Eski ismi ile Radyo Gül, yeni ismi ile Radyo Avrupa’ya geçen hafta canlı telefon bağlantısı ile bağlanarak “Kurtlar Vadisi Irak” filmi ile ilgili görüşlerimi bir saate yakın belirtmeye çalıştım. Radyoda belirttiğim filmle ilgili düşüncelerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Film ve dizilerle aram olmamasına rağmen arkadaşların daveti üzerine Ordu’ya giderek bu filmi geçen hafta izleme imkânım oldu. Kurtlar Vadisi dizisini baştan sona hiç izlemedim. Fakat bu filmde benim dikkatimi çeken bir husus var ki beni hayli düşünmeye sevk etti. Basından takip ettiğim kadarıyla bu hususa her ne kadar bazı olumsuz gözle bakan eleştirmenler olsa da pek kimse olumlu yönünü düşünerek kalem oynatmadı.
Kardeşinin intikamını almak için yola
çıkan Türk Gencinin Irak’ta yaşadığını ve yaşanılanları bu film sayesinde görme imkânımız oldu.
Filmin Kahramanı Polat Alemdar kardeşinden mektubu aldıktan sonra kardeşinin intikamını almak için yola çıkarken Türk ve Müslüman kimliği ile Irak’a giriyor ve filmde böyle başlıyor. Türk Milliyetçiliği filimde yer alsa da bana göre tam dozajında ve hiçbir aşırılık söz konusu değil. Filmi kim izlerse izlesin ABD ve Yahudi düşmanlığı üzerine kurulu bir film dese de, ABD’nin Orta Doğu politikasını ve şu anda Irak’ta olup bitenleri az buçuk takip edenlerin genel kanaati filmi izlemese de zaten bu yöndedir. Film olmasa da Orta Doğu gibi yerlerde zaten böyle bir düşmanlık çok önceden bu yana zaten mevcuttur.
Amerika ve Amerika’ya yakın olan tüm kesimlerin gizli niyetleri filimde ortaya çok net bir şekilde çıkartılarak Amerika ve Emperyalizmin gizli
niyetleri deşifre ediliyor. Özelliklede Amerika ve yanındakilerin bu işgalleri din adına yaptıkları vurgulanarak “vaat edilmiş topraklar” alınıncaya kadar savaşın sürdürüleceği film boyunca işleniyor. Filimde Ortadoğu ve Irakta olup bitenlerin aslında din savaşları olduğu mesajı film boyunca verilmeye çalışılıyor.
Bütün bunların yanında fiilimde İslam’ın iki yönü konu edilerek özellikle de tasavvufi İslam’la , bizim normal öğrendiğimiz İslami boyut karşılaştırılıyor. Şekil ve yapılışı yönünden doğru ve yanlış noktası bir yana ben şahsen bir zikir halkasını bu kadar uzun bir süre böyle bir film içersinde yer almasını ilginç olarak görüyorum. Filmin baş oyuncusu : - Sen sabrı nereden öğrendin?” sözüne karşılık, Kız tarafından: - “Şeyhimden” sözünün söylenmesi, Tarikat şeyhinin radikal diye adlandırılan Müslümanlarca tekbirler getirerek bir yabancı gazetecinin öldürülmesine nasıl müdahale ederek, cinayeti önlediğini ve aynı İslami bakış açısıyla yabancı gazetecinin eline kılıcı vererek aynı üslupla ona da çıkıştığını görenler, filimde İslam’ın başka bir yönünü açık ve net olarak görme imkanı buluyor.
Derinlemesine ne Tarikat ne de İslami bir bilgim olmamasına rağmen film boyunca şeyhin kendilerine bağlı olan Müslümanlara “ canlı bombaların yanlışlığını, sürekli sabrı tavsiye ederek, sabrın yenilme olarak algılanmaması gerektiğini, insan öldürmenin ve intihar etmenin İslam’da yasaklandığını sürekli vurgulaması ve edilen dualarda kin, nefret ve intikam duygusunu yok etmesi için Allah’dan yardım istenilmesi” dikkatlerden kaçmıyor. Filim boyunca Amerika ve berberindekilerin kin ve nefretlerinin nerelere vardığını, hatta bir doktorun bile aynı ruh hali ile yaptığı insanlık dışı organ nakline yönelik arzu ve isteklerini izlemek insanı şok ediyor.
Ben bu filmde İslam’ın görünen ve görünmeyen iki boyutunun işlendiğini düşünüyorum. İslam’ın görünen boyutunun beş duyu ile algılanan bölümü olduğunu ve bu yönü ile Müslümanların intihar eylemi gibi eylemlere yönelebileceğini, daha çok İslam’ın bu yönünün sloganik olduğunu ve “cihat” gibi kavramların bu İslam’ın bu şekli ile farklı algılandığını düşünmeye başladım. İslam’ın diğer boyutunun ise Tasavvufi bakış açısıyla beş duyuyu da kapsayan kalbe de hitap eden bir yönü bulunduğunu, bu yönü ile İslam, daha itidalli ve öldürmeye yönelik olmayan , coşkuya ve slogana yer vermeyen manevi bir yönünün bulunduğunu, bu da filmden öğrendiğim kadarıyla İslam’ın Tasavvuf boyutu ile mümkün olabileceğine kanaat getirdim.
