Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

4 Aralık 2021

Bir zamanlar Fatsa Sahili (1960)

Fatsa Sahili 1960
Fotoğrafın üzerinde iki isim var. Bunlar : Sinan Oral ve Tuncay Kavcı
Ben fotoğrafı : 
https://www.facebook.com/fatsalilar52/photos/gm.3130527233890019/433719834994810/


............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Bir zamanlar Fatsa Sahili (1960)

Fatsa Sahili 1960
Fotoğrafın üzerinde iki isim var. Bunlar : Sinan Oral ve Tuncay Kavcı
Ben fotoğrafı : 
https://www.facebook.com/fatsalilar52/photos/gm.3130527233890019/433719834994810/


............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

1 Aralık 2021

Bir babanın altı imam oğlu Iskata karşı çıktı (Arşiv Haber-2006)

Kumru Fizme Afullu Mahallesinde 90 yaşında vefat eden Ali Bice’nin vefatından sonra cenaze namazından sonra yüz yıllardır gelenekleşen ıskat verilmemesi köylülerin tepkisine neden oldu. 

Vefat eden Ali Bice’nin altı oğlundan beş tanesi yurdun değişik yerlerinde resmi İmam-Hatip olarak görev yaptıkları, imam oldukları halde babalarının cenaze namazından sonra para olarak verilen ıskatı vermemeleri İki belediyeden oluşan Fizmede tartışmalara neden oldu.

 Kendileri ile görüştüğümüz Ali Bicenin oğulları Bolu’da görev yapan İmam Hatip Mehmet Bice, Sökede İmamlık yapan Muharrem Bice, Kuşadasında İmam- Hatiplik yapan İbrahim Bice, İspartada İmamlık yapan İlhami Bice ve yine İspartada İmamlık yapan Mustafa Bice ve Fahri İmamlık yapan Ali Rıza Bice “devir ve ıskata karşı olduklarını" ifade ederek “ Zaten babamızın da vasiyeti vardı. Babamız bizlere benim ıskat ve devrimi yardım edenler haricinde kimseye vermeyiniz. Vereceğiniz parayı köyleri dolaşarak fakirleri bulup onlara ulaştırınız, cenazemde kesinlikle ıskat denilen parayı dağıtmayınız” dediğini ifade ederek” Bizde altı imam kardeş olarak bir araya gelip babamızın cenazesinde
ıskat dağıtmamayı kararlaştırdık. Bizlere çok büyük tepki oldu. Annemiz bizden önce vefat ederse biz ona da ıskat yapıp dağıtmayacağız. Biz ıskat deyip dağıtılan para ile sigara alan adamlara para vermek istemiyoruz. Biz imam ve hocayız. Bunun İslamda yeri olmadığını her yerde söylüyoruz. Dolaysıyla kendi görev yaptığımız yerlerde ıskatı yaptırmıyorsak bunu köyümüzde de uygulamalıyız. Babamızın hayrına ıskattan çok fazla olarak yiyecek alıp bütün fakirlere kendi ellerimizle ulaştırdık.” Dediler.

 Görüştüğümüz köylüler ise “ Madem İslamda cenazede ıskat diye verilen para verilmesi yoktu. Daha önceki alimler yanlış mı yapmışlardır. Buna mutlaka Diyanet İşleri Başkanlığının bir açıklama getirmesi gerektirdiğini” ifade ettiler. 

Tartışmalara neden olan ıskat ve değir yörede cenaze namazından sonra dağıtılan para olup, ölenin günahlarına kefaret amacı olarak cenazeye katılanlara veriliyor. Ayrıca bu para cenazeye gelen çocuklara yaşları küçük düşüncesi ile verilmiyor. Yine rivayete göre cenazeyi “kaldıracak kişilerin bulunmaması nedeniyle cenazeye gitmeyi teşvik amacıyla İmam-ı Birgivi Hazretlerinin içtihadı ile verilmeye başlandığı söyleniyor.02.04.2006- BEKİR AKKAYA

Bir babanın altı imam oğlu Iskata karşı çıktı (Arşiv Haber-2006)

Kumru Fizme Afullu Mahallesinde 90 yaşında vefat eden Ali Bice’nin vefatından sonra cenaze namazından sonra yüz yıllardır gelenekleşen ıskat verilmemesi köylülerin tepkisine neden oldu. 

