Kumru İlçesi Özel Arşiv (Kumru Haber)
Kumru İlçesi'nin İlk Kültür ve Haber Sitesi -İnternette İlk Yayın : 1999
3 Haziran 2025
28 Mayıs 2025
Küşnefak Kayasının Zirvesinden (2016)
9 Mayıs 2025
İmam Hatip Lisesi Turnuvasında Bira Reklamı Haberi (2006)
PAYLAŞILAN BİR DUYGU Cemalettin Yaktı
PAYLAŞILAN BİR DUYGU
| Cemalettin Yaktı | |
Biz gazeteciyiz; Her şeyi bilir, gelecek hakkında en doğru tahmini yaparız ya! Önümüze çıkan soruyor; 'Türkiye'de neler oluyor, bizi ne bekliyor, sonumuz ne olacak?' Dörtbir yanımıza hortum bağlamışlar, üç yanımızı saran deniz yetmedi, okyanuslara akıyoruz... Göstergeler kime ne, gösteriler bulutların üstünde, af geliyor af... Bunları biliyorum... Vurgun yazıyoruz, küfür yiyoruz, tehdit ediliyoruz. 'e-mail' oldu 'e-küfür', 'read mail'i tıklamaktan korkar olduk. Olsun; yine yazacağız... Peki gelecek? Bilenler beri gelsin... Olanı biteni yazıyoruz, yazmaya da devam edeceğiz de, bugün kafamı bir başka konuya taktım... Pazar için yazıyoruz ya, 'ortam-hava değiştirmek için' hayal denizinde kürek çekiyoruz. Sakın, 'vardır bunun arkasından bir şey' demeyin, hinlik aramayın, mesaj çıkarmaya da çalışmayın! Gelelim takık olduğumuz konuya; 'Aşkın gözü neden kör?' ve de 'Neden aşkla çılgınlık yan yana'... Bu sorunun yanıtını, 'Aşkı bulmanın ve korumanın yolları' adlı kitabın yazarı Kürşat Başar'a sordum; 'Aşkın gözü neden kör?' Şaşırıp, 'Ben ne biliyim' dedi. 'Nasıl bilmezsin?' diye çıkıştım; 'Aşkın kitabını yazan sen değil misin. Hem aşk dersi veriyor, hem de aşkın gözünün neden kör olduğunu bilmiyorsun.' Sevgili dostum; Burada iş yapıyoruz iş... Kürşat Başar'dan fayda yok. Başımızın çaresine baktık. Hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan araştırdık, yanıtı bulduk -gibi-. Bulduğumuz, 'evvel zaman içinde' diye başlayan hikaye... Kaynağını bilmiyorum, affola... 'Uzuuun zaman, insanlar dünyaya ayak basmadan önce; İyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilmez vaziyette dolanıyorlarmış. Bir gün, toplanmışlar ve her zamankinden daha sıkkın oturuyorlarken SAFLIK ortaya bir fikir atmış, 'Neden saklambaç oynamıyoruz?' Hepsi bu fikri beğenmiş; saklambaç oynamaya karar vermişler. ÇILGINLIK, bağırmış; 'Ebe olmak istiyorum, ebe olmak istiyorum!' Hiç kimse ebe olup da ÇILGINLIK'ı arayacak kadar çıldırmadığı için kabullenmiş. ÇILGINLIK, bir ağaca yaslanıp saymaya başlamış; 1, 2, 3... ŞEFKAT, Ay'ın boynuzuna asılmış, İHANET çöp yığınının içine girmiş, SEVGİ bulutların arasına kıvrılmış, YALAN bir taşın altına saklanacağını belirtip, her zamanki gibi yalan söyleyip gölün dibine saklanmış, TUTKU dünyanın merkezine gitmiş, PARAHIRSI içine girmeye çalıştığı çuvalı yırtmış. ÇILGINLIK saymaya devam etmiş, 79, 80, 81, 82... AŞK'ın dışında bütün iyi huylar ve kötü huylar o ana kadar saklanmış. AŞK, karasız olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş. Bu sizi şaşırtmamalı; hepimiz AŞK'ı yakalamanın ne kadar zor olduğunu biliriz. Ve ÇILGINLIK saymaya devam ediyor; 95, 96, 97... Tam 100'e vardığı anda, AŞK sıçrayıp güllerin arasına saklanmış. ÇILGINLIK bağırmış; 'Sağım solum sobe, geliyorum!'