İnanarak yapmadıklarımıza mutlaka bir kılıf bulma noktasında son derece yetenekliyizdir. “Neden?” sorusuna önceden hazırlanmış cevaplarımız vardır. Ne var ki, aynı cevapları, çok sayıda insan kullanınca pekte inandırıcılığı kalmamaktadır.
Mesela bana “Neden yazıyorsun?” diye bir soru sorsalar benim cevabım hazırdır. Büyük bir ihtimal “- Yazılarımı okuyan insanların yazmam gerektiği konusunda çok büyük bir baskı var. Bu yüzden de okuyucularım için yazıyorum.” Diye cevap veririm.
Geçen bir başkan adayına televizyonda “ Neden aday oldunuz?” diye bir soru soruldu. Verdiği cevap yaklaşık benim verdiğim cevap gibi idi. Başkan adayı “ Halkın üzerimde çok yoğun baskısı vardı. Onları kıramazdım.” Diye cevap verdi.
Oysa ilgili kişi yaşadığı yerde aday olmamıştı. Emin olun seçileceği yerde halkı da pek tanımıyordu. Sözünü ettiği halk nasıl bir baskı yapmıştı ki, onları kıramamak gibi böyle bir sorumluluk altına girmişti. Bu söz doğru ise aynı yerleşim biriminde birden çok
aday olmaması gerekir, ya da aynı sözü söyleyen tüm adaylar başkanlık kazanmaları gerekirdi. Oysa bir yerde seçimler sonucu bir kişi seçimi kazanıyor. Diğerleri de halkın bağrına geri dönüyor. Sözün doğruluğu – yanlışlığı bir yana bu yaklaşım tarzı son derece yanlış. Sözgelimi esas mesleği “marangozluk” olan birine “ ya kardeş bizim okulda matematik dersleri boş geçiyor. Sen gel de çocukların dersine gir” denilse kabul etmek mi gerekir? Ya da bizim hastanenin doktora ihtiyacı var , gel şurada birkaç günlüğüne doktorluk yap” denilse yapmak mı gerekir?
Televizyonlardaki bilmem ne star yarışmalarına katılanları mutlaka izliyorsunuzdur. Hiç kimse kendi konumunu,
kendi yerini hiç hesap etmiyor. Sanatçı olmak için ne eğitim, ne birikim, ne yetenek hiçbir ölçü yok. Ne görüyorsa balıklama atlıyoruz. Sonra da “arkadaşlarımın, dostlarımın, yakınlarımın, yoğun baskısı” diyor işin içinden sıyrılıyoruz.
Hayatın her alanında aynı durum söz konusudur. Halkın yoğun baskısı ta çocuk yaşlarda başlar. Güya “halkın yoğun baskısı” sonucu çocuklar çocuk yaşta evlendirilir, evlerimize ihtiyaç olmayan eşyalar doldurulur, borçlara girilir, gurbet ellerinde yoğun baskı sonucu ömürler tüketilir.
Geldiğimiz veya getirildiğimiz mekanlara hep “yoğun baskı” ile geldiklerimizi ifade ederiz. Hiç birimiz “ acaba ben başarılı olabilir miyim? Neden ben olmalıyım?” Sorusunu sormayız. Sonuçta hem kendimize ve hem de bizden hizmet bekleyenlere zorluklar yaşatır, bir çok yerde işi çıkmaza sokarız. Basınımız bile yukarıdaki bahsettiğimiz baskıya dayanamaz ve başlıkları hep halkımızın yoğun baskısıdır. Falancanın filanca olmasını halkımız infialle karşılamıştır. Kimdir bu halkımız ve o gazetecinin yazı masasına neden bu kadar yakın oturmaktadır? Yada bu gazetecilerimiz halkımızı gazetelerde mi beslemektedirler?
