Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

7 Mayıs 2007

Çarpılan çarpılana /Bekir AKKAYA

Rahmetli babam “ dolap çevirme “ deyimini çok kullanırdı. Ne zaman bu sözü söylese arkasından “ Oğlum! Dolap çevirenlerin çeviremeyecekleri hiçbir şey yoktur. Her yer ve mekanda onlardan uzak durman gerekir” derdi.
Babamın yaşadığı dönemler bundan atmış yıl öncesi. O dönemlerde dolap nedir? Nasıl çevrilir? Bunu pek bilmiyorum. Ama benim babam “dolap çevirme” deyimini özellikle “fırıldak adam, düzenbaz, onursuz, kişiliksiz, omurgasız , yön veya tarafı belli olmayan, üç kağıtçı, yan kesici” anlamlarında kullandığını hatırlayabiliyorum.
Her şeyde olduğu gibi bu dolap çevirme işi de değişti ve gelişti, hatta bayağı da modernleşti. Dün bu meslek sahipleri az kesime hitap ederken bugün teknolojinin sayesinde kolları uzadı, semirdi ve bir iş koluna dönüştü. Belki de yakın gelecekte en önemli meslek olarak gösterilecektir. Bugün için mesleklerini amatörce ve üstün başarı ile yapanların bazı özelliklerini söylersek, geleceğe ışık tutmuş ve gelecekteki dolap çevirenlere yol göstermiş oluruz. Bu ise bizlerin tarihe not düşmesi açısından çok önemli bir durum olsa gerektir. Bütün özellikleri bu köşede anlatamasam da bazı temel özellikleri belirtmem bir çoklarımızın ufkunu açacak, Dolap Zade Efendileri yekinen tanıma şerefine ulaşmış olacağız. İşte bazı özelliklere birlikte göz atalım;
Gün gelir her konuda gözlerinizin içersine baka baka yalan konuşmaktan çekinmezler. “-Çok yakın arkadaşımdır? Nerelerde beraber olmadık ki? Yaptığımız o işte söylediğimiz o sözde sen de vardın dimi? Geçenlerde oraya beraber gitmiş, beraber

ÖKÜZÜN NİYETİ /BEKİR AKKAYA

Bir gün çiftlikte sabana koşulan öküz, sahibine şöyle dedi:
“-Ben hastayım. Yarın çalışmayacağım.”
Ertesi sabah çiftçi eşeğini sabana koştu. Akşam, hasta olduğunu söyleyen öküz, eşeğe sordu :
“-Nasıl, kolay oldu mu? Dedi. “Patron bir şey demedi ya!”
Eşek, arkadaşını rahatlatacak sözler söyledi. Ve dedi ki :
“- Eh idare ederdi, ama merak etme patron bir şey demedi” dedi. Bu cevap öküzü çok mutlu etti. O akşam da sahibinin yanına gitti ve tekrar hasta olduğunu, çalışamayacağını söyledi. Sahibi de çaresiz yine eşeği sabana koştu.

GÖRGÜ TAHSİLİ BOZAR! /BEKİR AKKAYA

Yaşlı ve tecrübeli insanlarla sohbet etme ve onların tecrübelerinden yararlanma en kolay ve ucuz olmasına rağmen, günümüzde en çok ihmal ettiğimiz bir durumdur. Hani derler ya “ günümüzde rağbet güzel ile zenginedir.” Oysa en çok sıkıntı ve zor durumda kalanlar belki de güzel ve zenginlerdir. Belki diyorum. Çünkü ben zenginlik ve güzellikten mahrum olduğum için pek sıkıntı çeken birisi değilim. Burada ben zenginliği ve güzelliği aynı zamanda şan, şöhret, makam ve mevki içinde kullanıyorum.
Kumru’da herkesin tanıdığı, sevdiği ve saydığı Azmi Amca ile geçen hafta uzun bir sohbet yaptık. Konuşmanın bir yerinde Azmi Amca “Görgü tahsili bozar.” Dedi. Bu cümleye bağlı olarak anlattıkları belki de çoklarına göre yenilir yutulur cinsten değildi. Ve her anlattıklarının sonunda insanlardan örnekler vererek “ GÖRGÜ TAHSİLİ BOZAR.” Dedi. Eğer Kumru’yu tanıyorsanız o halde sözünü ettiğim Azmi Amca’yı mutlaka tanıyorsunuzdur. Ben yine de söyleyeyim; Azmi Gürgezoğlu. Çok yararlandığım bu sohbetten dolayı kendisine teşekkür ediyor ellerinden öpüyorum…
Burada kullanılan görgü kelimesinin, görgüsüzlük olduğunu cümleden anlamak mümkündür. Azmi Amca’nın kastettiği “görgü” kelimesinden ben

