PAYLAŞILAN BİR DUYGU
| Cemalettin Yaktı | |
Biz gazeteciyiz; Her şeyi bilir, gelecek hakkında en doğru tahmini yaparız ya! Önümüze çıkan soruyor; 'Türkiye'de neler oluyor, bizi ne bekliyor, sonumuz ne olacak?' Dörtbir yanımıza hortum bağlamışlar, üç yanımızı saran deniz yetmedi, okyanuslara akıyoruz... Göstergeler kime ne, gösteriler bulutların üstünde, af geliyor af... Bunları biliyorum... Vurgun yazıyoruz, küfür yiyoruz, tehdit ediliyoruz. 'e-mail' oldu 'e-küfür', 'read mail'i tıklamaktan korkar olduk. Olsun; yine yazacağız... Peki gelecek? Bilenler beri gelsin... Olanı biteni yazıyoruz, yazmaya da devam edeceğiz de, bugün kafamı bir başka konuya taktım... Pazar için yazıyoruz ya, 'ortam-hava değiştirmek için' hayal denizinde kürek çekiyoruz. Sakın, 'vardır bunun arkasından bir şey' demeyin, hinlik aramayın, mesaj çıkarmaya da çalışmayın! Gelelim takık olduğumuz konuya; 'Aşkın gözü neden kör?' ve de 'Neden aşkla çılgınlık yan yana'... Bu sorunun yanıtını, 'Aşkı bulmanın ve korumanın yolları' adlı kitabın yazarı Kürşat Başar'a sordum; 'Aşkın gözü neden kör?' Şaşırıp, 'Ben ne biliyim' dedi. 'Nasıl bilmezsin?' diye çıkıştım; 'Aşkın kitabını yazan sen değil misin. Hem aşk dersi veriyor, hem de aşkın gözünün neden kör olduğunu bilmiyorsun.' Sevgili dostum; Burada iş yapıyoruz iş... Kürşat Başar'dan fayda yok. Başımızın çaresine baktık. Hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan araştırdık, yanıtı bulduk -gibi-. Bulduğumuz, 'evvel zaman içinde' diye başlayan hikaye... Kaynağını bilmiyorum, affola... 'Uzuuun zaman, insanlar dünyaya ayak basmadan önce; İyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilmez vaziyette dolanıyorlarmış. Bir gün, toplanmışlar ve her zamankinden daha sıkkın oturuyorlarken SAFLIK ortaya bir fikir atmış, 'Neden saklambaç oynamıyoruz?' Hepsi bu fikri beğenmiş; saklambaç oynamaya karar vermişler. ÇILGINLIK, bağırmış; 'Ebe olmak istiyorum, ebe olmak istiyorum!' Hiç kimse ebe olup da ÇILGINLIK'ı arayacak kadar çıldırmadığı için kabullenmiş. ÇILGINLIK, bir ağaca yaslanıp saymaya başlamış; 1, 2, 3... ŞEFKAT, Ay'ın boynuzuna asılmış, İHANET çöp yığınının içine girmiş, SEVGİ bulutların arasına kıvrılmış, YALAN bir taşın altına saklanacağını belirtip, her zamanki gibi yalan söyleyip gölün dibine saklanmış, TUTKU dünyanın merkezine gitmiş, PARAHIRSI içine girmeye çalıştığı çuvalı yırtmış. ÇILGINLIK saymaya devam etmiş, 79, 80, 81, 82... AŞK'ın dışında bütün iyi huylar ve kötü huylar o ana kadar saklanmış. AŞK, karasız olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş. Bu sizi şaşırtmamalı; hepimiz AŞK'ı yakalamanın ne kadar zor olduğunu biliriz. Ve ÇILGINLIK saymaya devam ediyor; 95, 96, 97... Tam 100'e vardığı anda, AŞK sıçrayıp güllerin arasına saklanmış. ÇILGINLIK bağırmış; 'Sağım solum sobe, geliyorum!'... Arkasını dönmüş, TEMBELLİK'le göz göze gelmiş. Çünkü onun saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra ŞEFKAT'i ayın boynuzunda, İHANET'i çöplerin arasında, SEVGİ'yi bulutların arasında, YALAN'ı gölün dibinde ve TUTKU'yu dünyanın merkezinde görüp sobelemiş. Biri hariç; AŞK. ÇILGINLIK umutsuzluğa kapılmış, son hedefini bir türlü bulamıyormuş. -Belki de kendiliğinden ortaya çıkıp sobelenen- HASRET, hasretten olsa gerek dayanamayıp, ebenin kulağına fısıldamış, 'AŞK, güllerin arasında saklanıyor'. Yine göremeyen ÇILGINLIK, eline çatal şeklinde bir sopa alıp güllerin arasına çılgınca saplamış, saplamış, saplamış. Ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar. AŞK, elleriye yüzünü kapatıp ortaya çıkmış. Parmaklarının arasından sicim gibi kan akıyormuş. ÇILGINLIK, elindeki çatal sopayı, yanlışlıkla da olsa AŞK'ın iki gözüne saplayıp kör etmiş. 'Ne yaptım ben? Ne yaptım ben?' diye bağırmış; 'Seni kör ettim. Nasıl onarabilirim?' Ve AŞK, yanıt vermiş; 'Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey yapmak istersen, kılavuzum olabilirsin'. İşte o günden beri, AŞK'ın gözü kördür, ÇILGINLIK her zaman yanındadır. ' Hikaye bu... İyi de n'olacak Türkiye'nin hali. Haydi saklambaç oynayalım! Ege'nin imbatı sizinle olsun. |