... Arkasını dönmüş, TEMBELLİK'le göz göze gelmiş. Çünkü onun saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra ŞEFKAT'i ayın boynuzunda, İHANET'i çöplerin arasında, SEVGİ'yi bulutların arasında, YALAN'ı gölün dibinde ve TUTKU'yu dünyanın merkezinde görüp sobelemiş. Biri hariç; AŞK. ÇILGINLIK umutsuzluğa kapılmış, son hedefini bir türlü bulamıyormuş. -Belki de kendiliğinden ortaya çıkıp sobelenen- HASRET, hasretten olsa gerek dayanamayıp, ebenin kulağına fısıldamış, 'AŞK, güllerin arasında saklanıyor'. Yine göremeyen ÇILGINLIK, eline çatal şeklinde bir sopa alıp güllerin arasına çılgınca saplamış, saplamış, saplamış. Ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar. AŞK, elleriye yüzünü kapatıp ortaya çıkmış. Parmaklarının arasından sicim gibi kan akıyormuş. ÇILGINLIK, elindeki çatal sopayı, yanlışlıkla da olsa AŞK'ın iki gözüne saplayıp kör etmiş. 'Ne yaptım ben? Ne yaptım ben?' diye bağırmış; 'Seni kör ettim. Nasıl onarabilirim?' Ve AŞK, yanıt vermiş; 'Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey yapmak istersen, kılavuzum olabilirsin'. İşte o günden beri, AŞK'ın gözü kördür, ÇILGINLIK her zaman yanındadır. ' Hikaye bu... İyi de n'olacak Türkiye'nin hali. Haydi saklambaç oynayalım! Ege'nin imbatı sizinle olsun. |
2000 Lİ YILLARDA DUYGULARIN BEKLENEN GELİŞMESİ Cemalettin Yaktı
2000 Lİ YILLARDA DUYGULARIN BEKLENEN GELİŞMESİ
| Cemalettin Yaktı | |
insanın yaradılıştan getirdiklerinden biri de duygularıdır. Şimdilerde hayvanlarda dahi varlığından sıkça bahsediliyor. Zaman zaman çok olumsuz eleştirilere maruz kalsa da , duygusallık aptallıkla eş değermiş gibi gösterilmeye çalışılsa da , çağdaşlığın tersiymiş gibi üzerine yürünse ve aşağılanmaya çalışılsa da, modern pazarların, uluslar arası ticaret alışverişinde içine düşülmesi idari sisteminde ve yönetim tarzında kullanılması aptallık gibi görünse de gerçekliğin baş düşmanı sayılsa da duygular insan yapısının bir parçası olarak, hem de hiçbir zaman ayrılması mümkün olmayacak bir parçası kalacaktır. Her çağın kendine özgü ekonomik, sosyal, kültürel ve hatta duygusal yapısı mevcuttur. Bazı duygular bazı çağlarda çok öne çıkabilir. Eski Anadolu’ da misafirleri için canını verirlermiş. Bazı duyguları ise her zaman eğitimi gerekir. Sanatsal duygular bunlardandır. Özel eğitim ve çaba isterler. Geliştirilmesi için çaba gerektirir. İhtiyaçlar şelalesinde alt alta dizildiğinde sanatsal, duygusal ihtiyaçlar, can güvenliği barınma, varlığını devam ettirme duygularından daha sonraki sıralarda gelir.karnı aç olan birinin önündeki gıdanın yalnızca açlığını giderici değerini düşünmesi gibi. İşte duygular da bu duruma uygundur. Daha az ince daha az estetize ve daha çok vahşicedir. Estetik ve sanatsal duyguların gelişimi için olmazsa olmaz sa olmazlardan biri de işte bu temel ihtiyaçları yüzde büyük bir çoğunluk sağlanmış bir toplumsal alt yapıdır. Şunu da açıkça söylemekte fayda var. Duygu içermeyen toplumsal yaklaşımlarda insanlar fazlaca mutlu olamamışlardır. Bu tür toplumsal organizasyonlar insanların mutluluğunu anlamamıştır. Sonuçta batılısı doğulusu memnun değildir. Tüm dünyada yaşadığı toplumsal yapıdan memnun olan insan sayısı olmayanlardan azınlıktadır. Yeni yüzyıldaki yaklaşımların insanca, samimi, sıcak insan duygularının farkında olan, onun duygusal bir varlık olduğunu hesaba katan yaklaşımlar olması lazımdır. Klişelerin istatiksel, matematiksel değerlerin yerini insani değerler bire bir, dolaysız ilişkiler almalıdır. Geçtiğimiz asrın katı, savaşçı yaklaşımının yerini yeni bin yılın ilk asırlarında barışçı, katılımcı , daha duygusal değerlerin alması belenmektedir. Yıkılan eski Avrupa