Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

7 Mayıs 2007

HALKIN YOĞUN BASKISI VAR! /BEKİR AKKAYA

İnanarak yapmadıklarımıza mutlaka bir kılıf bulma noktasında son derece yetenekliyizdir. “Neden?” sorusuna önceden hazırlanmış cevaplarımız vardır. Ne var ki, aynı cevapları, çok sayıda insan kullanınca pekte inandırıcılığı kalmamaktadır.
Mesela bana “Neden yazıyorsun?” diye bir soru sorsalar benim cevabım hazırdır. Büyük bir ihtimal “- Yazılarımı okuyan insanların yazmam gerektiği konusunda çok büyük bir baskı var. Bu yüzden de okuyucularım için yazıyorum.” Diye cevap veririm.
Geçen bir başkan adayına televizyonda “ Neden aday oldunuz?” diye bir soru soruldu. Verdiği cevap yaklaşık benim verdiğim cevap gibi idi. Başkan adayı “ Halkın üzerimde çok yoğun baskısı vardı. Onları kıramazdım.” Diye cevap verdi.
Oysa ilgili kişi yaşadığı yerde aday olmamıştı. Emin olun seçileceği yerde halkı da pek tanımıyordu. Sözünü ettiği halk nasıl bir baskı yapmıştı ki, onları kıramamak gibi böyle bir sorumluluk altına girmişti. Bu söz doğru ise aynı yerleşim biriminde birden çok

Bu Kader Başka Kader /Bekir AKKAYA

Zaman zaman yazılmayan ya da söylenmeyen bir şey kaldı mı acaba diye düşünüyorum. Benim şahsi inancım kalmamıştır. Neden tekrar edilir sorusuna ise kişinin kendi söylemesinin önemindendir diye aklımdan geçer.
Sayısız öğüt ve nasihatleri her gün dinlediğimiz ya da başkalarına aktarmamıza rağmen hiç kimse kendine yönelik olarak bir atasözünü bile okumaz. Ne hikmetse farklı uygulama ve davranışları eleştirir ve doğrusunu dillendirsekte kendi yaptıklarımız karşı tarafta aynı olumsuz bir yaklaşıma neden olacağını aklımızdan bile geçirmeyiz.
Toplumda farklı görünme ve kendinin farklı olduğunu ima etmeye yönelik uğraş veren bir çok bilmişe kendi kategorisine göre bir üst sınıfa koyduğu biri tarafından aşağılamaya yönelik en ufak bir davranış çok büyük bir yanlış olarak tarif edilebilir. Oysa aynı yanlış kendi yaşam şekline dönüşmüş olmasına rağmen.
Kişinin durduğu yerin önemi kadar,

Doktor Bize Bir Çare! /Bekir AKKAYA

Bu hafta Mavi Türk Haber grubundan gelen tıp ilminin pek ilgilenmediği hastalıklarımız yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Biz “kırk bir kere maşallah” denilmesi için kırk birini yazdık. İsterseniz hastalıklarımızın sayısını siz daha da çoğaltabilirsiniz… 1-Kardan adama tekme atma veya bozmaya çalışma hastalığı, 2-Yeni atılmış bir betona basma ve isim yazma hastalığı, 3-Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal, bıyık ve gözlük yapma hastalığı, 4-En iyi arabayı ben kullanıyorum zannetme hastalığı, 5-Kar topunun içine buz koyma hastalığı, 6-Cep telefonu kullanımının yasak olduğu ortamlarda ille de görüşme yapma hastalığı, 7-Belediyenin duraklara koyduğu saatlerin yelkovan ve akrebini sökme hastalığı, 8-Kumsalda deve güresi yapma hastalığı, 9-Şahin marka arabayı, Doğan görünümlü yapma hastalığı, 10-Ağaçlara ve parktaki banklara kalp ve isim bas harfi kazıma hastalığı, 11-Derslerini çalışıp sınıfını geçenleri inek sanma hastalığı, 12-Mesleğimizdeki unvanımızı İngilizce olarak söyleme hastalığı, 13-Tik olan insanların tikleri ile uğraşma hastalığı, 14-İskambil kağıtlarından kule yapan birinin kulesini bozmaya çalışma hastalığı, 15-Cep telefonu ile bağıra bağıra konuşma hastalığı, 16-Reklam için duvarlara veya panolara yapıştırılan afisleri yırtma hastalığı, 17-Tuvalet duvarlarını defter sanma hastalığı, 19-Trafikte bizi geçen bir araç mutlaka yakalayıp onu geçmeyi ilke sayma hastalığı, 20-Sinyal verir vermez şerit değiştirip, kazaya sebebiyet verdiğimizde “sinyal verdik görmüyon”mu?” deme hastalığı,

