Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

1 Aralık 2021

Fatsa Devlet Hastanesi Avrupa’yı Aratmıyor! (Arşiv Yazıları-2006) /Bekir AKKAYA

Bundan bir yıl önce Fatsa Devlet Hastanesi polikliniğinde sıra beklerken, dışarıda sıra bekleyenleri ve içeriyi kontrol eden birini görünce ilgili kişiye takip etmeye başladım. Tam bizim beklediğimiz odanın kapısından hastaları yara yara içeri giren çantalı birinin arkasından odaya girip “sırada beklemeden içeri neden girdiniz?” sorusu üzerine ilgili hanım efendi “ Ben hasta değilim” cevabı vermişti. Bunun üzerine hasta değilseniz burada işiniz ne diye ilgiliyi ikaz etmiş ve ardından bütün Poliklinik kapılarına “ ilaç mümessillerinin ve ilaç tanıtıcılarının muayene esnasında vatandaşları mağdur ederek polikliniklere girmeleri yasaktır.” Yazısı astırmıştı. Bugün o yazılar hala asılı duruyor. Biz o gün Fatsa Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Alaettin Arıkan’la ilgili bir görüşme yaparak gazetemizde ve birkaç internet haber sitelerinde başhekimin uyarılarını önemine binaen aynen yayınlamıştık.

            Doğum bölümüne erkek ziyaretçilerin girmemesi, çocukların ziyaret nedeniyle içeri alınmaması ve yiyecek ve içecek sokulmaması aynen devam ederken, hastalar ve yakınlarınca getirilen şikâyetlerde Başhekim Dr. Alaettin Arıkan problemleri bizzat yerinde çözüyor sık sık personeli ikaz ediyor… Başhekim Dr.Alaettin Arıkan kocaman hastanede gariplerin ve hastaların bir babası gibi. Kendisi biliyor ki onunla çalışıyor, Hanım sekreteri de bir o kadar hastaları ve yakınlarını ikna ederek onlara yol gösteriyor, onlara yardımcı oluyor…

            Başhekim Dr. Alaettin Arıkan Bir yıl önce özellikle yazmamı isteyerek “Hastanemizde yapılan hizmetlerden kesinlikle hiçbir ücret alınması söz konusu değildir. Bıçak parası adında ameliyatlardan sonra alınan para kesinlikle suçtur. Böyle bir durum söz konusu olduğunda hasta ve hasta yakınlarının bunu bizlere bildirmeleri gerekir” demişti. Kendisinin 24 saat telefonunun açık olduğunu belirterek bizlere yayınlanmak üzere özel telefonlarına kadar da vermişti. Ve ardından “bana gelerek veya telefon ederek gerekli şikâyetleri yaparlarsa gerekli işlemin yapılacağını” söylemişti. Bu konuda bir şikâyet büyük ihtimal yapılmamıştır. Bazı alışkanlıkların birden bırakılması yasağın ilanı kadar kolay değil. Bana göre en iyi çözüm “bir rakamın yasal olarak belirlenmesi alanın da verenin de o tarifeyi rahat bir şekilde verebilmesi”nden geçiyor. Sağlığın bedelini işin doğrusu kimse belirleyemez. Bir şeyin yasal olup olmaması bir yana, “kişilere rencide edici türden yaklaşılmasını sağlık açısından sorgulamak, adama ceza verirken bile insanı değerleri göz önünde bulundurmak, sağlık kadar önemlidir diye düşünüyorum.  Neticede insan için paradan da öte çok değerli hasletler olduğunu herkes kabul eder. Para sağlık için de insanlık içinde bir araçtır sadece… Neticede asıl olan sağlıklı bir insan olmak ve sağlıklı kalabilmektir.

            Fatsa Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Alaettin Arıkan bir yıl önce “Bazıları Aracılık Yaparak Para Alıyor! İfadesini kullanarak “Kesinlikle hastanemizde yatanların aracılara gitmemelerini, bir kuruş para vermemelerini, aracılara gideceklerine kendilerine dürüstçe gelerek durumlarını anlatmalarını kolay bir şekilde hastanemizden taburcu olabileceklerini” söylemiş, “böyle bir durum söz konusu olduğu takdirde kendilerinin aranmasını bu durumda her türlü yardımın yapılacağını”ifade etmişti.

