7 Mayıs 2007

Ömür yılla değil, verimlilikle ölçülmelidir İşte İsmet Erçal/Bekir AKKAYA

DEĞİŞMEYEN GERÇEK Dizleri üstünde yaşamaktansa, ayakları üstünde ölmek yeğdir.*****Emiliano Zapata Doğum ve ölüm. Yaratılan tüm varlıklar için değişmeyen bir kanun. Canlılık dediğimiz yaşamada bu ikisinin arasında geçen süredir. Ruhların "evet Rabbimizsin" dediği ilk yaratılma hadisesinden kıyamete kadar geçen süre ise inanç boyutundaki bir zaman dilimidir. Zaman ise sırlarla dolu bir kavram olup, yaşama süresi ise kişinin inancına göre farklı bir anlam kazanmaktadır. Mesela "atmış yaşında vefat etti" cümlesi bizim takvimlerimizle ve de bizde oluşan zaman dilimi ile çok sınırlı kalmaktadır. Oysa ahiret inancı olan biri için ölümle hayat sınırlı olmayıp, doğumla da başlamış değildir. Bir şeyin varlığı ise kimsenin inanmaması ile de yok olması mümkün değildir. RUH VE BEDEN İLİŞKİSİ Ruhla bedenin bir arada oluşu doğumla başlamaktadır. Ruh ise çok önceden yaratılmıştır. Bedenle ruhun bir araya gelişi ile
doğum ve ruhla bedenin ayrılışı ile ölüm hadisesi gerçekleşmektedir. Bedene bizim algıladığımız türden canlılık veren ruh olduğu gün gibi aşikardır. Ve insanoğlu ahirette de bedenle ruhun bir arada olduğu dönemden hesaba çekilecektir. Zerre kadar hayır ve şerden... ÖMÜR YILLA DEĞİL, VERİMLİLİKLE ÖLÇÜLMELİDİR Dünya hayatında hangi türden zaman dilimi söz konusu olursa olsun yapılanlar ve yaşanılanlar çok önemlidir. Bu zaman diliminde birey olarak insanlar diğer canlılar gibi yaşar ve ölürler. Ancak diğer canlılardan insanın en önemli özelliği dünya hayatındaki doğum ile ölüm arasındaki süreyi nasıl yaşadıkları ile anlam kazanır. Sade bir dille kimi insanlar yaşarlar diğer canlılar gibi sadece
kendileri için, hatta diğer canlılar fayda noktasında insandan çok önde bir durumdadır. Kimi insanlar da var oldukları zaman diliminde hem kendilerine ve hem de çevresine yararlı oldukları gibi, yaptıkları ile öldükten sonra da yararlarını sürdürürler. Bu noktada bir ampulü veya bir bilgisayarın yapımında en ufak emeği geçenleri örnek olarak gösterebiliriz. Kendileri öldükleri halde yararlılıkları dünya var oldukça devam eder. Verimsiz ve hep tüketen toplumlarla ne gelişme ne de ilerleme mümkün değildir. Toplumda her zaman diliminde bu tür insanlar olmasa belki de dünyanın sonu demektir. Kıyamete kadar bu süreç devam edecek, ahirette de bu tür insanlar mükafatlandırılacaktır. Asıl olan tüketici değil, üretici olmaktır. Önemli olan almak değil vermektir. Vermeye niyet edenin hep karlı çıktığı da bir gerçektir. Genelde cimrilik yoksulluğu da beraberinde getirir. Yani "az tamah eden çok zarar görür. " Ve dünyada da ve öldükten sonra da canlı olanlar ve gerçek manada yaşayanlar başkalarına faydalı olan insanlar olacaktır. Kısacası verimli olmak bu dünya içinde ahret için de yaşamanın ve var olmanın birinci derecede şartıdır. Hiç unutulmamalıdır ki " yapamadıklarımızdan değil, yapma gücümüz olduğu halde yapmadıklarımızdan sorgulanacağız. " ÜRETENLERLE TÜKETENLERİN FARKI YA DA KENDİ DURUMUMUZ Her insan her şeyi yapmakla mükellef değildir. Zaten her şey de herkes için değildir. Önemli olan insanın gücü yettiği şeyi yapmasıdır. Bu noktada yapılanın küçük veya büyük diye tarifi söz