imparatorluklarının yerinin nasıl Avrupa birliği gibi yeni imparatorluğun alması , bölgesel savaşların giderek azalması ve yerinin yeni ticari hareket guruplarının alması gibi öncülere bakarak yeni asrın duygusal yapısında oluşabilecek değişiklikleri saptayabiliriz. Örnek vermek gerekirse , son on beş yıldır aşırı gelişim gösteren milliyetçi duygular gittikçe azalacak. Çünkü bu duygu ulusal devletçilikle ile birlikte giden bir duyguydu.ileriye doğru projeksiyon yapılınca ben bunları hissediyorum. Ayrıca insan olarak kalacağı ve kendini kendi yapısında uzaklaştıran , kendine yabancılaştıran tüm gayri insani varoluşları yok etme mücadelesi sürecektir. cemalettin yaktı |
HAYAT NEDİR? Cemalettin Yaktı
HAYAT NEDİR?
| Cemalettin Yaktı | |
Bu belki de üzerine en çok yazılan,felsefecilerin üzerine en fazla kafa yordukları soruların başında gelen bir soru.Mutlaka sizler de bu sorunun çeşitli cevaplarına sahipsiniz.Ben çeşitli yerlerden okuduğum çok hoşuma gelenleri yazmaya başlarsam uzun sayfalar alır.Bunun yerine içimden geldiğince doğrulatmaya ihtiyaç duymadan yazayım diye düşünüyorum.En temel olarak biz bu hayata gelmeye veya gelmemeye kendimiz karar vermedik.Gitmeye,bu hayatı terk etmeye de kendimiz karar veremeyeceğiz(istisnalar hariç).Hayata çok güçsüz ve savunmasız,başkalarının yardımına muhtaç olarak gözlerimizi açıyoruz.Bu işleyişin başlayışı hakkında çeşitli fikirler,dini önermeler,teoriler var ama kesin olanı bunu bizim bilmediğimiz.Hayatımızı geçireceğimiz bu sosyal,ekonomik,biyolojik,fiziksel çevre de bizim tarafımızdan oluşturulmadı.En zengininden en fakirine en güçlüsünden en güçsüzüne herkes kendinden önce oluşturulan ve kendisinden öncekilerinde oluşturmadığı bir dünyaya gelir.kendiside bu dünyada çok şeyleri değiştiremeden kendisinin var ettiklerini de bırakarak gider.bu süreç önlenemez,durdurulamaz,hakim olunamaz.Biz bu dünyaya geldiğimizde tüm bunları hazır olarak buluyoruz.Zaten bir bireyin tüm bunları tek yada birçok kişilerle oluşturma şansı da yoktur.Hatta aynı anda dünyayı paylaşan bireylerin tümü bile bu zamana kadar var edilenleri oluşturma imkanına sahip değildir.Biz geldiğimizde sahip olanlar vardı,iktidarda olanlar vardı.var edenler vardı.belki biz geldiğimizde daha gelmeden sahip olanlardandık.velhasıl bu konu da bizim irademiz dışı oluşmuştu.tam zamanını bilmediğimiz bir zamanda yada anda bunlar belirlendi.hangi dili konuşacağımız,kimden doğacağımız,yada bizi doğuran dahi bizi doğuracağına iradesini koyamadı.Büyümeye başladık,aklımız başımıza gelene kadar zaten algılamamız tam oturmamıştı.okullara gönderildik.daha beşli yaşlardaydık.oyun oynamak içimizden gelen en doğal isteklerden biriydi.ama biz okullardaydık. kafamızı gömdük; bilinçli ellerin plan ve programlarının alınmasını bekledikleri sonuçların bir istatistiki değeri olma yolundaki çabalarımızın içine.Sevgiye açık yüreklerimiz daha doymadan sorumluluklarla yüklendik.Alınacak notlar,geçilecek sınıflar,başarılacak ödevler.Daha öncelerden atalarımız iyi birer jokey gibi yetişmiş, nasıl koşacağımızı,nasıl uyuyacağımızdan nasıl oynayacağımıza kadar her şeyi planlamışlardı.Alabildiğine mahmuzlandık daha iyi performans,daha büyük başarı daha güzel sonuç.psikiyatristler,pedagoglar psikologlar,davranış bilimciler,eğitim bilimcilerin uygulayacakları projeleri,deneyecekleri araştırma sonuçları vardı ve uygulayacaklardı.ne için? Daha başarı için.ha gayret .Geçilecek o kadar kişi ve iş var ki.