Kumru İlçesi'nin İlk Kültür ve Haber Sitesi -İnternette İlk Yayın : 1999
9 Mayıs 2025
PAYLAŞILAN BİR DUYGU Cemalettin Yaktı
2000 Lİ YILLARDA DUYGULARIN BEKLENEN GELİŞMESİ Cemalettin Yaktı
2000 Lİ YILLARDA DUYGULARIN BEKLENEN GELİŞMESİ
| Cemalettin Yaktı | |
insanın yaradılıştan getirdiklerinden biri de duygularıdır. Şimdilerde hayvanlarda dahi varlığından sıkça bahsediliyor. Zaman zaman çok olumsuz eleştirilere maruz kalsa da , duygusallık aptallıkla eş değermiş gibi gösterilmeye çalışılsa da , çağdaşlığın tersiymiş gibi üzerine yürünse ve aşağılanmaya çalışılsa da, modern pazarların, uluslar arası ticaret alışverişinde içine düşülmesi idari sisteminde ve yönetim tarzında kullanılması aptallık gibi görünse de gerçekliğin baş düşmanı sayılsa da duygular insan yapısının bir parçası olarak, hem de hiçbir zaman ayrılması mümkün olmayacak bir parçası kalacaktır. Her çağın kendine özgü ekonomik, sosyal, kültürel ve hatta duygusal yapısı mevcuttur. Bazı duygular bazı çağlarda çok öne çıkabilir. Eski Anadolu’ da misafirleri için canını verirlermiş. Bazı duyguları ise her zaman eğitimi gerekir. Sanatsal duygular bunlardandır. Özel eğitim ve çaba isterler. Geliştirilmesi için çaba gerektirir. İhtiyaçlar şelalesinde alt alta dizildiğinde sanatsal, duygusal ihtiyaçlar, can güvenliği barınma, varlığını devam ettirme duygularından daha sonraki sıralarda gelir.karnı aç olan birinin önündeki gıdanın yalnızca açlığını giderici değerini düşünmesi gibi. İşte duygular da bu duruma uygundur. Daha az ince daha az estetize ve daha çok vahşicedir. Estetik ve sanatsal duyguların gelişimi için olmazsa olmaz sa olmazlardan biri de işte bu temel ihtiyaçları yüzde büyük bir çoğunluk sağlanmış bir toplumsal alt yapıdır. Şunu da açıkça söylemekte fayda var. Duygu içermeyen toplumsal yaklaşımlarda insanlar fazlaca mutlu olamamışlardır. Bu tür toplumsal organizasyonlar insanların mutluluğunu anlamamıştır. Sonuçta batılısı doğulusu memnun değildir. Tüm dünyada yaşadığı toplumsal yapıdan memnun olan insan sayısı olmayanlardan azınlıktadır. Yeni yüzyıldaki yaklaşımların insanca, samimi, sıcak insan duygularının farkında olan, onun duygusal bir varlık olduğunu hesaba katan yaklaşımlar olması lazımdır. Klişelerin istatiksel, matematiksel değerlerin yerini insani değerler bire bir, dolaysız ilişkiler almalıdır. Geçtiğimiz asrın katı, savaşçı yaklaşımının yerini yeni bin yılın ilk asırlarında barışçı, katılımcı , daha duygusal değerlerin alması belenmektedir. Yıkılan eski Avrupa imparatorluklarının yerinin nasıl Avrupa birliği gibi yeni imparatorluğun alması , bölgesel savaşların giderek azalması ve yerinin yeni ticari hareket guruplarının alması gibi öncülere bakarak yeni asrın duygusal yapısında oluşabilecek değişiklikleri saptayabiliriz. Örnek vermek gerekirse , son on beş yıldır aşırı gelişim gösteren milliyetçi duygular gittikçe azalacak. Çünkü bu duygu ulusal devletçilikle ile birlikte giden bir duyguydu.ileriye doğru projeksiyon yapılınca ben bunları hissediyorum. Ayrıca insan olarak kalacağı ve kendini kendi yapısında uzaklaştıran , kendine yabancılaştıran tüm gayri insani varoluşları yok etme mücadelesi sürecektir. cemalettin yaktı |
BİR DUYGUSAL ŞANTAJCININ KURBANIMISINIZ/Cemalettin Yaktı
BİR DUYGUSAL ŞANTAJCININ KURBANIMISINIZ?
