Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

6 Mart 2011

Tarihi ve Kültürü İle Kumru / Bekir AKKAYA

KUMRU’YU TANIYALIM/BEKİR AKKAYA

A-KUMRU'NUN TARİHİ


Kumru'nun tarihinden söz etmek için, öncelikle Fatsa ve Ünye İlçelerinin tarihine bakmak gerekir. Yüzölçümü 344 kilometrekare ve denizden yüksekliği 450 metre olan kumru ilçe merkezinin kuruluşu çok yenidir. Ancak Fatsa'ya bağlı bölge olarak yerleşimin tarihi çok eskilere kadar gider. Tarihi kaynaklara göre Fatsa ve Ünye merkezlerine İniş ve yerleşme M.Ö.3000 yılına
kadar gider. Sahilden iç bölgelere yerleşme ise bu tarihlere kadar dayandığı görülür. Sebep ise, sahilde sıtma hastalığının çok yaygın olması olarak g


Fatsa Pontos Krallarından Farnakes tarafından kurulmuştur. Ünye ise M.Ö. 1270 yıllarında yapılan Truva Savaşları sonucunda sömürge haline getirilmiş bir bölgedir. 2. Farnakes'ten sonra Fatsa Bölgesi'nde ayrı sülaleden gelen Polemen hükümdarlık yapmıştır. Fatsa'dan Trabzona kadar uzanan sahil şeridi ile iç kesimlerde kalan Tokat-Niksar, dolayısıyla kumru Bölgesini kaplayan bir sahada Pont Polamonyan Devleti (Polamonyak) kurulmuştur.
Kumru ve Fatsa çevresi M.Ö 584-555 yıllarında Pers İmparatorluğunun elinde kalmış, iskender'in M.Ö. 344 yılında Anadoluya geçmesiyle M.Ö. 331 yılında Kumru ve çevresi Perslerden alınarak
 Pont Devletinin hakimiyeti altına girmiştir. Pont Krallığı üç asra yakın Kumru ve Fatsa bölgesinde kalmış, merkez olarak ta Fatsa'yı değil, Fatsaya bağlı Bolaman’ı merkez olarak kullanmıştır. Kumru-Fatsa ve bu bölge Pont Devletinden kurtuluşu M.S.395 yılında Anadolu Topraklarının Doğu Roma Devletinin hakimiyetine girmesiyle son bulmuştur.

M.S. 391-395 yıllarında Orta Asya'dan büyük göçler halinde gelen Peçenek ve Kuman Türkleri Kumru ve çevresinde uzun süre kalmış, yörenin Türkleşmesinde büyük rol oynamışlardır. Bir ara Anadolu'ya Hıristiyanlık hakim olmuş, bu arada sahilin tamamı olmasa da büyük ölçüde Hıristiyanlığın tesiri altında kalmıştır. Savlı Bey'in 1075 yılında Samsun'dan Giresun'a kadar olan bölgeyi feth etmesiyle bu duruma son verilmiştir. 1104 yılında Bizans Kralı Aleksius Kumru gibi iç bölgeleri Danişmedli'lerden geri almak için büyük seferler düzenlemiş, ancak Danişmend Ahmet Gazi ve oğlu ismail Gazinin direnmelerine karşı bölgeden çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu başarıda Kumandan iltekin Gazinin akıllı davranışları ve rolü çok büyük olmuştur. Ahmet Gazinin vefatını fırsat'bilen Bizans ordusu, tekrar Kumru ve çevresini ele geçirmiş, Selçuklu Sultanı 2. Kılıçarslan Kumru ve çevresini 1178 yılında kendi topraklarına katmıştır. Selçuklu Devletinin Kösedağ Savaşından sonra gücünü kaybetmesi üzerine yörede karışıklıklar olmuş, bu topraklarda bir çok beylikler oluşmuştur, işte bu beylikler döneminde (1327-1380) yılları arasında bölge önce Eratna Beyliği'ne, bu beylikten sonra kurulan Kadı Burhanettin devleti zamanımda bölge bu devletin idaresi altına girmiştir.Bu durum uzun sürmemiş 1389'da Hacı Emir Oğulları Beylerinden Süleyman Bey, Tacettin Bey'le yaptığı savaşı kazanarak Kumru ve çevresi Hacı Emiroğullarının eline geçmiştir.

Yıldırım Beyazıt 1398 yılında Samsun (Canik) ve Ordu topraklarına girerek bu bölgeyi Osmanlı topraklarına katmıştır.

Bu tarih esas olmakla birlikte, bölgenin ve Kumru çevresinin esas itibariyle Osmanlı topraklarına geçişi 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanına rastlar.

1831 yılında Osmanlı imparatorluğu 29 eyalete ayrılmış,. Fatsa'nın kıyı şeridi ve iç kesimlerde kalan Kumru topraklan Ünye ile birlikte Canik (Samsun) livasına bağlanmıştır. VIX. Yüzyıl sonunda Trabzon vilayetinin Sancağı durumunda olan Samsun idari bakımından 6 kazaya ayrılmış, bunlardan birisi de Fatsa'dır.

(1337)-1229 yılında Samsun Mutasarrıflığına kaymakamlık olan Fatsa, bu tarihte Ordu ilinin bir ilçesi haline getirilmiştir. Bugünkü Yalnızdam merkez olmak üzere 1926 yılında belediye olmuştur. Daha sonra Kumru ilçesi, Karaçalı Köyü Merkez olmak üzere 7033 sayılı kanunla 1 Nisan 1960 yılında ilçe haline getirilmiştir.

B- ADININ NEREDEN GELDİĞİ :

Güney-Kuzey istikametinde akmakta olan ELEKÇİ DERESİ bilinmeyen bir tarihte taşarak şimdiki ilçe merkezine fazla miktarda kum bıraktığından burası KUMLU ismiyle anılmaya başlanmış, daha sonra Kumlu, bugünkü adı olan KUMRU haline gelmiştir. Genel söylenti bu olmakla birlikte, Kuman Türklerinin bu bölgede uzun süre kaldıkları ve bölgenin Türkleşmesinde etkin rol oynadıkları da bir gerçektir. Kumru ismi Kuman Türklerinden de gelmiş olabilir. Her kum biriken yerin ismi Kumlu olmadığına göre, Kuman Türklerinden bu isim aldığı daha doğru görülmektedir. Yine bir başka söylenti ise bunları yalanlamakta ve Kumru ismi bir sülale tarafından verilmiştir. Bu sülale ise Doğubeyazıttan gelerek Fizme'ye (BUGÜN BU SÜLALEYE HALİL EFENDİ OĞULLARI DENİR) oradan da Kumruya gelip ilk kez Kumru şehir merkezinde bir yerleşim yeri kuran daha sonra HOCAZADELER olarak bilinen sülale tarafından KUMRU adı verilmiştir. Ne kumla ne de Kuman Türkleri ile hiçbir ilişki yoktur...geniş bilgi yakında çıkacak Kumru kitabında.....(BA)

