11 Aralık 2021

Sizi Müslüman Diyenin! -2012 /BEKİR AKKAYA

Annem şöyle derdi :
    “Çok yakın yürürsen üzerine çıkar, “az öte git” desen uzağa kaçar. Önemli olan ayarını bulmak”
    Aynen öyle.
    Zaman zaman tepkilerimi ben de sorgularım.
    Çoğunun normal karşıladığı duruma ben niye karşı çıkarım? Diye.
    Tepki gösterdiğim insanların yerine kendimi koymaya çalışırım. Neden ve niçinler-i sorguladıkça tepkim azalacağına daha da artar.
    Acaba bende gizli bir kıskançlık ya da hasat duygusu mu bulunmaktadır?
    Karşı çıktığım durum benim üzerimde oluşsa acaba bu duygu ben de yine oluşur mu?
    Sorgulanmayı birçokları sevmez. Bende
bu duruma sert karşılık veririm.
    Araştırmadan ya da sorgulamadan hiçbir şeyi kabul edemem.
    Birileri söyledi diye, aklımın kabul etmediği hiçbir şeyi onaylayamam.
    O yüzden hep dışarıda kalırım. Herkesin mesafesi bana herkes kadardır. Bu yüzden de zaman zaman yalnız başıma da kalabilirim.
    Çevremde çoğu kez müthiş kalabalıklar oluşur. Herkes her şeyi paylaşır bu ortamda.
    Ama iş ticaret, siyaset, dernek, teşkilat cemaat ve tarikat yönüne giderse bir anda herkes kendi grubunda yer alır. Benim gibilere de her zaman olduğu gibi maddi ve manevi çıkar ilişkili paylaşımların hiçbir adalet ölçüsü olmaksızın “hak ve adalet”in nasıl ayaklar altına alındığını izlemeye koyulur.
    “Taraf olmayan, bertaraf olur” sözü benim ne işime yarar ki?
    Asıl olan” hak ve adalet” ise çıkara göre bir araya geliş benim gibiler için ne anlam ifade eder ki?
    O yüzden, bir grubum olamadı hiç.
    Mesleğim nedeniyle iki değişik sendikaya üye oldum ama daha sonra ayrıldım.
    Hatta bir sendikaya iki kez üye oldum ve iki kez ayrıldım. Şimdi ise sendikasız bir meslek sahibiyim.
    Birçok derneğin kurucu üyesi oldum işin başka boyutlara gittiğini görünce hepsinden uzaklaştım.
    Bir merkezin açılışını haber yapıp “Kumruya Hayırlı Olsun” yazım nedeniyle zor durumlarda kaldım. İlginçtir ki, sayılarının ne kadar olduğu tahmin bile edilemeyen bu kalabalık “iyilik melekleri” tarafından bile lehimize iki söz edilmedi.
    Siz ne kadar “oralı olduğunuzu” söylerseniz söyleyin içinizde ya da önceden zerk edilen “biat” kültürü size verilmemişse kabul görmüyorsunuz. Hatta dışlanıyorsunuz.
    Yanlış dahi olsa kafanızı sallamanız gerekiyor. Kesinlikle sorgulamayacaksınız ve soru sormayacaksınız.
    Bu;  her alanda böyle. Giydiği yeni elbisenin bile bir çalımı size karşı bir baskısı olmalı. Kiminin, anasının babasının bile güzelliği, benim gibilere baskı aracı olabiliyor.
    Gel de gir bu teşkilata bu cemaate bu tarikata.
    Yaptığınız bu ise; adamın “Cennet sizin olsun” diyesi geliyor. Ve diyoruz da.
    96’lı yıllarda birkaç büyüğümüzün yol göstermesi ile her cuma akşamı bir dostun evinde “kitap okuma” etkinliği yapmaya başladık. Sayımız elliye kadar çıktı. Başlangıçta çok iyi giden bu etkinlik zaman sonra evlerde “pasta börek yarışına” döndü. Sonra da dağıldı.