            Bu sözlerden sonra tam bir yıl geçti. Ve ben o günden bugüne Fatsa Devlet Hastanesine defalarca gittim, rahat bir şekilde doktorlarıma ulaştım. Bir haftadır yine Fatsa Devlet Hastanesinde ikamet ediyorum.

            Dünden bugüne hastanenin tüm birimlerinde takdire şayan güzel gelişmeler mevcut. Polikliniklerde özellikle çok kalabalık olmasına rağmen hastalar arasında yaşanan“sen girecem ben girecem” çekişmesi ortadan tamamen kaldırılmış. Her doktor odasının giriş kapısının üstüne elektronik bir ekran yerleştirilerek tüm sıradakiler, sıradaki ismi görebiliyor ve hoparlörden sırası gelenlerin adı da okunuyor. Bütün birimler temizlik noktasında pırıl pırıl.

            Başhekim Dr. Alaettin Arıkan önceden olduğu gibi tüm birimlerde sık sık kontrol yapıyor çalışmaları yerinde izliyor. Yatan hastamı ziyaret saati gelmeden ziyaret etmek istediğimde güvenlik “ aman kardeşim ne olur yapma, başhekim bizi kameralarla izliyor” cümlesini kullandı. Ben ısrarla “ ya ne olacak, bizi nerden görecek dediğimde” bana “ bizim başhekim her yeri görür” dedi. Bütün birimlerde kameralar mevcut.  İşlerin bu kadar düzenli olması Hastane personelinin yanında Başhekim Dr. Alaettin Arıkan’ın kendini hastaneye adamasından kaynaklanıyor.

            Özel servis bölümündeki hemşireler ve diğer personeller gece ve gündüz hastalar için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Gördüğüm kadarıyla tüm birimlerdeki hemşireler ve tüm hastane personeli bazı istisnaların dışında hastalar için ne gerekiyorsa yerine getiriyorlar… Kısacası Fatsa Devlet Hastanesi Fatsa için olduğu kadar çevre ilçeler için de büyük hizmet veriyor. Bu şekliyle belki de Türkiye’de örnek alınacak bir hastane… Bu konuya devam edeceğiz…

Bekir Akkaya /29.07.2006 /KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Fatsa Devlet Hastanesi Avrupa’yı Aratmıyor! (Arşiv Yazıları-2006) /Bekir AKKAYA

Bundan bir yıl önce Fatsa Devlet Hastanesi polikliniğinde sıra beklerken, dışarıda sıra bekleyenleri ve içeriyi kontrol eden birini görünce ilgili kişiye takip etmeye başladım. Tam bizim beklediğimiz odanın kapısından hastaları yara yara içeri giren çantalı birinin arkasından odaya girip “sırada beklemeden içeri neden girdiniz?” sorusu üzerine ilgili hanım efendi “ Ben hasta değilim” cevabı vermişti. Bunun üzerine hasta değilseniz burada işiniz ne diye ilgiliyi ikaz etmiş ve ardından bütün Poliklinik kapılarına “ ilaç mümessillerinin ve ilaç tanıtıcılarının muayene esnasında vatandaşları mağdur ederek polikliniklere girmeleri yasaktır.” Yazısı astırmıştı. Bugün o yazılar hala asılı

Görmemişin Bir Oğlu Olmuş! (Arşiv Yazıları)/Bekir AKKAYA

Her dönem ve her çağda insan manzaraları aynı. Uzay çağı ya da bilmem ne çağı diye geçmiş yılları tasnife kalkışsak ta kendini aşamamışlık ya da bilinçlenememe her dönem insanları için geçerli bir durum. Mesela 15’inci yüzyıl sonlarında yaşayan Kazak Abdal bugün aramızda yaşasaydı “Ormanda Büyüyen Adam Azgını” şiirini acaba nasıl kaleme alırdı?

