Salonlarda ve sinemalarda heyecanlı konuşmalar yapılıyordu. Kadir Mısıroğlu, Necip Fazıl Kısakürek gibi isimleri gerek sinema salonlarında ve gerekse dernek sohbetlerinde izleme imkanımız oluyordu. Ankara ve İstanbul gibi yerlerden dergi ve gazetelerden yazılarını takip ettiğimiz hatipler geliyor bizleri coşturuyordu.
Bizim dönemimizde İmam Hatiplerde pek solcu öğrenci olmazdı. En azından biz böyle biliyoruz. Solculuk deyince aklımıza komünizm gelir, Komünizm deyince de aklımıza din düşmanlığı gelirdi. Sosyal Demokrat söylemi o günlerde pek duyulan bir şey değildi. Komünizm’in dine bakışı ve din düşmanlığı bizler için tescillenmiş bir durumdu. O tür kitapların her türünü okurduk. O yıllarda Nobel ödüllü Rus Yazar Aleksandır Soljenitsin Batı Dünyasında olduğu kadar bizim Türkiye’de “sağcı” denilen kişilerce de biliniyor ve takip ediliyordu. Kitapları ekmek su gibi okunuyordu. Aleksandır Soljenitsin Nobel Edebiyat Ödülü almış ve Rusyada sürgünlerden sürgünlere gönderilmiş ve Gulak Takım Adaları kitabı ile dünyada ve bizim gönlümüzde de büyük bir yer edinmişti.
20.12.1977 tarihinde “Soljenitsin ve Batı” adında kitabın özetini çıkarmıştım. Bu kitaptan aldığım notları “Rusya ve Komünizm” başlığı altında toplamışım.
İşte defterdeki o notlar:
Soljenitsin : “ Komünizmin ilerlemesiyle meydana gelecek felaket, yalnız bir ulusun değil, bütün insanlığın felaketi olacaktır. Komünizm bütün insanlığın yok olması demektir.
Rus atasözü: “ Başına gelince anlarsın.”
Marksizm bir bilim değildir. Rusya’daki insanlar da bunu anlamışlardır.
Komünizm: Toplumun ve ferdin analizi ile açıklamasına el atmış olup, bir işi, ağır bir kasap baltası ile hastasını parçalayan operatörün kabalığı ile yapmaktadır.
Komünizm ahlak kavramını boş verir.
Komünizm hem teorik hem de pratik açıdan insanlık dışıdır.
Demirperde ülkelerinde akıl hastanelerinde günde üç kere enjekte edilen ilaçlarla itaatsiz beyinler allak pullak edilerek düşünülmez hale getiriliyor.
Lenin: “Burjuvazi , onları asacağımız ipi kendi elleri ile bize teslim edecektir.
Ticaret Nasıl Doğmuştur?
Denizden gelen biri ile ormandan gelen birinin karşılaşması ticareti doğurmuştur.
Bu iki kişi ürettikleri malları birbirlerine gösteriyor ve değiş tokuş yoluyla ihtiyaçlarını temin ediyorlar idi. Herhangi bir silah taşımadıklarını göstermek için ellerini öne doğru doğru uzatıyor ve boş olduğunu ispat etmeye çalışıyorlar idi.
Bu davranışın bugünkü adı “ YUMUŞAMA POLİTİKASI” dır.
Rusya’da komünist parti dışında bütün partiler yok edilmiştir. Yalnız partiler değil bütün üyeleri de imha olunmuştur.
Bu imha 15 milyon köylüyü 20. asırda ölüme göndermiştir.
Rusya’da 1917 yılından evvel 80 yıl süresince, CAR’a karşı öldürme teşebbüsleri yüzünden ancak yılda 17 kişi idam edilmiştir.
Rusya gizli polisinin 1920 yılında yayınladığı bir kitapta 1918-1919 ‘da ayda 1000 kişiyi mahkemesiz öldürmekle övünülüyordu.
Daha sonraları, 1937-1938’deki STALİN terörünün en şiddetli devresinde ise, ayda öldürülenlerin sayısı gerçek bir tahmin olmamasına rağmen 40.000 kişiye ulaşmıştır.
Sovyetler Birliğinde 40 yıldan beri gerçek bir seçim yapılmamıştır.
Sovyetler Birliğinin ne bağımsız basını, ne de bağımsız adaleti vardır.
Lenin: -“ Eğer bir şeyi ele geçirmek isterseniz, alın. Eğer taarruz edebilirseniz saldırın. Fakat karşınıza bir duvar çıkarsa geri çekilin.”
Rus halkı ot gibidir. Rüzgarı gördü mü eğilir. Ama kökünden sökülmesine izin vermez.
Prof. İvab Kurganov Aleksander’e göre yanılmışsa da şöyle demiştir. 1917-1959 yılları arasında, Sosyalizm Rusya’da 110 milyon kişinin hayatına mal olmuştur.
KISACA ALEKSANDER SOLJENİTSİN’İN “SOLJANİTİN VE BATI” KİTABINDA HAYATI
- 1918 yılında Rusya’da doğdu
- 1945 -yılında tutuklandı
- 1950 -Komüniz düşmanlığı nedeniyle siyasi suçlu olarak özel kampa götürüldü.
