29 Kasım 2007

Peygamberler Şehrinde Güneş, Nemrut Heykelinde Dolu/Bekir AKKAYA

Kumru Atatürk Yatılı İlköğretim Bölge Okulu Öğretmenlerinden Özden Yaktı'nın çabaları sonucu, Samsun İkadım Belediye Başkan Yardımcısı Şamil Bilgü'nün tahsis ettiği otobüsle geçtiğimiz hafta iki günlüğüne Gaziantep, Şanlıurfa ve Adıyaman ilimizi kapsayan bir gezi de yer aldık. Son derece keyifli ve paylaşımcı bir gezi oldu. Şahsen ben bu geziden son derece faydalandım. Sizlerle geziden edindiğim izlenimleri kısaca paylaşmak istiyorum.

Gezilen yerler kadar gezide beraber olduğunuz insanlar da amacınızın gerçekleşmesinde önemli bir unsurdur. Bu yönden benim için çok keyifli bir yolculuk oldu. Gezi boyunca Dr Cemalletin Yaktı ile memletim ve insanları kurtarma adına derin konular içersine girmemiz, istemeden de olsa gezi amacımıza da uygun düşmedi. Her ne olursa olsun gezimizde yer alan başta öğretmen arkadaşım Özden Yaktı ve diğer öğretmen arkadaşlarımız, Eczacı Mehmet Bilgü , Eczacı Mehmet Güneytepe ve Ekrem Saygı ile birliktelik, gezi kadar verimli ve keyifli oldu. Şamil Bilgü’nün bereketinden olsa gerek İlkadım Belediyesine ait otobüs şoförlerimiz de son derece yetenekli ve bir o kadarda bilge insanlardı.


İki geceyi otobüste geçirdik. İlk durağımız olan Gaziantep’te Arkeoloji Müzesini ziyaret ettik. Gezdiğimiz müzede geçmiş dönemlere ait eserleri büyük bir hayranlıkla izlerken, şimdilerin beton yapılarının hangi parçasını, yüz yıl sonra hangi müzede sergileyebiliriz? Sorusuna şahsen ben cevap bulamadım. Gaziantep gerçekten büyük bir şehir. Caddelerinde dolaşırken son derece modern bir şehir olduğu ve insanların da son derece kendine güven içinde ve mutlu oldukları anlaşılıyor. “Çağdaş İmam” lokantasında yörenin kebaplarını ve çanak içersinde ayranını ve ekmeğini yemek için yüzlerce kişi ile ayakta beklemek ve yüzlerce kişi ile aynı anda yemek yemek insanı şaşırtıyor. Bakırcılar, Sahancılar türünden Çarşıları sizi yüzlerce geriye götürebiliyor. El sanatlarının her türü ve çekiç sesleri teknolojiye sanki meydan okuyor. Doğu ile batının her türlü alışverişini Gaziantep’te yapmanız mümkün. Çayın yerlisi de var, kaçağı da. Tütünün yerlisi de var kaçağı da…Çok az kaldığımız şehirde Doğu ve batıyı aynı anda yaşadığımı söyleyebilirim.


İkinci durağımız Şanlıurfa’ya akşam saatlerinde ulaştık. Şanlıurfa Öğretmenevi’nden ayırttığımız 40 yatak yeri nedeniyle hepimiz gayet rahattık. Öğretmenevini girişinde büyük yazlılarla yazılmış “ÖĞRETMENEVİMİZDE SADECE ÖĞRETMENLER DEĞİL KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ YANI SIRA HALKIN DA YARARLANACAĞI” ibaresi tarafımızdan zaten biliniyordu. Resepsiyon görevlisine verdiğimiz kimlikler sayesinde ayrılmış yerlerimize 40’ımız yerleştirildik. Şanlıurfa Öğretmenevi 160 yataklı olup, Kumru Öğretmenevimiz yanında hayli büyük. İlçemiz Kumru için Kumru Öğretmenevinin 17 yatağı bulunması Kumru’ya gelenler için büyük bir şans, bizim gezide şanslılığımız gibi.

Öğretmenevi Müdür Yardımcısı sayesinde, Urfa Sıra Geceleri”ni az da olsa görme imkanımız oldu. Gelen bir otobüse binerek “Pınar Başı Konağı”a götürüldük. Pınar Başı Konağı Hicri 1321 yılında yapılmış. Değişik genişlikte çok sayıda oda mevcut. Konağın tam orta yerinde fıskiyeli havuz bulunmakta. Büyük odalara gelenlere çalınıyor söyleniyor. İnsanlar yiyorlar içiyorlar. Kebaplar ve çiğ köfteler. Bizler çiğ köfte yemesek te yiyenleri ve tavanda yapışmışları izleme imkânımız oldu. İşin doğrusu Urfa’ya gidilip de sıra gecelerine katılmamak ve izlememek büyük eksiklik. Öğrendiğimiz kadarıyla Urfa’da sayısız konaklar ve tarihi mekânlarda bu gelenek her akşam yapılıyormuş. Aklınızda bulunsun, önceden mutlaka yer ayırtılması gerekiyormuş.

