Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

28 Kasım 2021

Allah Rahmet Eylesin!/Bekir Akkaya

Geçtiğimiz hafta Kumru Atatürk Pansiyonlu İlköğretim Okulu Türkçe öğretmeni Kumru Ballık Köyünden Şükrü Tevek’in ölümü ile eğitim camiası olarak büyük üzüntü yaşadık. Genç yaşta alışık olmadığımız boğulma sonucu hayatını kaybeden Şükrü Tevek’e Allah’tan rahmet, yakınlarına, eğitim camiasına, dost ve sevenlerine Allah’tan sabırlar niyaz ediyorum.
Şükrü Tevek güzel bir insandı. Öğrendiğimiz bilgiler doğrultusunda suda boğulma hadisesi ile “şehit” olarak ruhunu teslim etti. Namazına büyük özen gösteren kardeşimiz, yine akşam namazını kıldıktan hemen sonra düştüğü Elekçi Deresinde bizim ifade biçimimizle “öldü.” Oysa yine kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e göre “şehitler ölmez!”

Kelime ve kavramlar anlamlandırılırken o kelimenin orijinali, kelime ve kavramlara anlam kazandırır. İslami kaynaklarda suda boğulanlar “şehit” olarak kabul edilir. “Şehit” kelimesi ise İslami bir kavramdır. Dolayısıyla kardeşimiz Şükrü Tevek şehittir. Allah mekânını cennet etsin.
Her ölüm haberinde beni bir ürperti alır. Ölüm korkutucu ve kurtuluşu olmayan bir sondur hepimiz için. Ve “Her nefis ölümü tadacaktır.” Uyduruk yıl kavramları ve uyduruk sayı kavramları ile doğduğumuz andan itibaren yaşlarımız ilerledikçe o korkunç sona yaklaştığımızı iliklerimize kadar hissederiz. Ama ne yazık ki, “korkunun ecele bir faydası olmadığını”
da biliriz. Çevremizde her gün birileri eksilse de unutmaya çalışır, o korkunç sonu hatırlamamak için gayret gösteririz. Bilinmeyen bir anda ve bilinmeyen bir şekilde ya da hemen şimdi “ölmüş” oluruz. Tek dünya kulağımızla duyamayacağımız “sala” da kendi selamız olur. Peki, ölüm bu kadar ürkütücü bir şey midir?
Eğer “kadavra” mantığı ile “ölüm” düşünülürse korkunç bir son, belirsiz bir yok oluştur. Bedenin çürümesi ve dağılması, kurtlara yem olması ve kaybolup gitme… Dünya mantığı ile sonuç korkunç, kabul edilmesi mümkün olmayan bir felakettir.
İlgili ayetin malini tekrar etmekte fayda var. “Her nefis ölümü tadacaktır.” Dikkat edilirse burada “her nefis ölecektir.” Denilmiyor. Ölümü tatmak, ölmek anlamına gelmez. Dolayısıyla “ölümü tatmak” var ama “ölmek yok.” Yani siz ölümün ne olduğunu tadıyorsunuz. Tadış sizde bir şey değiştirmiyor. Herhangi bir şeyi tattığınız zaman nasıl şuurunuzda, idrakinizde bir değişme olmuyorsa, sadece o şeyin ne olduğunu anlıyorsanız," ölümü tatmak" demek bu bedeni kumanda edemez hale gelmeniz demektir. Bu bedene kumanda edemez hal ise ruhun (özün) bedenden ayrılması sonucu oluşmakta, öz yani ruh ise yaşamını sürdürmektedir.
Bizim öğrendiğimiz türden ölüm yok oluş değildir. Doğmakla da nefisler var olmamıştır. Bütün ruhlar aynı anda yaratılmış ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna hep birlikte “Evet sen bizim Rabbimizsin!” sözü ile karşılık vermişlerdir. Dünya hayatı ise yaşamın bir parçası bedenle ruhun bir araya gelmesinden ibarettir. Dünyaya doğmadan önceki hayatı nasıl hatırlayamıyorsak, dünya hayatı içersinde, yanımızdan ayrılanlarla da aynı türden bir bağ kurmamız da dünyevi mantıkla mümkün değildir. Dünya hayatının öncesi ile sonrası arasında bedenen yaşarken bir bağ kurmak aslında mümkündür. Peygamberler ve veliler bu üç boyutlu hayatla iç içedir. Ruhun uygun metotlarla terbiye edilmesi mucize oluşturmasa da “keramet” ya da “istidraç” türünden insan yaşamında farklı bir aralık oluşturacağı kutsal kitaplara göre mümkündür.
Ölüm ruhun bedenden ayrılmasıdır. İnanılsa da inanılmasa da ilk yaratıldığımızdan bu yana hayat devam ediyor ve devam edecek. Ve gerçekte öldükten sonra anlaşılacaktır. Ben inanıyorum ki Şükrü Kardeşim bizden çok daha mutlu ve huzurlu olarak bizleri selamlıyor. O güzel bir şekilde dünya dönemini bitirdi. Zor olan bizim dünya dönemini bitirme şeklimiz.” Allah bizlere de güzel ölümler nasip etsin ve sonumuzu hayreylesin! Kendisine tekraren Allah rahmet etsin diyor, Fatihalar gönderiyorum…
Buluşmak ümidiyle…