            Benim tahminim Türk Dil Kurumu Sözlüğüne  bakar bazı kelimeleri değiştirse de, Avrupa uyum yasalarını göz önünde bulundurarak düşünce

özgürlüğünü de sonuna kadar zorlayarak daha da sert bir üslup kullanırdı. 450 yıl önce yazılan bu şiiri siz çevrelerinize uyarlarsanız enteresan sonuç çıkacağını ümit ediyor, sizleri Kazak Abadal’ın şiiri ile baş başa bırakıyorum. 

Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez

Alemi tan eder yanına varsan

Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir çim bile çıkmaz karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez

Elin kapusunda kul kardaş olan
Burnu sümüklü gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berber dükkanında oğlan beğenmez

Dağda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez

Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu’mü  fa’sidince keyf getirecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez

Yaz olunca yayla yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli Yenice’si dühan beğenmez

Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir de kaftan beğenmez

Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir Türk’ün kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez

            Buluşmak Ümidiyle…

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Görmemişin Bir Oğlu Olmuş! (Arşiv Yazıları)/Bekir AKKAYA

Her dönem ve her çağda insan manzaraları aynı. Uzay çağı ya da bilmem ne çağı diye geçmiş yılları tasnife kalkışsak ta kendini aşamamışlık ya da bilinçlenememe her dönem insanları için geçerli bir durum. Mesela 15’inci yüzyıl sonlarında yaşayan Kazak Abdal bugün aramızda yaşasaydı “Ormanda Büyüyen Adam Azgını” şiirini acaba nasıl kaleme alırdı?

            Benim tahminim Türk Dil Kurumu Sözlüğüne  bakar bazı kelimeleri değiştirse de, Avrupa uyum yasalarını göz önünde bulundurarak düşünce

30 Kasım 2021

Kumrulular Pikniğinden İzlenimler (Arşiv Yazıları) /Bekir AKKAYA

Merkezi- İstanbul’da bulunan ve 1998 yılında kurulan Kumrulular Derneğinin Maltepe-Başıbüyük Köyü piknik alanında yapılan “Kumrulular Piknik Şöleni”nden söz etmiş ve şölene katılan Kumruluların sayısının da 25.000 kadar olduğunu söylemiştim. Önceki haftadan devamla izlenimlerimi sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum…

            Yılda bir kez yapılan piknik şöleni, katılan Kumruluların sayısı ile değerlendirilecek olunursa Dernek faaliyeti olarak mükemmel bir organizasyon. Derneğin kuruluş

amacı yönünden değerlendirilecekse, pek amaca yönelik bir piknik şöleni olduğunu söylemek mümkün değil. Neticede insanlar birey olarak vakit buldukça İstanbul ya da Ankara’da da olsa pikniğe çıkar kafasına göre çalar oynarda… Bu tür bir araya gelmelerde sadece insanlar tek tek değil toplu olarak bir araya gelip, toplu bir eğlence oluşturmuş olur. Bu toplu bir araya gelişi dernek üstlendiği için, dernek sadece ön plana çıkmış olur.

            İki dernek tüzüğü hazırlayarak, ilgili derneklerin kurulmasına kadar yoğun çaba gösteren biri olarak, tüzüklerde yazılanamaçların hayata geçirilmesinin o kadar kolay olmadığını yakinen biliyorum. İki kez de İstanbul’daki Kumrulular Derneğinin tüzüğünü okumak nasip oldu. Tüzük yazılır da neden hayata geçmez?

            Bunun bir çok nedeni var. Eğer “başkalarının varsa bizde de olsun” mantığı ile ne kurulursa kurulsun başarıya ulaşması mümkün değildir. Başta kurulacak dernek bir ihtiyaçtan kaynaklanmalı ve bu ihtiyaçların giderilmesinin de dernek vasıtası ile karşılanabileceğine inanılmalıdır. “Kendi aklınla ancak akıllı olunur, toplu akılla ise dâhiyane işler ortaya çıkar.” İnsanların kendi aralarında yardımlaşmaları, öğrencilere burs vermeleri elbette güzel şeylerdir. Bu tür insanların bir araya gelmeleri ancak teşkilatlanmak ya da dernekleşme ile mümkündür. Bunun için ise ortak bir yön ve ortak bir amaç belirlemek birliktelikteki başarının hazzını bireylere aşılamak gerekir.

