Nasreddin Hoca bir gün ev yaptırmaya karar verir. Hemen uygun bir yere temel eştirir.
Yalnız bu arada, gelip geçenlerin her biri kendince bir şeyler söyler…
-Yahu Hoca! Kapısını şuradan aç… Pencerelerin eni boyu şu kadar olsun… Bacaları oralara koy… Mutfağı şuraya yerleştir… Banyo ve tuvalet şuraya uygun düşer…
Bu “görüş bildirme” işi günlerce devam eder…
Hoca bu yüzden, bir türlü eve başlayamaz. Ama canı iyice sıkılır.
Bu işin yazı var kışı var, ustası var hastası var… Ne olacaksa, bir an önce olmalı…
Bir gün ilân vererek bütün konu komşuyu toplar ve şöyle bir açıklama yapar:
-Komşular! Haberiniz olsun, eve başlıyorum. Şimdi kim ne diyecekse desin!
Hoca burada ne yapıyor?
Aslında bir iş yaparken plânı ve projesi var. Başkalarını dikkate de alıyor. Biliyor ki, akıl akıldan üstündür…
Fakat bu yöntemi uygularken,
olur olmaz her kişinin dediğine de kulak asmak istemiyor. Eğer öyle yapsaydı, bir türlü eve başlayamazdı.
Burada dikkat çeken bir konu da şu…
Hoca işi, diğer mahallelere, şehrin tamamına ve diğer bölgelere yayılmadan hallediyor. Eğer biraz daha görüş almaya devam etseydi, kesin evsiz barksız kalırdı.
Görüldüğü gibi böyle işlerde Hoca’nın problem çözme ilkeleri bellidir.
İşte bir tanesi…
Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme; kimi uzun der, kimi kısa.
Nasıl bir ders var, bu sözde?
Mesele şu…
Her iş herkesi ilgilendirmez. Özellikle böyle durumlarda, rast gele şunun bunun düşüncesine başvurmaya gerek yok. Öyle yapılırsa, her kafadan bir ses çıkar; sonra, ona mı uysam buna mı uysam diye insanın feleği şaşar. Sadece bilgili, tecrübeli ve iyi niyetli kişilerle istişare etmek (fikirlerine başvurmak) yeterlidir.
Ama vakit de çok önemli…
Böyle işlerde, yazlara kışlara ya da baharlara ertelemek, araya Şeytan girmesine sebep olur… Hem de ne Şeytanlar!
Atalardan öğüttür… Demir tavında dövülür… Et gön üstünde pay edilir… Sıcağı sıcağına… Bir soğudu mu, altında bir gemi odun yaksan ısınmaz…
Diğer taraftan Hoca, şu ilkeye de sıkı sıkıya bağlıdır.
-El ağzına bakan, karısını tez boşar!
Bu sözün anlamı şu olsa gerek…
İnsan, özel hayatı ile ilgili önemli konularda, özellikle de kendi iç meselelerinde, öyle rast gele kişilerin düşüncesiyle değil, kendi hesap ve kitabına göre karar vermelidir. Her önüne gelenin aklına uyarsa, hayatı alt üst olur ve baştan sona düzeni bozulur… Sonunda da bataklığa saplanıp kalır…
O zaman da şöyle bir durum ortaya çıkar…
Eşek çamura batınca yol gösteren çok olur…
Tamam, yol göstermesini göstersinler… Ama bu arada birisi kulağından, birisi kuyruğundan, birisi de bacaklarından tutup çıkarmaya çalışsın… Yalnız, koparmadan!
Nerde?
Ya ne yaparlar?
Bir sürü soru üretirler… Çalıştaylar (grup çalışmaları) düzenlerler… Bu eşeğin buraya saplanmasına kim sebep oldu, diye referanduma giderler; çeşitli kesimlerden kanaat önderleri davet ederler, sosyologları ve psikologları çağırıp saha araştırması yaptırırlar…
Daha sonra, rapor üstüne raporlar sıralanır…
Tabiî ki bu arada, eşeğin çamurda debelendiği unutulur. Artık iş bilimsel (!) ve siyasal alana intikal ettirilmiştir… Ve buralarda, aklına geleni söyleme ve sonuca varmama bağımsızlığı vardır…
Beklemekten başka çare yok.