“Şah ve Mat “ /Bekir AKKAYA

Hayatlarında sürekli başarısız olanlara öğüt olması açısından satranç oyunu ile insan yaşantısı üzerine birkaç söz söylemek istiyorum.
Satranç genelde siyah beyaz olmak üzere 16 taş ve 64 kare bir alanda oynanan bir oyundur. İki oyuncudan biri siyah taşları diğeri ise beyaz taşları seçer. Genel kural oyuna başlarken beyaz kare sağ tarafta olması gerekir. Kura ile belirlenen beyaz taş sahibi oyuna ilk başlayan oyuncu olur.
Sekiz piyon taşların en önünde olup oynama esnasında dik çıkıp çapraz yer değiştirir. Dama oyunundan farkı yeme zorunluluğu yoktur. Genelde zeki insanların oynadığı oyun diye adlandırılan satrançta en güçsüz taşlar piyonlar olup sekiz tanedir. Böyle olmasına rağmen oyunun ilerleyen bölümlerinde en güçlü taş olan vezirlik makamına kadar yükselebilen tek taş yine piyondur.
Taşların biri siyahta diğeri de beyazda bulunan satrançta ikide fil vardır. Piyondan güçlü olan filler çapraz gider ve çapraz yer. Bütün taşlar rakibin yediği taşın olduğu yere oturur. 64 karenin en baş karelerinde iki oyuncunun iki kalesi vardır. Kaleler dik gider ve dik yerler. Vezirden sonra en önemli taşlardır. Onun hemen yanında iki at mevcuttur.

Kumrulular, Soner Arıca Caddesi'nin ismini değiştirdi

Kumrulu esnaf ve vatandaşların talebi üzerine, pop müzik şarkıcısı Soner Arıca'nın adının verildiği caddenin ismi "Şehitler Caddesi" olarak değiştirildi.Belediye Başkanlığına dilekçe ile müracaat eden vatandaşlar,
ilçedeki caddelerden birine "Şehitler Caddesi" adının verilmesini talep etti. Bayrağa ve vatana sevgilerini ifade etmek isteyen vatandaşlar, "Soner Arıca Caddesi"nin adının değiştirilmesini önerdi.
Vatandaşlar dilekçelerinde

Kumrulular İstanbul’da Çoştu! /Bekir AKKAYA

Geçen hafta, Merkezi İstanbul-Bağcılar’da 1998 yılında kurulan Kumrulular Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin Geleneksel Kumrulular Piknik Şölenine katıldım. Kurulduğundan bu yana çok güzel hizmetlere imza atan Kumrulular Derneği şöleninde 20.000’in üzerinde Kumruluların piknik şöleni kelimenin tam anlamıyla muhteşemdi. Dernek yönetiminde bulunan Mali Müşavir Mustafa Çaya ile birlikte Maltepe-Başıbüyük Köyünde bulunan çamlık alanına, sabah namazı gittiğimizde alan çoktan dolmuş, kadın-erkek çolçocuk sabah kahvaltısı için tüplerini yakmaya çoktan başlamışlardı. Dernek Başkanı Celalettin Dervişoğlu ve yönetim ilgili alanı bir günlüğüne 1.800YTL’ye kiralamışlar. İstanbul’da ikamet eden Kumrulu dostum Metin Dinç bizlere “Başıbüyük Köyünde Kumrulu 180 hane bulunduğunu, kendisinin de burada oturduğunu” söyleyince hayretimi gizleyemedim. Sağlam kaynaklara göre İstanbul’da yaşayan Ordulular nüfus çokluğunda dördüncü sırada imiş. Verilen bilgiye göre İstanbul’da yaşayan Kumrulular, şu anda Kumru’da yaşayan köy ve ilçede bulunan nüfustan çok fazla imiş. Şenlik alanındaki kalabalığı görünce söylenin doğru olduğu kesin. Şenliğe katılan Kumrulular benim tahminim 25.000’in üzerinde… Kumru’dan ve gerekse Ankara’dan da şenliğe katılımın yüksek olduğunu ve bu yıl şenliğin geçen yıllara oranla çok kalabalık olduğu daha önceki yıllarda şenliğe katılanların ortak görüşü.