| Cemalettin Yaktı | |
‘Beni gerçekten seviyor olsaydın...’’ ‘Senin için yaptığım bunca şeyden sonra...’’ ‘Bunu bana nasıl yaparsın...’’ ‘’Beni ne kadar üzdüğünün farkında mısın? ’’ ‘’Nasıl oluyor da bu kadar bencil davranabiliyorsun..’’ ‘Bu konuyu niçin bu kadar büyüttüğünü anlayamadım..’’ Eğer yukarıdaki ifadelerden herhangi birisi size tanıdık geliyorsa,büyük bir olasılıkla bir duygusal şantajcının kurbanısınız demektir.Şantajcınız,yakın ilişkide bulunduğunuz herhangi biri,anne/babanız,kardeşiniz /çocuğunuz,arkadaşınız/ patronunuz,eşiniz yada sevgiliniz olabilir.İnsanda suç,korku,zorbalık gibi uğursuz düşünceler çağrıştıran bir terimi yakın ilişkide bulunduğunuz birisinden işitmeniz şüphesiz oldukça rahatsız edici olabilir.Ama kimi zaman karşı karşıya kaldığınız oyunları düşününce en uygun niteleme bu gibi geliyor.Yakın ilişkinizde bir duygusal şantajcıyla birlikte olmanız kötü kaderinize teslim olmanız anlamına gelmez.Yalnızca bu ilişkiyi gözden geçirip bu yönlerini değiştirmeniz gerektiği anlamına gelir. Duygusal şantajcılar onlarla olan ilişkinize ne kadar önem verdiğinizin farkındadırlar.Zayıf yanlarınızı bilirler.Ve enderin sırlarınıza vakıftırlar.Sizi ne kadar çok seviyor olsalar da .N e kadar çok değer veriyor olsalar da işlerin istedikleri gibi gitmediğini hissettikleri anda sizden bekledikleri uygun davranışı elde etmek için ellerindeki bilgiyi kullanmakla tehdit etmekten çekinmezler.Duygusal şantajcı almak istediğimi almak istediğim anda ve yerde almak istiyorum mantığıyla davranır.o sabırsız ve acelecidir.isteklerine fren yapılamaz,ertelenemez bekletilemez.bu durumuyla çevresindekileri ne kadar zora soktuğunun farkında değildir.Yada farkına varmak yolunda bir gayrete sahip değildir.ve çevresindekilerle ilişkilerinin ne kadar bozulacağının ve ne kadar yabancılaşacağının farkında değildir.Bu ilişkide yöneten konumunda olmak ister.Ve parmağının bir hareketiyle ona yönelmeniz kendisini güçlü hissetmesini sağlar.İşin ilginç yönü ,şantajcınız kendisine güvenli ve emin görüntüsünün altında aslında yoğun bir kaygı taşır.İşte insan davranışlarının en büyüleyici paradokslarından birisi!!.Öfkeli ve cezalandırıcı davranan insanlar gerçekte son derece yoğun bir korku içindedirler.Bu korkudan çok ender söz ederler.Tam tersine ne kadar güçlü olduklarını kanıtlamak amacıyla başkalarına çıkışıp dururlar.Bu tutumlarıyla karşı tarafta öylesine derin mutsuzluk yaratırlar ki sonunda sıklıkla vardıkları nokta terk edilmektir.Dünyada en son istedikleri şey bir ilişkiyi sonlandırmaktır.Fakat karşı tarafın ilişkiyi sonlandırmak istediğini fark ettikleri anda,hele bunun ciddiyetini anlarlarsa daha önce davranıp kendileri ayrılmanın yolunu bulurlar.bunu alelacele uygulamaya sokarlar.bu saldırgan tutum yine kontrolün onlarda olmasını sağlar.işten kovulmadan önce ben kendim istifa ediyorum.her işin kendi kontrollerinde olmasını istemelerinin mantıklı gerekçelerini üretmekte de üstlerine diyecek yoktur .Sanırsınız ki hatalı taraf sizsiniz gerekçeler önceden hazırlanmıştır.kurgular tamamlanmış mazeretler oluşturulmuştur.birden karşıdakini şok edecek tarzda dönüşle aslında kesin kes yapmak istemediğini birden yapar. |
