Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

16 Aralık 2021

Yemezler! /Bekir AKKAYA

Gözlerimizin önünde gerçekleşenleri bizde yaşamamış olsak “inandık” diyeceğiz. Dünkü söylenenleri ve yapılanları  duymamış olsak yine hayra yorumlayacağız. Olaylara iyi niyetle bakıp eleştirmek başka, art niyetli olarak kişi ve olayları değerlendirmek başka şeydir. Gündelik ilişkilerimizden tutun da üst düzey ilişkilerimize kadar bir çekememe ve yalanı yutturma sanatı üzerine kurulu bir yaşam şekli belki de dünyada bizler için geçerli. Hayatın her alanında “havadan kuş tutulsa” bile bireysel hırslarımız ve kinlerimiz yüzünden “bizimkilerin ya da benimkilerin” dışındaki tüm yapılanları inkar etme, yok sayma kabul etmeme mantığına uygun bir yaşam şekli çok geçerli bir durum.

            Nesilden nesile düşmanlıkları ve dostlukları sorgulamadan kabul eden dünyada belki de biziz. İlk gördüğümüzde kime nasıl baktıysak “er olan sözünden dönmez” mantığı ile aynen sürdürüyoruz. Bu çocuksa “çocuk” olarak kalıyor, üstatsa “üstat” olarak. Efendi ise efendi olarak kalıyor beyse bey…Düşünce olarak ne elimize verildiyse hayatımızı da buna göre şekillendiriyoruz. Bu kadar kendini sabitleyen, bu kadar uzun yıllar aynı bakış açısını ve düşünceyi sürdüren ve bu kadar gelişmeye direnen bizlerin durumları iyi bir araştırma konusu aslında…

            Kendi kendine bu kadar düşman olan, bireyselliği bu kadar öne çıkartan, en yakınına bile tahammülü olmayan bir yapı içersindeyiz. İnadına muhalefet ve karşı olma. İnadına gördüklerine bile yok deme pişkinliği.  Bireysel ya da gruplaşmış çıkarlara dayanan bir zihniyet…

            Doğruluğunu yanlışlığını bilmesem de Türkiye dışında yapılan bir deneyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünden bugüne fıkradaki esperiyi, dünya düzeyinden komşuluk ilişkilerimize kadar yakınlaştırmamız aslında gelişmişliğimizin de göstergesi. Bu deney Kumru ve  Fatsa’da da yapılsa, hısım ve akrabalarımız dâhil büyük ihtimal aynı sonuç çıkardı her halde.

            Eski zaman yamyamları bir yığın Yahudi, Çinli ve Türkü ele geçirmişler. Hepsini kaynatıp yavaş yavaş yemeği planlamışlar.

            Yahudileri büyük bir kazanın içine doldurup üstünü sımsıkı kapatmışlar.

            Çinlileri de büyük bir kazanın içine koymuşlar ama üstünü de yarım kapatmışlar.

            Türkleri koydukları kazanın ise üstünü açık bırakmışlar.

            Çünkü yamyamlar biliyorlarmış ki, bir büyük kazan içinde Türkler kaynatılıp pişirilmeye alındığında, hangisi tırmanıp kazandan kaçmaya kalksa, öteki Türkler bacaklarından yapışıp aşağıya çekerler onu…

            Çinliler ise kazanın altındaki odunlar azaldıkça, dışarı çıkarak kazanın altına odun toplar, sonra yine girerler içeri…

            Yahudiler ise en küçük bir aralık bulsalar, birbirlerine omuz verip kaçmakla kalmaz, bir de o kazana yamyamları doldurduktan sonra, tüm dünyada yamyamları kurtarma kampanyası için bağış toplamaya kalkarlar…

            Bir kazan ve bu kazanın içersinde debelenen bizler. Kafamıza geçirilen tencere ama kimin geçirdiğini değil, kazanın içersinde bize yol göstermek isteyen kapağı kaldıranın ayağını çekmekle meşgulüz. Üretici ya da tüketici fark etmez bir sorun elbette ki var. Sorundan da öte bir sorunu ortadan kaldırmayınca çözüm oluşmaz.

            Başımdan geçen olayı aynen yazıyorum. İlçe Tarıma gittim “gelir desteği” için. İşlemlerim tamamlandı ve beni bir başka yerde Kumru Ziraat Odasına gönderdi. Dosyayı oraya verdim ve benden para alındı. Ve ben sonra İlçe Tarıma gittim. Hep ben sorarım “bu ziraat odası” ne iş yapar diye?..Ve onlara da sordum “git internete bak!” dediler.