Ne çıkarsa bahtına!
Yalnız bu arada, gelip geçenlerin her biri kendince bir şeyler söyler…
-Yahu Hoca! Kapısını şuradan aç… Pencerelerin eni boyu şu kadar olsun… Bacaları oralara koy… Mutfağı şuraya yerleştir… Banyo ve tuvalet şuraya uygun düşer…
Bu “görüş bildirme” işi günlerce devam eder…
Hoca bu yüzden, bir türlü eve başlayamaz. Ama canı iyice sıkılır.
Bu işin yazı var kışı var, ustası var hastası var… Ne olacaksa, bir an önce olmalı…
Bir gün ilân vererek bütün konu komşuyu toplar ve şöyle bir açıklama yapar:
-Komşular! Haberiniz olsun, eve başlıyorum. Şimdi kim ne diyecekse desin!
Hoca burada ne yapıyor?
Aslında bir iş yaparken plânı ve projesi var. Başkalarını dikkate de alıyor. Biliyor ki, akıl akıldan üstündür…
Fakat bu yöntemi uygularken,
olur olmaz her kişinin dediğine de kulak asmak istemiyor. Eğer öyle yapsaydı, bir türlü eve başlayamazdı.
Burada dikkat çeken bir konu da şu…
Hoca işi, diğer mahallelere, şehrin tamamına ve diğer bölgelere yayılmadan hallediyor. Eğer biraz daha görüş almaya devam etseydi, kesin evsiz barksız kalırdı.
Görüldüğü gibi böyle işlerde Hoca’nın problem çözme ilkeleri bellidir.
İşte bir tanesi…
Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme; kimi uzun der, kimi kısa.
Nasıl bir ders var, bu sözde?
Mesele şu…
Her iş herkesi ilgilendirmez. Özellikle böyle durumlarda, rast gele şunun bunun düşüncesine başvurmaya gerek yok. Öyle yapılırsa, her kafadan bir ses çıkar; sonra, ona mı uysam buna mı uysam diye insanın feleği şaşar. Sadece bilgili, tecrübeli ve iyi niyetli kişilerle istişare etmek (fikirlerine başvurmak) yeterlidir.
Ama vakit de çok önemli…
Böyle işlerde, yazlara kışlara ya da baharlara ertelemek, araya Şeytan girmesine sebep olur… Hem de ne Şeytanlar!
Atalardan öğüttür… Demir tavında dövülür… Et gön üstünde pay edilir… Sıcağı sıcağına… Bir soğudu mu, altında bir gemi odun yaksan ısınmaz…
Diğer taraftan Hoca, şu ilkeye de sıkı sıkıya bağlıdır.
-El ağzına bakan, karısını tez boşar!
Bu sözün anlamı şu olsa gerek…
İnsan, özel hayatı ile ilgili önemli konularda, özellikle de kendi iç meselelerinde, öyle rast gele kişilerin düşüncesiyle değil, kendi hesap ve kitabına göre karar vermelidir. Her önüne gelenin aklına uyarsa, hayatı alt üst olur ve baştan sona düzeni bozulur… Sonunda da bataklığa saplanıp kalır…
O zaman da şöyle bir durum ortaya çıkar…
Eşek çamura batınca yol gösteren çok olur…
Tamam, yol göstermesini göstersinler… Ama bu arada birisi kulağından, birisi kuyruğundan, birisi de bacaklarından tutup çıkarmaya çalışsın… Yalnız, koparmadan!
Nerde?
Ya ne yaparlar?
Bir sürü soru üretirler… Çalıştaylar (grup çalışmaları) düzenlerler… Bu eşeğin buraya saplanmasına kim sebep oldu, diye referanduma giderler; çeşitli kesimlerden kanaat önderleri davet ederler, sosyologları ve psikologları çağırıp saha araştırması yaptırırlar…
Daha sonra, rapor üstüne raporlar sıralanır…
Tabiî ki bu arada, eşeğin çamurda debelendiği unutulur. Artık iş bilimsel (!) ve siyasal alana intikal ettirilmiştir… Ve buralarda, aklına geleni söyleme ve sonuca varmama bağımsızlığı vardır…
Beklemekten başka çare yok.
Ne çıkarsa bahtına!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...