PİJAMA YOK, PANTOLUN AL! /Bekir AKKAYA

Fatih Sultan Mehmet’e atfen anlatılan hikayeyi bilirsiniz. Hani şöyle bir tebdili kıyafetle günün ilk saatlerinde alışverişe çıkmış. Önüne ilk çıkan bakkala girmiş. “Bakkal Efendi bana bir miktar zeytin verir misin?” Bakkal Efendi zeytini paketlemiş. Fatih Sultan Hazretleri;” bir de ekmek” deyince “Aman müşterim, komşu bakkal hiç siftah yapmadı, ekmeği de oradan alın.” Demiş. Ve padişah her gittiği bakkaldan aldığı bir şeyin ikinci ihtiyacını isteyince komşu siftah yapsın diye diğerine göndermiş. Ve padişah “böyle halkla İstanbul’un fethi gerçekleşir” diyerek hemen fetih hazırlıklarına başlamış. Yazılanlara göre olayın geçtiği yer Edirne, olayın zamanı, İstanbul fetih edilmeden önce…
Sizi bilmem ama ben şahsen bir dükkandan aldığım bir şeyi, diğer dükkana göstermemeye gayret ediyorum. Aman komşu satıcılar kendilerinden alışveriş yapmadığıma darılmasınlar diye…Hatta çoğu kez kendilerinden değil de başkalarından alışveriş yapılan yakınlarına kızan insanlara şahit olmuşumdur. Dükkanı kaldırsanız, “aman kardeş, diğer komşu satıcılar

İnanılmaz Gerçek /Bekir AKKAYA

(Mavitürk) Mail grubu’ndan Murat İnce tarafından “alıntı” diye kaynak gösterilen bir yazı geldi. Yazı beni çok etkiledi. Sizlerin de ilgisini çekeceğine inandığım bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Amerikan Adlî Tıp Derneğinin 1994’te San Diego da tertiplenen ödül yemeğinde dernek başkanı Don Harper Mills, aktardığı acayip bir ölüm olayındaki adlî komplikasyonlarla dinleyicilerini şaşkına çevirmişti. Kaderin adaletine dair ince bir nükte taşıyan bu yaşanmış öykü, sanırız sizleri de hayrete sevk edecektir. 23 Mart 1994 te Ronald Opus un cesedini inceleyen adlî tabip, onun kafasından yediği kurşunla öldüğü sonucuna vardı. Müteveffa, on katlı bir binanın tepesinden, intihar niyetiyle aşağıya atlamıştı. (Umutsuzluğunu, geride bıraktığı bir notta açıklıyordu.) Ancak, dokuzuncu katın önünden geçerken pencereden gelen bir kurşun başına isabet etmiş, hayatı bu kurşunla sona ermişti. Apartmanın

Şenliklerimiz "Geleneksel"miş! /Bekir AKKAYA

Şenliklerimiz "Geleneksel"miş! "Beni anlamıyor!" sitemi kelime ve kavramları kullanmamaktan değil, kullanılan kavram ve kelimelerin ne anlama geldiğinin bilinmemesindendir. Aynı dili konuşsak da, aynı kelime ve kavramlardan farklı anlamlar çıkarabiliyoruz. Cahilde olsak, çok bilmiş havalarına da girsek bu tür ukalalığı "bana göre" sözünü kaynak diye etrafımızdakilere dayatmaya çalışıyoruz. Oysa, bir konudan söz ederken, ilgili konunun olmazsa olmazlarını ortaya koyup, işin uzmanlarınca bilinen kelime ve kavramların orijinaline bağlı kalınması, olmazsa olmaz bir yöntem olmalıdır. Desteksiz "bana göre, sana göre" çekişmesi "sapla samanın birbirine karışması"na neden olur ki, buna bağlı olarak arzu edilen bir sonuçta hiçbir zaman ortaya çıkmaz. Bu yüzden de tartışmalar ya kavga ile ya da dargınlıkla sona erer. Geçen haftaki "Şenliğe Hayır" yazım üzerine olumlu ve olumsuz enteresan tepkiler aldım. Bana gelenlerden bir tanesi epey ilgimi çekti. Gelen mesaj kısaca aynen şöyle " Gelenekleşmiş bir şenliğin