            O zaman şu fıkra iyi gelir!

            Azgın bir koca varmış. Her gün karısını dövermiş.

            Kadınları koruma derneğinin mitinginde en güzel konuşmayı o yapmış.

            -“Kadınlara her kalkan el uygarlığı hançerler, insanlık utansın.” Demiş.

            Eski bir dostu da kulağına eğilmiş:

            -“Yemezler!”   

            Buluşmak ümidiyle…

            Bekir AKKAYA /29.07.2006/ Karadeniz Haber Postası Gazetesi

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Yemezler! /Bekir AKKAYA

Gözlerimizin önünde gerçekleşenleri bizde yaşamamış olsak “inandık” diyeceğiz. Dünkü söylenenleri ve yapılanları  duymamış olsak yine hayra yorumlayacağız. Olaylara iyi niyetle bakıp eleştirmek başka, art niyetli olarak kişi ve olayları değerlendirmek başka şeydir. Gündelik ilişkilerimizden tutun da üst düzey ilişkilerimize kadar bir çekememe ve yalanı yutturma sanatı üzerine kurulu bir yaşam şekli

Davut Sulari - Yaban Gülü müsün [ Bugün Bayram Günü Derler © 2000 Kalan ...

Davut Sulari - Yaban Gülü müsün [ Bugün Bayram Günü Derler © 2000 Kalan ...

12 Aralık 2021

Tarım Müdürlüğü Varken Ziraat Odası Ne İş Yapar ?(Arşiv Yazısı-2006)

Geçen hafta sizlere Kumru Ziraat Odası’nın üyesi olduğumu ifade etmiştim. Yine ilgili yazıda Ziraat Odalarının 15/5/1957 tarihli ve 6964 sayılı Ziraat Odaları Kanunu ile kurulduğunu, görev ve yetkilerini ayrıntılı bir şekilde ilgili kanundan alarak aynen yazmıştım. Ve yazımın sonunda da “bir çiftçi olarak Kumru Ziraat Odası tarafından bu görev ve yetkilerin ne kadarının gerçekleşip gerçekleşmediğini öğrenmek istiyorum.” İfadesini kullanmıştım.

            Bu hafta Kumru’da en üst düzey Ziraat Odası yöneticisi ile tam olmasa da görüşme imkânımız oldu. İlgili kanunla ifade edilen görev ve yetkiler Kumru’da tam olarak uygulandığını söylemek mümkün değil. Bunu söylerken, Odanın olabilmesi için kurumlar arası zorunlu kanuni işlerden söz etmiyorum. Benim gibi üreticinin “Doğrudan Gelir Desteği” alabilmek için yılda bir kez “çiftçilik belgesi” almak, bunun içinde aidat ödemek zorunda bırakılmam çiftçiye yönelik bir hizmet olamaz. Bir çiftçi olarak bana “sen gelmeyince biz sana nasıl fayda sağlayalım diyemezler. Çünkü, kanun onların önünde ve beni bilgilendirmek ve bana yapmam gerekenleri hatırlatmak onların görevi.

            Ben bilgi veya yardım için müracaat etsem bile yine kanundan kaynaklanan bir karışıklık var ortada. Neticede Kumru İlçe Tarım Müdürlüğü’de böyle bir görevi yapıyor. En azından ben böyle biliyorum. Devletin Tarım Müdürlüğü varsa Ziraat Odası neden var ki? Kanundan kaynaklanan bir durumsa, en azından çiftçilere yönelik kanunda var olan boşluk düzeltilir , bizim de kafamız karışmaz. Neticede kanunla görev ve yetkileri açıkça belirtilen Kumru Ziraat Odası ilçemizde kanunda belirtilen aşağıdaki faaliyetleri yapabilir, ya da yapıyorlardır.