C- KUMRU’NUN GENEL TANITIMI :

Kumru ilçesi Ünye-Tekkiraz kara yoluna bağlı Meydan ve Aşağıballık Köylerine 20km.'lik, doğuda Fatsa'ya-Geyikçeli karayoluna bağlı Beyceli, Gölköy ve hatipli Belediyeleriyle 25 km.'lik, Güneyinde bulunan Korgan ilçesine bağlı Yaylacık ve Çayıralan Köyleri ile 18 km.'lik, Batıda da Niksar ilçesine bağlı Karakuş ve Sele Köyleri ile 15km.'lik Kuzey batıda bulunan Akkuş ilçesine bağlı Damyeri ve Tuzak Köyleri ile 22km.'lik olmak üzere toplam 120 kilometrelik'lik bir sınır hattına sahiptir. 31 Köy, 2 Belediye (Fizme veYukarıdamlalı Beldesi) ve 124 mahallesi mevcut olup bunların kapsadığı alan 256 kilometrekaredir.

Kumru'da 40 bin nüfus yaşamaktadır. Kumru Merkezi 5 Mahallesi ile kapsadığı alan 14 km kare olup ilçe merkezinde yaklaşık 12 bin kişi bulunmaktadır. Kumru ilçesi Fatsa'ya 35 km. olup, her istenildiğinde Kumru,Fatsa arasında vasıta bulmak mümkündür. Tüm köylerinde ,elektrik ve telefon mevcut olup ulaşım bütün köylere yapılabilmektedir.

Ancak köy yolları kış ve yağmurlu havalarda bazen kapanabilmektedir. Halkın en fazla yakındığı problem Kumru'da yoldur. Yol haricinde Kumru ve köylerinde yaşamak için herhangi bir problem mevcut değildir. Halkının sıcak ve cana yakın oluşları dışardan Kumru'ya gelenleri Kumru'yu sevdirmiştir. Kumru'da arazinin engebeli ve dağlık olması bütün köyleri dağınık hale sokmuştur. Her köy uzunca birkaç mahalleden oluşur. Toplu köy Kumru'da hemen hemen yok gibidir.


D- İKLİM :
Kumru ve çevresinde Karadeniz iklimi hüküm sürmekte olup yazları sıcak, kışları soğuk geçmektedir. Kış ayları genellikle yağmur ve kar yağışlıdır. Mart, Nisan ve Mayıs aylarında yoğun bir şekilde yağmur, Aralık, Ocak ve Şubat aylarında kar yağışlıdır.

E- ARAZİ YAPISI :

Karadeniz dağ silsilesi Kumru'da da mevcuttur. Dağların yakınlarında bol yayla mevcuttur. Düzoba Yaylası en meşhuru olup her yıl bu yaylada şenlikler de düzenlenmektedir. Ormanlık arazi olarak Çatılı ve Şenyurt Köylerindeki ormanları söylemek mümkündür. Ancak yeşillik deyince tüm Kumru ve köylerine hakim olup açık bir arazi yaylalar haricinde görmek mümkün değildir.

F- SU KAYNAKLARI :

Kumru ve köylerinde arazi yapısı dağlık ve engebeli olduğu için irili ufaklı bir çok su kaynakları mevcuttur. Kumru'da kullanılan su kaynakları yaylalar civarındaki Pınaralan, Akkancık, Soğukpınar, Kırkkızlar, Boyacılı, Karacalar ve Çatılı su kaynakları belli başlı yerlerdir. Bu kaynaklarda yaz ve kış su bulunup, bunların birleşmesi ile ELEKÇİ ÇAYI oluşur. Halkın ELEKÇI DERESİ dediği su topluluğu tam Kumru merkezinin ortasından geçmektedir. Bu sebeble şu anda şehir merkezinde beş köprü mevcuttur. Belediyenin Kumru merkezine getirilmesi için büyük bir su çalışması mevcuttur. Sözünü ettiğimiz elekçi çayı, Dağgüvezi Çatağı (islamdağ) mevkiine geldiğinde Elekçi Irmağı adını alarak Karadenize dökülür. Bu dereye Elekçidenilmesinin sebebi, bu dere mevkiinde çok eksilerde Elekçi denilen ve elek yapıp satan kavimin yaşadığı, daha sonra bu yaşayanların bir sel ile yok oldukları bu sebeple bu dereye ELEKÇİ denildiği söylenilmektedir. Köylerde ise sudan yana herhangi bir sıkıntı mevcut değildir. Büyük çoğunlukla sular evlere kadar ulaşmıştır.

G- BİTKİ ÖRTÜSÜ :

Kumru ve köylerinde bitki örtüsü iklim şartları ile yakından ilgilidir. Her mevsimi yağışlı nispeten ılımlı bir iklimin hüküm sürmesi bitki örtüsünün gür ve çeşitli olmasına sebep olmuştur. Daha çok arazi nemli dağ ormanlarıyla kaplıdır. Ağaç çeşitleri arasında gürgen, karaağaç, meşe, kestane, ceviz ve yüksek kesimlerde iğne yapraklı ağaçlar yer alır. Azda olsa kayın ormanlarına rastlamakta mümkündür.

H- SANAYİ :

Erçallar Fındık Fabrikası iki adet ağaç parke fabrikası ve bir adet fındık kırma atölyesi mevcuttur.

I- TARIM :

Toprakların yüzde doksanı fındık ağacı ile kaplıdır. % 5'i tarıma elverişli olan ilçemizde toprağa dayalı tarım yok denecek kadar azdır. Halk kendisi kışlık ihtiyaçlarını mısır, pataTes ve lahana yetiştirerek karşılar. Halkın büyük çoğunluğu geçimini fındık mahsulü, inşaat işçiliği veya başka yollarla temin etmektedir.

Kumru ve köylerinde çayır ve mera alanları yok denecek kadar azdır. Yayla kesimlerinde çayır ve mera alanlarına biraz olsun rastlamak mümkündür. 1950'li yıllarda hayvancılık bugünkünden iki-üç kat daha fazla iken,, fındığın hüküm sürmesiyle hayvancılık çok gerilemiştir. Fındığın olmadığı alanlarda ise hayvancılık elverişli değildir. Bugün Kumru'da en fazla beslenen hayvan sığırdır. Bunu koyun takip etmektedir. Diğer beslenen hayvanlar at, manda, katır, eşek olup bunlarda çok az sayıdadır. Genelde aileler süt ihtiyacını karşılamak için evlerinde 1-2 inek beslemektedirler. Kumru'nun Yukarıdamlalı Beldesi, Çatılı ve Karacalarda hayvan sayısı Kumru'nun toplam %20'sini teşkil etmektedir.

