Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

14 Şubat 2010

Dayanışma Ruhu /Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK

Varlık âlemine dikkat ve ibretle bakıldığında, yerden göğe kadar müthiş bir dayanışmanın olduğu açıkça görülür. Çünkü her şey birbirine muhtaç olarak yaratılmıştır.


Öyle sanıyoruz ki dayanışmanın fikrî (felsefî) temelini bu bakış açısı oluşturmaktadır.

Pratik anlamda insanların dayanışmasından söz edecek olursak; hiçbir kişinin
tek başına hayatın üstesinden gelemeyeceği gerçeğini bilmeliyiz. Bu anlamda herkes birbirinin eli, kolu, beyni ve kalbi durumundadır.


Ayrıca dayanışma, birlik, emniyet, güç ve başarı demektir. Şu atasözleri bu gerçeğe vurgu yapmaktadır:

Bir elin nesi var, iki elin sesi var! El eli yıkar, iki el de dönüp yüzü yıkar!

Onun içindir ki Hz. Peygamber inanan insanları, bir vücuda ve binaya benzetmiştir. Nasıl ki bir organ hastalandığında diğerlerine rahat yüzü yoksa, aynı şekilde binanın bir taşı düştüğünde de tehlike çanları çalmaktadır.

Dayanışma aileden tutunuz, toplumun bütün kesimleri için gereklidir. Aksi takdirde zincirin halkaları kopar.

Bu bakışın hayata yansıması ise, şu olmalı:

Hiç kimse küçük de değildir, önemsiz de!

Bu konuda anlatılan şu hikâye oldukça düşündürücüdür…

Vaktiyle bir aslan tuzağa düşer. Ne kadar kurtulmaya çalışsa da olmaz. Bütün çabalar boşunadır…

O esnada küçük bir fare, aslanın içine düştüğü vahameti görür. Eh, düşmez kalkmaz bir Allah! Hemen yanına yaklaşarak şöyle bir teklifte bulunur:

-Ey kral! İsterseniz yardım edeyim…

Aslan burundan kıl aldırmaz. Gururuna yediremediği için derhal ret eder.

Öyle ya, koca kral nasıl olur da küçücük bir fareye muhtaç olur?

Fakat bütün kurtulma denemeleri sonuçsuz kalır. Artık iyice takatten düşer. Sonunda aklını başına devşirip tuzaktaki aslanın beş paralık hükmü olmadığını anlar. Çaresizlik içinde fareye seslenir…

-Haydi, yap bari!

Fare, hemen işe koyulup bir anda, aslanın elini kolunu bağlayan ipleri kemirir. İş tamamdır.

Şimdi sormak lazım… Kim daha güçlü?

İnsan bir de, her varlığa farklı güçler veren büyük gücü görebilse...

İşte o zaman dayanışma, yüce bir anlam kazanır ve tatbiki daha kolay hale gelir.

Peki, bu dayanışma ruhu nasıl canlı tutulabilir?

Eğer işe, toplumun çekirdeği durumunda olan aileden başlarsak, adâlet, sevgi ve merhametle birlikte, hak ve sorumluluklara riayet şart. Burada en küçük bir şüphe dayanışmayı yerle bir eder.

Bu konuda Hz. Yusuf’un kuyuya atılma hikâyesini bilmeyen yoktur.

Neydi mesele?

Diğer kardeşler arasında, babaları Hz. Yakub’un, ayrı anneden olan kardeşleri Yusuf’u ve Bünyamin’i daha fazla sevdiği kanaati oluşmuştu.

Sonra ne oldu?

Bir hile ile Yusuf’u kuyuya atıp babalarına da “kurt yedi” dediler. Ondan sonra tam bir aile dramı başladı.

Dayanışmanın öğrenilmesinde aile gerçekten çok önemli…

Bir gün bir şahıs Hz. Peygamber’e gelerek, çocuklarından birisine özel olarak bir miktar mal verdiğini söyler. Bu hareket, Hz. Peygamber tarafından ayrımcılık olarak görülür ve hoş karşılanmaz. Derhal bunun üzerine şöyle bir ikazda bulunur:

-Allah’tan kork! Çocuklarına adâletli davran!

İster anne olsun ister baba, çocuklarını kıskançlığa sevk edecek tutum ve davranışlardan titizlikle kaçınmalıdır. Yoksa aile içinde çekememezlikler ve kinler oluşur. Bundan sonrası ise tam bir felâkettir.

Gelelim topluma…

Hangi seviyede olursa olsun, toplumda söz ve otorite sahibi olanlar, bir şekilde, insanlar arasında ayrıcalıklı kişiler oluşmasına sebep olurlarsa, bütün taşlar yerinden oynar. Orada hasedin ve fesadın her türlüsü boy gösterir. Ve ipin ucu öyle bir kaçar ki… Ondan sonra, tut tutabilirsen!

Elbette ki toplumda herkes aynı görevi yapacak diye bir şey yok. Öyle ya, sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa?

Yalnız iş bölümü, ehliyetler ve yetenekler ölçü alınarak oluşturulursa, kimsenin kimseye pek diyeceği olmaz.

Ha, şöyle bir söz de var…

Bal tutan parmağını yalar.

Normal şartlarda bu da çok fazla göze batmayabilir… Fakat küpü tepesine geçirirse, o zaman işler değişir vicdanlar rahatsız olur.

Bütün bunların üstesinden gelmek için eğitim çok önemli.

Yalnız mevcut eğitim sistemi, maalesef, anaokulundan üniversiteye kadar, hep ayrıcalıklı olmayı amaç edinen insanlar yetiştiriyor.

Onun için, dayanışma ruhunu öldüren bir sürü bencillik, ırkçılık, akrabacılık, particilik, mezhepçilik, meşrepçilik, cemaatçilik, gurupçuluk ve bölgecilik gibi sosyal hastalıklar ortalıkta kol geziyor.

Bunların acilen tedavisi yapılmalı.

Bu konuda yediden yetmişe herkese iş düşmektedir.

Keşke, bağ dağ olmadan tedbirler alınsaydı…

Ama çıkmadık canda ümit vardır.

Ve zararın neresinden dönersen kârdır!

-----
Bak. Müslim, Bir, 65, 66, 67.


Kur’an’ın 12. Suresi olan “Yusuf Suresi”de konu detaylı olarak anlatılmaktadır.

Bak. Müslim, Hibe, 13.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...