            İlgili kanunda belirtilen benim açımdan yapılabilecek aşağıdaki görevler yapılsa çifçilere yönelik gözel şeyler olur. Mezbahalara, umumî sergilere, Tarım ve kırsal kesimin kalkınması için  her türlü eğitim, yayım ve danışmanlık faaliyetlerinde bulunmak, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak, katkı ve önerilerde bulunma görevlerinden ne kadarı gerçekleştiriliyor? Çiftçilerin tarımsal girdilerini teminen  her türlü faaliyette bulunma hususunda neler yapılıyor? Yurt içi veya yurt dışı fuar, sergi düzenlemek ve katılmak, müsabakalar düzenlemek gibi görevler yapılabilecek faaliyetlerdir..  Ziraat ile ilgili laboratuarlar, ….. kitaplıklar, seyyar sinemalar, bitki hastalıklarıyla mücadele, ilaçlama yerleri kurmak ve ziraî ilaç, veteriner ilaçları, gübre, tohum gibi girdi satış yerleri, her türlü ziraat ve ziraî sanayî tesisleri, fidanlık ve ağaçlıklar, damızlık ve örnek ahır ve ağılları, aşım durakları, ziraat işletmeleri, çiftçi danışmanlığı merkezleri açmak ve işletmek, hayvan hastalıkları teşhis ve tedavi hizmetlerinde bulunmak, sulama, kurutma, ağaçlandırma, toprak koruma ve verimliliği muhafaza konularında çalışmak, uygulama, tesis inşası ve benzeri faaliyetlerde bulunmak, çiftçilerin üretim ve meslekleriyle ilgili her türlü ihtiyaçlarını karşılamak, bu hizmetleri yerine getirmek için gerekli teknik personel ve sağlık personeli istihdam etmek. Yukarıda belirtilen görevlerden büyük çoğunluğu ilçemizde yapılabilecek faaliyetlerdir. Benim için önem arz eden aşağıdaki görev tarımsal faaliyetler kadar önemlidir. İlgili kanundan aynen yazıyorum. Odalara kayıtlı muhtaç çiftçi çocuklarının, yurt içinde eğitimleri veya ihtisas ya da stajları için Birliğin onayı ile burs vermek. Bugüne kadar böyle bir burs verilip verilmediğini ben şahsen bilmiyorum.

            Kumru Ziraat Odası ya da buna benzer bir kurum veya kuruluş. Ben şahsen bu tür oda ya da birliklerin olmamasından yanayım. Benim iradem dışında kurulan ve bana danışılmadan devletin kurumları dışındaki kurum ve kuruluşları yanlış buluyorum. Benim de üyesi bulunduğum bir “ilksan” kanunla kurulmuş ve siz ilkokul öğretmeni olduğunuz an bilmeden oraya üye olur ve her ay sizden aidat parası kesilir. Böyle bir üye olmayı da, böyle bir aidat ödemeyi de doğru bulmuyorum. Daha düne kadar dernek ve vakıflardan bağış altında para alınıyordu. Gönül rızası ile bağış yapılır. Oysa zorla makbuz kesilir ve bağışa zorlanırdınız. Bugün kanuni düzenleme ile bu işlem bir ölçüde ortadan kaldırıldı. Bana göre çok hayırlı bir iş yapıldı. Bir gün gelecek vatandaşla devlet arasında bu tür oluşumlar bir kanunla ortadan kaldırılacaktır. Derneklerde olduğu gibi hiçte kıyamet kopmayacaktır. Yani TMO’nin fındık için devreye girmesi bir çiftçi olarak benim yüzümü güldürdü. Bana göre asıl olan Devletimizin kurum ve kuruluşlarıdır. Bitki Sevenler Derneği kurulsun ama, beni kimse kanunla da olsa beni oraya üye yapıp aidat altında paramı almasın. Yine ilgili derneğe üye olacaksam da kimsede beni engellemesin ve vereceğim paraya da kanun dâhil kimse karışmasın. Benim asıl söylemek istediğim de budur.

            Buluşmak ümidiyle… 

            Bekir AKKAYA /12.08.2006/ KARADENİZ HABER POSTASI           

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Tarım Müdürlüğü Varken Ziraat Odası Ne İş Yapar ?(Arşiv Yazısı-2006)

Geçen hafta sizlere Kumru Ziraat Odası’nın üyesi olduğumu ifade etmiştim. Yine ilgili yazıda Ziraat Odalarının 15/5/1957 tarihli ve 6964 sayılı Ziraat Odaları Kanunu ile kurulduğunu, görev ve yetkilerini ayrıntılı bir şekilde ilgili kanundan alarak aynen yazmıştım. Ve yazımın sonunda da “bir çiftçi olarak Kumru Ziraat Odası