Aslında suçlar ve günahlarda da bir baskı ile karşı karşıyayızdır mutlaka. En ciddi suçlardan tutunda en basit olumsuz işlerimizi sıkışınca bir etkene bağlarız her birimiz. Sorarız adama neden yaptın? Oda, “ kardeşim uyduk şeytana bir kere…Şeytanın baskısına dayanamadım. Ve arkasından ekleriz. “Pişmanım.” Neticede yaptıkları işe bir kılıf bulan bizler, şeytanı da rahat bırakmayız. Emin olun bizlerin iftiraları yüzünden şeytanlar büyük ihtimal cennetin en baş köşesine oturacaklar. Şeytanlar bile şaşırdı bizim iftiralarımızdan.
Televizyonda programlar hep halkın baskısı ve isteği doğrultusunda yapılır. Tepkilerin ve eylemlerin dayanak noktası da hep halktır. Sanki bu halk onlara “tele vole ve basit programlar” yapın diye baskı yapıyorlar.
Ülkemizde domuz ve eşek eti pazarlamacılarından tutunda en ahlaksız iş ve işlemler büyük çoğunlukla halkın talepleri doğrultusunda yapılır. Ne hikmetse her türlü yapılanların bedelini de bir şekilde sözü edilen halk öder.
Ben şahsen halkın bir ferdi isem, halk adına ipe sapa gelmeyen iş yapanlara son söz olarak “BIRAKIN YAKAMIZI, HİÇ OLMAZSA YAPTIKLARINIZA BİZİ ALET ETMEYİN.”demek isterim. Gerçi benim gibi halkı kimse dikkate almaz ama, bilinsin ki, bu tür numaraları benim gibi HALK ta dikkate almıyor.
Bu cümleyi neden mi söyledim. TABİKİ HALKIN YOĞUN BASKISI SONUCU. Yoksa kendi adıma böyle bir söz söyleme gücünü kendimde bulamam. Nasıl mı? Bırakın şimdi böyle kafa karıştırıcı soruları, çünkü “HALKIN KAFASINI FAZLA BULANDIRMAMAK GEREKİR.” Aziz Nesin ne mi demişti? “Türk hal... “Aman halk duymasın!
Hoşça kalın!
Not : Bu yazı halkın yoğun baskısı sonucu yazılmıştır.(BA)
BEKİR AKKAYA
Yayın Tarihi : 17 Şubat 2004 Salı
Mesela bana “Neden yazıyorsun?” diye bir soru sorsalar benim cevabım hazırdır. Büyük bir ihtimal “- Yazılarımı okuyan insanların yazmam gerektiği konusunda çok büyük bir baskı var. Bu yüzden de okuyucularım için yazıyorum.” Diye cevap veririm.
Geçen bir başkan adayına televizyonda “ Neden aday oldunuz?” diye bir soru soruldu. Verdiği cevap yaklaşık benim verdiğim cevap gibi idi. Başkan adayı “ Halkın üzerimde çok yoğun baskısı vardı. Onları kıramazdım.” Diye cevap verdi.
Oysa ilgili kişi yaşadığı yerde aday olmamıştı. Emin olun seçileceği yerde halkı da pek tanımıyordu. Sözünü ettiği halk nasıl bir baskı yapmıştı ki, onları kıramamak gibi böyle bir sorumluluk altına girmişti. Bu söz doğru ise aynı yerleşim biriminde birden çok
aday olmaması gerekir, ya da aynı sözü söyleyen tüm adaylar başkanlık kazanmaları gerekirdi. Oysa bir yerde seçimler sonucu bir kişi seçimi kazanıyor. Diğerleri de halkın bağrına geri dönüyor. Sözün doğruluğu – yanlışlığı bir yana bu yaklaşım tarzı son derece yanlış. Sözgelimi esas mesleği “marangozluk” olan birine “ ya kardeş bizim okulda matematik dersleri boş geçiyor. Sen gel de çocukların dersine gir” denilse kabul etmek mi gerekir? Ya da bizim hastanenin doktora ihtiyacı var , gel şurada birkaç günlüğüne doktorluk yap” denilse yapmak mı gerekir?