PEYGAMBER DEVESİ Cemalettin Yaktı
PEYGAMBER DEVESİ
| Cemalettin Yaktı | |
Hiç fark etmemiştim.nedendir bilmem?.siz fark ettiniz mi?.siz de fark etmediniz sanırım.yada fark ettiniz de benim mi haberim yok.ama biliyorum hepimiz farkında değiliz.ben de bu yaz ilk defa geç de olsa İstanbul’da farkına vardım.deniz kenarında ayaklarımı boylu boyunca uzatmış hafif hafif esen rüzgarın dalgaların şırıltısının keyfini çıkarırken yanımda oturan komşumun oğlu leo ile yarım yamalak ingilizcemin elverdiği sohbeti devam ettiriyorduk.leo Türk baba ve Fransız annenin sekiz dokuz yaşlarındaki delikanlı oğlu.ağabeyi teo ise onüç yaşlarında zayıf bir delikanlı. O kadar şirinler ki dostluklarından hiç sıkılmıyorum.zaman zaman annelerine kızıyorum ama yine de şirin bir aile.babaları hava alanında çalışıyor. anneleri ise Fransız kolejinde Türkçe öğretmeni.çocuklar bu yaşlarında üç dil konuşuyorlar.hemen hemen günümüzün çoğu bir arada geçiyor.denize birlikte giriyoruz,hatta yemekleri akşam yemekleri hariç birlikte yiyoruz.onlar akşam yemeklerini bizden biraz geç yiyorlar.babaları işten geç geliyor çünkü.akşam yemeklerini tüm aile birlikte yiyorlar.babaları yazlığa gelirken bir ataba dolusu şarap getirmişti.her akşam yemeğinde şarap içiyorlar.anneyi balkonda yenen bu akşam yemekleri ve ufak tefek temizlik işlerini yaparken dışında hiç göremiyoruz.güneşlenmeye bile az çıkıyor.çıktığında da elinde bir kitap oluyor.beni kızdıran ise her alış verişe giderken komşuluk gereği “sizinde bir ihtiyacınız var mı?” diye soruyorum,her seferinde bir sipariş veriyor ama bir türlü parasını vermiyorlar.buna öyle kızıyorum ki anlatamam.bir kere alıştırdık ya ben sormadan alış verişe gidemiyorum onlarda sipariş veriyorlar ama para vermiyorlar.neyse teo ikide bir soruyor senin specialiten ne diye.Allah Allah bu çocuk ne demek istiyor?.hem de bunu söylerken beni küçümser tavırlar takınıyor.bunda bir iş var mutlaka.iki kardeş zaman zaman çayırlarda ,ormanlık alanlarda beraberce saatlerce gezintiye çıkıyorlar.örümcek ağlarına bakıyorlar.bir örümcek ağının başında saatlerce oturup karşılıklı konuşuyorlar.bunlar manyak mı diye aklıma gelmiyor değil hani?.sonradan dikkatimi çekti balkonun kenarındaki kavanozlar.kutular duruyor.çocuklar buralarda da çok oyalanıyorlar.büyük oğlan teo bir gün bana dedi ki :doktor ağabey sen peygamber devesini bilir misin?.hayret .. ben mi bilmeyeceğim. Ben nasıl bilmem.biliyorum dedim.oğlan bir ağzını açtı daha da susmaz.yok efendim çok temiz hayvanmış.yediği çekirgeden arkada hiçbir çöp bırakmazmış.dişleri çok keskinmiş.tarantulalar ise yalnızca öz suyunu emermiş.ben de oracıkta anladım ki tarantulanın örümcek olduğunu.onunda bir yaşam döngüsü olduğunu.insanların bunlarla ilgilendiğini.ve beni neden küçümsediğini.her insanın bir ilgilendiği ve en ince ayrıntılarına kadar takip ettiği bir konusu olması gerektiğini,yani specialitesinin bir peygamber devesinin bulunması gerektiğini. DR CEMALETTİN YAKTI kardelen yıl:1 sayı:23 10 ocak 2000 |
BİLGİSİZLİĞİN EN VAHİMİ KENDİNİ BİLMEMEDİR Cemalettin Yaktı
BİLGİSİZLİĞİN EN VAHİMİ KENDİNİ BİLMEMEDİR. SAİD HALİM PAŞA
| Cemalettin Yaktı | |
