25 Temmuz 2009 Cumartesi günü birkaç yıldır yapılan Kumru-Erikçeli Mahallesi “Sıla-i Rahim Günleri” adı altında düzenlenen proğrama bende davetli idim. Birkaç yıldır hiçbir davete katılmadığım halde bu proğrama özellikle katıldım. Önceki yıllarda da gittiğim bu bu proğramla ilgili kısaca bilgi vermek istiyorum.
Yurdun değişik yerlerinde bulunan ve özellikle de İstanbul’da yaşayan birkaç Erikçeli Köylüleri yılda bir kez de olsa köylerinde bir araya gelerek hem eski çocukluk günlerini yaşamak, köylerinde bulunanlarla bir araya gelmek ve görüşmedikleriyle hasret gidermek amacıyla bir proğram yapmayı düşünerek uygulamaya koymuşlar. Bunu son birkaç yıldır uyguluyorlar. İşte 25 Temmuz Cumartesi günü de bu amaçla tüm köylüler Erikçeli İlköğretim Okulu’nun hemen yanında bulunan Erikçeli Merkez Caminin yanında bir araya geldiler.
Proğrama çok az sayıda köy dışından misafir davet edilmişti. Gördüğüm kadarıyla Kumru Belediye Başkanı Ticabi Civelek ve Eski Belediye Başkanlarından A.Cemal Zorlu proğrama iştirak edenler arasındaydı. Bunun yanında benim gibi beş on kişi daha köy dışından proğrama katılmıştı. Tüm Erikçelilerin katıldığı proğrama büyük ihtimal tüm Erikçeli hanımlarda iştirak etmişti. Caminin bahçesi bir bayram havasını andırıyordu.
Öğle ezanından sonra camide cemaatle namaz kılındı. Ve ardından Kur’an-ı Kerim okunarak Eğitimci Muharrem Dinleyi’ci tarafından sevgi ve muhabbet üzerine muhteşem bir konuşma yapıldı. Camiyi dolduranlar tarafından büyük bir dikkatle dinlenen konuşma bütün cemaati etkiledi. Ve ardından yine Muharrem Dinleyici hoca tarafından etkileyici bir dua yapıldı.
Daha sonra tüm proğrama katılanlara ve köylülere yemek ikram edildi. Bahçede uzun zamandır birbirlerini görmeyenler hasret giderdi.
Osman Dinleyici kardeşimiz şimdi İstanbul Belediye’sinde görevli. Bir çok Dinleyici soy isimli İstanbul’da yaşıyorlar. Bu proğramla da bildiğim kadarıyla “Dinleyici”ler ilgileniyorlar. Bu proğramda yine İstanbul’da yaşayan Abdullah Beyrek kardeşimizle de tanışma imkanım oldu. Dua yapıp, sevgi ve muhabbet üzerine yaptığı konuşmayla beni fazlası ile etkileyen değerli hocama buradan selamlarımı iletirim. Osman Dinleyici’nin babası değerli büyüğüm tüm gelenlerle ayrı ayrı ilgilendi ve herkese hizmet etmeye çalıştı. Allah hepsinin niyetlerini kabul etsin…İsimlerini hatırlayamadıklarım kusuruma bakmasınlar. İnsanların hasret gidermeleri bir yana hocamızın yaptığı konuşma ve dua her şeye bedeldi. Tüm proğrama katılanlar fazlası ile nasiplendi.
Bu güncel bilgiden sonra memleket üzerine birkaç cümle söylemek istiyorum.
Önce şu sorulara birlikte cevap vermeye çalışalım.
Vatan nedir? Zorunluluk dışında vatandan ayrı durulur mu?
İnsanın kendi memleketinde görev yapmak zor mudur?
Hepimizin “vatan” konusunda söyleyecek çok şeyi vardır. Bilinenleri tekrar etmek yerine şöyle bir sonuca gitmenin daha iyi olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki, “yurt dışı” vatanın dışına çıkmaksa, insanın doğup büyüdüğü yerden dışarıda yaşaması da yine bir gurbettir. Vatan içinde vatan insanın doğup büyüdüğü yerdir.