Yüz Yılın İyilik Harekatı (Deniz Feneri) /Bekir AKKAYA

Cumartesi günü Samsun Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonunda Yüz Yılın İyilik Harekatı olarak adlandırılan Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin Seminerine katıldım. Bir günlük seminerde benim gibi Samsun, Amasya, Giresun, Sinop, Tokat ve Ordu gönüllüleri davet edilmişti. Seminerin amacı; gönüllülerce tanışma, gönüllüleri bilgilendirme, derneği tanıtım ve kısa adı “Sisnet” olan Sosyal İnceleme Sistemleri hakkında bilgilenme olarak belirtilen seminer bütün gönüllüler açısından son derece faydalı oldu. Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Kurumsal İletişim Müdürü Recep Koçak ve Sisnet sorumlusu Devrim Depeli’nin verdiği bilgiler daha çok gönüllülere özel olmasına rağmen derneğin yaptığı yardımlar bizleri bile hayretler içersinde bıraktı. “Küçük Şey Yoktur” adlı iki kitap okumuştum. Bir derneğin yaptığı yardımlar, örnek alınması

Kumru Canavarı Haberimiz ve Yorumlar / Bekir AKKAYA

Her şey, koyun güden çobanın “koyunlarımı canavar parçaladı, canavarı gözlerimle gördüm” demesi ile başladı.
2 koyunun parçalanmış olması bile belde halkını inandıramadı. Birkaç gün sonra ise beldenin tam ortasında geçen derenin hemen yakınındaki ormanda homurtu sesleri belde halkını ayağa kaldırdı. Durum Belediye Başkanı Hüseyin Yanar’a bildirilerek başkanla birlikte meraklı köylüler kazma ve küreklerle ormana yürüdüler. Ormana yakınlaştıkça çoğalan homurtu sesleri bir parça köylüleri korkutmuş olsa da dalga geçenlerde yok değildi. Bir anda gördüklerinden şaşkına dönen belde halkı sağa sola kaçmaya başladı. Büyük bir gürültüyle ormandan uzaklaşmaya çalışan "Canavar" karşılarındaydı. Üç katlı bir ev büyüklüğünde bir ejderha gibi dört ayağının üstünde çalılıkları yaslaya yaslaya yürüyordu. Kuyruğu bedeninden biraz büyük yaklaşık on metre kadardı. Hiçbir can kaybı olmadan canavarı bütün belde halkı çobanın söylediği gibi kendileri görmüştü.
Üç gün sonra aynı ormana giden vatandaşlar canavarın yavruları ile karşılaştılar. Başkan Hüseyin Yanar’ın talimatı ile korumaya alınan yavru canavarlara “Yukarı Damlalı Canavarı” adı verildi. Ancak

Kumrulular Pikniği'nden İzlenimler /Bekir AKKAYA

Merkezi- İstanbul’da bulunan ve 1998 yılında kurulan Kumrulular Derneğinin Maltepe-Başıbüyük Köyü piknik alanında yapılan “Kumrulular Piknik Şöleni”nden söz etmiş ve şölene katılan Kumruluların sayısının da 25.000 kadar olduğunu söylemiştim. Önceki haftadan devamla izlenimlerimi sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum… Yılda bir kez yapılan piknik şöleni, katılan Kumruluların sayısı ile değerlendirilecek olunursa Dernek faaliyeti olarak mükemmel bir organizasyon. Derneğin kuruluş amacı yönünden değerlendirilecekse, pek amaca yönelik bir piknik şöleni olduğunu söylemek mümkün değil. Neticede insanlar birey olarak vakit buldukça İstanbul ya da Ankara’da da olsa pikniğe çıkar kafasına göre çalar oynarda… Bu tür bir araya gelmelerde sadece insanlar tek tek değil toplu olarak bir araya gelip, toplu bir eğlence oluşturmuş olur. Bu toplu bir araya gelişi dernek üstlendiği için, dernek sadece ön plana çıkmış olur. İki dernek tüzüğü hazırlayarak, ilgili derneklerin kurulmasına kadar yoğun çaba gösteren biri olarak, tüzüklerde yazılan amaçların hayata geçirilmesinin o kadar kolay olmadığını yakinen biliyorum. İki kez de İstanbul’daki Kumrulular Derneğinin tüzüğünü