Bu filmin bu kadar yankı bulma nedenlerden birisin de İslam’ın görmeye alışık olduğumuz intihar eylemcileri veya canlı bombalar gibi yönünden çok uzak başka bir boyutunu yani tasavvuf yönünü ele almasına bağlamak gerektiğini düşünüyorum. Eğer gerçek manada tüm dünyada terör durdurulmak isteniyorsa dinlerin sloganik söylemlerinden daha çok bu yönünü hesaba katmak gerektiğini düşünüyorum. Filimdeki şeyhin sözlerine ve İslam’ın Tasavvuf boyutuna Müslümanlar olduğu kadar, Amerika ve Avrupalı gerçek barışseverlerin kulak kesilmelerini, dinler arası diyaloga önem verenlerin bir de bu yönden arayışa geçmeleri gerektiğine inanıyorum. Buluşmak Ümidiyle…
Bekir Akkaya - Kenthaber
Yayın Tarihi : 25 Şubat 2006 Cumartesi
Güncelleme :27 Şubat 2006 Pazartesi 0:38
Yorumlarınız
yücel pekaz IP: 85.107.107.xxx Tarih : 14.03.2006 15:18:51siteyi çok sık ziyaret edemeyenlerdenim.sizin ilmi birikiminizi görmemezlikten gelmek mümkün degil.günümüzde yaşanan islamı da göz önünde bulundurarak,dinin tasavvuf yönüyle ilgili birikimlerini,bildiklerinizi keşke okurlarla paylaşabilseniz.insanlığa ve dine hizmet etmenin vereceği mutluluk yetmezmi inananlara.
sefa aşur IP: 81.214.173.xxx Tarih : 22.03.2006 16:59:17sizi öncellikle cok başarılı buldugumu söylemek istiyorum ve başarılarınızın devamını n geleceginden hiç şüphe etmiyorum sizin kadar düşünceli birisi hayatta yok sizi hep kendime örnek seçtim ve hep ideallerimde siz varsınız keşke sizinle tanışma şerefinde buluna bilsem vadiye gelince yani bu kadar acık ve net bir dilde anlatılmış ki nedesem bilmem sizin yorumlarınız herkesi aydınlattı desem yeri var türkiye ye ve kumru ya sizin gibi başarılı insan lar gerek ve bu siteyi acmada öncelik ypan bekir akkaya ya teşşekürlerimi sunarım. KUMRULU SEFA
Film ve dizilerle aram olmamasına rağmen arkadaşların daveti üzerine Ordu’ya giderek bu filmi geçen hafta izleme imkânım oldu. Kurtlar Vadisi dizisini baştan sona hiç izlemedim. Fakat bu filmde benim dikkatimi çeken bir husus var ki beni hayli düşünmeye sevk etti. Basından takip ettiğim kadarıyla bu hususa her ne kadar bazı olumsuz gözle bakan eleştirmenler olsa da pek kimse olumlu yönünü düşünerek kalem oynatmadı.
Kardeşinin intikamını almak için yola
çıkan Türk Gencinin Irak’ta yaşadığını ve yaşanılanları bu film sayesinde görme imkânımız oldu.
Filmin Kahramanı Polat Alemdar kardeşinden mektubu aldıktan sonra kardeşinin intikamını almak için yola çıkarken Türk ve Müslüman kimliği ile Irak’a giriyor ve filmde böyle başlıyor. Türk Milliyetçiliği filimde yer alsa da bana göre tam dozajında ve hiçbir aşırılık söz konusu değil. Filmi kim izlerse izlesin ABD ve Yahudi düşmanlığı üzerine kurulu bir film dese de, ABD’nin Orta Doğu politikasını ve şu anda Irak’ta olup bitenleri az buçuk takip edenlerin genel kanaati filmi izlemese de zaten bu yöndedir. Film olmasa da Orta Doğu gibi yerlerde zaten böyle bir düşmanlık çok önceden bu yana zaten mevcuttur.
Amerika ve Amerika’ya yakın olan tüm kesimlerin gizli niyetleri filimde ortaya çok net bir şekilde çıkartılarak Amerika ve Emperyalizmin gizli
niyetleri deşifre ediliyor. Özelliklede Amerika ve yanındakilerin bu işgalleri din adına yaptıkları vurgulanarak “vaat edilmiş topraklar” alınıncaya kadar savaşın sürdürüleceği film boyunca işleniyor. Filimde Ortadoğu ve Irakta olup bitenlerin aslında din savaşları olduğu mesajı film boyunca verilmeye çalışılıyor.