Çevreyi manzara resimleri olarak bilmeye başladık,ben hala da böyle zannederim.bir güzelliğin karşısında kendimi alamam ve “- ne güzel manzara keşke fotoğrafını çeksem!” diye çabalarım.Doğal çevremizi bile o kadar doğadan uzaklaştırdık ki bize ait değilmiş gibi, doya doya yaşamak yerine fotoğraflarına bakar olduk.Bize ait kılmanın bir şekliydi çünkü fotoğrafını çekmek.yakınlarda hayvanat bahçesi olup atalarının götürdükleri dışımızdakiler bir kedinin yumuşak tüylerini bile pamukla tarif ederler.Çizgi romanlarda ,TV lerde gördükleri hayat zannedip oralardan kedi, fare sevenlerimiz ilk tıslamalarıyla bir kedinin ne kadar paniklediklerini, ilk tırmıklanmayla nasıl doktor doktor dolaştıklarını bilmeyenimiz var mı?çoğu hayvanları hayvanat bahçelerinden bile görmeyenimizin,onlardan çekinenlerimizin sayısını bilebilir misiniz ne kadar çoktur.Sonra en iyi en karlı meslek ,en gözde iş için en iyi üniversiteye kapağı atma mücadelesi.Kurslar dersler çabalar;huzurlu bir uykuya muhtaç,rüyalarda bile problem çözmeler.Sınav stresleri,puan kabusları. falancının çocukları, filancının sonuçları, elenecek yüzdelik dilimler,girilecek ondalık dilimler.geçilecek yüz binler hatta milyonlar……..hayat nedir? Tam burada bir kez daha yineleyelim sorumuzu. hayat nedir?....(ah! burada şimdi aklıma geldi.Yemek yiyen,ayak üstü bir şeyler atıştıran insanları seyrettiniz mi hiç?ben kendi halime bile gülüyorum.Sanki peşimden kovalayan var.Bir şeyleri kaçırıyormuşum , ne kadar kısa zamanda yersem sanki o kadar huzurlu olacakmışım gibi.Bu arada yemeğin lezzeti ve estetiği güme gidiyor.)Kazandık !!! ha gayret bitirelim şu işi .İyi bir derece alalım, burslu olalım,okulda kalalım,hocanın gözüne girelim.Haftalık sınavlar ,aylık sınavlar,yıl sonu sınavları,finaller ve yıllar ve yıllar.Mezuniyet geldi.Aldık diplomayı. Yüreğimiz bayram yeri gibi cıvıl cıvıl ,atalarımızın da öyle. Bir coşku seli bahçesi okulun .Aileler ve çocukları başarmanın sevinci,gururu ,onuru .Eve gelene kadar her şey güzel şiir gibi.Evdeyiz ve saatler geçmiş, yatmaya yakındır.İçinde ufaktan bir sızı.Sanki bir boşluk,sanki bir şeyler eksik gibi.Atada da bir sıkıntıdır başlamıştır ufaktan .Bir paniktir belirir.ya iş ;ya iş nerde?.Bunca emek ,çaba, mücadele, yarış ve alınan diploma boşa mı?.Uykuları kaçırmaya yeterlidir bunları düşünmek.Saatler boyu yatakta dönmeler,bunalımlı dolaşmalar ortalıkta.Senin bir sıkıntın var diyenlere “hayır” demeler. İlk sabahtır herkesin yüreğinde ağır bir yük vardır. Ama mutluymuş rolü yapılır karşılıklı.sevinçliymiş gibi sırıtılır ,herkes fark eder yapmacıklığı ama söylemez.Söyleyemez.Daha da ağırlaşmıştır(ben babamın kamburunun burada başladığını sanıyorum).Yakınlar aranır paylaşmak için mutluluğu ,diplomayı ama birazda tanıdık bildik birileri var mıdır ki diye. işe sokmak lazımdır çocuğu.yoksa diploma kursağında bırakır adamın mutluluğunu.Yutamazsın yutturamazsın.Ha gayret bakalım tanıdıklar ,yetkililer ,etkililer ,siyasiler ,iş çevreleri,dergahlar ,falanlar filanlar.Artık kuyruğu dik tutamazsın.Eğilecek büküleceksin,iş aramalar uzadıkça içindeki panikte artar.Razı olmalar başlamıştır artık.Orman eğitimi gördüm ama bir büro işi de olsun demeye başlarsın.Günler uzadıkça kabullerde artar.iş olsunda ne olursa olsuna kadar gelirsin.Zaman zaman üniversite kantininde dünyayı kurtarma projelerin aklına gelince ağlamaklı olursun ,boğazında düğümlenir göz yaşların.Arkadaşlarını aramaya çekinirsin onların durumunun farklı olduğunu düşünürsün,kendini onlardan geri aşağılarda,aşağılanmış hissedersin.Göstermezsin, fark ettirmemeye çalışırsın içindeki fırtınayı,kaygıyı.Birkaç iş görüşmesine gidersin.ne kadar büyür gözünde karşındaki adam.Küçülür küçülür,ufalırsın .