Asıl vatan işte bu ülke olmasına rağmen, ülke içinde vatan ise insanın kendi doğup büyüdüğü köyüdür, evidir, bağıdır, bahçesidir. Anasıdır, babasıdır, komşudur, ormanıdır, bahçesidir.
Tasavvufta ise dünya bir gurbettir. Asıl dönüş vatandır ve orası da sürgün edilen cennettir. Gurbet geçicidir ve gurbette yok olmak garipliktir.
Vatan oluşturmak zordur, süreci yüzlerce yıllara dayanır. Sürgün edilmek ondan zordur. Ondan acıdır. Türküler ondan ağlatır, destanlar ondan yazılır.
“Bülbülü altın kafese koymuşlar, yine vatanım demiş.” Derler ya aynen öyledir.
Gurbetteki adam gidicidir. Ve öyle görülür. Ve çokluklar içersinde bir gariptir.
Bir mezarlık oluşturulamaz. Bir çınar yetiştirilemez. Bir akraba ya da bir sülale oluşturulamaz. Bir mahalleli hiç olunmaz. Bir eş, bir dost bir araya gelinmez.
Yakınlar hemşerilik ayakları ile bir araya gelmeye çalışır. Asıl memleketinde yapmadıkları davranışlar ve çabalar gurbette artar. Memleketin düşmanı bile hasret gidermeye yeter de artar bile.
Geçmişte mektup yolu gözlenirdi, şimdilerde internet. Acaba Kumru’da ne oldu? Acaba köyde ne oldu?
Söz çok gurbet üzerine ama biz asıl demek istediğimizi söylemeye çalışalım.
Ey gurbetteki Kumrulular,
Görev yapma imkanınız varsa gelin Kumru’da yapın. Hiçbir yerde çalışmıyorsanız ya da hiçbir ihtiyacınız yoksa gelin Kumru’da ikamet edin. Asıl vatanınızın ve köylerinizin tadını çıkartın.
Yeni komşular edinmek çok zor çok. Hem de bu yaştan sonra. Yeni mezarlıklar oluşturmak çok zor. Hem de bu yaştan sonra. Yeni akrabalar, halalar ve teyzelar oluşturmak zor, hem de bu yaştan sonra. Yeni dayılar ve amcalar oluşturmak zor, hem de bu yaştan sonra.
Boşuna kürek çekiyorsunuz. Kendinizi kandırıyorsunuz. Ve kendinizle birlikte yakınlarınızı da heba ediyorsunuz.
Ziyaret edilecek yer ararsanız mezarlıklarınızı ziyaret ediniz. Ölmüş anne ve babalarınız eş ve yakınlarınız emin olun bunu çok istiyorlar. Yaşayan büyüklerin elleri, köyünüzün toprakları öpülmesi için sizi bekliyor. Derelerimiz, yaylalarımız ve ormanlarımız.
Şimdi yaz ya pikniğe çıkıyorsunuz. Üç beş kavak ağacının yaprağı altında yer kapmaya sabahın köründe evden yola koyuluyorsunuz. Gelinde evinizin önündeki fındık bahçesi sizi bekliyor. Ah ah…Yaşlandıkça köye dönme isteğinizi bu genç yaşlarda yapmanın yoluna giriniz.
Bakın Kumru-Fatsa yolu pırıl pırıl. On beş dakikada Fatsa, 45 dakikada Ordu. Bütün köy yolları asfalt oluyor haberiniz olsun.
Üç gün önce Tepedağa çıktım. Dün ise Kayabaşına…Erikçeliye doğru muhteşem bir görüntü. Tut ağacı dün yedin bugün gelmeyecek misin? Diyor. Öte tarafta kiraz ağacı bana güceniyor. Ye ye bitmiyor. İnek ahırda “süt var süt var” diye bangır bangır bağırıyor. Komşu balkonda çaya, amcam bahçede yemeğe çağırıyor. Fındıklar bahçeye girene dokunuyor.