Vefat eden Ali Bice’nin altı oğlundan beş tanesi yurdun değişik yerlerinde resmi İmam-Hatip olarak görev yaptıkları, imam oldukları halde babalarının cenaze namazından sonra para olarak verilen ıskatı vermemeleri İki belediyeden oluşan Fizmede tartışmalara neden oldu.

 Kendileri ile görüştüğümüz Ali Bicenin oğulları Bolu’da görev yapan İmam Hatip Mehmet Bice, Sökede İmamlık

Fatsa Devlet Hastanesi Avrupa’yı Aratmıyor! (Arşiv Yazıları-2006) /Bekir AKKAYA

Bundan bir yıl önce Fatsa Devlet Hastanesi polikliniğinde sıra beklerken, dışarıda sıra bekleyenleri ve içeriyi kontrol eden birini görünce ilgili kişiye takip etmeye başladım. Tam bizim beklediğimiz odanın kapısından hastaları yara yara içeri giren çantalı birinin arkasından odaya girip “sırada beklemeden içeri neden girdiniz?” sorusu üzerine ilgili hanım efendi “ Ben hasta değilim” cevabı vermişti. Bunun üzerine hasta değilseniz burada işiniz ne diye ilgiliyi ikaz etmiş ve ardından bütün Poliklinik kapılarına “ ilaç mümessillerinin ve ilaç tanıtıcılarının muayene esnasında vatandaşları mağdur ederek polikliniklere girmeleri yasaktır.” Yazısı astırmıştı. Bugün o yazılar hala asılı duruyor. Biz o gün Fatsa Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Alaettin Arıkan’la ilgili bir görüşme yaparak gazetemizde ve birkaç internet haber sitelerinde başhekimin uyarılarını önemine binaen aynen yayınlamıştık.

            Doğum bölümüne erkek ziyaretçilerin girmemesi, çocukların ziyaret nedeniyle içeri alınmaması ve yiyecek ve içecek sokulmaması aynen devam ederken, hastalar ve yakınlarınca getirilen şikâyetlerde Başhekim Dr. Alaettin Arıkan problemleri bizzat yerinde çözüyor sık sık personeli ikaz ediyor… Başhekim Dr.Alaettin Arıkan kocaman hastanede gariplerin ve hastaların bir babası gibi. Kendisi biliyor ki onunla çalışıyor, Hanım sekreteri de bir o kadar hastaları ve yakınlarını ikna ederek onlara yol gösteriyor, onlara yardımcı oluyor…

            Başhekim Dr. Alaettin Arıkan Bir yıl önce özellikle yazmamı isteyerek “Hastanemizde yapılan hizmetlerden kesinlikle hiçbir ücret alınması söz konusu değildir. Bıçak parası adında ameliyatlardan sonra alınan para kesinlikle suçtur. Böyle bir durum söz konusu olduğunda hasta ve hasta yakınlarının bunu bizlere bildirmeleri gerekir” demişti. Kendisinin 24 saat telefonunun açık olduğunu belirterek bizlere yayınlanmak üzere özel telefonlarına kadar da vermişti. Ve ardından “bana gelerek veya telefon ederek gerekli şikâyetleri yaparlarsa gerekli işlemin yapılacağını” söylemişti. Bu konuda bir şikâyet büyük ihtimal yapılmamıştır. Bazı alışkanlıkların birden bırakılması yasağın ilanı kadar kolay değil. Bana göre en iyi çözüm “bir rakamın yasal olarak belirlenmesi alanın da verenin de o tarifeyi rahat bir şekilde verebilmesi”nden geçiyor. Sağlığın bedelini işin doğrusu kimse belirleyemez. Bir şeyin yasal olup olmaması bir yana, “kişilere rencide edici türden yaklaşılmasını sağlık açısından sorgulamak, adama ceza verirken bile insanı değerleri göz önünde bulundurmak, sağlık kadar önemlidir diye düşünüyorum.  Neticede insan için paradan da öte çok değerli hasletler olduğunu herkes kabul eder. Para sağlık için de insanlık içinde bir araçtır sadece… Neticede asıl olan sağlıklı bir insan olmak ve sağlıklı kalabilmektir.