İ- EKONOMİK NÜFUS HARAKETLERİ :

Kumru ve Köylerinde yaz aylarında Ege, Marmara ve iç Anadolu Bölgelerine inşaat işçiliği veya başka yerlerde çalışmak için gidenlerin sayısı nüfusun %70'ini oluşturmaktadır, %20'lik kesim fındığı toplar ve satar. %10'luk kesim ise yaz ve kış hiç çalışmaz. Kışın inşaat işçiliğinden köylere dönmesi ile Kumru ve çevresinde bir hareketlilik başlar, inşaatlarda kazanılan para ve fındıktan alınan paralar birleşince alım satımlar çoğalır. Gençlerin evlenmesi de genelde fındığa bağlıdır. Göç durumuna gelince, sürekli ve geçici olmak üzere iki kısma ayırmak mümkündür. Geçici göçlerin oluşturduğu kesim mevsimlik iş için inşaat ve başka iş yapmak ve para kazanmak için yapılan göçlerdir. Sürekli göç ise Kumru ve köylerini satarak başka bir şehre yerleşmek amacı ile yapılan göçlerdir. Bu göçe sebep iş sahasının olmayışı, nüfusun çokluğu ve toprağın miras yoluyla sürekli parçalanması sebebiyle yapılmaktadır. Sürekli göç son zamanlarda Kumru'da çok fazla artmıştır. Kumru'nun ekonomi ve Coğrafi yönü göz önünde bulundurulursa, bu göçü engellemek biraz zor gözükmektedir. En fazla göç, istanbul, Samsun, izmir, Ankara ve Bursa'ya yapılmaktadır.

J- TURİZM :

Ulaşım problemi ortadan kaldırılırsa Kumru turizm açısından son derece elverişlidir. Sahile 35 kilometre olan Kumru gerçekten görülmeğe değer bir ilçedir, insanları sonderece misafirperver ve hoşsohbettir. Kumru yer olarak iki vadi arasında olup, hemen güneyinde Erikçeli Kayabaşısı (BAKACAK) 1200 metre yüksekliğinde görülmeğe değer bir yerdir. Kuzeyde Ericek tepesi ve acı suyu son derece meşhurdur. Kayabaşından ve Ericek tepesinden Kumru'yu seyretmek insanlara alışkanlık yapmaktadır. Kayabaşına gidip bir et yemek, Pösküden deresinde balık yemek, Ericek te acı su herşeye değer.

Ya yaylalarımız: Kumru'da yaylaların sayısı sayılmayacak kadar çoktur. Düzoba Yaylası'na gitmeyen yayla görmemiş sayılır. Soğuk suları ve temiz havası bambaşkadır. 1992 yılından bu yana Düzoba Yayla Şenlikleri yapılmış, yollar düzeltilmiş birde pazar günleri pazar yeri açılmıştır. Düzoba yaylası Kumru merkezine 25 km olup, Fatsa'ya, yani denize uzaklığı 60 km'dir. Ericek Yaban Çileği şenliği muhteşem olmaktadır. Ericek 100 dönümlük bir alana sahip olup Kumru’ya uzaklık 7 kilometre kadardır. Soğuk su ve çamlığı özelliklede çileği son derece meşhurdur.

Önemli şahsiyet olarak Fizmeli Abdi Hocanın kabirini ziyaret etmeyen hemen hemen yok gibidir. Ayrıca Fizme Kurban ve Ramazan Bayramlarında birinci gün muhteşem güreşler tertip etmektedir. Fizmenin bu geleneği hangi tarihte başladığı belli değildir. Fizme denilen köyün topraklarına davul ve zurna sokulması şayet sokulursa öleceğine inanma mevcut olup, kurulduğundan bugüne davul zurna sokmaya kimse cesaret edememiş, büyük alimlerin bu topraklara okuduğu inancı hakimdir.

K- EĞİTİM :

Kumru'nun bütün köylerinde okul mevcuttur. Eğitimin sekiz yıla çıkartılmasıyla Aşağıdamlalı (Aşağı Fizme) merkez ilköğretim olarak çevre okullardaki öğrencilerin sekiz yılı okumaları için düzenlenmiştir. Ayrıca Cokdeğirmen Merkez çevre okulların öğrencilerin" sekiz yılı tamamlamaları için ilköğretim olarak programlanmıştır. Kumru merkezde iki ilköğretim, bir lise (buyıl çok amaçlıya çevrilmiştir) ve bir de imam Hatip Lisesi mevcuttur. Merkeze bağlı mahallelerde de okullarımız mevcuttur. Son bilgilere göre Kumru'da okuma yazma oranı %76'dır. Genel olarak erkeklerde okuma oranı %60'dır. Kadınların okuma oranı bu oran karşısında düşüktür. Lise ve yüksekokul çıkışlı köy olarak Aşağıdamlalı ve Tekke benim bizzat incelememde (BEKİR AKKAYA) köylerde birinci sırada yer almaktadırlar. Ancak Fizme (Aşağıdamlalı ve Yukarıdamlalı) imam Hatip Lisesi çıkışlı olarak köylerin birinci sırasında oturmaktadır.

KUMRU'NUN TARİHİ

Kumru tarihinin Fatsa ve Ünye ile çok yakın ilgisi vardır. Fatsa’nın bilinen tarihi M.Ö. on bin yılına kadar indiği çeşitli araştırmalarla tespit edilmiştir. Fatsa ve Ünye’de deniz sahiline iniş M.Ö. üç bin yılında gerçekleşmiştir. Sahildeki insanların sıtma hastalığına yakalanması, insanların yüksek kesimlerde (yayla) yerleşmeye yol açmıştır. M.Ö. 1270 Yıllarında Ünye bir sömürgedir. M.S. 395’te Doğu Roma İmparatorluğunun sınırları içersindedir. Son olarak ta Selçuklular 3. Alparslan zamanında Türklerin eline geçmiştir.

Fatsa, Pontos Krallarından Farnakas tarafından kurulmuştur.

2.Farnakes’ten sonra bu bölgede ayrı bir sülaleden gelen Polemen hükümdarlık yapmıştır. Polemen devrinde Fatsa’dan, Trabzon’a kadar uzanan sahil kısmıyla içerde Tokat ,Niksar ve Kumru Bölgelerini kaplayan bu sahaya Polamonyak(Pont Polamonyak Devleti) adı verilmiştir.