Televizyonlardaki bilmem ne star yarışmalarına katılanları mutlaka izliyorsunuzdur. Hiç kimse kendi konumunu,
kendi yerini hiç hesap etmiyor. Sanatçı olmak için ne eğitim, ne birikim, ne yetenek hiçbir ölçü yok. Ne görüyorsa balıklama atlıyoruz. Sonra da “arkadaşlarımın, dostlarımın, yakınlarımın, yoğun baskısı” diyor işin içinden sıyrılıyoruz.
Hayatın her alanında aynı durum söz konusudur. Halkın yoğun baskısı ta çocuk yaşlarda başlar. Güya “halkın yoğun baskısı” sonucu çocuklar çocuk yaşta evlendirilir, evlerimize ihtiyaç olmayan eşyalar doldurulur, borçlara girilir, gurbet ellerinde yoğun baskı sonucu ömürler tüketilir.
Geldiğimiz veya getirildiğimiz mekanlara hep “yoğun baskı” ile geldiklerimizi ifade ederiz. Hiç birimiz “ acaba ben başarılı olabilir miyim? Neden ben olmalıyım?” Sorusunu sormayız. Sonuçta hem kendimize ve hem de bizden hizmet bekleyenlere zorluklar yaşatır, bir çok yerde işi çıkmaza sokarız. Basınımız bile yukarıdaki bahsettiğimiz baskıya dayanamaz ve başlıkları hep halkımızın yoğun baskısıdır. Falancanın filanca olmasını halkımız infialle karşılamıştır. Kimdir bu halkımız ve o gazetecinin yazı masasına neden bu kadar yakın oturmaktadır? Yada bu gazetecilerimiz halkımızı gazetelerde mi beslemektedirler?
Aslında suçlar ve günahlarda da bir baskı ile karşı karşıyayızdır mutlaka. En ciddi suçlardan tutunda en basit olumsuz işlerimizi sıkışınca bir etkene bağlarız her birimiz. Sorarız adama neden yaptın? Oda, “ kardeşim uyduk şeytana bir kere…Şeytanın baskısına dayanamadım. Ve arkasından ekleriz. “Pişmanım.” Neticede yaptıkları işe bir kılıf bulan bizler, şeytanı da rahat bırakmayız. Emin olun bizlerin iftiraları yüzünden şeytanlar büyük ihtimal cennetin en baş köşesine oturacaklar. Şeytanlar bile şaşırdı bizim iftiralarımızdan.
Televizyonda programlar hep halkın baskısı ve isteği doğrultusunda yapılır. Tepkilerin ve eylemlerin dayanak noktası da hep halktır. Sanki bu halk onlara “tele vole ve basit programlar” yapın diye baskı yapıyorlar.
Ülkemizde domuz ve eşek eti pazarlamacılarından tutunda en ahlaksız iş ve işlemler büyük çoğunlukla halkın talepleri doğrultusunda yapılır. Ne hikmetse her türlü yapılanların bedelini de bir şekilde sözü edilen halk öder.
Ben şahsen halkın bir ferdi isem, halk adına ipe sapa gelmeyen iş yapanlara son söz olarak “BIRAKIN YAKAMIZI, HİÇ OLMAZSA YAPTIKLARINIZA BİZİ ALET ETMEYİN.”demek isterim. Gerçi benim gibi halkı kimse dikkate almaz ama, bilinsin ki, bu tür numaraları benim gibi HALK ta dikkate almıyor.
Bu cümleyi neden mi söyledim. TABİKİ HALKIN YOĞUN BASKISI SONUCU. Yoksa kendi adıma böyle bir söz söyleme gücünü kendimde bulamam. Nasıl mı? Bırakın şimdi böyle kafa karıştırıcı soruları, çünkü “HALKIN KAFASINI FAZLA BULANDIRMAMAK GEREKİR.” Aziz Nesin ne mi demişti? “Türk hal... “Aman halk duymasın!
Hoşça kalın!
Not : Bu yazı halkın yoğun baskısı sonucu yazılmıştır.(BA)
BEKİR AKKAYA
Yayın Tarihi : 17 Şubat 2004 Salı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...