Bütün bunların yanında fiilimde İslam’ın iki yönü konu edilerek özellikle de tasavvufi İslam’la , bizim normal öğrendiğimiz İslami boyut karşılaştırılıyor. Şekil ve yapılışı yönünden doğru ve yanlış noktası bir yana ben şahsen bir zikir halkasını bu kadar uzun bir süre böyle bir film içersinde yer almasını ilginç olarak görüyorum. Filmin baş oyuncusu : - Sen sabrı nereden öğrendin?” sözüne karşılık, Kız tarafından: - “Şeyhimden” sözünün söylenmesi, Tarikat şeyhinin radikal diye adlandırılan Müslümanlarca tekbirler getirerek bir yabancı gazetecinin öldürülmesine nasıl müdahale ederek, cinayeti önlediğini ve aynı İslami bakış açısıyla yabancı gazetecinin eline kılıcı vererek aynı üslupla ona da çıkıştığını görenler, filimde İslam’ın başka bir yönünü açık ve net olarak görme imkanı buluyor.
Derinlemesine ne Tarikat ne de İslami bir bilgim olmamasına rağmen film boyunca şeyhin kendilerine bağlı olan Müslümanlara “ canlı bombaların yanlışlığını, sürekli sabrı tavsiye ederek, sabrın yenilme olarak algılanmaması gerektiğini, insan öldürmenin ve intihar etmenin İslam’da yasaklandığını sürekli vurgulaması ve edilen dualarda kin, nefret ve intikam duygusunu yok etmesi için Allah’dan yardım istenilmesi” dikkatlerden kaçmıyor. Filim boyunca Amerika ve berberindekilerin kin ve nefretlerinin nerelere vardığını, hatta bir doktorun bile aynı ruh hali ile yaptığı insanlık dışı organ nakline yönelik arzu ve isteklerini izlemek insanı şok ediyor.
Ben bu filmde İslam’ın görünen ve görünmeyen iki boyutunun işlendiğini düşünüyorum. İslam’ın görünen boyutunun beş duyu ile algılanan bölümü olduğunu ve bu yönü ile Müslümanların intihar eylemi gibi eylemlere yönelebileceğini, daha çok İslam’ın bu yönünün sloganik olduğunu ve “cihat” gibi kavramların bu İslam’ın bu şekli ile farklı algılandığını düşünmeye başladım. İslam’ın diğer boyutunun ise Tasavvufi bakış açısıyla beş duyuyu da kapsayan kalbe de hitap eden bir yönü bulunduğunu, bu yönü ile İslam, daha itidalli ve öldürmeye yönelik olmayan , coşkuya ve slogana yer vermeyen manevi bir yönünün bulunduğunu, bu da filmden öğrendiğim kadarıyla İslam’ın Tasavvuf boyutu ile mümkün olabileceğine kanaat getirdim.
Bu filmin bu kadar yankı bulma nedenlerden birisin de İslam’ın görmeye alışık olduğumuz intihar eylemcileri veya canlı bombalar gibi yönünden çok uzak başka bir boyutunu yani tasavvuf yönünü ele almasına bağlamak gerektiğini düşünüyorum. Eğer gerçek manada tüm dünyada terör durdurulmak isteniyorsa dinlerin sloganik söylemlerinden daha çok bu yönünü hesaba katmak gerektiğini düşünüyorum. Filimdeki şeyhin sözlerine ve İslam’ın Tasavvuf boyutuna Müslümanlar olduğu kadar, Amerika ve Avrupalı gerçek barışseverlerin kulak kesilmelerini, dinler arası diyaloga önem verenlerin bir de bu yönden arayışa geçmeleri gerektiğine inanıyorum. Buluşmak Ümidiyle…
Bekir Akkaya - Kenthaber
Yayın Tarihi : 25 Şubat 2006 Cumartesi
Güncelleme :27 Şubat 2006 Pazartesi 0:38
Yorumlarınız
yücel pekaz IP: 85.107.107.xxx Tarih : 14.03.2006 15:18:51siteyi çok sık ziyaret edemeyenlerdenim.sizin ilmi birikiminizi görmemezlikten gelmek mümkün degil.günümüzde yaşanan islamı da göz önünde bulundurarak,dinin tasavvuf yönüyle ilgili birikimlerini,bildiklerinizi keşke okurlarla paylaşabilseniz.insanlığa ve dine hizmet etmenin vereceği mutluluk yetmezmi inananlara.
sefa aşur IP: 81.214.173.xxx Tarih : 22.03.2006 16:59:17sizi öncellikle cok başarılı buldugumu söylemek istiyorum ve başarılarınızın devamını n geleceginden hiç şüphe etmiyorum sizin kadar düşünceli birisi hayatta yok sizi hep kendime örnek seçtim ve hep ideallerimde siz varsınız keşke sizinle tanışma şerefinde buluna bilsem vadiye gelince yani bu kadar acık ve net bir dilde anlatılmış ki nedesem bilmem sizin yorumlarınız herkesi aydınlattı desem yeri var türkiye ye ve kumru ya sizin gibi başarılı insan lar gerek ve bu siteyi acmada öncelik ypan bekir akkaya ya teşşekürlerimi sunarım. KUMRULU SEFA
Resulullah'a (s.a.v.) Kadar Halisiye Kolu!
YanıtlaSilAbdurrahman Halis Kerküki Hz.leri (ks.) tarafından tesis edilen Halisiye Kolu,
Anadolu'ya ve Dünyaya İlahi nurlar saçıyor...
tefhim.blogspot.com