Gerçektende insanımızın bilgi edinme yolları ve bilgiye ulaşmak yolunda çaba gösterip göstermediğine bakılırsa umut var sonuçlara ulaşmak mümkün içinde gözükmüyor.ancak orta yaş ve biraz üzerindeki erkeklerin “AJANS” dedikleri ana haber bültenlerine çok ilgili olmaları bilgi edinme ihtiyacının bir görüntüsü olduğunu düşündürse de kadınların çok daha az ilgili olmaları insanı bu saptamadan kuşkuya düşürüyor..YADA ANA HABER BÜLTENLERİNİN İÇERİĞİ ERKEKSİ BİLGİ İSTEĞİ İÇERİĞİNE DAHA UYGUNMUDUR DERSİNİZ.bilgiye ihtiyaç yok ki diyemeyeceğimize göre. ve yaşamda bilgisiz hiçbir şey yapılamayacağına göre.bizim toplumumuzun doğru ve kesin ,işlerliği ve geçerliliği olan bilgiyi edinme süreçleri hakkında ne söyleyebiliriz.yazılı basın ve yayınların izlenme oranları insanı korkutacak düşüklük düzeyinde oluşu malumunuz.yoksa bizim bilgiye ihtiyacımız ve edinme süreçlerimiz konusunda yeni önermelere ihtiyacımız mı var?. Birinci olarak kadınımız ve erkeğimiz arasında ihtiyaç duyulan bilgiler açısından bariz farklılıklar var olduğu kolayca saptanana veriler arasında.kadınlarımızın kahir bir çoğunluğunun dünyasal diyebileceğimiz savaş ve çatışmalar gibi bilgilere ilgi duymuyorlar. süreli yayın organlarında en fazla ilgilendikleri, dizi filmleri fallar,dedikodu denebilecek türden içeriği olan şeyler. İkinci özellik;bilgi edinmede kolaycılığın tercih edilmesidir.hiç gayret göstermeden ,masraf yapmadan, alabileceklerimizi daha kolay tercih ediyoruz.ve bu tür bilgileri sosyal ekonomik,siyasal ve ideolojik amaçla hazır olanların ortamdaki etki güçlerinin yansısı olarak sağladıkları imkanlardan kendiliğindenci bir tavırla yararlanmayı tercih ediyoruz. Üçüncüsü;geleneksel yaşantımız dayatmadığı sürece ,toplumsal konumumuzda ,ekonomik ve sosyal yapımızda,aile yaşantımızda değişmeye dirençli,neme lazımcı,girişimciliğin deneyciliğin ve araştırmacılığın küçümsendiği (birazda şüphelenildiği) öz güvenden yoksun kolaycılığın hakimiyetidir. Dördüncüsü;aydınımızın toplumumuzun ahlaki ve manevi hayatını ,toplumsal ve siyasi geleneğini,kaynaklarını,anlayışını kısacası dehasını temsil eden ulusal varlığını,düşüncesini,kültür ve sanatını,tarihsel gelişimini kuran değerleri keşfetmek yolundaki gayretsizliği,küçümsemesi,aşağılaması,araştırma ve inceleme yetersizliği ve de sonuçlarının halkla paylaşımında,ona ulaştırıp onunda katkısının sağlanmasında ki geriliği,(bu süreçte toplumumuzun aşağılık kompleksine kapılıp kendi değerlerinden vazgeçmesini sağlayacağına inanan ajanların varlığı iddiası da vardır) Beşincisi ve de bence en önemlisi;okumakla elde edilebilecek bilginin küçümsenip önemsenmemesi. Bu bizi Said halim paşanın dediği yerde bırakıyor. DR CEMALETTİN YAKTI 14haziran1999 yıl:1 sayı:8 KARDELEN-KUMRU |
BENİ ANLAMADIN YA ?..... Cemalettin Yaktı
BENİ ANLAMADIN YA ?..... | Cemalettin Yaktı | |