İçinden bildiğin duaların hepsini okumuşsundur.Kaygı hat safhadadır.Bıraksalar ağlayarak yalvaracaksın .Ama olmaz ki .Adamın ta gözlerinin içine bakarsın.ama ürkek ve çekingen. işte o zaman küfürler gelir aklına savuramazsın.İşte en korktuğun soruyu soruyor .İçinde bir panik “iş tecrübeniz?” kelimeler boğazında düğümlenir .Sen bile ne dediğini bilemezsin ,ama bir şeyler söylemişsindir.ikna ettin mi diye tekrar gözlerine bakmaya korkarsın.Kafan önüne eğilmeye burada başlayacaktır.İlk konuşma ondan gelene kadar söyleyecek bir şeyin yoktur.İşte zamanı fark ettiğin andır o an.Dakikalar çok uzun,saniyeler hatta saliselerin fazlasıyla farkına varırsın.Adam biraz mahcup suratla yüzüne bakarak “sekretere adınızı soy adınızı telefonunuzu bırakın biz sizi ararız” der.Artık bir kule daha devrilmiştir.Yüreğin bütün kırıkların şangırtısıyla irkilip durmaktadır.Gazete almalar başlar. İş ilanları için.Altına kırmızı çizgiler çektiğin bir sürü adreslerin vardır.Yavaş yavaş alışmışsındır artık.Eskisi gibi iz bırakmıyordur yüreğinde kırılmalar.İmtihanlara katılırsın.Zaman zaman işler bulursun.Tarihçisindir mesela otomobil satıcısı olursun.ormancısındır ilaç pazarlamacısı olursun.Devlet imtihanlarına katılmışsındır.Öğretmenlik için. Öğretmen olursun.Öğretmenlik yapacaktım neden öğretmenlik okumadım dersin. Ama kurtulmuşsundur artık işsizlik yükünden.Diğer şeyler ayrıntıdır.Kendi kazandığınla hayatını idame ettireceksindir artık.Bir de askerlik derdini hallettin mi tamam dersin .Askerlik bu vatan borcu tabii yapmak lazım .Zaman zaman uzasa kısalsa da on sekiz aydır kafamızda yerleşen miktarı .Askerlik malum iş herkesin anlatacak bir şeyi vardır.buda gelir buda geçer.gerçekten geçer.Teskere gelir.Alır teskereyi gelirsin eve.Herkes mutludur sende mutlusundur.Bir görev bitirmenin,bir engeli aşmanın huzuru vardır içinde.Atalar mürüvvetini görsünlerdir artık.Okulu bitirdin askerliği de yaptın işinde var,mürüvvetini görelim der atan.Bizimde torunlarımızı sevme hakkımız var diye ekler.Eş aramalar başlar herkes seferber olmuştur.yakın tanıdıklar uzak tanıdıklar herkes birilerini beğenmiş birileri soylu sopludur.Birileri işli güçlüdür.Hanım hanımcık beyefendidir.Önceden hazırlığı olanlar şanslıdır.sonunda izdivaç edecek birileri bulunur.istemeler,görüşmeler,gitmeler,gelmeler.sözler,nişanlar,düğün.derken hazırlıklar,alış verişler,masraflar,borçlar.Bu hayhuy içinde çocuk geliyordur.ATALAR TORUNLARA KAVUŞACATIR.Ve işte bir hayat daha başlayacaktır.Çember baştan dönmeye tekrar başlayacaktır.İnsanın bu döngüden bakınca içi kararır gibi oluyor değil mi ?.Öyleyse şöyle bir şey söylesem ukalalık yapmış olurmuyum acaba?hayatı yaşamaya değer kılanlara,ondaki estetiği,inceliği,güzelliği,zevki yakalayanlara ve de yakalamak çabasında olanlara,bu döngüye,estetik ve sanatsal boyutlar katarak genişletenlere minnettar olmamız lazım.cemalettin yaktı |
BİR DUYGUSAL ŞANTAJCININ KURBANIMISINIZ/Cemalettin Yaktı
BİR DUYGUSAL ŞANTAJCININ KURBANIMISINIZ?