Kumru ve Fatsa çevresi M.Ö. 584-555 yıllarında Pers’lerin elinde kalmıştır. Pers’lerin en büyük özelliği ateşe tapmalarıdır. Bu ateşe tapanlara(ateşgete) denilmektedir. Çevrede en büyük tapınaklarını Sakarat ve Yalman tepelerine yapmışlardır. Esas itibarıyla M.Ö. 555 yılında bölgeye Pers’ler hakim olmuştur. İskender, M.Ö. 344 yılında Anadoluya geçti. Anadolu, Suriye, Mısır ve Filistin topraklarını ele geçirdi. İran üzerine yürüyen İskender Erbil civarındaki Gavgamada Savaşı’nda Kadamanus’u tam bir hezimete uğratarak M.Ö. 331 yılında Pers Devleti’ni tarih sahnesinden silmiş oldu. Karadeniz sahil siteleri de İskender’in hakimiyetini kabul ettiğinden, Kumru çevresi de Pont Devleti’nin hakimiyeti altına girmiş oldu. Pont Krallığının çeşitli değişikliklerine de maruz kalan bu bölge üç asra kadar yine bu krallıkla idare edilmiştir.1.Polamon’un hükümet merkezini Fatsa’dan biraz doğuya kaydırarak bugünkü Bolaman’a yerleşmesiyle idareye devam etmiştir. (M.Ö.42-8)

Romalılar Anadolu’ya tamamen hakim olduktan sonra, Anadolu, Galatya, Polamonyak ve Kapadokya pontu adlarıyla üç pont bölgesi kurdular. (M.S.70) Birleştirilen bu pontlara Sivas’tan sonra Trabzon merkezlik yaptı. Pontlar bir genel valinin idaresinde 11 vilayete ayrılmak suretiyle, idare edilmeye çalışılmış, üç asır kadar devam eden bu yönetim, Kumru ve çevresinin de o devirde maruz kaldığı yönetimlerden birisi olmuştur. Bu toprakların, Polamonyak Dukalığı adı altında idare edilmesi, Anadolu’nun Doğu Roma Devleti topraklarına katılma tarihi olan M.S. 395 yılına kadar devam etmiştir.M.S. 391 yıllarında Orta Asya’dan Anadolu’ya büyük göçler halinde gelen Peçenek ve Kuman Türkleri Kumru ve çevresine yerleşmişlerdir.

Hıristiyanlığın Anadolu’ya yayılmasıyla bu bölgede oturan halk çeşitli tesirleri altında kalarak Hıristiyanlığı kabul etmiş, buna bağlı olarak Kumru ve çevresinde de bir çok kilise inşa edilmiştir. Bu durum Savlı Bey’in 1075 yılında Samsun’dan Girasun’a kadar olan bölgeyi feth etmesiyle son bulmuştur. Kumru’num Da içinde bulunduğu bölge uzun süre Türkmen boylarının halkı tarafından şenlenmiştir.

1104 yılında Bizans Kıralı Aleksius bu bölgeye yürüdü. Danişmed Ahmet Gazi Niksar’dan Şebinkarahisar üzerine doğru yola çıktı. Burada şiddetli bir savaşa girildi. İsmail Gazi’de Amasya’dan ayrılarak

Kumru çevresinde Bizanslılarla karşı karşıya gelerek içeri bölgelere girmesini önledi. Daha sonra İltekin Gazinin taktikleriyle Kumru ve çevresi Danişmentlilerin topraklarına katılmıştır.

İsmail Gazi’nin bölgeden ayrıldığını anlayan ve dağılan Bizans ordusu tekrar bölgeyi ele geçirdiler.

İçeri bölgeye girmeye cesaret edemediler ve bu kez Ünye’yi ele geçirdiler. 1. Kılıçarslan Kumru ve Ünye çevresini tekrar Türk topraklarına kattı. Bölge tamamen Türkmenler tarafından yerleşme sahaları yapılmış,

Buralarda oturanlar Oğuz Boyları oymakları arasında erimişlerdir. (1142-1164) yılları arasında Ünye’den Fatsa’ya kadar uzanan sahil şeridiyle Kumru ve çevre bölge Türk boylarının elinde kalmıştır. Danişmed Devletinin zayıflamasından sonra Anadolu Selçuklu Sultanlarından 2. Kılıçarslan Sivas’ta hükümdarlığını ilan etmiş ve 1178 tarihinden itibaren bütün topraklar 2. Kılıçarslannın idaresi altına girmiştir.

Selçuklu Devletinin Köse Dağı savaşından sonra Anadoluda gücünü kaybetmesi üzerine bir çok beylikler türemiştir. Sivas, Canik, Tokat ve Erzincan topraklarında da bir çok beylikler oluşmuştur. Bu karışık durumda Sivas ve çevresi (1327-1380) yılları arasında önce Eratna Beyliğine sonra Kadı BURHANETTİN Devleti zamanında Kadı Burhanettin’in idaresine geçmiştir. Önceden kurulan Tacettin BEY Ordu topraklarının büyük bir kısmını ele geçirmiş, bu durum uzun sürmemiştir. Hacı Emir Oğullarından Süleyman Bey 1389 yılında Tacettin Bey’i yenerek Kumru ve çevresini idaresi altına almıştır. Süleyman Bey’e Girasun Fatihi de denilir.

Yıldırım Beyazıt 1398 yılında Sivas, Canik(Samsun) VE Ordu topraklarına girerek bu bölgeleri Osmanlı topraklarına katmıştır. Kumru bölgesinin kesin Osmanlı topraklarına katılışı 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanına raslar. Fatsa , dolayısıyla Kumru 1921(1337) yılında Samsun Sancağından ayrılarak müstakil Ordu Livasına bağlanmıştır.

Kumru’nun bilinen ilk idari teşkilatı, Trabzon Vilayeti Samsun Sancağı, Bugünkü Yalnızdam Köyü merkez olmak üzere “Nefs-i Serkeş Kadılığı”dır. Cumhuriyet devrinde Fatsa ilçe olduktan sonra 1926 yılında Fatsa’ya bağlanmıştır. Aynı yıl Kumru nahiye olmuştur. 1957 yılında belediye olan Kumru ilçesi , Karacalı Köyü merkez olmak üzere 7033 sayılı kanun gereğince 1 Nisan 1960 yılında ilçe olmuştur.Bekir Akaya-1999



İLÇENİN ÜNLÜLERİ

Davut YILMAZ(Ordulu Davut ):

1937 yılında Kumru’nun Karaağaç köyünde doğdu. Küçük yaşlarda güreşe başladı.Kırpınar güreşlerinin her boyunda birincilikler kazanan Davut Yılmaz 1965 yılında küçükorta, 1966 yılında büyükorta, 1969 yılında başaltı güreşlerinde birinci oldu. 1972 yılında başpehlivanlık finalinde kura ile ikinci, 1973 yılında ise Kırpınar Başpehlivanı oldu.

Ordulu Mustafa BÜK’den sonra Ordu’yu en iyi şekilde temsil eden ve tüm ülkeye tanıtan DAVUT YILMAZ evli ve 5 çocuk babası olup, halen Kumru ilçesinde esnaflık yapmaktadır.