konusu olamaz. Önemli olan gücü yettiği kadar yapma becerisidir. Elinde çok imkanlar ve güçler olduğu halde hiç bir şey yapmayanlardır asıl irdelenmesi gerekenler. İşin en gülünç noktası ise bu noktada bulunanlar sorumluluklarını eleştiri yaparak ve yüksek ses çıkartarak gizlemeye çalışırlar. Üstelik hiç bir şey yapmadıkları halde bir şey yapma çabası içersinde olanları küçümseme gibi basit hesaplar içersinde olanlar için o kadar söz söylenmiş ki, biz burada hiç birini ifade etmeyeceğiz. Bana göre sözünden nefret etsem de yine de bu cümleyi burada söz konusu etmiş olayım. Ben diyorum ki, ibadetlerin asıl gayesi nefse hakim olarak kin, garez, hasetten insanları alı koymaktır. Haset ve çekememe her kötülüğün başı gibime geliyor. Neticede yok olma pahasına eleştiri ve alı koymaların temelinde haset mevcuttur. Oysa ki gücü yettiği halde hiç bir şey yapmayanların ya da yan gelip keyif çatanların hiç bir şey deme hakları olamaz. Bu olsa olsa çekememenin bir göstergesidir. Peki bu tür olumsuz yaklaşımlar oluyor diye bir şey yapmamak olur mu? Olmaz... Olmadığı içindir bizim bu yazdıklarımız ve çizdiklerimiz. Niyetlerimizin hak katında kabul olacağına inanıyoruz. Yani daha doğrusu boşuna kürek çekmiyoruz...Kim ne fayda sağlıyorsa bu noktadadır. ASIL OLAN GEÇİM DIŞI YADA GÖNÜLLÜ VE FAHRİ İŞLERDİR Bir konuya dikkat çekmekte fayda var. Çok kez insanların bulundukları yerlerde çalışmaları ile hizmet yaptığına inanılır. Ben öyle düşünmüyorum. Bir kimse kendi geçimi için bir yerde çalışıyorsa bu tür çalışmalar hangi yerde olursa olsun kendisi içindir. Şöyle de diye biliriz. Bir insan çalıştığı yerden ayrıldığı an ya da işi bıraktığı an, oralara birileri talipse bu kendisi için çalışılan bir iştir. Ve kimse de bu yaptıklarından dolayı ben şöyle insanlar için şu kadar emek verdim ya da veriyorum diyemez. Olması gereken "bu işin dışında fahri olarak yapmakla zorunlu olmadığı işlerdir." Zorunlu olarak yapılan işler bizim açımızdan her ne kadar anlamı olsa da bir önemi yoktur. Zaten o zorunlu iş yapılmasa ya kişi orada olamaz, orada onun için vardır. Ya da yapmakla mükellef olduğu şeyi yapmamaktan ceza almakla karşı karşıyadır. Hele de işten atılma riski ve işin doğrusu aç kalma durumu söz konusudur. Biz yana yakıla işlerini sağlama alarak yan gelip çalım satanları hiç hesaba katmıyoruz... İşim nedeniyle 1987 yılından bu yana Kumru'da çalışıyorum. Bugüne kadar zorunlu işim nedeniyle çalışmalarımı kimse Kumru'ya hizmet olarak algılamasın. Yani zorunlu işimi yapıyorum. Ve geçimimi bu yolla temin ediyorum. Ama şu yazı çizi işini bu yapmakla mükellef olduğum işimin dışında yaptığım işlerdir. İşte ben bu yolla Kumru'ya hizmet ettiğime inanıyorum. Eğer sizlerinde asıl zorunlu olduğunuz işler dışında bir şeyler yapıyorsanız gerçekten bulunduğunuz yerlere hizmet ediyorsunuz demektir. Yoksa benim açımdan kendinizden başka hiçte bir hizmetiniz yok anlamı taşımaktadır. DÖNEMLERİNDE KUMRU SEVDALILARI Kumru 1960 yılında ilçe olmuş. O günlerde bugünlere çok şeyler yapılmış. Benim tanımladığım türden insanlar olmasa bu durumun oluşması mümkün değildi. Bugün de işinin dışında Kumru için çapa sarf edenler çok fazla. Her alanda bunları görmek mümkündür. Maddi ve manevi olarak