| Cemalettin Yaktı | |
‘Beni gerçekten seviyor olsaydın...’’ ‘Senin için yaptığım bunca şeyden sonra...’’ ‘Bunu bana nasıl yaparsın...’’ ‘’Beni ne kadar üzdüğünün farkında mısın? ’’ ‘’Nasıl oluyor da bu kadar bencil davranabiliyorsun..’’ ‘Bu konuyu niçin bu kadar büyüttüğünü anlayamadım..’’ Eğer yukarıdaki ifadelerden herhangi birisi size tanıdık geliyorsa,büyük bir olasılıkla bir duygusal şantajcının kurbanısınız demektir.Şantajcınız,yakın ilişkide bulunduğunuz herhangi biri,anne/babanız,kardeşiniz /çocuğunuz,arkadaşınız/ patronunuz,eşiniz yada sevgiliniz olabilir.İnsanda suç,korku,zorbalık gibi uğursuz düşünceler çağrıştıran bir terimi yakın ilişkide bulunduğunuz birisinden işitmeniz şüphesiz oldukça rahatsız edici olabilir.Ama kimi zaman karşı karşıya kaldığınız oyunları düşününce en uygun niteleme bu gibi geliyor.Yakın ilişkinizde bir duygusal şantajcıyla birlikte olmanız kötü kaderinize teslim olmanız anlamına gelmez.Yalnızca bu ilişkiyi gözden geçirip bu yönlerini değiştirmeniz gerektiği anlamına gelir. Duygusal şantajcılar onlarla olan ilişkinize ne kadar önem verdiğinizin farkındadırlar.Zayıf yanlarınızı bilirler.Ve enderin sırlarınıza vakıftırlar.Sizi ne kadar çok seviyor olsalar da .N e kadar çok değer veriyor olsalar da işlerin istedikleri gibi gitmediğini hissettikleri anda sizden bekledikleri uygun davranışı elde etmek için ellerindeki bilgiyi kullanmakla tehdit etmekten çekinmezler.Duygusal şantajcı almak istediğimi almak istediğim anda ve yerde almak istiyorum mantığıyla davranır.o sabırsız ve acelecidir.isteklerine fren yapılamaz,ertelenemez bekletilemez.bu durumuyla çevresindekileri ne kadar zora soktuğunun farkında değildir.Yada farkına varmak yolunda bir gayrete sahip değildir.ve çevresindekilerle ilişkilerinin ne kadar bozulacağının ve ne kadar yabancılaşacağının farkında değildir.Bu ilişkide yöneten konumunda olmak ister.Ve parmağının bir hareketiyle ona yönelmeniz kendisini güçlü hissetmesini sağlar.İşin ilginç yönü ,şantajcınız kendisine güvenli ve emin görüntüsünün altında aslında yoğun bir kaygı taşır.İşte insan davranışlarının en büyüleyici paradokslarından birisi!!.Öfkeli ve cezalandırıcı davranan insanlar gerçekte son derece yoğun bir korku içindedirler.Bu korkudan çok ender söz ederler.Tam tersine ne kadar güçlü olduklarını kanıtlamak amacıyla başkalarına çıkışıp dururlar.Bu tutumlarıyla karşı tarafta öylesine derin mutsuzluk yaratırlar ki sonunda sıklıkla vardıkları nokta terk edilmektir.Dünyada en son istedikleri şey bir ilişkiyi sonlandırmaktır.Fakat karşı tarafın ilişkiyi sonlandırmak istediğini fark ettikleri anda,hele bunun ciddiyetini anlarlarsa daha önce davranıp kendileri ayrılmanın yolunu bulurlar.bunu alelacele uygulamaya sokarlar.bu saldırgan tutum yine kontrolün onlarda olmasını sağlar.işten kovulmadan önce ben kendim istifa ediyorum.her işin kendi kontrollerinde olmasını istemelerinin mantıklı gerekçelerini üretmekte de üstlerine diyecek yoktur .Sanırsınız ki hatalı taraf sizsiniz gerekçeler önceden hazırlanmıştır.kurgular tamamlanmış mazeretler oluşturulmuştur.birden karşıdakini şok edecek tarzda dönüşle aslında kesin kes yapmak istemediğini birden yapar. |