On beş gün önce bizim mezarlığa uğradım. Bütün tanıdıklarım orada. İnanın yatasım geldi. Hiç yabancılık yok. Bizim köy, bizim mezarlık…
Kumru’nun caddeleri ve köyle pırıl pırıl canlı mı canlı.
Tanımadık hiç sima yok. Herkes selamlaşıyor…Bir siz eksiksiniz. Yılda bir kez gelmekle olmaz. Keyf sürmek için bütün yıl yaz ve kış yaşamak gerek.
Kendi memleketinde görev yapmak zor değil. İnsan olan hizmetin en güzelini kendi memleketinde yapar. Bu sizin verimliliğinizi de artırır. Şu kadarını söyleyeyim, küçümsemiyeceksin, hak ve hakikatın dışında taraf olmayacaksın, kimseyi ahmak görmeyeceksin, daha doğrusu kendini nimetleştirmeyeceksin. Aksi takdirde nimet seni çarpar.
Vatan bir nimettir. İş bir nimettir. Hizmet bir nimettir. Makam bir nimettir. Köy bir nimettir. Ana – baba, komşu-akraba bir nimettir. Aksi davranışta memleketinizde de olsanız gurbette de nimetin hışmına uğrarsınız. Ağzınız burnunuz Çarşamba çanağına döner…Yani çarpılırsınız ki inanın ben bile sizi kurtaramam…))))))))))
Amma da söz ettik.
Gazali’ye sormuşlar “ Şehveti bize anlat!” O da “O anlatılmaz! Yaşanır!” demiş.
Ben de aynen diyorum. Yılda bir kez gelmekle memleketli olunmaz. İmkanınız varsa gelin Kumru’da yaşayın. Vatanınıza dönün. Ömrünüzün son anlarınızda bu keyfi yaşayın. Sürgün falan değilseniz Gurbet çekilmez.
Hepinize Kumru’dan sevgi ve selamlarımı iletiyorum. Bekir AKKAYA/KUMRU HABER/ KUMRU/ 26 TEMMUZ 2009
Yurdun değişik yerlerinde bulunan ve özellikle de İstanbul’da yaşayan birkaç Erikçeli Köylüleri yılda bir kez de olsa köylerinde bir araya gelerek hem eski çocukluk günlerini yaşamak, köylerinde bulunanlarla bir araya gelmek ve görüşmedikleriyle hasret gidermek amacıyla bir proğram yapmayı düşünerek uygulamaya koymuşlar. Bunu son birkaç yıldır uyguluyorlar. İşte 25 Temmuz Cumartesi günü de bu amaçla tüm köylüler Erikçeli İlköğretim Okulu’nun hemen yanında bulunan Erikçeli Merkez Caminin yanında bir araya geldiler.
Proğrama çok az sayıda köy dışından misafir davet edilmişti. Gördüğüm kadarıyla Kumru Belediye Başkanı Ticabi Civelek ve Eski Belediye Başkanlarından A.Cemal Zorlu proğrama iştirak edenler arasındaydı. Bunun yanında benim gibi beş on kişi daha köy dışından proğrama katılmıştı. Tüm Erikçelilerin katıldığı proğrama büyük ihtimal tüm Erikçeli hanımlarda iştirak etmişti. Caminin bahçesi bir bayram havasını andırıyordu.
Öğle ezanından sonra camide cemaatle namaz kılındı. Ve ardından Kur’an-ı Kerim okunarak Eğitimci Muharrem Dinleyi’ci tarafından sevgi ve muhabbet üzerine muhteşem bir konuşma yapıldı. Camiyi dolduranlar tarafından büyük bir dikkatle dinlenen konuşma bütün cemaati etkiledi. Ve ardından yine Muharrem Dinleyici hoca tarafından etkileyici bir dua yapıldı.