Kumru'yu Kumru yapan bir çok bilinen ve bilinmeyen değerli insan söz konusu. Bulundukları şartları zorlayarak Kumru'ya ve Kumru insanına en ufak bir hizmet yapanları candan tebrik ediyor, ahirete intikal edenlere Allah rahmet etsin derken yaşayanlara da Allah uzun ömür versin diyoruz. Yaptığım araştırmalardan şunu söyleye bilirim. Kumru'da yetişmiş çok değerli insanlar mevcut. Yurdun dört yanında hizmet ediyorlar. Ufak tefek Kumru dışında bazı Kumrulular kendilerini Kumrulu olarak tanımlamasalar da bunlar çok azınlıkta. Yine Kumrulu bir çok iş adamımız mevcut. Kumru içinde ve dışında sayısız başarılara imza atıyorlar. Bunları takdir etmemek mümkün değil. Ancak benim şahit olduğum bir durum var ki, Kumru'da Erçallar bugün bir öncü. Hayırda ve başarıda bir öncü. Kültürde ve sanatta bir öncü. Kumru'da hangi tür çalışma ve hayırlı bir iş olursa Erçallar mutlaka orada. Başarılı bir aile şirketi olarak mutlaka incelenmesi gereken ve araştırılması gereken bir şirket. Bu tür başarılar nerede olursa olsun incelenip araştırılması gerekir. Başarının temelinde ne var? İşin sırrı bize kapalı. Ama ben şahsen bu şirketin başarısını merak ediyorum. Ediyorum bu aile birbirlerine kenetlenmiş ve uyum içersinde alanlarında bir çok başarılara imza atıyorlar...Bu tür iş adamlarımız mutlaka vardır. Benim kanaatim bu tür iş adamlarımızı ve çalışanları örneklik açısından alkışlamak gerekir...
Bu şirkette yer alan biri var ki şirket dışında Kumru için akla ne geliyorsa yapmak için gayret gösteriyor. Erçallar Kültür Sarayı ve Kumruya kazandırdığı Uygur Evi Kumru Müzesi sadece bunlardan bir kaçı. Erecekte dedeler güreşi, nineler güzellik yarışması ve hanım ağalığı hep onun fikri. Güç taşı ve kuvvet macunu onun efsane olarak onun düşüncesi. Ya TV lerde yaptığı sayısız gösteriler, kirpikleri ile yazı yazma ve vücuduna mil sokarak ağzını dikme hep onun fikri. Kumru hazineler şehri dedi ve Kültür Bakanlığı tarafından doğrulandı, Yayla turizmi dedi, Erecek Yaylasını turizme açtı. Şimdi ise Boztepeye Nuhun Gemisi Formatında otel düşünüyor. Erecek yaylasına ise yedi yıldızlı otel. Düşünüpte yapamadığı hiç bir durum yok. Kayabaşına teleferik düşüncesi hep kendinde. Yaptığı cami ve imam lojmanı muhteşem. Kumru için işinin dışında yaptığı hizmetler sayılamayacak kadar fazla. İsmet Erçal yazdığı şiirlerle ve bastırdığı şiir kitabı ile çoktan şairliğini tescilledi. Her türlü tarihi belgeleri üzerinde bulunduran İsmet Erçal Şimdi ise İl Encümeni olarak Ordu ilinde Kültür Bölümünde koşturuyor. Gönül arzu ederki her yerde bir İsmet Erçal olsun. Yakın bir zamanda ayrıntılı bir şekilde İsmet Erçal'ın yaptıklarını sizlerle paylaşmak ümidiyle Erçalları ve İsmet Erçalı bir Kumrulu olarak alkışlıyor, önemli olan üretmektir diyor, ömrün yılla değil üretim ve faydalı şeylerin yapılması ile ölçülmesini teklif ediyor, saygılar sunuyorum...Bekir Akkaya

Bekir AKKAYA
Yayın Tarihi : 22 Ağustos 2005 Pazartesi
Güncelleme :22 Ağustos 2005 Pazartesi 7:26
Yorumlarınız
Muhsin Yılmaz IP: 85.98.188.xxx Tarih : 07.09.2005 14:16:22sözün kısası her yerde bir ismet erçal olmalı...keşke fatsa da da olsa...gerçi bize yarım altın sözü vardı ama...hal abekliyoruz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...