11 Aralık 2021

Sizi Müslüman Diyenin! -2012 /BEKİR AKKAYA

Annem şöyle derdi :
    “Çok yakın yürürsen üzerine çıkar, “az öte git” desen uzağa kaçar. Önemli olan ayarını bulmak”
    Aynen öyle.
    Zaman zaman tepkilerimi ben de sorgularım.
    Çoğunun normal karşıladığı duruma ben niye karşı çıkarım? Diye.
    Tepki gösterdiğim insanların yerine kendimi koymaya çalışırım. Neden ve niçinler-i sorguladıkça tepkim azalacağına daha da artar.
    Acaba bende gizli bir kıskançlık ya da hasat duygusu mu bulunmaktadır?
    Karşı çıktığım durum benim üzerimde oluşsa acaba bu duygu ben de yine oluşur mu?
    Sorgulanmayı birçokları sevmez. Bende
bu duruma sert karşılık veririm.
    Araştırmadan ya da sorgulamadan hiçbir şeyi kabul edemem.
    Birileri söyledi diye, aklımın kabul etmediği hiçbir şeyi onaylayamam.
    O yüzden hep dışarıda kalırım. Herkesin mesafesi bana herkes kadardır. Bu yüzden de zaman zaman yalnız başıma da kalabilirim.
    Çevremde çoğu kez müthiş kalabalıklar oluşur. Herkes her şeyi paylaşır bu ortamda.
    Ama iş ticaret, siyaset, dernek, teşkilat cemaat ve tarikat yönüne giderse bir anda herkes kendi grubunda yer alır. Benim gibilere de her zaman olduğu gibi maddi ve manevi çıkar ilişkili paylaşımların hiçbir adalet ölçüsü olmaksızın “hak ve adalet”in nasıl ayaklar altına alındığını izlemeye koyulur.
    “Taraf olmayan, bertaraf olur” sözü benim ne işime yarar ki?
    Asıl olan” hak ve adalet” ise çıkara göre bir araya geliş benim gibiler için ne anlam ifade eder ki?
    O yüzden, bir grubum olamadı hiç.
    Mesleğim nedeniyle iki değişik sendikaya üye oldum ama daha sonra ayrıldım.
    Hatta bir sendikaya iki kez üye oldum ve iki kez ayrıldım. Şimdi ise sendikasız bir meslek sahibiyim.
    Birçok derneğin kurucu üyesi oldum işin başka boyutlara gittiğini görünce hepsinden uzaklaştım.
    Bir merkezin açılışını haber yapıp “Kumruya Hayırlı Olsun” yazım nedeniyle zor durumlarda kaldım. İlginçtir ki, sayılarının ne kadar olduğu tahmin bile edilemeyen bu kalabalık “iyilik melekleri” tarafından bile lehimize iki söz edilmedi.
    Siz ne kadar “oralı olduğunuzu” söylerseniz söyleyin içinizde ya da önceden zerk edilen “biat” kültürü size verilmemişse kabul görmüyorsunuz. Hatta dışlanıyorsunuz.
    Yanlış dahi olsa kafanızı sallamanız gerekiyor. Kesinlikle sorgulamayacaksınız ve soru sormayacaksınız.
    Bu;  her alanda böyle. Giydiği yeni elbisenin bile bir çalımı size karşı bir baskısı olmalı. Kiminin, anasının babasının bile güzelliği, benim gibilere baskı aracı olabiliyor.
    Gel de gir bu teşkilata bu cemaate bu tarikata.
    Yaptığınız bu ise; adamın “Cennet sizin olsun” diyesi geliyor. Ve diyoruz da.
    96’lı yıllarda birkaç büyüğümüzün yol göstermesi ile her cuma akşamı bir dostun evinde “kitap okuma” etkinliği yapmaya başladık. Sayımız elliye kadar çıktı. Başlangıçta çok iyi giden bu etkinlik zaman sonra evlerde “pasta börek yarışına” döndü. Sonra da dağıldı.
    Başlangıçtaki amaç, başka yöne gitse de sürdürülebilirdi bu durum. Ancak “hayırlı bir iş yapma amacı” sizin dışınızdaki ev halkına yük getiriyorsa yürütün yürütebiliyorsanız.
    Ayıp olmasın ama şu anda revaçta olan meslek sendikası Kumru’da teşkilatlanırken sokaktan adam toplayan birisiydim. Şimdi ise Ordu’dan gelen misafirlerle ilk sohbet ettiğimiz lokantanın kapısından bile benim gibilerin bakması yasaktır. İlk teşkilatlanırken niyetler bugün başka yönlere sapmış. Bu durumda “ya biat edeceksiniz, ya da gideceksiniz” Dün bacaklarımızın arasından içeriye bakmaya çalışanlar, şimdi büyümüşler de bizim gibilere çocuk muamelesinden öte resmen güya sohbet ortamlarında “ o çocuk” ifadelerini kullanabiliyorlar.
    Yaşım itibariyle epey tecrübem vardır.
    Asıl sorulması gereken “kimin kazandığıdır.”
    Alt yapısı olmayan ve hak edilmemiş riyakar davranışlar sonucu kazanımlar “hep duvara toslamıştır.”
    Şimdilik kazandığını ya da güçlü olduğunu sananlar kendilerinden önce bu durumda olanlara baksalar, birçok durumlarını elbet gözden geçirirler.
    Ortaklık bittiğinde ne durumlara düşüldüğünü bilmeyen zaten yoktur.
    Birilerine borçluysanız fazla gerinmeye gerek yoktur. Gün gelir her kes verdiğini kafası bozulursa geri de alır. Kirli ortaklıklar da çok ta fazla sürmez zaten.
    Olmadı bir cemaatimiz.
    Uyum sağlayamadık hiçbir gruba.
    Bilinmeyen ve gelecek vaat eden bir saadet zincirine katılamadık. Gelecekle ilgili hiçbir planımız olmadı. Hep günü yaşamaya çalıştık.
    İnsanları “şucu -bucu” diye ayıramadık.
    “Şunu yaparsam şöyle olur, bunu yaparsam böyle olur” hesapları yapamadık. Gizli bir odada, gizli bir önerme ya da bir talepte bulunamadık.
    Deneme yaptığım tüm gizli eylemlerden sonra yüzüm kızardı. Daha “tövbe” dedim.
    Ölümün olduğu yerde çok plan yapmaya de gerek yok. Birkaç yıl sonrasını düşündüğümde hep aklıma “ölüm” gelir. Ve ben “ölüm”den değil, “planımdan” korkarım.
    Umuda “bel” bağlayamam. Bugün,  iyi isem yarın da iyi olacağımı bilirim.
    Gelecek, ince plan yapanların olsun.
    Ve plancıların planlarının da pek gerçekleştiği görülmemiştir.
    Görülmüştür ki,
    “Benim çocuğum bana bakar” diyen anne babalar mutlaka evlatlarından dayak yemişlerdir. Ve bakılmamışlardır.
    “Benim sırtım yere gelmez” diyenlerin sırtları yerden kalkmamışlardır.
    “Ben çok kazana cam diyenler “ ya iflas etmişler ya da fakir kalmışlardır.
    “İddia” sahipleri istemedikleri durumlarla karşılaşmışlardır.
    Neyi istemiyorsanız o önünüze gelecek, neden çok korkuyorsanız o şeyle karşılaşacaksınız.
    “Tevekkül” kelimesini burada hatırlamak gerekir.
    “Tedbiri alın, Takdiri Allaha bırakın”
    Aslında olup bitenler bir seyirlik değil bir ibretlik.
    Anlayan ve düşünenler için.
    Bekir AKKAYA/ 23 Ocak 2012/KUMRU TV/Kumru

