23 Şubat 2010

Kenarlarda dolaşmak /Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK

Lafı ağzında geveleyip duran ve bir türlü sadede gelemeyen kişilerin sayısı hiç de az değildir. Bunlar söylemek istediğini bir türlü söylemez ya da söyleyemez. “Ne diyeceksen, de” dersiniz; o yine ilgisiz sözlerine devam edip durur. Konuyu dağıttıkça dağıtır. Sonra da ipin ucu kaçar...


Hele o sözü dallandırıp budaklandıranlar yok mu; ne ayı dedikleri bellidir, ne de armut!



Yazar-çizer takımının
bir kısmı da böyledir. Bakarsınız ciltlerce eser kaleme almış. Gel gör ki, içinde sadra şifa verecek tek bir cümle ara ki bulasın!

Bu sadede gelememe hastalığı, idareci ve memur kesiminde de çoktur. Mevcut sistemin ve bürokrasinin bunda büyük etkisi olsa gerek. Ama daha çok problem, insan yetiştirme felsefesinde aranmalıdır.

Çünkü mevcut eğitim sistemi, insanımızın düşünmesine, kendisini tanımasına ve geliştirmesine fırsat vermiyor. Bu yüzden de bilgisizlik, ilgisizlik, yozlaşma ve yabancılaşma diz boyu.

Eğitimdeki amaçların tutarsızlığına bir bakınız… Yürekler acısı!

Ya okul programları?

Çoğu teferruat…

Eğitimin bel kemiği olan öğretmenden ne haber?

Nerden baksanız, bir sorunlar yumağı…

Bakınız, dünyadaki gidişatı gözlemek ve buna göre tedbir almak, toplumlar açısından çok önemlidir. Maalesef, ülke olarak bu konuda oldukça geriyiz. Adetâ nal topluyoruz.

Onun için de köklü bir şekilde ne yapılacağı, nereden başlanacağı ve nereye varılacağı bir türlü plânlanıp ortaya konulamıyor.

O kadar tarihî tecrübe yaşamışız. Ama bunları bir türlü değerlendirip ders çıkaramıyoruz. Onun için her defasında damdan düşüyoruz!

Şu hale bir bakınız…

Sivil bir anayasa yapmak için neyimiz eksik?

Demokrasi deniliyor; iş halkın taleplerine geldi mi yan çiziliyor. Orada hemen “kem kümler” başlıyor.

Laiklik derseniz tam bir bilmece…

Bari “Alındığı ülkedeki gibi olsun” diyorsunuz, kimse yanaşmıyor. Öyle bir “yok” diyorlar ki…

Sonra bununla da kalmıyorlar. Hemen başına “bize özgü” diye bir şey ekleyip kuşa çeviriyorlar.

Bazen bu konularda sebep de sorulamıyor… Bu sefer karşınıza, tepeden inme ithal zihniyetlerle düşünmeye alışmış çevreler dikiliyor. Hem de Berlin Duvarları’ndan daha beter! Aşabilene aşk olsun!

Bu kafaya sahip olanların bir özelliği de şu:

Hiçbir şeyin doğrusunu ve iyisini kendi insanına layık görmemek!

Hesap sorulmak istendiğinde de kızıp tehdit savuruyorlar. Ayrıca öyle sıfatlar takıyorlar ki… Şuculuğunuz buculuğunuz yerlere göklere sığmıyor.

Bir kere sormak lazım…

Neden sapla saman bu kadar birbirine karıştırılıyor?

Neden bal hep kavanozun dışından yalatılıyor?

Neden dağlar hep fare doğuruyor?

Peki, bu işlerin içinden nasıl çıkılacak?

Elbet bir gün şafak sökecek!

Karanlığa taş atarak oyalanmak akıl işi değil.

Fakat şimdiden insanlar aydınlığa iyi hazırlanmalı. Aksi takdirde ışık, kimilerinin gözlerini daha çok kör edebilir.

Ve bir daha kara asla görünmez!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...