Daha sonra tüm proğrama katılanlara ve köylülere yemek ikram edildi. Bahçede uzun zamandır birbirlerini görmeyenler hasret giderdi.
Osman Dinleyici kardeşimiz şimdi İstanbul Belediye’sinde görevli. Bir çok Dinleyici soy isimli İstanbul’da yaşıyorlar. Bu proğramla da bildiğim kadarıyla “Dinleyici”ler ilgileniyorlar. Bu proğramda yine İstanbul’da yaşayan Abdullah Beyrek kardeşimizle de tanışma imkanım oldu. Dua yapıp, sevgi ve muhabbet üzerine yaptığı konuşmayla beni fazlası ile etkileyen değerli hocama buradan selamlarımı iletirim. Osman Dinleyici’nin babası değerli büyüğüm tüm gelenlerle ayrı ayrı ilgilendi ve herkese hizmet etmeye çalıştı. Allah hepsinin niyetlerini kabul etsin…İsimlerini hatırlayamadıklarım kusuruma bakmasınlar. İnsanların hasret gidermeleri bir yana hocamızın yaptığı konuşma ve dua her şeye bedeldi. Tüm proğrama katılanlar fazlası ile nasiplendi.
Bu güncel bilgiden sonra memleket üzerine birkaç cümle söylemek istiyorum.
Önce şu sorulara birlikte cevap vermeye çalışalım.
Vatan nedir? Zorunluluk dışında vatandan ayrı durulur mu?
İnsanın kendi memleketinde görev yapmak zor mudur?
Hepimizin “vatan” konusunda söyleyecek çok şeyi vardır. Bilinenleri tekrar etmek yerine şöyle bir sonuca gitmenin daha iyi olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki, “yurt dışı” vatanın dışına çıkmaksa, insanın doğup büyüdüğü yerden dışarıda yaşaması da yine bir gurbettir. Vatan içinde vatan insanın doğup büyüdüğü yerdir.
Asıl vatan işte bu ülke olmasına rağmen, ülke içinde vatan ise insanın kendi doğup büyüdüğü köyüdür, evidir, bağıdır, bahçesidir. Anasıdır, babasıdır, komşudur, ormanıdır, bahçesidir.
Tasavvufta ise dünya bir gurbettir. Asıl dönüş vatandır ve orası da sürgün edilen cennettir. Gurbet geçicidir ve gurbette yok olmak garipliktir.
Vatan oluşturmak zordur, süreci yüzlerce yıllara dayanır. Sürgün edilmek ondan zordur. Ondan acıdır. Türküler ondan ağlatır, destanlar ondan yazılır.
“Bülbülü altın kafese koymuşlar, yine vatanım demiş.” Derler ya aynen öyledir.
Gurbetteki adam gidicidir. Ve öyle görülür. Ve çokluklar içersinde bir gariptir.
Bir mezarlık oluşturulamaz. Bir çınar yetiştirilemez. Bir akraba ya da bir sülale oluşturulamaz. Bir mahalleli hiç olunmaz. Bir eş, bir dost bir araya gelinmez.
Yakınlar hemşerilik ayakları ile bir araya gelmeye çalışır. Asıl memleketinde yapmadıkları davranışlar ve çabalar gurbette artar. Memleketin düşmanı bile hasret gidermeye yeter de artar bile.
Geçmişte mektup yolu gözlenirdi, şimdilerde internet. Acaba Kumru’da ne oldu? Acaba köyde ne oldu?
Söz çok gurbet üzerine ama biz asıl demek istediğimizi söylemeye çalışalım.
Ey gurbetteki Kumrulular,
Görev yapma imkanınız varsa gelin Kumru’da yapın. Hiçbir yerde çalışmıyorsanız ya da hiçbir ihtiyacınız yoksa gelin Kumru’da ikamet edin. Asıl vatanınızın ve köylerinizin tadını çıkartın.