            Fatsa Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Alaettin Arıkan bir yıl önce “Bazıları Aracılık Yaparak Para Alıyor! İfadesini kullanarak “Kesinlikle hastanemizde yatanların aracılara gitmemelerini, bir kuruş para vermemelerini, aracılara gideceklerine kendilerine dürüstçe gelerek durumlarını anlatmalarını kolay bir şekilde hastanemizden taburcu olabileceklerini” söylemiş, “böyle bir durum söz konusu olduğu takdirde kendilerinin aranmasını bu durumda her türlü yardımın yapılacağını”ifade etmişti.

            Bu sözlerden sonra tam bir yıl geçti. Ve ben o günden bugüne Fatsa Devlet Hastanesine defalarca gittim, rahat bir şekilde doktorlarıma ulaştım. Bir haftadır yine Fatsa Devlet Hastanesinde ikamet ediyorum.

            Dünden bugüne hastanenin tüm birimlerinde takdire şayan güzel gelişmeler mevcut. Polikliniklerde özellikle çok kalabalık olmasına rağmen hastalar arasında yaşanan“sen girecem ben girecem” çekişmesi ortadan tamamen kaldırılmış. Her doktor odasının giriş kapısının üstüne elektronik bir ekran yerleştirilerek tüm sıradakiler, sıradaki ismi görebiliyor ve hoparlörden sırası gelenlerin adı da okunuyor. Bütün birimler temizlik noktasında pırıl pırıl.

            Başhekim Dr. Alaettin Arıkan önceden olduğu gibi tüm birimlerde sık sık kontrol yapıyor çalışmaları yerinde izliyor. Yatan hastamı ziyaret saati gelmeden ziyaret etmek istediğimde güvenlik “ aman kardeşim ne olur yapma, başhekim bizi kameralarla izliyor” cümlesini kullandı. Ben ısrarla “ ya ne olacak, bizi nerden görecek dediğimde” bana “ bizim başhekim her yeri görür” dedi. Bütün birimlerde kameralar mevcut.  İşlerin bu kadar düzenli olması Hastane personelinin yanında Başhekim Dr. Alaettin Arıkan’ın kendini hastaneye adamasından kaynaklanıyor.

            Özel servis bölümündeki hemşireler ve diğer personeller gece ve gündüz hastalar için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Gördüğüm kadarıyla tüm birimlerdeki hemşireler ve tüm hastane personeli bazı istisnaların dışında hastalar için ne gerekiyorsa yerine getiriyorlar… Kısacası Fatsa Devlet Hastanesi Fatsa için olduğu kadar çevre ilçeler için de büyük hizmet veriyor. Bu şekliyle belki de Türkiye’de örnek alınacak bir hastane… Bu konuya devam edeceğiz…

Bekir Akkaya /29.07.2006 /KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Fatsa Devlet Hastanesi Avrupa’yı Aratmıyor! (Arşiv Yazıları-2006) /Bekir AKKAYA

Bundan bir yıl önce Fatsa Devlet Hastanesi polikliniğinde sıra beklerken, dışarıda sıra bekleyenleri ve içeriyi kontrol eden birini görünce ilgili kişiye takip etmeye başladım. Tam bizim beklediğimiz odanın kapısından hastaları yara yara içeri giren çantalı birinin arkasından odaya girip “sırada beklemeden içeri neden girdiniz?” sorusu üzerine ilgili hanım efendi “ Ben hasta değilim” cevabı vermişti. Bunun üzerine hasta değilseniz burada işiniz ne diye ilgiliyi ikaz etmiş ve ardından bütün Poliklinik kapılarına “ ilaç mümessillerinin ve ilaç tanıtıcılarının muayene esnasında vatandaşları mağdur ederek polikliniklere girmeleri yasaktır.” Yazısı astırmıştı. Bugün o yazılar hala asılı

