerek akademik gerek idari sahada şu an çok daha üst mevkidedirler. Onların bu gayreti herhalde talebelerine de yansımış olsa gerektir.

[2] Bu söyleşiyi 05.03.2008 tarihinde Rahmi Yaran hocamızın MÜİF’teki odasında gerçekleştirdik. 


............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............