HACI MEHMET EFENDİ : ilk Kumruya göç edenlerin başında yer almış bir kişi olup Kumru’nun kurucularındandır.

SAİT KADI:Cumhuriyet öncesinde Erzurum Kadılığı yapmıştır. II. Abdulhamit’in 52 Mebusundan biridir, Canik sancaklığı Mebusluğu yapmıştır.

HALİL SITKI BEY:Cumhuriyet döneminde Türkiye Büyük Millet meclisinin ikinci dönem milletvekilidir. Kumru’nun kurulmasında büyük katkıları olmuştur.

ABDURRAHMAN HİLMİ BİLİCİ(Abdi Hoca): Kumru’nun Çakıllı mevkii ve Aşağıdamlalı Akdana mevkiinde iki ayrı Medrese açmış olup, 40 yıl bu Medreselerde Muderrislik yapmış, yöredeki çalışmalardan dolayı M. Kemal ATATÜRK tarafından kendisine Sancak hediye edilmiştir.

AHMET ZEKİ KUMRU:Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Milletvekilliği ve Senatörlük yapmıştır. 1961 Anayasasının hazırlanmasında kurusu meclis üyeliği yapmış, siyaseti bıraktıktan sonra bir süre avukatlık yapmıştır.

ABDULLAH KUMRU:Karadeniz Ereğlisi Cumhuriyet Savcılığı yaptı. Maden Teknik Araştırma Enstitüsü ve daha sonra TRT’de Müfettişlik görevinde bulunmuştur.

GÜNAY YALIN:1977-12 Eylül 1980 tarihleri arasında Ordu Milletvekilliği yapmıştır.

EYÜP FATSA:1999 Nisan Ordu Milletvekili olarak Parlamenta’ya girmiştir.

MEHMET PAK:1999 Nisan Genel seçimlerinde İstanbul Milletvekili olarak Parlamento’ya girmiştir.

KUMRU’DAN EFSANELER

YAR BAŞI

Kumru ilçesinin çıkışında bulunan, Yar başı diye adlandırılan büyük kayalık eskilere göre, idam mahkumlarını bu kayalıklardan aşağı gözünü bağlayarak, aşağıya atmaktadırlar. Böylece mahkum idam edilmiş sayılmaktadır.

Günümüzde ise, bu büyük kayalığın taşlarından faydalanılarak Kumru ilçesinin sokaklarındaki yol yapımında kullanılan parke taşları imal edilmektedir. Bu denli faydalı bir yerin yakı gelecekte, ırmağın ve yağmurun tesiri ile yok olacağı ve eski özelliğini kaybetmesi Kumru halkı için üzüntülü bir gerçektir.

KUŞNAVAK KAYASI EFSANELERİ

Bulunduğu köyün ismini alan bu kayanın, bir çok efsanesi bulunmaktadır. Bunları şöylece sıralıyalım:

KAYANIN PARÇALANMA EFSANESİ: Kuşnavak Kayası denilen bu kaya, önceleri düşünemeyeceğimiz kadar büyükmüş. Günlerden bir gün, gökyüzünden gelen bir ilahi kuvvet ile param parça olmuştur. Bu ilahi kuvvetin büyük ve sihirli bir kılınç olduğu söylenmektedir.

İki ırmak arasında bulunan bu kaya parçalanınca ortasında bulunduğu Elekçi ve Karapınar ırmaklarını geçememiş ve parçaları bu ırmaklara kadar yayılmıştır. Şimdi ise bu bölge taşlık ve kayalık ormanlardan ibarettir.

Bu efsaneyi doğrulayan şöyle bir olay söz konusudur, kayanın bulunduğu yerde, kaya parçalarının üst üste gelmesi ile oluşan meralardan birinden bir kedi gönderilmiş. Gönderilen bu kedi Elekçi ırmağından çıkmıştır.

CİNLER VE PERİLERİN EFSANESİ: Söz konusu kayanın parçalanmasıyla oluşan meraların birinde cinler ve periler yaşamakta olduğu söylenir. Burada yüklü bir hazine bulunduğu söz konusu edilmektedir. Kayanın yakınında bulunan bir evde tek başına bir ebe yaşamaktaymış. Bir gün cinlerin hamile olan hanımı hastalanmış, bunun üzerine cinler ebe kadının evine gelmişler, onu yaşadıkları meraya götürmüşler ve dertlerini anlatmışlar, bu ebe kadın, cinlerin karısına doğumunda yardım etmiş ve çocuk doğunca, cinler ebe kadına mükafaat, yani karşılık olarak eteğine bir etek bir şeyler koymuşlar. Kadın yolda giderken, eteğindekinin ne olduğunu merak ederek eteğine bakmış, birde ne görsün, bir etek dolusu kömür. Kömürleri yere dökmüş ve yoluna devam etmiş. Fakat eteğinin lastik kıvrımında birkaç kömür parçası kalmış, eteğini çıkarırken bir şeyler duymuş birde ne görsün üç tane altın parçası. Sonradan düşünmüş ben ne aptallık edipte, eteğimdeki bir etek altını döktüm demiş. Ve hemen altınları döktüğü yere gitmiş. Altının yerinde yeller esiyormuş.

Bundan anlaşıldığı gibi cinlere göre kömürün altın olduğu söylenmektedir.

KUŞNAVAK KAYASI

Bilinmeyen kişiler tarafından Kuşnavak kayasına At mehnisi yapılmış. Ve atlar burada bağlanıyormuş.yapılmasındaki birinci sebep budur.

Düşmanlarla savaş halinde iken büyük bir kayanın üzerinden düşmanın gelip gittiğini kontrol etmek için yapmıştır. İkinci sebep budur.

EFSANESİ: Kuşnavak Kayasının içinde, yani mağaranın orta yerinde, taşa yapışık altın bir çanak varmış. Ancak bu çanağa bu zamana kadar kimse ulaşamamış. Mağaranın içerisine girince elde bulunan ışık sönermiş.

KIRKKIZLAR EFSANESİ

Çok önceleri Kumru’nun yaylalarından birine, kırk tane kız birlikte yanarmış. Birgün bu kızlar bir bebek yapmışlar fakat bu oyuncak bebek bir sahici bebek oluvermiş ve canlanmış. Bu bebek, kızların çok hoşuna gitmiş. Hepsi de bebeği istiyorlarmış. Bu nedenle aralarında bebek yüzünden büyük çatışma çıkmış ve çatışma sonucunda, hepsi de ölmüş.

Öldüklerinde çatışma yaptıkları saha onların kanlarıyla ıslanmış. Günümüzde yaylalarda bulunan ve sarı renk çiçek açan Avu çiçekleri, bu yaylalarda kırmızı açtığı bilinir. Ve çiçeklerin kırmızı açmasının sebebinin bu çatışma olduğu söylenir.