- 1953 -8 yıl hapishanede yattı. Aynı yıl hastaneye yatırıldı.
- 1955 -Hastaneden sonra tekrar sürgün edildi.
- 1956 -sürgünden kurtuluş.
- 1962 -Yazarlar Derneğine giriş.
- 1965 –İlk çember-Kanser kovuşu ve yurt dışına kaçırılışı.
- 1967 –Yazarlar Birliğinden kovuldu.
- 1970 – Dünyada şöhrete ulaşması.
- 1970 – Nobel Edebiyat Ödülünü aldı.
- 1973 – “Gulak Takım Adaları” basıldı. Bardağı taşıran son damla oldu. Sovyet vatandaşlığından atıldı.
- 1974 – Batı Almanya’ya geldi. Sonra İsviçre’ye yerleşmiştir.
- Bu notlar tarafımdan 20.12.1977 tarihinde SOLJANİTİN VE BATI kitabından alınmıştır.
İmam Hatipten okuyan bir öğrenci olarak aldığım bu notlar bugün defterimde sadece. O yıldan bu yana dünyada bir çok şey değişti. Rusya dağıldı. Demirperde ülkeleri kalmadı. Almanya’nın doğusu batısı kalmadı. Duvarlar balyozla yıkıldı. Almanya çoktan birleşti. Komünizm korkusu yerini bütün dünyada başka korkulara bıraktı.
Ama o günlerde biz İmam hatipliler Komünizm ya da diğerlerine daha çok din ve özgürlük eksenli bakıyorduk. Ama bizim en büyük düşmanımız kesinlikle komünizmdi. Hatta bazı imam hatipli ağabeylerim “ehven-i şerden” söz ederlerdi. Komünizmin karşısında Amerika ve Nato ülkelerindeki olup bitenleri “ehven-i şer olarak nitelendirirlerdi.
Ehven-i Şer” bakışı daha çok kendilerini “nurcu” diye tanımlayan kişilerce yapılırdı. Daha çok okudukları kitaplar “Saidi Nursi’nin” Risaleleri olurdu. Ülkücü ve Akıncıların dışında bunlar gazete olarak “Yeni Asya” gazetesini, parti olarak ta Süleyman Demirel’in liderliğini yaptığı Adalet Partisini tutarlardı. Mesela Erbakan ve Milli Selamet Partisine kesinlikle karşı idiler. Akıncılarla- Yeni Asyacılar arasında ciddi tartışmalar olur bu tartışmalar kitap, dergi ve gazete köşelerinde bile her gün yapılırdı.
“Nurcu” diye kendilerini tanımlayan bu arkadaşlarımız çok fazla değildi. Kendilerini “sağcı” olarak tanımlasalar da “ülkücüler” gibi değildiler. Yaptıklarını ve söylediklerini Saidi Nursi’nin eserleri ile desteklerler ve onun sözlerini kaynak olarak öne sürerlerdi. Olaylara kesinlikle girmezler ve kendi yaptıkları sohbetlerin dışında hiçbir dernek ve teşkilata gitmezlerdi. Demokrasiyi önemsediklerini ifade ederler ve bununda öncülüğünü Amerika’nın yaptığını ve buna bağlı olarak Nato’nun yaptığını söylerlerdi. Amerika ve Nato’nun kesinlikle Komünizmle mücadelede desteklenmesi gerektiğini vurgularlardı. Rusya’ya karşı Amerika ve Batının “Ehven-i Şer” – Şerrin Hafifi” olduğunu belirtirlerdi.
“Akıncılar” benim hatırladığım kadarıyla böyle düşünmüyordu. Rusya ve Amerika’yı İslam düşmanı olarak görüyorlardı.
O günlerde bugün tanınan Fethullah Gülen Cemaati diye bir cemaati en azından ben hatırlamıyorum. Nurcuların bir çok kolunun var olduğunu biliyorum. Bugün ise doğru ve yanlış olduğunu bilmediğim husus “Fethullah Gülen o günlerde Nur Cemaatinin içersinde olup seksenli yıllarda bu cemaatten ayrılarak yeni bir çalışma yöntemi oluşturmuş olmasıdır. Temelde “Nur Cemaati”nin içersinde ve aynı kaynağın bir parçasıdır. Seksenli yıllarda Ehven-i Şerri” hararetle savunan bir çok Nurcu Kardeşim bugün “Dinler Arası Diyalog” savunucuları haline gelmişlerdir. Benim hiçbir zaman aklımın almadığı bu “diyalog” düşüncesi yıllar sonra hangi söyleme dönüşür merak ediyorum. Bugün yine “Ehveni Şerri “ seksen öncesi olduğu gibi savunan ve böyle olduğuna inanan Nurcu kardeşlerimizin de olduğunu özellikle vurgulamak isterim.
Bu Yazı Devam Edecek….Bekir AKKAYA/KARADENİZ DESTAN GAZETESİ/ 7 Aralık 2011/KUMRU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...