Görmemişin Bir Oğlu Olmuş! (Arşiv Yazıları)/Bekir AKKAYA

Her dönem ve her çağda insan manzaraları aynı. Uzay çağı ya da bilmem ne çağı diye geçmiş yılları tasnife kalkışsak ta kendini aşamamışlık ya da bilinçlenememe her dönem insanları için geçerli bir durum. Mesela 15’inci yüzyıl sonlarında yaşayan Kazak Abdal bugün aramızda yaşasaydı “Ormanda Büyüyen Adam Azgını” şiirini acaba nasıl kaleme alırdı?

            Benim tahminim Türk Dil Kurumu Sözlüğüne  bakar bazı kelimeleri değiştirse de, Avrupa uyum yasalarını göz önünde bulundurarak düşünce

özgürlüğünü de sonuna kadar zorlayarak daha da sert bir üslup kullanırdı. 450 yıl önce yazılan bu şiiri siz çevrelerinize uyarlarsanız enteresan sonuç çıkacağını ümit ediyor, sizleri Kazak Abadal’ın şiiri ile baş başa bırakıyorum. 

Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez

Alemi tan eder yanına varsan

Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir çim bile çıkmaz karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez

Elin kapusunda kul kardaş olan
Burnu sümüklü gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berber dükkanında oğlan beğenmez

Dağda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez

Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu’mü  fa’sidince keyf getirecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez

Yaz olunca yayla yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli Yenice’si dühan beğenmez

Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir de kaftan beğenmez

Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir Türk’ün kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez

            Buluşmak Ümidiyle…

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Görmemişin Bir Oğlu Olmuş! (Arşiv Yazıları)/Bekir AKKAYA

Her dönem ve her çağda insan manzaraları aynı. Uzay çağı ya da bilmem ne çağı diye geçmiş yılları tasnife kalkışsak ta kendini aşamamışlık ya da bilinçlenememe her dönem insanları için geçerli bir durum. Mesela 15’inci yüzyıl sonlarında yaşayan Kazak Abdal bugün aramızda yaşasaydı “Ormanda Büyüyen Adam Azgını” şiirini acaba nasıl kaleme alırdı?

            Benim tahminim Türk Dil Kurumu Sözlüğüne  bakar bazı kelimeleri değiştirse de, Avrupa uyum yasalarını göz önünde bulundurarak düşünce

30 Kasım 2021

Kumrulular Pikniğinden İzlenimler (Arşiv Yazıları) /Bekir AKKAYA

Merkezi- İstanbul’da bulunan ve 1998 yılında kurulan Kumrulular Derneğinin Maltepe-Başıbüyük Köyü piknik alanında yapılan “Kumrulular Piknik Şöleni”nden söz etmiş ve şölene katılan Kumruluların sayısının da 25.000 kadar olduğunu söylemiştim. Önceki haftadan devamla izlenimlerimi sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum…

            Yılda bir kez yapılan piknik şöleni, katılan Kumruluların sayısı ile değerlendirilecek olunursa Dernek faaliyeti olarak mükemmel bir organizasyon. Derneğin kuruluş

amacı yönünden değerlendirilecekse, pek amaca yönelik bir piknik şöleni olduğunu söylemek mümkün değil. Neticede insanlar birey olarak vakit buldukça İstanbul ya da Ankara’da da olsa pikniğe çıkar kafasına göre çalar oynarda… Bu tür bir araya gelmelerde sadece insanlar tek tek değil toplu olarak bir araya gelip, toplu bir eğlence oluşturmuş olur. Bu toplu bir araya gelişi dernek üstlendiği için, dernek sadece ön plana çıkmış olur.

            İki dernek tüzüğü hazırlayarak, ilgili derneklerin kurulmasına kadar yoğun çaba gösteren biri olarak, tüzüklerde yazılanamaçların hayata geçirilmesinin o kadar kolay olmadığını yakinen biliyorum. İki kez de İstanbul’daki Kumrulular Derneğinin tüzüğünü okumak nasip oldu. Tüzük yazılır da neden hayata geçmez?