Bundan dolayıdır ki, bu yaylanın ismi şimdiye dek “Kırkkızlar yaylası” olarak kalmıştır. Bu yaylada kırk kızın mezarları yan yana dizilmiştir. Buraya çeşitli kimseler ziyarete gelmektedir.

KUMRU’NUN GELENEK VE GÖRENEKLERİ

(EVLENME VE CENAZE TÖRENLERİ)

Kumru’ nun kendine göre düğün ve cenaze törenleri vardır. Bu adetleri sırası ile, kız isteme, nişan, düğün, ve cenaze törenleri vardır.

Kız İsteme :

Şehir düğünü ile köy düğünü birbirinden ayrılır. Köylerde oğlan tarafı, oğlan evlendirmek için kız arayıp sormaya başlarlar. Nihayet beğendikleri kızı bulduklarında kız tarafına iki veya üç kadın gönderirler. Eğer kız tarafının erkek ve erkek tarafı beğenilirse ‘‘ nasip ise ne diyelim, ailce düşenelim ’’ der. Ondan sonra kız tarafı düşünür taşınırlar , kızlarına da emsali olan bir kız tarafından, erkek tarafını sordururlar. İyi olduğu anlaşılırsa kız tarafı müsbet karşılar, kötü oldukları haberi üzerine ret cevabı verilir. Kabul edilirse söz kesimi: Daha sonra erkek tarafı iki veya üç defa kız tarafına adam gönderilir. Son söz kesmeye giderken kız evine,o akşam erkek evi, yenecek kumpanyayı götürür. Ayrıca birde koç götürürler. Son söz kesmekte kızın kesiri kesilir (altın, yatak, yün, sandık). Bunlar listeye geçirilir. Bir liste kız evinde kalır bir listede oğlan evinde kalır. Eğer yakın bir zamanda alınmayacaksa nişan düğünü yapılır.

Nişan :

Nişan için evvela nişan yüzüğü, bilezik, giyecek gibi bir takım giyim eşyaları götürülür. Nişanda oğlan tarafından giden kadınlar kızı gelin gibi giydirip nişan yüzüğü takarlar. Bu nişan merasiminde oğlan tarafından giden misafirler kız tarafından olan misafirler kızın yakasına bir miktar takı takarlar. Bu takıda kızın çeyiz masraflarını karşılar. Bu arada oğlan tarafına da yemek verilir. Bu yemeği kız tarafının hizmetlileri getirir. Yemeğin sonunda şerbet getirilir. Bu şerbete bahşiş atmak gerekir. Sofrada gelin olacak kızın babası, o yoksa kayını,o da yok ise damat tarafından akrabalarından kim var ise,birinci bahşiş damat tarafına düşer. Sofrada kim varsa bahşiş atar. Bu atılan bahşişte şerbeti hangi kadın getirdiyse atılan bu bahşiş onun olur. Yalnız bu anlattıklarımız şehre mahsus değildir. Gürcü düğünleri de buna uymaz. Herkes vedalaşır ayrılır. Bu ara şunu belirtelim; damat olacak delikanlı kayınvalidesine, babalığına, kızın dayılarına, halalarına gözükmez. Kayınçolar emsali veya damattan küçükse, baldızları var ise, baldızları nişanlı kızdan küçükse onlarla konuşabilir. İki nişanlı kesinlikle konuşamaz. Kız için de bu geçerlidir.

Düğün:

Artık günler, aylar birbirini kovalar,düğün hazırlıklarına başlarlar. Oğlan tarafı kız tarafına haber yollar. Kız,içinde olmak şartı ile kız tarafı ve oğlan tarafı birleşerek şehirde bir mağazaya girip ellerindeki listeye göre urba kestirirler. Kız tarafı alınan eşyaları kendine , oğlan tarafı da kendine alınan eşyaları da bilahare oğlan evine gelir. Artık bir iki hafta içerisinde kızın yatakları hazırlanıp, giyecekleri dikilir. Sıra düğün hazırlıklarına gelmiştir. Oğlan tarafı kız tarafına ,düğünün ne zaman yapılacağına dair haber göndererek düğünün gününü tayin ederler. Kız tarafı hazırsa “EVET” , hazır değilse gün ister.



Kumru’da düğünler üç kısma ayrılır:

1.Düğün salonlarında yapılan düğünler,

2.Çalgılı (davul zurnalı) ve güreşli düğünler,

3.Sırf Mevlid ve dualarla yapılan düğünler.