Bekir AKKAYA /22 Haziran 2006/KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ

Allah Rahmet Eylesin!/Bekir Akkaya

Geçtiğimiz hafta Kumru Atatürk Pansiyonlu İlköğretim Okulu Türkçe öğretmeni Kumru Ballık Köyünden Şükrü Tevek’in ölümü ile eğitim camiası olarak büyük üzüntü yaşadık. Genç yaşta alışık olmadığımız boğulma sonucu hayatını kaybeden Şükrü Tevek’e Allah’tan rahmet, yakınlarına, eğitim camiasına, dost ve sevenlerine Allah’tan sabırlar niyaz ediyorum.
Şükrü Tevek güzel bir insandı. Öğrendiğimiz bilgiler doğrultusunda suda boğulma hadisesi ile “şehit” olarak ruhunu teslim etti. Namazına büyük özen gösteren kardeşimiz, yine akşam namazını kıldıktan hemen sonra düştüğü Elekçi Deresinde bizim ifade biçimimizle “öldü.” Oysa yine kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e göre “şehitler ölmez!”

Rakamlarla İnsan Bedeni

1: Kemik sayısı: 206

2: Kas sayısı: 639

3: Böbrek sayısı: 2

4: Süt dişi sayısı: 20

5: Kaburga sayısı: 24 (12 çift)

6: Kalp kamera numarası: 4

7: En büyük arter: Aort

8: Normal tansiyon: 120/80 Mmhg

9: Ph kan: 7.4

10: Omurga sayısı: 33

11: Boynundaki omurga sayısı: 7

12: Orta kulaktaki kemik sayısı: 6

13: Yüzdeki kemik sayısı: 14

14: Kafatasındaki kemik sayısı: 22

15: Göğüs kemik sayısı: 25

16: Kollardaki kemik sayısı: 6

17: İnsan kolundaki kas sayısı: 72

18: Kalpte bomba sayısı: 2

19: En büyük organ: Deri

20: En büyük bez: Karaciğer

21: En büyük hücre: Kadın yumurtası

22: En küçük hücre: Sperm

23: En küçük kemik: Orta kulak istilası

24: İlk organ nakli: Böbrek

25: Ortalama ince bağırsak uzunluğu: 7 m

26: Ortalama kalın bağırsak uzunluğu: 1.5 m

27: Ortalama yeni doğan bebek ağırlığı: 3 kg

28: Bir dakikada nabız oranı: 72 kez

29: Normal vücut ısısı: 37 C° (98.4 f°)

30: Ortalama kan hacmi: 4 ila 5 LİTRE

31: YAŞAM LAPSOSU Kırmızı Kan hücreleri: 120 gün

32: YAŞAM LAPSO: 10 ila 15 gün

33: Hamilelik dönemi: 280 gün (40 hafta)

