Mizah insana güç kazandırır. En zor durumların bile üstesinden gelmemizi ve dayanıklı olmamızı, hayata ve yaşama sımsıkı bağlanmamızı sağlar.
" Her şeyini kaybetmiş bir Haham oturmuş, Torah'ı okuyormuş. " Senin akıllı bir adam olduğunu sanırdım" demiş karısı " Bütün paramızı kaybetmişken, sen nasıl oturup kitap okursun?"
" Ben akıllı bir adamım" diye cevaplamış haham. " Üzüntülerimden oturup Torah okuyarak kurtuluyorum"
Sizlerde bizim sokakları karşı kıyıda bekleyip seyre dalan adam gibi, mizahi bir üslupla seyreder. Bu dünyanın kemekeşinden yalandan da olsa kurtulabilirsiniz.
Bir adam kıyıda bekliyor. Seyre dalıyor karşı kıyının karmaşasını. Olan biteni çıplak gözle görmekte zorlandığı için eline dürbünü alıyor ve hedeflediği her şeyi yakın plana çekiyor. Şaşkınlık geçirmeden biraz hayret ve biraz da, kendince mizahi bir üslupla izlemeye çalışıyor her şeyi. Köşe başında ıspanak satan nineyi, tezgahını açıp çorap satan genci, Ne alırsan 1 milyon diyen orta yaşlı adamı. Fırçasını boya sandığına vurarak kendince nağmeler döktüren ayakkabı boyacılarını, Hedefsiz meraklı gezginleri, çalım satarak yürüyenleri, insanlara merhaba demek için ellerini havadan indirmeyen, iradelerini başkalarına kaptırmış insanları seyrediyor. Sinirinden yerdeki bir taş kütlesine tekme atan insanı yakın plana alıyor. Daha siftahını bile yapmamış ve iş yerinin önüne atmış olduğu iskemlede oturup aklından nelerin geçtiği belli olmayan ve müşteri bekleyen esnaflara takılıyor gözü.
Cami avlusunda ellerinde tesbih geçmiş anılarını tazeleyen 70 lik dedeleri, Reklam panolarını izliyor bir bir. Bir tabela görüyor caddenin orta yerine dikilmiş ve tabelanın üzerinde samimiyetin derecesi belli olmadığı halde şöyle yazıyor " Çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı halkımızdan özür dileriz" herkes okuyup geçiyor kendine biçilen değer ölçüsünde. Bir adam köşede gazete sayfalarını merakla karıştırıyor. Yarım yamalak okuma yazmasıyla kendini muhabir zanneden birinin geçtiği habere takılıyor gözü ve boydan çekilmiş bir fotoğrafın altında büyük harflerle şöyle yazıyor. " ELEŞTİRENLER GELİP GÖRSÜN " ve devamla; "Benim hiçbir şey yap madığıma yönelik yapılan eleştirilere bakın biz nasıl cevap veriyoruz. Gelip görsünler çalışmalarımızı yerinde izlesinler. Eleştirilerin haksız olduğunu, yine eleştirilerin yıkıcı değil yapıcı olması gerektiğini, göreve getirildikten sonra, yörede çok şeylerin değiştiğini, eskiden yollarda tıraktörlerin bile zor geçtiğini, şimdi ise lüks otomobillerin geldiğini, ilk geldiğim zamanlar bu yolların asfalt yapacağına kendisinin bile inanmadığını, fakat bu gün yollarının asfalt yapıldığının" ifadeleri yer alıyordu.
