19 Mayıs 2022

Kafa Karışıklığının İtirafıdır-1 /Bekir AKKAYA

Birkaç gün önce Ünlü Rus Yazarı Tolstoy’un “İtiraflarım” adlı romanını okudum. 1828 yılında doğan Tolstoy döneminde entel ve dantel olduğunu, her türlü üne kavuştuğunu şanı ve şöhreti ile bütün dünyada tanındığını, altı bin dönüm arazisi ile büyük bir zenginliğe kavuştuğunu ifade ediyor. Yazı ve çizileri ile çıkardığı gazete ve dergilerle döneminde halkı eğittiğini kendisi ile bu görevi üstlenenlerin hiç birinin aslında en çok eğitilmeye ihtiyaçları bulunduğunu itiraf ediyor. Dünyaya “neden?” geldiğini ve ”nereye?” gittiğini sorgulayarak cevap veremediğinden kafayı yediğini itiraf ettikten sonra bir çok kez bunalımlar sonucu kendini asmaya teşebbüs ettiğini belirtiyor. Uzun çabaların sonucu Hıristiyanlığı kabul ederek eksiklikleri ile birlikte ve papazları beğenmemesine rağmen kiliseden ayrılmayarak en azından bunalımdan kurtulduğunu “İtiraflarım” kitabında açıkça belirtiyor. Kitap enteresan bir kitap olup, özellikle de
ulu orta başkalarına yol gösteren ve halkı eğitme gibi dertleri olup kendi kafa karışıklarını itiraf edemeyenleri tanıma noktasında ip uçları ile dolu. Kitabı bitirdiğimde hala kafası karışık olan Tolstoy için “keşke birazda İslam’ı inceleseydi diye düşündüm.”
Ben aslında Tolstuy’u bu kadar uzun yazmayacak bazı özel kafa karışıklarımı burada itiraf edecektim. İşin doğrusu bu hafta okuduğum Mehmet Deniz’in
“ Ölüm Son Değildir” kitabından sonra Tolstoy gibi kafam karışık değil. Dünyaya gelme amacımı ve ne için yaşadığımı ve nereye gittiğimi çok iyi biliyorum. Bu nedenle de yaptıklarım ya da yazdıklarım nedeniyle bana sataşanların aksine bu konuda hiçbir beklentimde kesinlikle yoktur. Tolstoy gibi meşhur olmasam da Kumru şartlarında epey ünlü sayılırım(!).
İtiraflarımı yazacak olsam, önceki yıllarda yaptığım maskaralıklardan başlamam gerekir. Balıkesir – İzmir arası tiren yolculuğunda bile, bir tanıdığım olsun diye çabalarımdan tutunda, ünlü diye nitelenen kişilere dokunmak için çektiğim eziyetler. 80 öncesi Üç kez Alparslan Türkeş’in, beş kez Necmettin Erbakan’ın, yedi kez Süleyman Demirel’in, 2 kez Bülent Ecevit’in elini öptüğümü söylesem hiç yalan konuşmuş olmam. Sırf arkadaşlarıma öğünmek için İsparta’da 77’li yıllarda AP’den bir millet vekiline yaptığım numaralarla aldığım parayı sizlere itiraf etsem faydası olur mu ki? İzmir’de masum rolü oynayarak bundan tam 25 yıl önce adını vermek istemediğim bir beyefendinin evinde tam bir hafta kalarak, gündüzleri hastaneye gidiyorum diye fuarda gezinti yaptığımı ve akşam tekrar evine gittiğimi, 80 öncesi tüm tüm partilerin seçim çalışmalarına katılarak bütün bölgeleri dolaştığımı, tüm mitinglerde kesinlikle yer almak için otobüste en güzel koltuklara oturduğumu üye formları doldurulurken de iyi bir uykuya daldığımı itiraf etmenin sakıncası olur mu diye düşünüyorum?
Şimdi ise kafam son derece berrak. Geçmiş yıllarda kazandıklarım ve kaybettiklerim olsa da çok fazla kazançlıyım. Yaptıklarımdan ve maskaralıklarımdan pişmanlıkta duymuyorum. En azından şimdi yeni birileri ile arkadaş ve dost olayım diye bir derdim yok. Bu konuda elimde olanları bile zaman zaman eliyorum. O yıllardaki akıllı yatırımlar ve kazanımlar bugün çok işime yarıyor.
Çok kızmıyor ve çok sorgulamıyorum. Benim şartlarda yetişenler daha önce birbirlerini tanımamış olsalar da aynı deneyimleri fazlası ile yaşadıklarından birbirlerine söyledikleri bir kelime ile kan kardeş ve can kardeş olabiliyor. Bu durumda aynı mekanları ve aynı yaşantıları paylaşabiliyor. İşin doğası gereği üç günde kırk yıllıklar gibi dost olunabiliyor.
Şimdi maskaralıklara ve o gülünç yaklaşımlara ben ihtiyaç duymuyorum. Ne var ki, dünkü benim yaptığım durumlar zaman zaman bizlere de yapılabiliyor. Kim ne yaparsa yapsın fıtrat ve karakterler uyuşmadığından kişiler kendilerini sevdiremiyor ya da zoraki ilişkiler kendini sevdirmiyor, kabul görmüyor.
Bu konuda söylenecek çok şey var. Artık ben kuru kalabalıkları, ilkesiz davranışları, yalaka ve yalamaları, menfaat ilişkilerini, gönülden olmayan dostlukları, her gün yer değiştiren ilkesiz ve omurgasızları sevmiyorum. İnsan ne yaparsa yapsın samimi ve içten olsun. En kötü durum riyakarlık olsa gerek. İtiraflarımızda buluşmak ümidiyle. Bekir AKKAYA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...