34: İnsan ayaklarındaki kemik sayısı: 33

35: Her bileğindeki kemik sayısı: 8

36: Elindeki kemik sayısı: 27

37: En büyük endokrin bezi: Tiroidler

38: En büyük lenf organı: Dalak

40: En büyük ve güçlü kemik: Uyluk kemiği

41: En küçük kas: Stapedius (orta kulak)

41: Kromozom Sayısı: 46 (23 çift)

42: Yeni doğan bebek kemik sayısı: 306

43: Kan viskosu: 4.5 ' e 5.5

44: Evrensel bağışçı kan grubu: O

45: Evrensel alıcı kan grubu: AB

46: En büyük akyuvar: Monocito

47: Daha küçük beyaz kan hücresi: Lenfocito

48: Alyuvar sayımının artmasına: Policitemia denir

49: Vücuttaki kan bankası: Dalak

50: Yaşam Nehri adı: Kan

51: Normal kan kolesterol seviyesi: 100 mg / dl

52: Kanın akıcı kısmı: Plazma

Yaşam denilen bu maceranın tadını çıkarmanızı sağlayan mükemmel tasarlanmış bir makine. Ona iyi bak. Ona ahlaksızlık ve aşırılıklarla zarar verme.

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Rakamlarla İnsan Bedeni

1: Kemik sayısı: 206

2: Kas sayısı: 639

3: Böbrek sayısı: 2

4: Süt dişi sayısı: 20

5: Kaburga sayısı: 24 (12 çift)

6: Kalp kamera numarası: 4

7: En büyük arter: Aort

8: Normal tansiyon: 120/80 Mmhg

9: Ph kan: 7.4

10: Omurga sayısı: 33

Böyleyiz İşte! /Bekir AKKAYA

Gazetelerin “Tüketici Hakları” köşelerine haklarımı bilmek yönünden sık sık bakan biriyimdir. Tüketicilere yönelik yasalar ve bilgiler epey işime yarar. Yapılan yasal düzenlemeler “bilinçli bir tüketici” için gerçekten yarar sağlıyor. Alanla veren arasında bir sözleşme yapılıyor ise genelde malı satan kanuni incelikleri de sözleşme metnine çoktan yazmıştır.

            Genelde alıcı hep zarara uğrayan taraf olur. Yani size sözleşme teklifi getiren taraf hangi durum olursa olsun bilmeniz gereken en önemli husus teklifi getiren kişi kazançlı çıkacaktır.

            Bu bilgiden yola çıkarak ilerde zarar ya da dolandırılma durumu söz konusu olması halinde haklarımıza karşı da duyarlı ve bilgilenme en uygun yoldur. Zaten ilgili taraf sizden önce hedefe koyduklarını belirleyerek

yanınızdadır. Bu durumda sizinde hangi durumda bulunursanız bulunun kurtulmanız biraz zordur. Tek yapacağınız şey “git kardeşim başımdan” deme cesareti göstermeniz olacaktır.

            Bütün bunları bildiğiniz halde ilgili metne imza atarak aranızda bir alış-veriş gerçekleştiyse bu eşler arasında bir nikâha dönüşmüş olur. “Ben bilmiyordum” ya da “ben yanlış yapmıştım” sözü bir anlam ifade etmez. Boşanacaksanız ya da imzaladığınız metni yırtacaksanız yine kanuni yollarla hak arama yoluna gideceksinizdir. Ancak hakim bilgi ve belgelere göre karar vereceğinden sizin imzaladığınız kağıdın arakasına da bakarak karar verir. Dolayısıyla eşinizle boşansanız dahi malınızdan ve kıymetli eşyalarınızdan da epey kayba uğramak artık kaçınılmaz olur. Ya da bilinçsizce aldığınız kapıya gelen o eşyadan epey zarara uğrayarak sonuca gidersiniz.

