23 Aralık 2005

ÖN MÜ? ARKA MI? /Bekir AKKAYA

Büyükçe bir otobüs ve önden arkaya doğru koltuklar rahat oluşlarına göre sıralanmıştı. Öndeki koltukla arkadaki koltuk arasında konfor ve fiyat yönünden yarı yarıya fark vardı.
Hatta “ Ayaktakilerden ücret alınmaz!” yazısı otobüsün her yerine tüm yolcuların görebileceği bir şekilde asılmıştı.
Otobüse binen yolcular sessiz ve sakin kapıya yaklaşıyor, girişte “nereyi tercih ediyorsunuz?” diye sorulduktan sonra ücret talep ediliyordu. İşte ne olduysa benim önümdeki muavinle yolcu arasında yaşandı. Önde oturmak isteyen bir beyefendi, “hayır efendim, ben ön koltukta oturacağım ama, arka koltuk parasını ödeyeceğim.” Diyordu. İşin ilginci bu duruma otobüste bulunan tüm yolcular da , otobüs sahibi kadar itiraz ediyordu. Yani beyefendi, hem ön koltukta oturacak, hem de az ücret ödeyecekti. Ne yalan söyleyeyim, bütün hoşgörüme rağmen ben de araba sahibinin yanında yer alarak, yolcuya itiraz da bulundum.

İşin sonucunda, var olan kural uygulanarak, adam ayakta gitmek zorunda kaldı. Otobüste kimse de “bu seferlik önde gitsin ya da bir kez kuralı
bozmakla bir şey olmaz” gibi bir yaklaşım içersinde bulunmadı.
Bu olaya şahit olmamdan sonra aldı beni bir düşünce. Gerçi düşüncelerimin tamamını burada aktarmam mümkün değil. Yakından söz etseniz beni gösterdi oluyorsunuz, uzaktan söz etseniz Uganda çok uzak…Yani daha doğrusu söylemek istediğinizi ifade etmek çok zor bir durum. O zaman orta halli bir lisan ve bilinen kelimeler…
Önde oturuyorsanız ücret fazla. Neden? : Rahatlık ve konfor farkı.
Ön koltuk dostluktur, arkadaşlıktır.
Ön koltuk eştir, evlattır.
Ön koltuk kardeştir, bacıdır.
Ön koltuk sevgidir, aşktır.
Ön koltuk evdir, arabadır.
Ön koltuk anadır, babadır.
Ön koltuk baştır, başkandır.
Ön koltukta oturmak bedel ister. Eğer bedele talipseniz buyurun oturun!
Kötü bir zamandayız(!) Belki de kıyamet çok yakın(!) Dün olduğu gibi kimse kül yutmuyor artık. Asılla sahte fark ediliyor. Kalite ve kalitesizliğin farkı ya da başla kuyruk farkı…
Artık “ben ben” diye başlayan cümleler, ya da tepenin arkası masallarına kimse inanmıyor. Kimileri hala uykuda olsa da, dünyanın öbür tarafında neler yapıldığını, ne gibi yaşantıların devam ettiğini herkes biliyor.
“Hele kara kaplı kitabın içersine bi bakayım.”, ya da “ben alamanyadayken.” Gibi cümlelerin çoktan modası geçti.
“Filan kanunun şu maddesi” ya da “Fetevayı Hindiyyenin şu fetvası” gibi kuru sıkı atma dönemleri bitiyor. Siz deyin kıyamet alameti, ben diyeyim dünyanın sonu ya da tsunami…
Küçük Ali ata bakmıyor, leyleğe de inanmıyor, yatıp yatıp uyumuyor. Siz ne kadar yasaklasanız da afacan internette dünyayı dolaşıyor. Benden duymayın ama oyun oynayarak bir İngiliz sarışını soyup giyindiriyor.
Önde oturuyorsanız ücret fazla. Neden? : Rahatlık ve konfor farkı.
Dostluklar da, arkadaşlıklar da bedel ister. Hem dost olduğunuzu söyleyeceksiniz hem de bedel ödemeyeceksiniz. Hem önde gideceksiniz hem de az ücret vereceksiniz. Hem koltukta oturacaksınız, hem de yalandan yere el sallayacaksınız. Hem rahat yaşayacak, konfor ve keyfe talip olacaksınız, hem de eller cebe deyince kıyamet kopartacaksınız.
Bu söylediklerimi yıllar önce ufak bir karınca, cırcır böceğine söylemişti. O hatayı bir kez işleyen cırcır böceği adlı hayvancık, dillere destan olmuştu. İnanır mısınız bin kez tövbe ettiği halde bugüne kadar kendini affettiremedi. Üstelik Cırcır sülalesini de lekeledi.
Buluşmak ümidiyle…

Bekir AKKAYA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...