Sizi Müslüman Diyenin! -2012 /BEKİR AKKAYA

Annem şöyle derdi :
    “Çok yakın yürürsen üzerine çıkar, “az öte git” desen uzağa kaçar. Önemli olan ayarını bulmak”
    Aynen öyle.
    Zaman zaman tepkilerimi ben de sorgularım.
    Çoğunun normal karşıladığı duruma ben niye karşı çıkarım? Diye.
    Tepki gösterdiğim insanların yerine kendimi koymaya çalışırım. Neden ve niçinler-i sorguladıkça tepkim azalacağına daha da artar.
    Acaba bende gizli bir kıskançlık ya da hasat duygusu mu bulunmaktadır?
    Karşı çıktığım durum benim üzerimde oluşsa acaba bu duygu ben de yine oluşur mu?
    Sorgulanmayı birçokları sevmez. Bende

İsmail Hakkı Köklükaya : “Umarım Beni Hatırlarsın!” Demişti/İmam Hatipliyim -10 /Bekir AKKAYA

"İmam Hatipliyim" seri yazımın dokuzuncusunu 18.05.20020 tarihinde yazmıştım. Ve onuncu yazımı ise İnşallah Şehit Tufan Turan ve Sefa Koç’la ilgili olduğunu ifade etmiştim. O günden bu güne bir buçuk yıl geçti. Burada söylemek istemediğim bir GORİL ’in müdahalesi nedeniyle bu konuda yazı yazmaya ara vermiştim. İleriki günlerde bu konuda da ayrıntılı yazmayı düşünüyorum.