            İki kişinin kendi istekleri ile oluşturduğu bir durumdan üçüncü kişilerin sorumlu tutulması mümkün değildir. Başlangıçta alan ve veren memnun ise ve yapılan işlemler kanunlara uygun ise sonuçtan başkalarını suçlamak son derece yanlıştır.

            Hayatımda iki konuya hep uzak kaldım. Biri futbol, diğeri para piyasası…Borsanın ne olduğunu bilmediğim gibi, altılı ganyanda hiç oynamadım. Üç beş kilo fındıktan başkalarından duyduğuma göre ben de zarar etmişim. Ama bundan kime ne ya da kimin zarar ettiğinden bana ne! Neticede her yıl olduğu gibi bu yılda fındığımı bir dostun deposuna bıraktım. Aramızdaki sözleşme ikimizin arasında bir durum. Özel ilişkilerimi de sizlerle paylaşmak doğru olmaz. Neticede “aramızdaki sözleşmeyi” güle oynaya yaparken siz yoktunuz ki. Şimdi ben tutup ta “ben zarar etmişim devlet nerede” ya da “hükümet nerede” diye amcamı dayımı mı çağırayım. Hatta amcamla dayım hatırlar gibi oluyorum beni uyarmıştı bile…

            Kimse benim elimden fındığı zorla almadı ki… Böyle bir durum olsa idi bizde haklarımızı bir şekilde yasal yollardan arardık.

            Ben üretici ya da tüketici olarak kanuni düzenlemelerin istismarcıların ortadan kaldırılmaların yönünde yapılmalarını arzu ediyorum. Bilinçlenmek ve haklarımızı da bilmek üreticinin de tüketicinin de birinci derecede kendi yararına. Kanunlara uygun iki taraf arasında yapılan alış veriş kime yarar veya zarar verirse versin üçüncü şahıslara sorumluluk vermez. İlla da bir haksızlık varsa gidilecek yer yine imza atılan sözleşme metnine uygun bağımsız mahkemelerdir.

            Benden  borç alarak dükkan açan birine günü gelen borcunu ödemediği takdirde o dükkanı kanuni yollarla sattırır parasını alırım düşünüyorum. Gerçek manada iflas ise “zengin olması için dua ederim.”  Fisko Birliğe bir de bu yönden bakmak gerekmez mi?

            Buluşmak ümidiyle…

 

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Böyleyiz İşte! /Bekir AKKAYA

Gazetelerin “Tüketici Hakları” köşelerine haklarımı bilmek yönünden sık sık bakan biriyimdir. Tüketicilere yönelik yasalar ve bilgiler epey işime yarar. Yapılan yasal düzenlemeler “bilinçli bir tüketici” için gerçekten yarar sağlıyor. Alanla veren arasında bir sözleşme yapılıyor ise genelde malı satan kanuni incelikleri de sözleşme metnine çoktan yazmıştır.

            Genelde alıcı hep zarara uğrayan taraf olur. Yani size sözleşme teklifi getiren taraf hangi durum olursa olsun bilmeniz gereken en önemli husus teklifi getiren kişi kazançlı çıkacaktır.

            Bu bilgiden yola çıkarak ilerde zarar ya da dolandırılma durumu söz konusu olması halinde haklarımıza karşı da duyarlı ve bilgilenme en uygun yoldur. Zaten ilgili taraf sizden önce hedefe koyduklarını belirleyerek

Bilgece Yaşamakmış! /Bekir AKKAYA

Kişisel gelişim uzmanlarınca önerilen bazı kitap isimlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. “Anlaşarak Mutlu Yaşayın, Bilgece Yaşamak, Hayata Gülümse, Her İnsan Hükümdardır, Kocanızın Başarısı Sizin Elinizde, Mutluluk ve Başarı Yolları, Yaşam Coşkusu, Yürek Bilekten Güçlüdür, Babalık Coşkusu, Çocuk Kalbi, Ev İşlerini Savaşa Dönüştürmeyin, Sinirlerinize Hakim Olun, İnsan Denen Meçhul, Olumlu Yaşama Sanatı, Etkili Dinleme, Başarılı İnsanın Karar Anı, Cesaret ve Fazilet Mücadelesi, vs…”