PEYGAMBER DEVESİ Cemalettin Yaktı
PEYGAMBER DEVESİ
| Cemalettin Yaktı | |
Hiç fark etmemiştim.nedendir bilmem?.siz fark ettiniz mi?.siz de fark etmediniz sanırım.yada fark ettiniz de benim mi haberim yok.ama biliyorum hepimiz farkında değiliz.ben de bu yaz ilk defa geç de olsa İstanbul’da farkına vardım.deniz kenarında ayaklarımı boylu boyunca uzatmış hafif hafif esen rüzgarın dalgaların şırıltısının keyfini çıkarırken yanımda oturan komşumun oğlu leo ile yarım yamalak ingilizcemin elverdiği sohbeti devam ettiriyorduk.leo Türk baba ve Fransız annenin sekiz dokuz yaşlarındaki delikanlı oğlu.ağabeyi teo ise onüç yaşlarında zayıf bir delikanlı. O kadar şirinler ki dostluklarından hiç sıkılmıyorum.zaman zaman annelerine kızıyorum ama yine de şirin bir aile.babaları hava alanında çalışıyor. anneleri ise Fransız kolejinde Türkçe öğretmeni.çocuklar bu yaşlarında üç dil konuşuyorlar.hemen hemen günümüzün çoğu bir arada geçiyor.denize birlikte giriyoruz,hatta yemekleri akşam yemekleri hariç birlikte yiyoruz.onlar akşam yemeklerini bizden biraz geç yiyorlar.babaları işten geç geliyor çünkü.akşam yemeklerini tüm aile birlikte yiyorlar.babaları yazlığa gelirken bir ataba dolusu şarap getirmişti.her akşam yemeğinde şarap içiyorlar.anneyi balkonda yenen bu akşam yemekleri ve ufak tefek temizlik işlerini yaparken dışında hiç göremiyoruz.güneşlenmeye bile az çıkıyor.çıktığında da elinde bir kitap oluyor.beni kızdıran ise her alış verişe giderken komşuluk gereği “sizinde bir ihtiyacınız var mı?” diye soruyorum,her seferinde bir sipariş veriyor ama bir türlü parasını vermiyorlar.buna öyle kızıyorum ki anlatamam.bir kere alıştırdık ya ben sormadan alış verişe gidemiyorum onlarda sipariş veriyorlar ama para vermiyorlar.neyse teo ikide bir soruyor senin specialiten ne diye.Allah Allah bu çocuk ne demek istiyor?.hem de bunu söylerken beni küçümser tavırlar takınıyor.bunda bir iş var mutlaka.iki kardeş zaman zaman çayırlarda ,ormanlık alanlarda beraberce saatlerce gezintiye çıkıyorlar.örümcek ağlarına bakıyorlar.bir örümcek ağının başında saatlerce oturup karşılıklı konuşuyorlar.bunlar manyak mı diye aklıma gelmiyor değil hani?.sonradan dikkatimi çekti balkonun kenarındaki kavanozlar.kutular duruyor.çocuklar buralarda da çok oyalanıyorlar.büyük oğlan teo bir gün bana dedi ki :doktor ağabey sen peygamber devesini bilir misin?.hayret .. ben mi bilmeyeceğim. Ben nasıl bilmem.biliyorum dedim.oğlan bir ağzını açtı daha da susmaz.yok efendim çok temiz hayvanmış.yediği çekirgeden arkada hiçbir çöp bırakmazmış.dişleri çok keskinmiş.tarantulalar ise yalnızca öz suyunu emermiş.ben de oracıkta anladım ki tarantulanın örümcek olduğunu.onunda bir yaşam döngüsü olduğunu.insanların bunlarla ilgilendiğini.ve beni neden küçümsediğini.her insanın bir ilgilendiği ve en ince ayrıntılarına kadar takip ettiği bir konusu olması gerektiğini,yani specialitesinin bir peygamber devesinin bulunması gerektiğini. DR CEMALETTİN YAKTI kardelen yıl:1 sayı:23 10 ocak 2000 |