Beni anlamadın ya ona yanarım.geçenlerde dinlediğim bir türkünün sözlerinden bir mısra yukarıya aldığım bu cümle.BENİ ANLAMADIN diye fer yad ediyor.demek ki anlatmak istediği, anlattığı halde anlaşılmayan,anlamasını istediği bir dileği var.bir arzusu var.bir sıkıntısı var.kendisini anlatmak,anlaşılmak istiyor.karşısındaki ile iletişim kurmak istiyor.anlatmasına rağmen karşısındaki anlamamış.acaba karşısındakinin anlamaması kadar kendisinin anlatamamasının bu sonuçta etkisi var mı?.anlatmak istediğini tam olarak anlatımı.bundan emin mi?.kullandığın dildeki kavramların içeriğinde önceden uzlaşmaya vardın mı?.sen neyi anlatmak ve nasıl anlatmak ve hangi yöntemle anlatmak istediğin tam olarak biliyor muydun?.seni anlamasını istediğin kişinin seni anlayıp isteyip istemediğini biliyor musun.anlatmak istediğini tam olarak anlattığından emin misin?.yada anlamadığını nereden çıkardın?.ona seni neden anlamadığını ,bu iletişim kopukluğunda sorunun nerden kaynaklandığı konusundaki onun görüşünü aldın mı?.daha fazla ve daha iyi kendimi nasıl anlatabilirim diye bir çaba içine girdin mi?..... ayrıntılı olarak bakılınca bu kadar çok soru sorabileceğimiz bu sürece İETİŞİM diyoruz.burada söze konu edilen sözel iletişimdir.yani dilin sesler arcılığıyla kullandığımız kısmı.kuşkusuz bunun dışında onlarca iletişim süreci yolu ve yöntemi mevcuttur.ve bunlar çeşitli araçlarla yapılır.yazı gibi,resim gibi mimari bibi grafik gibi.şu anda bizde bu yazı ile bu yollardan birini kullanıyoruz.ben oturmuş daktilonun başında harfleri kullanarak oluşturduğum anlamlarını ortak kültürümüzden aldığım kelime ve kavramları kullanarak.düşüncelerimi,duygularımı,bilgilerimi,umutlarımı anlatmaya çabalıyorum.bunu yaparken yazıyı kullanıyorum. Bahsettiğimiz gibi iletişim bir araçla yapılır. Bu yazıdır. Renktir,sestir,şekildir,bedendir.işte biz bu araçları kullanarak iletişimde var olması zorunlu olan mesajımızı iletmeye çabalarız.yazmak istediğim,söylemek istediğim benim mesajımdır.her varlık var oluşuyla bir mesaj içerir.çevresine verecek en fazla mesajı olan varlığa da insan denir(bu tanım bana aittir).insan toplumsal yaşantısı,aile içi yaşantısı ve kendi iç yaşantısı ile bile bir mesaj üretir.tüm doğal,kültürel ve sosyal çevresinden gelen mesajları alır,değerlendirir ona göre yeni mesajlar oluşturur.ayrıca mesajı gönderenle alanın varlığı da temeldir.bu faktörlerin hepsi birden iletişim süreçlerinde etkilidir.bu faktörlerin hepsi birden tam ve uyumlu işlev görürse iletişim süreci tam olur.buradan çıkarabileceğimiz dersler mevcuttur.iletişim kurmak,konuşmak,yazmak,çizmek ciddi ve çok önemsenmesi gerekli bir işlemdir.önce ne söylemek istediğimizi evire çevire düşünmeliyiz,maksadımıza uygun hangi sözcükleri kullanacağımızı,bu sözcüklerin yan anlamlarını gözden geçirmeliyiz.iletişimde kullandığımız dili önce aile içinden,yakın ve dolaylı yakın çevremizden alırız.yaşadığımız toplum binlerce yıldır bu ortak dili kullanmış, onu geliştirmiş ,onu kurallandırmış,onunla yazılı sözlü sanatsal yada sanatsal olmayan eserler oluşturmuştur.günlük hayatımızda,sıradan işlerimizde dilimizin gelişiminin son boyutlarını yakalayamayabiliriz.çevremizde dilimizin kurallı,sanatsal,ve estetik kullanımı olmayabilir yada tam tersi,yabancı dillerin aşağılık kompleksli,amaçsız yada amaçlı kullanımları çok olabilir.