Şayet düğün Perşembe günü yapılacaksa , Çarşamba gününden dua buyurulur. Genellikle öğle namazından sonra bütün konu komşu düğüne söylenir. Her iki taraf da söyler. Düğün Pazar günü olacak ise Cumartesi günü dua buyurulur. Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan gece veya Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece veya oğlan evinde yeme içme olur.kız evinde kına gecesi olur. Oğlan evinde ki (mesafe uzaksa gündüz) yakınsa akşam namazı ile yatsı namazı arası oğlan evinden kız evine, kızın altın ziyneti,giyecek eşyası ve kınası gider. Bunun yanında bir de tatlı sinisi gider. O gece kız evinde kadınlar kendi aralarında şenlikler yaparlar. Aynı gece kız evinden oğlan evine damat’a ait bohça gelir. Buna da DÜRÜ denilir.Kız evinden gelen dürücüler bir odaya alınır. Hususi olarak onlara ikramda bulunulur. Yemeğin sonunda pilav geldiğinde sofraya kaşıklar dikilir. Sofradan bir kişi seçilerek bu işe sofra tutma denilir. Seçilen keşi sigara,tavuk v.s. birşeyler ister. Dedikleri de tepsiyle sofraya gelir.kızın en yakınları sofranın üstüne dürüyü koyar. Düğün sahibi bu dürünün üstüne bir miktar bahşiş koyar. Bu bahşişte, dürüyü getiren şahsındır. Böylelikle sofra dağılır. Aynı gece kıza kına yakılır. Sabah olur. Oğlan tarafının davetlileri yavaş yavaş oğlan evine gelmeye başlarlar. Kız tarafına da oğlan tarafından münasip kişiler gelir. Yeme içme merasimleri düzenlenir. Öğleden sonra gelin evinde gitme hazırlığı başlar. Var ise araba, yoksa atla gidilir. Bu arada giderken kız evine bir koç götürme mecburiyeti vardır. Koçu alıp yola çıkarlar. Düğün evine yaklaştıklarında yolları kesilebilir. Bunu da köyün gençleri yaparlar. Orada koç verilir. Yolda açılmış olur. Kız evine varılır. Yarım veya bir saat aradan geçer. Sandık veya yatak üstüne iki çocuk oturturlar. Kızın kardeşi veya hemşiresi veya düğün sahibi çağırılır. Oğlan tarafından o çocuklara bahşiş verilir.daha sonra sıra gelini çıkartmaya gelir. Gelinin kapısını kilitlerler. Bir miktar bahşişte kapayanlara verilir. Daha sonra da gelin çıkar. Gelin, vasıta varsa vasıtaya, vasıta yoksa ata bindirilir. Gelinle beraber gelinin yengesi veya hemşiresi gelinle birlikte oğlan evine giderler. Gelin evinden damat evine gelirken birkaç yerde yol kesme olur. Tabii ki bahşiş verilir. Sonunda gelin damatın kapısına gelir. Eğer kızın bir noksanı varsa isterler. Vasıtadan dışarı çıkar. Kıza ait eşyaların bir senedi yapılır. Bu senet kızın babasında veya kardeşinde kalır.bu da ileride kızla oğlan ayrılmak veya boşanma durumu olduğunda malları almak için yapılır. gelin vasıtadan indiğinde kafasına fındık, para, şeker atarlar. Para atmalarının sebebi zengin olsun diye. Şeker atmaları da araları şeker gibi olsun diye, bunun yanında gelinin kucağına küçük oğlan verilir. Bunun manasıda şudur. İlk çocuklar oğlan olsun diye. Bundan sonra gelinin kaynanası veya damadın kız kardeşi gelinin koltuklarına girerek bir odaya geçirirler. Daha sonra kız tarafından gelecek misafirlere yemek verilir. Bundan sonra oraya bir imam çağırılır. Kızın kardeşi veya amcası veya dayısı veya bir yakını orada bulunur. Hoca nikah yapar. Terbiye icabı kızın yakını, kızdan vekalet alır. Oğlanın yakını da oğlandan vekalet alır. Böylece nikah kıyılmış olur. Daha sonra evdeki kalabalık dağılır. Yatsı namazından sonra damatla gelin odalarının kapısına gelir. Oğlanın yakınlarından bir kadın gelinin yanındadır. Dua ile oğlan gelinin odasına girdiğinde oradaki kadın gelinle damadı elele tutuşturur. Kadın çıkar. Damat gelinin sağ ayağına basar. Tatlılar yenir. Her ikisi de abdest alarak ikişer rekat namaz kılar. Daha sonra duvak düğünü yapılır. ertesi akşam geline kaynanası, kayınbabası ve görümcesi eli öptürülür. Bir iki gün sonra da damat tarafının bütün akrabaları kayınvalidesi ile gezilerek elleri öptürülür. Ve bahşiş verililr. Bahşişte gelinin olur.

Kavum :

Düğünden birkaç gün sonra gelinin babasının evine Kavum’a giderler. Kısaca yumurta yeme denir.

Yukarıda anlattığımız Kumru’ ya ait düğün gelenek ve görenekleri daima vatanımızdaki düğün geleneklerine ve törelerine benzerlik gösterir. Bunun sebebi de milletimizin örf ve adetlerine bağlılığındandır. Bu adetlere uymayanlar hor görülebilirler.

Kumru’ da Cenaze Törenleri :

Ölen bir kişinin evine bütün komşuları toplanır ve yas tutarlar. Ölen kişi erkekse erkek hocalar, şayet kadın ise ölüyü ehil ve dürüst kadınlar yıkar. Sonra ölü kefenlenir.hoca gelince ağlayanlar ağlamasını keser. Ölüyü kaldırma işi başlar. Hoca toplanan ahaliden haklarını helal etmesini ister. Bunun sebebi de ölünün öbür dünyada azap çekmemesi içindir. Sonra ölüyü tabuta koyarak musalla taşına veya cami önünde götürülerek orada cenaze namazı kılınır. Bu arada tabut taşınırken insanlar cenazeye son insani vazifesini ifa etmek için sık sık omuz değiştirerek yani kırkar adım taşırlar. Buna sadece erkekler katılır. Ölü mezara getirilir. O en yakınlar yakınları tarafından mezara indirilir. Ölü sağ tarafına yatırılır ve tahta ile kapatılır. Bir takım diken ve ağaçlarla örtüldükten sonra üzeri toprakla höbek şeklinde kapatılır. Bittikten sonra Kur’an veya dua okunur. Sonra hoca talkın verir. Daha sonra cenazenin devri yapılır. mali durumları iyi ise hatim indirilir. Konu komşu cenaze evine yemeklerle gelerek üzgün olan cenaze evine teselli vermiş olurlar. Daha sonra kırkıncı gecesi okutulur.





BAZI MAHALLİ KELİMELER

1. Mutfak = İçer

2. Fasülye = Bölce

3. Ahır = Tam

4. Devamlı = Vire. vire. pasa. pasa

5. Patates = Kartopu gostil

6. Mısır = Misir

7. Tarla = Talla

8. Bahçe = Bahça

9. Elma = Alma

10. Soba = Peşkül

11. Tuvalet = Hela

12. Yalnız = Yaluz

13. Güğüm = İbrik

14. Taş = Gaya

15. Evet = He- Hı

16. Efendim = Nevar- Buyur

17. Salon = Hayat

18. Arkadaş = Aga- Agali

19. Islak = Höl

20. Sabah ile öğlenin arası = guşluk

21. Güzel = yosma

22. Sepet = Gıdık

23. Depo = Hambar

24. Acıma duygusu = Aşşş

25. Çağırmak = Yuuu

26. Al = Meh...

27. Baba = Buba

28. Amca = Emmi

29. Yenge = Gelin abu

30. Anne = Abu- Ana

31. Gülmek = Kişnemek

32. Alçak kısımları = Cenik

33. Muşmula = Töngel

34. Pantolan = Pantol

35. Elbise = Fistan

36. Gömlek = Entere

37. Atlet = Göynek

38. Hırka = Patlu

39.Çeşme = Puar

40. Ne çabuk = Haçan

41. Kız = Gız - gı

42. Erkek = Lon- la

43. Biraz önce = Demin

44. Hakikaten = Hakgetlen - hakget

45. Önceki gün = Öten- Ötogün

46. Kümes = Pünnek

47. Ceket = Aba

48. Yarın = Biroon

49. Çok karanlık = Zifiri karanlık



KUMRU’NUN YEMEKLERİ

Kumru’nun kendine has bir çok yemeği vardır. Bu yemekler genellikle burada yetişen bitkilerden yapılan yemeklerdir.

Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1. Pancar yemekleri

2. Mısır çorbası

3.Yayla çorbası

4.Tarhana çorbası

5. Pancar heyresi

6. Turşu kavurması

7. Taze fasulye

8. Keşkek

9. Karmaç

10. Çerkez tavuğu

11. Sokluk

12. Turşu dingili

13. Kadınbudu köfte

14. Patates salatası

15. Lokma

16. Pancar turşusu

17. Un helvası

18. Baklava

19. Su böreği

20. Yarımca börek

21. Çutlama

22. Ekmek tabkısı

23. Kabak tatlısı

24. Çoban salatası

25. Sütlaç



ÇOCUK OYUNLARI

1. Saklambaç

2. Elek

3. Yalancıyı yakan top

4. Esas yakan top

5. Aç kapıyı bezirgan başı

6. Seke seke ben geldim

7. Dokuz çomak

8. Top ile oynan bom

9. Topsuz oynan bom

10. Kağıtla oynanan bom

11. Tren

12. Nokta nokta

13. Elden ele

14. İsim bitki

15. Körebe

16. bombil

17. Bokuç

18. Arabistan buğdayları

19. Üç taş

20. Dokuz taş

21. Oniki taş

22. Zıldır zıp

23. Kemik

24. İstop

25. Kelime oyunu

26. Eski minder

27. Kurtlar gitti meydan bize kaldı

28. İç dış

29. Kanatlı çizgi

30. Altı cizgi

31. Dokuz cizgi

32. Mektup çizgisi

33. Deve cüce

34. Sayı oyunu

35. Bektaş

36. Harf oyunu

37. Tanıtma oyunu

38. Ateş alma

39. Annem kuyudan su çeker

40. Yağlıpide eski pide

41. Küçük kız

42. Attı vurdu

43. Köşe kapmaca

44. Tilki tilki saatin kaç

45. Kaskatırancı kaç

46. Telefon

47. Ormancı

48. Dama

49. Birdirbir

50. Çıt pıt

51. Andan tura

52. Altı taş

53. İpatlama

54. Güvercin takla

55. Mendil kapmaca

56. Kar topu

57. Gölgeye basma

58. Çelik çomak

59. Con con ciki

60. Misket

61. Yılan

62. Yön bulma

63. Top başına

64. Eşini bul

65. Tavşan kaç tazı tut

66. Hastaneden çık yan basa basa

67. Postacı

68. Suçlu ve avukat

69. Kibrit oyunu

70. sesle eşya bulma

71. Tombala

KUMRUDA SÖYLENEN MANİLER

Ak salon yeşil salon,

Dağları dolaşalım,

Aramızda Kumru var,

Mektupla buluşalım,

<<<<<<<<<<<<<<<

Kumru’nun üstü diken,

Yaktın beni gül iken,

Allah'ta seni yaksın

Üç günlük gelin iken.

<<<<<<<<<<<<<<

Gidiyorum ağlama

Karaları bağlama

Ben gidiyorum Kumru’dan

Yüreğimi dağlama.

<<<<<<<<<<<<<<

Gitti gidemiyom,

Düş gördüm seçemiyom,

Ben ayrıldım Kumru’ dan

Kumru’ suz duramıyom.

<<<<<<<<<<<<<<

Bal goydum yeni deyin

Yüreği yansın deyin

Aldım yari elinden

Çatlasın ölsün deyin.

<<<<<<<<<<<<<<<

Ben gidiyom öğün var

Taşlar alda döğün var

Yar üstüne yar tuttum

Yılan olda sürün yar.

<<<<<<<<<<<<<<<

Duman geliyor duman

Duman benim düşmanım ,

Bu gün yarimi gördüm

Konuşmadım pişmanım.

<<<<<<<<<<<<<<<<

Armut dalda sararsın,

Kız beni ararsın,

Ateş oldum yanıyom,

Sen olsan hep yanardın.

<<<<<<<<<<<<<<<

Dere sıra çınarsın,

Kız sen beni sınarın,

Ateş oldum yanıyom,

Sen olsan hep yanarsın.

<<<<<<<<<<<<<<<

Ağacın başı benim,

Toprağın taşı benim.

Vatana kim ağlarsa,

Gözünün yaşı benim.

<<<<<<<<<<<<<<

Erikler dalın eğmiş,

Eğmişte yere değmiş,

İşte geldim giderim,

Zararım kime değmiş.

<<<<<<<<<<<<<<<<

Şu yollar uzun yollar,

Mektupta sözüm yollar,

Yazar da güzün yollar.

<<<<<<<<<<<<<<<<<

Kış sonu yaz görülür,

Mevsimler az görülür,

Komşu tavuğu komşuya

Ne iştir gaz görünür.

<<<<<<<<<<<<<<<

Entarisi ekleme,

Ufacık ilikleme,

Benden sana fayda yok,

Boş kapıyı bekleme.

<<<<<<<<<<<<<<<<

Yaylanın çimeninde,

İnek güderim inek,

Ah kız senin yüzünden,

yedim beş altı deynek.

<<<<<<<<<<<<<<<<

Ak koyun meler gelir,

Dağları deler gelir,

Kumru’ da seni sevenin

Başına neler gelir.

<<<<<<<<<<<<<<<

Atma beri taşına,

Gözüm doldu yaşınan,

Ben nereye gideyim,

Şu sevdalı aşınan.

<<<<<<<<<<<<<<<<

Mektup yazdım acele

Al beni ehecele,

Mektup benim vekilim,

Gel Kumru’ ya gecede.

<<<<<<<<<<<<<<<<

Uzak yoldan geliyom.

İnce belli Fatımam,

Dünya bir yana olsa,

Seni seni bırakmam.

<<<<<<<<<<<<<<<<

KUMRU’ DA KULLANILAN İLENLEMELER (BEDDUALAR)

• Tavul olasıca

• Mundarını sürüdüğüm

• Şişesice

• Arı batasıca –Soyu gecesice

• Allah güldürmesin

• Kör olasıca

• Geberesice

• Allah’tan bulasıca

• Azrail paklayasıca

• Allah kahretsin

• Allah ıslah etsin

• Allah zürriyetine huzur göstermesin

• Allah çemberimi başağan, carığunu ayağına giydirsin

• Allah belanı versin

• Ocağında incir bitsin

• Sürüm sürüm sürünesice

• Cehennemin dibine gitsin

• Çenesi tutulsun

• Eli kırılasıca

• Dili dolaşasıca

• Allah uyandırmasın

• Aç davunun kesdüce

• Boğazın cıkasıca

• Gıran guyulasıca

• Allah dert versin derman buldurmasın

• Kökü kuruyasıca

• Dermansız dertlere tutulasıca

• Gavur’un gızı / oğlu

• Boyu devrilesice

• Allah seni yedi kat cehenneme götürsün

• Allah sana cennet yüzü göstermesin

• Ödü kopasıca

• Dermansız dertlere tutul

• Soyka kalasıca

• Ocağı batasıca

• Huyun gurusun

Bu yazı Yazı Ordu Haber Gazetesi, Provizyon Gazetesi (Karadeniz Haber Gazetesi) ve Kumru Kardelen Gazetesinde Bekir Akkaya İmzası İle Yayınlanmıştır...


BEKİR AKKAYA/KUMRU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...