    Başlangıçtaki amaç, başka yöne gitse de sürdürülebilirdi bu durum. Ancak “hayırlı bir iş yapma amacı” sizin dışınızdaki ev halkına yük getiriyorsa yürütün yürütebiliyorsanız.
    Ayıp olmasın ama şu anda revaçta olan meslek sendikası Kumru’da teşkilatlanırken sokaktan adam toplayan birisiydim. Şimdi ise Ordu’dan gelen misafirlerle ilk sohbet ettiğimiz lokantanın kapısından bile benim gibilerin bakması yasaktır. İlk teşkilatlanırken niyetler bugün başka yönlere sapmış. Bu durumda “ya biat edeceksiniz, ya da gideceksiniz” Dün bacaklarımızın arasından içeriye bakmaya çalışanlar, şimdi büyümüşler de bizim gibilere çocuk muamelesinden öte resmen güya sohbet ortamlarında “ o çocuk” ifadelerini kullanabiliyorlar.
    Yaşım itibariyle epey tecrübem vardır.
    Asıl sorulması gereken “kimin kazandığıdır.”
    Alt yapısı olmayan ve hak edilmemiş riyakar davranışlar sonucu kazanımlar “hep duvara toslamıştır.”
    Şimdilik kazandığını ya da güçlü olduğunu sananlar kendilerinden önce bu durumda olanlara baksalar, birçok durumlarını elbet gözden geçirirler.
    Ortaklık bittiğinde ne durumlara düşüldüğünü bilmeyen zaten yoktur.
    Birilerine borçluysanız fazla gerinmeye gerek yoktur. Gün gelir her kes verdiğini kafası bozulursa geri de alır. Kirli ortaklıklar da çok ta fazla sürmez zaten.
    Olmadı bir cemaatimiz.
    Uyum sağlayamadık hiçbir gruba.
    Bilinmeyen ve gelecek vaat eden bir saadet zincirine katılamadık. Gelecekle ilgili hiçbir planımız olmadı. Hep günü yaşamaya çalıştık.
    İnsanları “şucu -bucu” diye ayıramadık.
    “Şunu yaparsam şöyle olur, bunu yaparsam böyle olur” hesapları yapamadık. Gizli bir odada, gizli bir önerme ya da bir talepte bulunamadık.
    Deneme yaptığım tüm gizli eylemlerden sonra yüzüm kızardı. Daha “tövbe” dedim.
    Ölümün olduğu yerde çok plan yapmaya de gerek yok. Birkaç yıl sonrasını düşündüğümde hep aklıma “ölüm” gelir. Ve ben “ölüm”den değil, “planımdan” korkarım.
    Umuda “bel” bağlayamam. Bugün,  iyi isem yarın da iyi olacağımı bilirim.
    Gelecek, ince plan yapanların olsun.
    Ve plancıların planlarının da pek gerçekleştiği görülmemiştir.
    Görülmüştür ki,
    “Benim çocuğum bana bakar” diyen anne babalar mutlaka evlatlarından dayak yemişlerdir. Ve bakılmamışlardır.
    “Benim sırtım yere gelmez” diyenlerin sırtları yerden kalkmamışlardır.
    “Ben çok kazana cam diyenler “ ya iflas etmişler ya da fakir kalmışlardır.
    “İddia” sahipleri istemedikleri durumlarla karşılaşmışlardır.
    Neyi istemiyorsanız o önünüze gelecek, neden çok korkuyorsanız o şeyle karşılaşacaksınız.
    “Tevekkül” kelimesini burada hatırlamak gerekir.
    “Tedbiri alın, Takdiri Allaha bırakın”
    Aslında olup bitenler bir seyirlik değil bir ibretlik.
    Anlayan ve düşünenler için.
    Bekir AKKAYA/ 23 Ocak 2012/KUMRU TV/Kumru

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...