BİLGİSİZLİĞİN EN VAHİMİ KENDİNİ BİLMEMEDİR Cemalettin Yaktı
BİLGİSİZLİĞİN EN VAHİMİ KENDİNİ BİLMEMEDİR. SAİD HALİM PAŞA
| Cemalettin Yaktı | |
Gerçektende insanımızın bilgi edinme yolları ve bilgiye ulaşmak yolunda çaba gösterip göstermediğine bakılırsa umut var sonuçlara ulaşmak mümkün içinde gözükmüyor.ancak orta yaş ve biraz üzerindeki erkeklerin “AJANS” dedikleri ana haber bültenlerine çok ilgili olmaları bilgi edinme ihtiyacının bir görüntüsü olduğunu düşündürse de kadınların çok daha az ilgili olmaları insanı bu saptamadan kuşkuya düşürüyor..YADA ANA HABER BÜLTENLERİNİN İÇERİĞİ ERKEKSİ BİLGİ İSTEĞİ İÇERİĞİNE DAHA UYGUNMUDUR DERSİNİZ.bilgiye ihtiyaç yok ki diyemeyeceğimize göre. ve yaşamda bilgisiz hiçbir şey yapılamayacağına göre.bizim toplumumuzun doğru ve kesin ,işlerliği ve geçerliliği olan bilgiyi edinme süreçleri hakkında ne söyleyebiliriz.yazılı basın ve yayınların izlenme oranları insanı korkutacak düşüklük düzeyinde oluşu malumunuz.yoksa bizim bilgiye ihtiyacımız ve edinme süreçlerimiz konusunda yeni önermelere ihtiyacımız mı var?. Birinci olarak kadınımız ve erkeğimiz arasında ihtiyaç duyulan bilgiler açısından bariz farklılıklar var olduğu kolayca saptanana veriler arasında.kadınlarımızın kahir bir çoğunluğunun dünyasal diyebileceğimiz savaş ve çatışmalar gibi bilgilere ilgi duymuyorlar. süreli yayın organlarında en fazla ilgilendikleri, dizi filmleri fallar,dedikodu denebilecek türden içeriği olan şeyler. İkinci özellik;bilgi edinmede kolaycılığın tercih edilmesidir.hiç gayret göstermeden ,masraf yapmadan, alabileceklerimizi daha kolay tercih ediyoruz.ve bu tür bilgileri sosyal ekonomik,siyasal ve ideolojik amaçla hazır olanların ortamdaki etki güçlerinin yansısı olarak sağladıkları imkanlardan kendiliğindenci bir tavırla yararlanmayı tercih ediyoruz. Üçüncüsü;geleneksel yaşantımız dayatmadığı sürece ,toplumsal konumumuzda ,ekonomik ve sosyal yapımızda,aile yaşantımızda değişmeye dirençli,neme lazımcı,girişimciliğin deneyciliğin ve araştırmacılığın küçümsendiği (birazda şüphelenildiği) öz güvenden yoksun kolaycılığın hakimiyetidir. Dördüncüsü;aydınımızın toplumumuzun ahlaki ve manevi hayatını ,toplumsal ve siyasi geleneğini,kaynaklarını,anlayışını kısacası dehasını temsil eden ulusal varlığını,düşüncesini,kültür ve sanatını,tarihsel gelişimini kuran değerleri keşfetmek yolundaki gayretsizliği,küçümsemesi,aşağılaması,araştırma ve inceleme yetersizliği ve de sonuçlarının halkla paylaşımında,ona ulaştırıp onunda katkısının sağlanmasında ki geriliği,(bu süreçte toplumumuzun aşağılık kompleksine kapılıp kendi değerlerinden vazgeçmesini sağlayacağına inanan ajanların varlığı iddiası da vardır) Beşincisi ve de bence en önemlisi;okumakla elde edilebilecek bilginin küçümsenip önemsenmemesi. Bu bizi Said halim paşanın dediği yerde bırakıyor. DR CEMALETTİN YAKTI 14haziran1999 yıl:1 sayı:8 KARDELEN-KUMRU |