            Öğrendiklerimizle ilişkilerimiz arasında yüzde yüz bir çelişkiyi her gün yaşıyoruz. Ya bu kitaplar yalan ya bizde bir terslik var…Okudukça saldırıyor, öğrendikçe batıyoruz…

            Fiskos içersinde debelenen bir iş yeri. Dedikodu üreten bir fabrika ya da sokak…Kimin eli kimin cebinde belli değil…Öğrendikçe kibirleniyor,

bilgilendikçe hırsa biniyoruz…

            Özden söz edenlerin aksine, söze cila çekiyoruz. Görüntü ve hatiplik mükemmel. Pozitif düşüncenin yöntemleri ve hayata gülümse…Ahlak ve fazilet illa da imaj…Gülümsedikçe riyakarlık fazlalaşıyor…Bir yığın bilimsel ve ilimsel bilgi…Kurallar ve kaideler…Bir o yana bir bu yana her gün yalpalıyoruz…İlişkiler dünyalık menfaate endeksli…Ruhtan uzaklaştıkça cilalar kalınlaşıyor…Mutlu olmanın bir yolu var ama ben bilmiyorum.

            Aşağıdaki ilişki bir kapı aralıyor ama kişisel gelişim uzmanları bu kapıdan çok uzakta gözüküyor. Söz özden gelmeyince, hayata pek yansımıyor… Özün kişisel gelişim uzmanlarından ufak bir yansıma…

            “Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektas Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergâhlar ayni zamanda aşevi işlevi görüyordu.  Durumu Hacı Bektas Veli'ye anlatır ve Hacı Bektas Veli  - “'Helal değildir “ diye bu kurbanı geri çevirir.

            Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve ayni durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise ; bu hediyeyi kabul eder. Adam ayni şeyi Hacı Bektas Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlana söyle der: - “Biz bir karga isek Hacı Bektas Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz.  O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.” Der.

             Adam üşenmez kalkar Hacı Bektas Dergâhı'na gider ve Hacı Bektas Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektas Veli'ye sorar. Hacı Bektas da söyle der: - “Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez.  Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir."der…

            Böylesi tevazu ve incelikle, birbirlerini yermek yerine yüceltebilmeyi becerebilen bir  insan olmamız dileğiyle...

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Bilgece Yaşamakmış! /Bekir AKKAYA

Kişisel gelişim uzmanlarınca önerilen bazı kitap isimlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. “Anlaşarak Mutlu Yaşayın, Bilgece Yaşamak, Hayata Gülümse, Her İnsan Hükümdardır, Kocanızın Başarısı Sizin Elinizde, Mutluluk ve Başarı Yolları, Yaşam Coşkusu, Yürek Bilekten Güçlüdür, Babalık Coşkusu, Çocuk Kalbi, Ev İşlerini Savaşa Dönüştürmeyin, Sinirlerinize Hakim Olun, İnsan Denen Meçhul, Olumlu Yaşama Sanatı, Etkili Dinleme, Başarılı İnsanın Karar Anı, Cesaret ve Fazilet Mücadelesi, vs…”

            Öğrendiklerimizle ilişkilerimiz arasında yüzde yüz bir çelişkiyi her gün yaşıyoruz. Ya bu kitaplar yalan ya bizde bir terslik var…Okudukça saldırıyor, öğrendikçe batıyoruz…

            Fiskos içersinde debelenen bir iş yeri. Dedikodu üreten bir fabrika ya da sokak…Kimin eli kimin cebinde belli değil…Öğrendikçe kibirleniyor,

Kardelenden Haberciye Merhaba! /Bekir AKKAYA

Okuduğum her hangi bir yazıyı okumadan önce geçirdiği aşamaları düşünerek okurum. Bu yolla ilgili yazı benim gözümde daha fazla anlamlaşır ve büyür. Ve ben ilgili kitap, dergi ve gazeteden çok fazla istifade ederim. Bu benim bakış açım tüm iş ve işlemler için geçerlidir. Yazılan bir kitap ne kadar sıkıcı olursa olsun, bana ulaşıncaya kadar ki safhaların güçlüğünü düşünerek ondan mutlaka yararlanmaya çalışırım.