            Bunun bir çok nedeni var. Eğer “başkalarının varsa bizde de olsun” mantığı ile ne kurulursa kurulsun başarıya ulaşması mümkün değildir. Başta kurulacak dernek bir ihtiyaçtan kaynaklanmalı ve bu ihtiyaçların giderilmesinin de dernek vasıtası ile karşılanabileceğine inanılmalıdır. “Kendi aklınla ancak akıllı olunur, toplu akılla ise dâhiyane işler ortaya çıkar.” İnsanların kendi aralarında yardımlaşmaları, öğrencilere burs vermeleri elbette güzel şeylerdir. Bu tür insanların bir araya gelmeleri ancak teşkilatlanmak ya da dernekleşme ile mümkündür. Bunun için ise ortak bir yön ve ortak bir amaç belirlemek birliktelikteki başarının hazzını bireylere aşılamak gerekir.

            Dernekler kişilerin egolarını tatmin yeri olmamalıdır. Gizli amacı olanlar ya da derneği kullanarak bir yerleri hedefleyenlerin derneğe zarar vermemesi kaçınılmazdır. Dernekler paylaşmanın, birlikte hareket etmenin “birlikten kuvvet doğar”sözünün hayata geçtiği alanlardır. Bireyler ortak amaç doğrultusunda yeteneklerini birleştirerek aynı heyecanı yaşamalı, fert olarak yapılamayanları birlikte yapmanın hazzına varmalıdır.

            Kumru dışındaki dernek faaliyetleri ile ilgili pek bir bilgim yok. Kumru’da dernekçilik biraz zor. Bizim insanımız bireysel yaşamayı daha çok seviyor. Her tarlanın başında bir ev olan ilçede toplu yaşama alışkanlığı ve teşkilatlanma ya da dernekleşme nasıl mümkün olabilir? 1998 yılından bu yana İstanbul’da çok güzel hizmetlere imza atan Kumrulular Derneği şimdilik bizim için en başarılı bir dernektir. Buna rağmen 25.000 kişinin katıldığı Piknikte kimse kimseyi pek tanımıyor. Tanınanlar ise dernek yönetiminde de olsa, misafir koltuğuna oturup, davet ettiklerine bile oradan kalk diyebiliyor. Neticede bireysellikten ve öne çıkma hesaplarından olsa gerek 180 hanelik Başıbüyük köyde “muhtarı biz seçtik” öğünmesi ile yetinip, “muhtar Kumrulu” demenin hesaplarını yapamıyor. Küçük hesaplar düşüncesi ile 180 haneli bir köyde 180 haneden 180 Kumrulu muhtar adayı olabiliyor… Neticede 180 hane bir Kumrulu aza bile seçemiyor…

            “Senin derneğin, benim derneğim” mantığı ile bir etkinliğin bile başarılı olmaması için uğraş veren anlayışın dernekten söz etmesi düşünülemez…

            Başarılı bulduğum piknik şöleninde “dernek yönetiminin” geçmişte hizmet veren dernek yönetimine plaket vermesini ve ödüllendirmeyi sadece burs verenlere indirgemesini pek anlamış değilim. Neticede böyle bir derneğin yelpazeyi daha geniş tutması ve özellikle de derneği “senli benli” duruma sokması pek yerinde bir durum değildir. Neticede Kumruya uzak-yakın kendi yetenekleri doğrultusunda hizmeti geçenler bu beraberlikte anılsaydı çok yerinde olurdu. Ya da bir vesile ile yeni dernek yönetimi takdim edilseydi, gelen misafirlere tanıtılsaydı… Büyük ihtimal bazı noksanlıkların ana nedeni “plansızlık ve görev dağılımının eksikliği” olsa gerek…

            İlgi ve alakalarından dolayı Dernek başkanı Celalettin Dervişoğlu’na, Mali Müşavir Mustafa Çaya’ya , Avukat Hakan Çetik ve Telekomcu Dostum Metin Dinç’e ve tüm dostlara teşekkür ediyorum…

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............