            Dernekler kişilerin egolarını tatmin yeri olmamalıdır. Gizli amacı olanlar ya da derneği kullanarak bir yerleri hedefleyenlerin derneğe zarar vermemesi kaçınılmazdır. Dernekler paylaşmanın, birlikte hareket etmenin “birlikten kuvvet doğar”sözünün hayata geçtiği alanlardır. Bireyler ortak amaç doğrultusunda yeteneklerini birleştirerek aynı heyecanı yaşamalı, fert olarak yapılamayanları birlikte yapmanın hazzına varmalıdır.

            Kumru dışındaki dernek faaliyetleri ile ilgili pek bir bilgim yok. Kumru’da dernekçilik biraz zor. Bizim insanımız bireysel yaşamayı daha çok seviyor. Her tarlanın başında bir ev olan ilçede toplu yaşama alışkanlığı ve teşkilatlanma ya da dernekleşme nasıl mümkün olabilir? 1998 yılından bu yana İstanbul’da çok güzel hizmetlere imza atan Kumrulular Derneği şimdilik bizim için en başarılı bir dernektir. Buna rağmen 25.000 kişinin katıldığı Piknikte kimse kimseyi pek tanımıyor. Tanınanlar ise dernek yönetiminde de olsa, misafir koltuğuna oturup, davet ettiklerine bile oradan kalk diyebiliyor. Neticede bireysellikten ve öne çıkma hesaplarından olsa gerek 180 hanelik Başıbüyük köyde “muhtarı biz seçtik” öğünmesi ile yetinip, “muhtar Kumrulu” demenin hesaplarını yapamıyor. Küçük hesaplar düşüncesi ile 180 haneli bir köyde 180 haneden 180 Kumrulu muhtar adayı olabiliyor… Neticede 180 hane bir Kumrulu aza bile seçemiyor…

            “Senin derneğin, benim derneğim” mantığı ile bir etkinliğin bile başarılı olmaması için uğraş veren anlayışın dernekten söz etmesi düşünülemez…

            Başarılı bulduğum piknik şöleninde “dernek yönetiminin” geçmişte hizmet veren dernek yönetimine plaket vermesini ve ödüllendirmeyi sadece burs verenlere indirgemesini pek anlamış değilim. Neticede böyle bir derneğin yelpazeyi daha geniş tutması ve özellikle de derneği “senli benli” duruma sokması pek yerinde bir durum değildir. Neticede Kumruya uzak-yakın kendi yetenekleri doğrultusunda hizmeti geçenler bu beraberlikte anılsaydı çok yerinde olurdu. Ya da bir vesile ile yeni dernek yönetimi takdim edilseydi, gelen misafirlere tanıtılsaydı… Büyük ihtimal bazı noksanlıkların ana nedeni “plansızlık ve görev dağılımının eksikliği” olsa gerek…

            İlgi ve alakalarından dolayı Dernek başkanı Celalettin Dervişoğlu’na, Mali Müşavir Mustafa Çaya’ya , Avukat Hakan Çetik ve Telekomcu Dostum Metin Dinç’e ve tüm dostlara teşekkür ediyorum…

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Kumrulular Pikniğinden İzlenimler (Arşiv Yazıları) /Bekir AKKAYA

Merkezi- İstanbul’da bulunan ve 1998 yılında kurulan Kumrulular Derneğinin Maltepe-Başıbüyük Köyü piknik alanında yapılan “Kumrulular Piknik Şöleni”nden söz etmiş ve şölene katılan Kumruluların sayısının da 25.000 kadar olduğunu söylemiştim. Önceki haftadan devamla izlenimlerimi sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum…

            Yılda bir kez yapılan piknik şöleni, katılan Kumruluların sayısı ile değerlendirilecek olunursa Dernek faaliyeti olarak mükemmel bir organizasyon. Derneğin kuruluş

Ben Adamın Gözünden Tanırım! /Bekir AKKAYA

Süreklilik arz eden ilişkileri kendim kurmaya çalışırım. Biriyle dost ya da arkadaş olmayı ya da tanışmayı arzu edersem kendim ölçüp biçerim. Bu noktada çok fazla seçiciyimdir. Acele ile yapılan ilişkiler birçok nedenden dolayı başarıya ulaştırmıyor. Sonuçta ya hayal kırıklığıyla ya da mahcubiyetle noktalanıyor. Bu konuda çok fazla ne hayal kırıklığı ne de mahcubiyet yaşadım.