Şehitlerimiz Tufan Turan ve Sefa Koç’u daha sonra yazmak üzere bugün aklıma düşen ve vefatına kadar sürekli görüştüğümüz Ankara Emniyet Müdürlerimizden İsmail Hakkı Köklükaya’yı hatırlayarak çok değerli dostum ve kardeşime sizlerden bir Fatiha talep ediyorum.

İsmail Hakkı Köklü Kaya’nın vefat haberi 22.12.2018 tarihinde Türkiye Futbol

Federasyonu (TFF)’nun Resmi internet sitesi olan https://www.tff.org/default.aspx?pageID=1269&ftxtID=30601’ de şu şekilde yer almıştır.

İsmail Hakkı Köklükaya'yı kaybettik

TFF Federasyon Güvenlik ve Akreditasyon Temsilcisi İsmail Hakkı Köklükaya'nın yakalandığı amansız hastalık nedeniyle vefat ettiğini derin bir üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz.

İsmail Hakkı Köklükaya'nın cenazesi 23 Aralık Pazar günü Ordu Korgan Merkez Cami'sinde öğle namazını müteakiben kılınacak cenaze namazının ardından toprağa verilecek.

Merhum İsmail Hakkı Köklükaya'ya Allah'tan rahmet; ailesi ve sevenlerine başsağlığı dileriz.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF)

------

Değerli dostum İsmail Hakkı Köklükaya çok değerli ve bir o kadar başarılı bir


kardeşimizdi. Ordu İmam Hatip Lisesi’nde yedi yıl hep beraberdik. Derslerinde çok başarılı ve yazıları çok güzeldi. Çok güzel yazı yazar ve herkese uyumlu bir karaktere sahipti.

Korgan Yenipınar Mahallesi’nden idi. Ankara Emniyet Müdürlerinden ve maçlarda  Futbol Federasyonu  TFF Saha Komiseri ve son olarak Ankara Emniyet Müdürü görevindeyken rahatsızlığı nedeniyle emekliliğe ayrılan İsmail Hakkı Köklüka’ya, Korgan Yenipınar Merkez Camiinde kılınan cenaze namazı sonrası polis meslektaşlarının omuzlarında defnedileceği mezarlığa götürülen İsmail Hakkı Köklükaya sevenlerinin duaları ile 23.12.2018 Pazar günü defnedildi.

Kardeşim İsmail Hakkı Köklükaya’ya Allah' tan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Kendi el yazısı ile bana hitaben aşağıdaki yazıları yazmıştı. Yazısında “şu defterin sahifelerini karıştırdığın zaman umarım beni hatırlarsın.”demişti. Kardeşim mekanın cennet olsun. Rabbim seni peygamberimize komşu eylesin. Sizlerden tekrar tüm vefat edenlerimize ve kardeşim İsmail Hakkı Köklükaya’ya üç ihlas ve bir fatiha talep ediyorum.


İşte İsmail Hakkı Köklükaya’nın bana yazdıkları :

---------

Kardeşim BEKİR;

Sizlerle şu okulda epey zamandır beraberdik. Fakat günler, haftalar ve aylar seneler gelip geçtikçe bizimde ayrılık zamanımıza şurada birkaçay kaldı.

Bu birkaç ay içerisinde Allah izin verirse sizlerle beraberiz. Fakat şurasıgerçek ki, yukarıdaki kısacık bölümde belirttiğim gibi, ayrıldığımız zaman beni de bu âcizane yazımla şu defterin sahifelerini karıştırdığın zaman umarım beni hatırlarsın.

Kardeşim, sizlere farklı bir şey yazacak değilim. Sebebini biliyorsun ki pek yazamıyorum. Sizlere fani dünyada mutlu ve saadet dolu günler geçirmenizi yüce ulu Allah’tan niyaz ederim.

Allah’a emanet olunuz.

Esselamü aleyküm.

18 Ekim 1981

İsmail HakkıKöklükaya

Ordu İmam Hatip Lisesi

İmza

Adresim : Yeni Pınar Mahallesi /KORGAN

---------

İmam Hatipliyim Yazı Dizisinin 10.su burada son buldu.

İmam Hatipliyim Yazı Dizisinin 11.sinde buluşma üzere.

Allah’a emanet olunuz.

Bekir AKKAYA / 11.12.2021 /İYAD/Kumru Haber/ KUMRU

............. © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............