Yeni komşular edinmek çok zor çok. Hem de bu yaştan sonra. Yeni mezarlıklar oluşturmak çok zor. Hem de bu yaştan sonra. Yeni akrabalar, halalar ve teyzelar oluşturmak zor, hem de bu yaştan sonra. Yeni dayılar ve amcalar oluşturmak zor, hem de bu yaştan sonra.
Boşuna kürek çekiyorsunuz. Kendinizi kandırıyorsunuz. Ve kendinizle birlikte yakınlarınızı da heba ediyorsunuz.
Ziyaret edilecek yer ararsanız mezarlıklarınızı ziyaret ediniz. Ölmüş anne ve babalarınız eş ve yakınlarınız emin olun bunu çok istiyorlar. Yaşayan büyüklerin elleri, köyünüzün toprakları öpülmesi için sizi bekliyor. Derelerimiz, yaylalarımız ve ormanlarımız.
Şimdi yaz ya pikniğe çıkıyorsunuz. Üç beş kavak ağacının yaprağı altında yer kapmaya sabahın köründe evden yola koyuluyorsunuz. Gelinde evinizin önündeki fındık bahçesi sizi bekliyor. Ah ah…Yaşlandıkça köye dönme isteğinizi bu genç yaşlarda yapmanın yoluna giriniz.
Bakın Kumru-Fatsa yolu pırıl pırıl. On beş dakikada Fatsa, 45 dakikada Ordu. Bütün köy yolları asfalt oluyor haberiniz olsun.
Üç gün önce Tepedağa çıktım. Dün ise Kayabaşına…Erikçeliye doğru muhteşem bir görüntü. Tut ağacı dün yedin bugün gelmeyecek misin? Diyor. Öte tarafta kiraz ağacı bana güceniyor. Ye ye bitmiyor. İnek ahırda “süt var süt var” diye bangır bangır bağırıyor. Komşu balkonda çaya, amcam bahçede yemeğe çağırıyor. Fındıklar bahçeye girene dokunuyor.
On beş gün önce bizim mezarlığa uğradım. Bütün tanıdıklarım orada. İnanın yatasım geldi. Hiç yabancılık yok. Bizim köy, bizim mezarlık…
Kumru’nun caddeleri ve köyle pırıl pırıl canlı mı canlı.
Tanımadık hiç sima yok. Herkes selamlaşıyor…Bir siz eksiksiniz. Yılda bir kez gelmekle olmaz. Keyf sürmek için bütün yıl yaz ve kış yaşamak gerek.
Kendi memleketinde görev yapmak zor değil. İnsan olan hizmetin en güzelini kendi memleketinde yapar. Bu sizin verimliliğinizi de artırır. Şu kadarını söyleyeyim, küçümsemiyeceksin, hak ve hakikatın dışında taraf olmayacaksın, kimseyi ahmak görmeyeceksin, daha doğrusu kendini nimetleştirmeyeceksin. Aksi takdirde nimet seni çarpar.
Vatan bir nimettir. İş bir nimettir. Hizmet bir nimettir. Makam bir nimettir. Köy bir nimettir. Ana – baba, komşu-akraba bir nimettir. Aksi davranışta memleketinizde de olsanız gurbette de nimetin hışmına uğrarsınız. Ağzınız burnunuz Çarşamba çanağına döner…Yani çarpılırsınız ki inanın ben bile sizi kurtaramam…))))))))))
Amma da söz ettik.
Gazali’ye sormuşlar “ Şehveti bize anlat!” O da “O anlatılmaz! Yaşanır!” demiş.
Ben de aynen diyorum. Yılda bir kez gelmekle memleketli olunmaz. İmkanınız varsa gelin Kumru’da yaşayın. Vatanınıza dönün. Ömrünüzün son anlarınızda bu keyfi yaşayın. Sürgün falan değilseniz Gurbet çekilmez.
Hepinize Kumru’dan sevgi ve selamlarımı iletiyorum. Bekir AKKAYA/KUMRU HABER/ KUMRU/ 26 TEMMUZ 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...