            Birileri gelerek “ şu adam şöyledir, bu adam böyledir” gibi sözlerle kendi hayal kırıklıklarını ya da kuyruk acısı sonucu oluşan ön yargılarını size dayatmaya çalışsalar da ben bu tür kişilere hiç yüz vermem.  Çünkü bu tür insanların ortak

özelliği “hiçbir ilişkilerinin sağlam olmadığı” yönünde, bende bir kanaat çoktan oluşmuştur. Bu kanaate ulaşmak ise ya bilgelikten ya da tecrübe denilen kazıklardan oluşmadır…

            “Oturduğum yerden kalkmam ve kalktığım yere oturmam” sözünü prensip edinen birinin zaman zaman şok davranışlarla karşılaşması yine dostlarımız sayesinde oluşur. Bazı birliktelikler bazı olumsuz durumları da beraberinde getirir. Bu satırların yazarı bunun bilincindedir ve olabilecek duruma hazırdır. “Hoş geldiniz”i de biliriz ağırlamayı da…Neyin nerede yapılacağını da biliriz horlamayı da…Birliktelikte bir dostumuz varsa boynumuz kıldan incedir, bize kabalık yakışmaz. Mahcup etmedik ki, mahcupluk yaşayalım…

            Karadeniz Haber Postası bildiğim kadarıyla Öz madenlerin öz malıdır. Dolayısıyla burada oluşum Mehmetlerden, Muratlardan ve de Kürşatlardandır. Ve bu birliktelik sağlamdır ve düzeylidir. Bu tür ilişkilerde çok zor kurulan ve az bulunan ilişkilerdir.  Günlük yaşantılar sonucu oluşan ya da bir menfaate binaen kurulan beraberliklerle bizim işimiz olmaz. Kimse kimseye yol çizmeye ya da kul yapmaya kalkışmasın… Bu halimizle yelpazemiz çok geniş, kimse de gölge etmeye soyunmasın… Bizler dar mekânların ve kalıplaşmış cümlelerin sözcüsü değiliz… Dolayısıyla günü kurtarmak gibi bir düşüncemizde yoktur… 

            Merhabalar ve selamlaşmalar dost ve arkadaşlık göstergeleri değildir. Alışıla gelmiş bu sözlerden yola çıkılarak sağlam ilişkilerde oluşmaz. Tanıdık simalar için kullanılan bu sözcükler, tanımadık mıntıkalarda hiç kullanılmaz. Aynı sokakta da olsanız bazı tanıdıklar için bile bu sözlere hiç gerek duyulmaz. Eğer bir birliktelikten süreklilik ve sağlam ilişki düşünülüyorsa sabırla beklemek gerekir. Hele de yönlendirmeler sonucu oluşan olumlu veya olumsuz şartlanmışlıkları ortadan kalkmasını beklemek gerekir. Güven vermeyen kişilerde sağlam ilişki kurmakta mümkün değildir. Bu noktada da boş yere enerji tüketmekte anlamsız ve bi o kadar da tehlikelidir. Tehlike nedeni ilişkinizin sağlam olduğunu düşündüğünüz an, en uygunsuz davranış ve en beklenmedik sözün size aynı kişiden söylenmiş olmasından ve en ihtiyaç bulunduğu anda aynı kişinin ortadan kaybolmasındandır. Şok olur, çaresizleşir büyük bir sarsıntı geçirirsiniz.