            Çoğu kez insanlar kendi yeteneklerinin farkına varmazlar. En önemli husus insanın kendi kendini keşfetmesidir. İşe başlamadan önce kendi yeteneğini ve neye yatkın olduğunu bilmek, yola çıkmadan yolu yarılamaktır. Yeteneklerini keşfederek aklını kullanan ve kendine güvenen her insanın başarılı olmaması düşünülemez. Yeteneği ve gücünün farkında olmayanlar ise kendi farkına varamadıklarından, yeteneksiz de olsa farkına varanların piyonu olmaya mahkûmdur. Daha doğrusu insanın kendini tanıyarak yaptığı işin farkını ve önemini kavrayarak sürekli de geliştirerek kendini yenilemesi başarıya başarı katar. Başarısızlığın asıl nedeni de insanın kendisidir. Bu durumda

kendi hatalarımız, başkalarını suçlamayı gerektirmez.

            Bazen insan, kendi boş zamanlarını değerlendirerek, hoş vakit geçirmek amacıyla değişik işler yapar. Birde bakarsınız ki, yaptığınız iş sizi aşmış olur. Faydalı ve önemi sebebiyle artık o sadece sizin değil, başkalarının da değeridir. Ulaştığınız her alana karşı istemeseniz de sorumluluğunuz vardır. Bu durumda gerekli önlemleri almak gerekir. Zaten olması gereken de gücünü ve yeteneğini bilerek önce kendine, çevresine ve tüm insanlara faydalı olmaktır.

            Kumru Kardelen gazetesi, yetenekli dostumuz Raif Çevirme sayesinde 1. yılını tamamladı. Öncelikle kendilerini kutluyor, edebi dergiler kadar nefis Kardelen’e nice yıllar diliyorum. Bu vesile ile önemli olan birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

            Öncelikle Kumru Kardelen bir yıl zarfında kendi kendini aşmış, önemli bir boşluğu doldurmuştur. Bu süre zarfında bazı kesimlerce görülmemeye, ciddiye alınılmamaya çalışılmıştır. Gazetenin önemini çok iyi bilen bu kesimler Kumru’da gazete arzu etmemektedir. Sözünü ettiğimiz bu kesim işlerine geldiği veya parasız reklâm arzuladıkları zaman yapmadıkları halde yapmış gibi masa başında haber yazarak gazetede yayınlatmaktan da geri kalmamışlardır. Bu durumda Kumru Kardelen’e iş düşmektedir.

            İkinci olarak Kumru’yu sevenlerin bu gazeteye sahip çıkmaları gerekir. Bazı olumsuz yaklaşımlara Kumru açısından bakmaları gerektiğini düşünüyorum. Kumru’nun tanıtımı ve her yönden eğitimi için gazetenin önemi bir kez daha gözden geçirilmelidir. Ordu’nun her ilçesinde gazete çıkarken Kumru’da aralıksız bir gazetenin çıkmamasının izahını yapmak mümkün değildir.      

            Kumru Kardelen’e bundan sonraki yayın hayatında başarılar diliyorum.

            Okuduğunuz yazı bundan tam altı yıl önce tarafımdan Kumru Kardelen Gazetesinde yayınlanan bir yazıdır. Bu yazıdan birkaç ay sonra gazete yayınına son verdi. Ve değerli dostum Raif Çevirme kaldığı yerden devamla bu kez Kumru Haberci olarak yayına başladı. Kumru adına faydalı olacağına yürekten inanıyor, başarılar diliyor, altı yıl aradan sonra sizleri yürekten selamlıyorum.

            Buluşmak ümidiyle…

        Bekir AKKAYA                                                              
............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............