Rızasız nikahtan saadet olmaz! /Bekir AKKAYA

Geçen hafta sizlere Kumru Ziraat Odası’nın üyesi olduğumu ifade etmiştim. Yine ilgili yazıda Ziraat Odalarının 15/5/1957 tarihli ve 6964 sayılı Ziraat Odaları Kanunu ile kurulduğunu, görev ve yetkilerini ayrıntılı bir şekilde ilgili kanundan alarak aynen yazmıştım. Ve yazımın sonunda da “bir çiftçi olarak Kumru Ziraat Odası tarafından bu görev ve yetkilerin ne kadarının gerçekleşip gerçekleşmediğini öğrenmek istiyorum.” İfadesini kullanmıştım. Bu hafta Kumru’da en üst düzey Ziraat Odası yöneticisi ile tam olmasa da görüşme imkânımız oldu. İlgili kanunla ifade edilen görev ve yetkiler Kumru’da tam olarak uygulandığını söylemek mümkün değil. Bunu söylerken, Odanın olabilmesi için kurumlar arası zorunlu kanuni işlerden söz etmiyorum. Benim gibi üreticinin “Doğrudan Gelir Desteği” alabilmek için yılda bir

Bilgece Yaşamakmış! /Bekir AKKAYA

Kişisel gelişim uzmanlarınca önerilen bazı kitap isimlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. “Anlaşarak Mutlu Yaşayın, Bilgece Yaşamak, Hayata Gülümse, Her İnsan Hükümdardır, Kocanızın Başarısı Sizin Elinizde, Mutluluk ve Başarı Yolları, Yaşam Coşkusu, Yürek Bilekten Güçlüdür, Babalık Coşkusu, Çocuk Kalbi, Ev İşlerini Savaşa Dönüştürmeyin, Sinirlerinize Hakim Olun, İnsan Denen Meçhul, Olumlu Yaşama Sanatı, Etkili Dinleme, Başarılı İnsanın Karar Anı, Cesaret ve Fazilet Mücadelesi, vs…” Öğrendiklerimizle ilişkilerimiz arasında yüzde yüz bir çelişkiyi her gün yaşıyoruz. Ya bu kitaplar yalan ya bizde bir terslik var…Okudukça saldırıyor, öğrendikçe batıyoruz… Fiskos içersinde debelenen bir iş yeri. Dedikodu üreten bir fabrika ya da sokak…Kimin eli kimin cebinde belli değil…Öğrendikçe kibirleniyor, bilgilendikçe hırsa biniyoruz… Özden söz edenlerin aksine, söze cila çekiyoruz.

İsimsiz Müfessire Son Cevap! /Bekir AKKAYA

Geçen hafta , uzun bir mesajla ilgili görüşlerimi belirtmiştim. “Hayırdır İnşallah” yazısı üzerine bir müfessir efendi “haset” kelimesine takılmış ve hasetle ilgili ne kadar ayet varsa bir bir sıralamış desteksiz bir şekilde ayetleri tefsire kalkışmıştı. Önceki yazımda ben bu müfessir efendiye göndermelerde bulunmuş, kendilerine yararlı olur düşüncesi ile bazı çelişkililerini ve açık hatalarını belirtmeye çalışmıştım. İlk yazıdaki çelişkileri bu hafta bitirmeye çalışacağımı da yazımın sonunda ifade etmiştim. Yine eynı mantık ve büyük ihtimal resmi bir ip numarası ile müfessir efendi on sayfalık bir yazıyı bir kitaptan aynen alarak, kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle göndermeyi sürdürmüştür. Öncekinden