            Aslında karşılaştığınız bu durumun tek nedeni sizsinizdir. Genelde suçlanan karşı olsa da bunun bu şekle ya da bu duruma gelme nedeni siz ve suçlu aranacaksa da asıl suçlu kendinizdir. Nedeni ise çok basit…

            İnsan ilişkilerinin bir başlangıcı mevcuttur. Hangi tür ilişki olursa olsun başlangıç ya da ilk göz göze geliş gelecekte olabilecek durumlarla ilgili çok net ip uçları verir. Bunun için illa da kazık yemek ya da hayal kırıklığına uğramak gerekmez.

            Konuşuyormuş gibi söylemlerin yanında umursamaz davranışlar bir emare oluşturmuyorsa çok yakında kazık yemeniz kaçınılmazdır. Mevcut durumda yerinizin sağlamlığına binaen yapılan iltifatlar, diğer insancık diye düşünülenlere gösterilmiyorsa gelecekte o zavallıcıkların konumuna düşmeniz ya da o şekilde muamele görmeniz kesin bir durumdur.

            Bazı insanlar buz gibidir ve yanına yaklaşanı güneşin yaktığı yerde üşütürler. Uzak durmak gerekir… Bazı insanlar derya gibidir, yüzseniz de sahilinde dursanız da rahatlarsınız. Yaklaşmak gerekir... Bazı insanlar sımsıcak yatak ya da liman gibidir, en fırtınalı anlarda onlara sığınır korunursunuz. Sığınmak gerekir…Bazı insanlar verimsiz toprak ya da meyvesiz ağaç gibidir, verdiğiniz emeği de alıp götürür…Uzaklaşmak gerekir….Bazı insanlar odun gibi, bazıları da bidon gibidir…Bazı insanlar cin gibi, bazıları şeytan gibidir…Bazı insanlar dağ gibi, bazıları çukur gibidir…Bazı insanlar tilki gibi, bazıları koyun gibidir. Fark, fark edilemiyorsa fatura da ağır olacaktır. Tercih bizlere aitse sonuçtan kendimiz sorumluyuz. Bu durumda kimse de suçlu değildir…

            Buluşmak ümidiyle…                       

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Ben Adamın Gözünden Tanırım! /Bekir AKKAYA

Süreklilik arz eden ilişkileri kendim kurmaya çalışırım. Biriyle dost ya da arkadaş olmayı ya da tanışmayı arzu edersem kendim ölçüp biçerim. Bu noktada çok fazla seçiciyimdir. Acele ile yapılan ilişkiler birçok nedenden dolayı başarıya ulaştırmıyor. Sonuçta ya hayal kırıklığıyla ya da mahcubiyetle noktalanıyor. Bu konuda çok fazla ne hayal kırıklığı ne de mahcubiyet yaşadım.

            Birileri gelerek “ şu adam şöyledir, bu adam böyledir” gibi sözlerle kendi hayal kırıklıklarını ya da kuyruk acısı sonucu oluşan ön yargılarını size dayatmaya çalışsalar da ben bu tür kişilere hiç yüz vermem.  Çünkü bu tür insanların ortak

29 Kasım 2021

Belediye Kültür Bölümü Oluşturulsun! /Bekir AKKAYA

Kumru Belediyesinin Yayla şenlikleriyle ilgili karar hala tartışılıyor.  Önceki haftalarda yazdığımız kararı destekleyen yazıya binaen olumlu ve olumsuz epey tepki aldım.  Oysa ben ilgili yazıda şenliğin bu şekilde yapılmasının doğru olmadığını, sanatçı denilen CD’den okuyanlara verilen paranın yanlış olduğunu vurgulamıştım. 

            Yayla veya diğer şenlikler için ilk yapılması gereken Kumru Belediyesi kendi bünyesinde

bu tür etkinlikler için bir bölüm oluşturmalıdır. Belediye Kültür Bölümü ilçede yapılacak her türlü etkinlikte lokomotif görevi yapmalıdır.

            Bana göre yayla şenliklerimizin en büyük eksikliği programsız ve amaçsız yapılmasından kaynaklanan düzensizliklerdir. Yapılan etkinlikler sonunda insanlarda olumsuzluklar öne çıkıyorsa, akabinde yakınmalar oluyorsa demek ki olumlu bir durum olmamıştır.  Böyle bir durumda yapmamak ve o kadar parayı boş yere harcamak bize göre en doğru yoldur.