öyle ise toplumumuzun ürettiği eserlerden yararlanmalı bu gelişmelerden payımızı almalı,dolayısıyla iletişimde kullandığımız dili geliştirmiş olup aynı kültürün paylaşımı ile aynı duygusal ve sanatsal ve teknik dil kullanımı ile kavramlarımızın içeriğinin de aynı olmasını sağlarız.toplumların altını boşaltmanın en etkili ve ucuz yolu ortak paylaşım değerlerinin paylaşımlarının azaltılmasıdır. Bu diğer iletişim yolları içinde geçerlidir. Canlıların yaradılışlarının olmazsa olmazlarından biri de iletişim kurmak mecburiyetinde oluşlarıdır.insanlarında tüm canlılar gibi dışarıdan gelen bilgileri alması değerlendirmesi ona göre de bir etki yada tepkide bulunması zorunludur.çünkü tüm canlılar yaşamak zorundadır.Bu zorunluluk içinse gıdaya,barınmaya ,korunmaya ve bunları sağlamak için de üretmeye ihtiyaç vardır.Bu ihtiyaçlar ise bir çevreden karşılanır.Bu çevrenin doğal kısımları hariç,aynı zaman da kendisi gibi olanların da çevresini oluşturur.Temel olarak bizim kendimiz gibi olanlar çevremizi oluşturur.Biz de bizim gibi olanların çevresini oluştururuz.Öyle ise nasıl bir insani çevre içinde yaşamak istiyorsak kendimiz de öyle olmalıyız.Kendimiz nasıl bir toplum da yaşamak istiyorsak,çevremize ve bizi çevre olarak görenlere o ahlaki ,ruhi ve davranışsal mesajları iletmeliyiz.Ahlaklı,faziletli,çalışkan bir toplum istiyorsak öyle olmalıyız.bu gerçeği ne kadar erken kavrarsak,çektiğimiz sıkıntıların çözümünü de o kadar erken buluruz.Derdini anlatamayan isteklerini,sevinçlerini,üzüntülerini,coşkularını,yanılgıları nı ve kırgınlıklarını anlatamayan veya ifade edemeyen insanlar olmak ve birbirini anlamamak ne kadar acı bir şey.İletişimin sonuçlarından biri de paylaşımdır.Dertlerimize ortak olmak,kederlerimizi ve sevinçlerimizi paylaşmak,sıkıntılarımızı anlamak ve paylaşmak,çözümleri için ortak mücadele etmek ,birlikte coşkulara katılmak bizi en mutlu eden şeydir.Birlikte bir güzelliğin oluşturulmasına katkıda bulunmak,bir çirkinliğin düzeltilmesi için mücadele etmek ve yeni değerlerin oluşması için katkıda bulunmak emek harcamak,bu arzu ve isteği paylaşmak mutluluk verici olsa gerek.Birlikte bir şeylerin yapıldığını ama paylaşılarak yapıldığını sonuç alındığını görmek bunun hazzını paylaşmak,katkıda bulunanları taktir etmek ve taktir edilmek dünyanın en güzel şeyi.Hepimize bir birimizle bol iletişim kuracak,art niyetsiz bir birlerimizin derdini ve sevincini paylaşacak samimi,sevecen mutlu günler diliyorum. DR.CEMALETTİN YAKTI. Kardelen-yıl;1 sayı;7 31 mayıs 1999 |
BAŞKALARINI GÖZLEMEK VE GÖZLEMİN AVANTAJI/Cemalettin Yaktı
Geçende üç arkadaş oturduk bir tartışma programını seyrediyoruz. Konu DEMOKRASİ. Bir tarafta Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden öğrenciler, özellikle çeşitli fikri gruplardan seçilmiş, öbür tarafta ise bazı konumları gereği Türkiye’de önde gözüken bir gruptan emekli bir kamu görevlisi ,bir diğer tarafta ise bir gazeteci .tartışma dedik ama bunun tartışma olup olmadığı konusunda insanın içine kuşkuda düşmüyor değil. Kendini demokrasinin sahibi ilan eden grup sözcüsü devamlı gazeteciyi sıkıştırmaya kelimenin argosuyla bozum etmeye çalışıyor. Gazeteci akıllı kamu oyu karşısında olduğunun farkında ve bu disiplinle hareketlerini en üst düzeyde kontrol ediyor. Zaman zaman kızıyor ama ne söyledikleri karşısındakilere mesaj olarak geçiyor nede bu durumdan kurtulmak için kalkıp gidiyor.