Bu yazıları okurken adamın aklından şöyle geçiyor olabilir. Bire vatandaş eskiden lüks otomobil mi vardı ki. geçsin bu yollardan. Sen unuttun galiba bu yollarda traktörlerin dolmuşculuk oynadığını, ve yine bu yolların hangi şartlar altında açıldığını unuttunuz, yada bilmiyorsunuz. Bilemezsiniz çünkü bu yollardan, siz bu insanlar kadar yürümediniz. Sizin yaptığınız, birilerinin vesilesi ile, eski yapılanların üzerine cila çekmek. Bir insan bir yerde çalışıyorsa ve oradan geçimini sağlıyor ve nemalanıyorsa elbette ki üzerine düşeni yapacaktır ve yaptığı işle ilgili bütün sorumlulukları yerine getirecektir. Kimse, hiç kimseyi yatması için bir yere getirmez.. Bütün bunlara aracılık yaparken de, ben yaptım kelimesini kullanıyorsunuz. Siz kimsiniz? Bütün bu ben yaptım dediğiniz işlerin üzerine bir felaket gelse ve yine ben yaptım dediğiniz işler ortadan kalmış olsa, ben yaptım ama ne yapalım Allah bozdu mu diyeceksiniz. Aslında siz hiçbir şey yapmadınız. Ben yaptım dediğiniz işler kendiliğinden oluşurken siz sadece orada bulundunuz. Yarında bir başkası bulunacak. Aslında siz bir hiçsiniz. ve hiçliğinizden bile haberiniz yok. Hala aynen bulunduğunuz yerdesiniz ve hala kendinizi aşamamış bir duruma sahipsiniz. Sizin bu durumuza hem acınır ve hem de gülünür.
Yine diğer bir başlıkta bir başkası "ESNAFIMIZ SABIRLI OLSUN" diğer bir başlıkta ise, ne anlama geliyorsa " MEMLETİNE 5 KATLI SHOWROOM " yapacağını ifade eden bir vatandaş yer alıyordu. Uzaklardan sesler geliyordu fakat görüntü bozuk olduğu için kimse göremiyordu.
Bütün bunları izlerken, karşı kıyıda duran , birkaç adama takılıyordu gözü. Sinirlerin dokunduğu öfke senfonosini dinliyor, dikkat kesiliyordu olan bitene. Tehditler savruluyordu. Birin yanına beş katılarak aktarılıyordu. Bütün işleri yalan dolandı. Bütün işleri kendilerini kanıtlamaktı. Belli ki kendi imkanlarıyla yaşamıyorlardı. Kendi imkanlarıyla yaşayan insanlara da. Söz hakkı tanımıyorlardı. Çünkü güç ellerinde idi. Hiç olduklarını unutup tanrısal bir güç sezinliyorlardı kendilerinde. Bu sebeble insanlara teslimiyetci ruhunu aşılamaya çalışıyor gibilerdi. Neye itiraz edeceğini bilmeyen bir toplum vardı karşılarında. Zaman zaman sarsıntı yaşasalar da. Travmalar oluşsa da, kendine güvenerek yaşayan insanlar az olduğu için, kısa zamanda tedavi ediliyordu bu tıravmalar.
Karşı kıyının karmaşasını seyre dalan insan, kendinden geçmiş bir şekilde şöyle düşünüyor olabilirdi. Bir birimizi dışlamak yerine, Birbirimizin eksiklerini, birbirimize anlatarak, birbirimize danışarak ortak yaşam biçimlerinin yüzeye çıkartılması gerekmez mi? Her halde bu toplum sosyal olarak açılımını gösterememiş, kendi dar kalıpları içersine sıkışmış, hala fert olarak kendilerini tanımamış, ruhen ve bedenen farkındalıklarını kavrayamamış, çekinceleri olan ve hala sosyal esaretlerin altında köle olmaya zorlanan bir toplum olsa gerek.
Adam bütün bunları düşünürken şöyle sesleniyordu karşı kıyının insanlarına. Salın kendinizi gitsin. Mevcut verilerinizle hayatı dolu dolu yaşayın. Farkındalığınızı bilerek sizden ötede olan, sizinle yaşayın. Kural koyanlar, kuralları içersinde oynamaya devam etsin. Siz bu kuralların içersinde esaret altında değil, asıl kuralların sorumluğu bilinci ile, üstlendiğiniz görevleri yerine getirerek, kendi kurallarınızla yaşaya bilirsiniz. Size Hallaç olmayı önerenlere, önce kendilerinin Hallaç olmalarını önerin.
Ekrem SAYGI
15,09,2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...