Sabahleyin kahvaltımızı öğretmen evinde yaptık. İlk iş olarak Şanlıurfa Kalesine gittik. Birkaç kez Urfa’ya gitmeme rağmen ne kaleye ne de balıklı göle uğramak nasip olmamıştı. Havaların güzelliği ve serin oluşu bizim gezimize de yardımcı oldu. Kalenin eteğinden gözünüze kalenin en yüksek yerinde elli metre aralıklarla iki kule gözüküyor. Kaleye doğru tırmanırken Şanlıurfa , Halilurrahman Camii ve Balıklı Göl aşağılarda kalıyor. Kaleden aşağıya baktığınızda muhteşem bir görüntü ile karşı karşıya geliyorsunuz. Cami ve Balıklı Gül’ün etrafı yemyeşil. Urfa “Peygamberler Şehri” olarak bilinir. İsa AS.’dan dolayı da “Kutsanan Şehir” olarak adlandırılır. Urfa ile ilgili yüzlerce hikaye ve efsaneler dilden dile dolaşmaktadır. Gezdiğiniz her yer bu rivayetlerin gerçek olduğuna şahitlik ediyor. İbrahim AS ile Nemrut arasında geçen hikaye kaleyi gezerken yüzde yüz gerçeğe dönüşüyor. Urfalı delikanlıyı dinlerken siz İbrahim AS’nin mancınıkla ateşe atılışını ve ateşin gül bahçesine dönüşmesini ve yanan odunların su içinde balık oluşunu bizzat görüyorsunuz. Hatta Nemrut’un oturduğu yere oturup, şimdi Halilurrahman Camii’nin önünü ve Balıklı Gölü izleyebiliyorsunuz. Bu küçük yazı ile ayrıntıların tamamını sizlerle paylaşma imkanımız olmasa da kalenin hemen arkasında taşları oyarak Nemrut’un yaptığı vadiyi görmek insanı derin bir düşünceye sevk ediyor. Nemrut’un bütün erkek çocuklarını öldürdüğü halde İbrahim AS’den kurtulamaması ve topal bir sineğin burnundan girerek kafasına balyoz vurdurarak onu çıkartmaya çalışması ve ölümüne sebep olması, tarih boyunca peygamberlerle Nemrutların mücadelesi’nin belgeseli Şanlıurfa’da gezdikçe gerçeğe dönüşüyor.

Balıklı göl ve çevresi muhteşem. Onlarca kutsal yer ve mekan. Binlerce balık, kesinlikle yenilmesi yasak. Bediuzzaman Saidi Nursi’nin de ilk defin edildiği kabride Camii Külliyesinin içersinde. Şimdi İsparta civarlarında olduğu söyleniyor. Külliyenin şifalı Suyu’ndan içip bir başka yere gidiyoruz.

Hz. Eyüp AS’nin sabır makamına geldiğimizde yüzlerce insanın ziyaret için sıra beklediğini görüyorsunuz. Zar zor biz de dua için merdivenlerden iniyoruz. Çok değişik rivayetler var. İnsanlar hem dua ediyor, hem şifa suyundan içiyor hem de Büyük ihtimal Ulu caminin çevresinde çol cocuk yemek ve kahvaltı yapıyor. Herkesin derdi aynı. Ya hastalık ya kısmet ya da işerinin iyi gitmesi…Çevrede yüzlerce insan Urfa hatırası türünden bir şeylerin satmasının derdinde. Kelaynak kuşlarının korunmasını ve korunan kayvanların keyfine diyecek yok. Urfa gezimizin bitmesinin ardından Adıyaman’ın yolunu tutuyoruz.

Bu kez gezeceğimiz yer Doğu-Batı Medeniyetinin, 2150 m. Yükseklikte muhteşem bir piramitteki kesişme noktası, Dünyanın sekizinci harikası Nemrut. Yüksekliği on metreyi bulan büyüleyici heykelleriyle, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle, UNESCO Dünya Kültür Mirasında yer almaktadır. İki bin yıldır güneşin doğuşunu ve batışını 2150 m. Yükseklikte izleyen dev heykellerin sırrının çözülmesi için KOMMAGENE UYGARLIĞI'nın keşfine gitmek gerekir. Biz de güya keşfedeceğiz diye gittiğimiz Nemrut’ta iyi bir dolu ve yağmura tutulduk. Kilometrelerce uzaklıktaki bu Nemrut Heykelleri bize pek iyi gelmedi. Tonlarca büyük bu heykellerle yağmur ve dolu nedeniyle korumaların kaçması neticesinde sarmaş dolaş fotoğraflar çektirdik. Hatta bu heykellerin yasak olmasına rağmen tepelerine kadar çıktık. Yağmurun dinmesi sonucu korumalar bize gelerek “sakın zincirlerden içeriye girmeyin demesine epeyce de güldük. “

Gezip görmek güzel bir şey. Benim şahsi kanaatim, on metrede gitseniz paylaşımcı ve bireysel yaşantıdan uzak bireylerle gezi daha da güzel olur. Geziyi tertip eden Arkadaşım Öğretmen Özden Yaktı’ya ve Samsun İlkadım Belediyesi ve özellikle de Başkan Yardımcısı Şamil Bilgü’ye soförlerimize ve katkı yapan herkese şahsım adına teşekkür eder saygılar sunarım. **Bekir AKKAYA**

25 Mayıs 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...