Bizde, yazarda bunalmış bir halde devam ediyoruz. Fakat gözümüze bir şeyler devamlı batıyor Türkiye’nin farklı üniversitelerinden öğrenciler olmasına ve de farklı siyasal gruplarda olmalarına rağmen pek farklı bir söylem tarzı tutturamamaları . birbirimizin yüzüne bakıp ,yakınıp tüh , vah dememize neden oldu .kocaman, kocaman üniversitelerde bu gençlerimize ne yapmışlar böyle sanki her şey bir slogan olmuş .gazete kupürü tarzı konuşmalar, slogan varı cümleler medyayı bilgi kaynağı kabul eden ,araştırmacı olmayan hazırcı ve kolaycı insanların sıradan eklektik mantıkları ve bilgileri.ve bunları savunurken bile hiç acabaydı akıllarına bile getirmeyen bir aymazlık. Polemik yapma adı altında terbiyeyi aşağı çeken yoka kadar indiren tavırlar.
Bizim okullarımızda bunlar nasıl yetiştiriliyor da şu güzelim çocuklarımız bu haldedirler .birbirimize bakıp utanıyoruz.biz okullarımızda şu yada bu siyasal görüşün taraftarını mı yoksa bilim alanında gelişmeleri alan bunlarla toplumu arasında bağ kurup toplumunun gelişmesi için çalışacak, kafası bilimsel yöntemlere göre çalışan kültürünü varsayımlardan değil ,şu yada bu ideolojiden değil araştırmalardan ve tüm insanların bilim alanındaki gelişmelerinden almaya yönelik çaba içinde olan bu yöntemlerle donatılmış insanlar mı yetiştirmemiz gerekiyor.ne yapmışız böyle .
ben olsaydım o yazarın ve de kamudan emekli şahısların tecrübelerinden azami yararlanmaya çalışırdım. Âmâ nerde bizim gençler hırpalamaya çalışıyorlar. Yararın yerini tarafgirlik almış. Aklın yerini saplanma ,muhakemenin yerini fanatizm almış ağızlarda sloganlar beyinlerde trajik kastlar ve demokrasiyi tartışıyorlar. Beyler Allah sonumuzu hayır eylesin. Demokrasi önce özgür ve de bunun farkında bireyler ister.
2 Mayıs 2025
KUMRU HABER 2003 YILI ANASAYFASI
-----
Uzun yıllar Kumru Haber olarak www.kumru.org uzantısından yayın yaptığım internet haber sayfasının 2003 yılında anasayfasını altı fotoğrafla sizlerle paylaşmak istedim.
-----
Yayınına son verilmiş olsa da aşağıdaki internet sayfasından geçmişin yazılarına, fotoğraflarına ve her türlü arşive ulaşabilirsiniz.
-----
İTE O ARŞİV SAYFASININ ADRESİ...
https://archive.org/
#kumruhaber #kumruhaberyazıları #bekirakkayayazıları #kumruorg #arşiv #bekirakkayaarşivi
24 Nisan 2025
BAZI YAZDIKLARIM
BAZI YAZDIKLARIM
|
|
|
BURADA YAZILAN YAZILAR DEĞİŞİK TARİHLERDE DAHA ÖNCELERİ BAZI GAZATELERDE BEKİR AKKAYA İMZASI İLE
|
KANAATİM ODUR Kİ / Cemalettin YAKTI ( 2003)
“ ***ici olduğumun farkındayım ” ben bunu anlamadım. Üslup değişikliğimi,
yoksa başka bir lisanın yolunu mu açıyorsunuz. Ben bu üç harfi bulmaca doldurur gibi dolduracağım ve
sonuç sizin kişiliğiniz hakkında ki yanlış kanaatimi düzeltecek.
Birinci (*) işareti yerine (s)kelimesini koymayı öneriyorum. Nasıl
uygun mudur?
O zaman üçüncü (*) işareti yerinede ( k) kelimesini koyarsak kelimemizin tamamlanmayan tek bir harfi kalır. Bu kelime sıkıcı kelimesinin kapalı yazılmışı olsaydı (*) işaretlerine gerek duyulmadan benimde yazdığım gibi yazılabilirdi. Ve ben size söyleyecek İngilizce, Fransızca kelimeler bulmaya gayret etmeyeceğim. Evet farkında olmadan bir kelimeyi kullanmakla ,farkında