            Daha önceden söz ettiğimiz gibi Kumru İlçesi’nin mutlaka kültürel ve folklorik bir haritası ortaya çıkarılmalıdır. Şenlikte yapılacak etkinlikler masaya yatırılarak önceden bu konuda yapılacaklarla ilgili hazırlıklar yıl boyu programlanmalıdır.

            Kumru Belediye Başkanı Ticabi Civelek “ çalışma dönemimizde yapılan bu şenlikler çalışmalarımızı aksatmaktadır” derken elbette ki haklıdır.  Eğer Belediye bünyesinde bir kültür bölümü oluşturulursa bu türden bir olumsuzluk olmaz.. Çünkü yıl boyu ilgili birim belediyenin diğer çalışmalarını aksatmadan faaliyetini sürdürmüş olur. Böyle bir birimin sadece bu yönde değil bir çok faydası olacaktır.

            Geçenlerde Kumru Belediyesinin kültür faaliyeti olarak izlediğim bir tiyatrodan söz etmek istiyorum. ORSEV’in çalışmaları sonucu ortaya çıkartılmış Nalınlar-2 adındaki tiyatro eserini ben şahsen büyük bir keyifle izledim. Daha çok küçük çocuklarında izlediği bu tiyatro eseri bana göre yetişkinler için bir eser. Televizyonlarda izlenilen programlar da bundan böyle işaretler kullanılıyor. Dolayısıyla “Nalınlar-2”tiyatro eseri yetişkinlere mahsus bir oyundur. Köyde kaçırılan bir kızın nasıl kaçırıldığı mizahi bir şekilde ve tüm ayrıntıları ile ortaya konulduğu bir oyunda çocuklara izah edilmesi mümkün olmayan bazı cümle ve sahnelerin olması anormal değildir. Anormal olan hangi yaş grubunun ilgili oyunu izlemesi gerekliliğidir. Önceki yıllarda da aynı türden yine ORSEV tarafından böyle bir oyun Kumru’da bizlere sergilenmişti.

            Eğer Kumru Belediyesinin bir kültür bölümü olmuş olsa bu tür yanlışlıkların yapılması söz konusu olamaz. Bizim bu cümlelerimizden kimse tiyatroya karşı olduğumuzu çıkarmasın.

            Zamanı gelmişken şu tiyatro konusunda da bir iki söz etmek istiyorum. Ya tiyatrodan para alınsın ya da çocuklar salona sokulmasın. Tiyatro zamanında başlatılarak, oyun başladığında kapıdan içeri kimse alınmasın. Yapılan etkinlik laf olsun veya gönül hatır nedeniyle değil, olması gerektiği için var olan kurallar doğrultusunda yapılsın. Bütün etkinliklerin başarıya ulaşması için de Belediye kendi bünyesinde bir kültür bölümü oluştursun. 

            Bizim Belediyeler kültürel faaliyetleri nasıl görür bilmiyorum. Kumru gibi küçük ilçelerde bu görev daha çok belediyelere düşüyor. Zorunlu olarak yapılan bu tür faaliyetler bizlerde genelde bir “angarya” olarak görüldüğünden pek amaca yönelik yapılmıyor. Oysa bizim ilçemiz bu tür etkinliği her gün yaşıyor. Bunların çoğu ise Belediyemizin sponsorluğunda gerçekleştiriliyor.

            Ben Yayla şenlikleri dahil tüm etkinlikleri yıla yayarak yıl boyu hazırlığın yapılmasını, bunun için belediyede bir birim oluşturulmasını, sosyal belediyecilik diye her eserin rast gele sunulmamasını en azından metnin gözden geçirilmesini arzu ediyorum… Fayda yapıyorum derken incelemeden gün gelir kimi bize “bira” reklamı yaptırır, kimi ise CD’den türkü okuyarak göbek attırır…Kimi de gözümüzün içine baka baka etkinlik numarası yaparak paralarımızı alır götürür. Tek istediğimiz biraz özen ve itina… Çok mu şey istiyoruz ki?..

            Buluşmak ümidiyle…

            Bekir AKKAYA /1 Temmuz 2006/ KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............