30 Kasım 2007

İSTANBUL NOTLARI-OSMAN YILMAZ

Malum mevsim tatil mevsimi.Herkes bir yerlere gidiyor.Bende dört çocuk altı kişi düştüm yollara.İstanbulda yaşayanlar bu mevsimde akın akın köylerinin yollarını tutar.Bizde İstanbulun yolunu tuttuk tatil yapalım diye.

Bu yazıya İstanbula gittim anaam diye diye başlamak istiyorum.Gerçi artık her yerde İstanbul dili konuşuluyor ama eskiden böyle denilirdi.İstanbula gettim anaam..

Evet bir haftalığına da olsa İstanbula gittim.İş için değil eş ve dostları ziyaret için.Bir uçtan öbür ucu arabayla bir saat çekiyor.Gördüğün her yer İstanbul.Hatta her yer köy..Yanlış değil köy.Ne köyümü :Kadıköy,Bakırköy,Alibeyköy,Ataköy
,Ortaköy,Göktürk köyü vs.Bu sonuncu köy bizim akrabaların oturduğu yer.Daha on yıl önce 15-20 ev vardı şimdi Samsundan büyük.Adını duymuşsunuzdur.Kemer Country.Ve bir villa bir trilyon lira.İstanbul köylerden ibarette olsa böyle bir yer.Ama bu köyde milyonlarca insan yaşıyor.O trafik ve kalabalıkta nasıl yaşıyorlarsa.Doğrusu bize göre değil.Hele Boğaziçi köprüsündeki trafik insanların sinirini bir hayli bozuyor.

İstanbula gitmek bedava.Ancak Anadoluya geçiş ücretli.Evet Avrupaya gitmek için otoban hariç bir ücret ödemeniz gerekmiyor ,fakat Anadoluya geçişlerde köprüde 3 000 000 lirayı bastırmanız gerekiyor.Oysa tam tersi olması gerekmez miydi?Nede olsa Avrupa der ücreti
öder geçerdik.Bu arada uzun yol mümkünse otobanları tercih etmenizi tavsiye ediyorum.Bir paket sigara parasına 1. sınıf bir yolculuk yapıyorsunuz.Nereden mi biliyorum.Gişelerde öyle yazıyor.Ayrıca OGS diye bir sistem var.Otomatik geçiş.Bu uygulama hem daha ucuz hemde trafiği rahatlatıyor.Ama Türkiyemin güzel insanları sağolsun bununda kolayını bulmuş.Hiç ücret ödemeden OGSden direk geçiyorlar.Kamera yakalıyor ama sonuç ne olur bilmiyorum.

İstanbula her gittiğimde bu kalabalık şehirden ürkerim.Ben oraya tatile giderken binlerce İstanbulluda köylerine gidiyor bu mevsimlerde.Herkesin özlemi memleketi , köyü.Belkide çocukluğu.İstanbulda boğaziçi görülmeye değer.Ya çamlıca tepesi …Pazar günü tıklım tıklım olduğu söylenen bu tepeden istanbulu izlemek bir hayli keyifli.

İstanbulda yaşayan bir hayli hemşehrimiz var.Hemen hepsi İstanbuldan memnun.Gördüğüm kadarıyla Kumrunun gurur duyacağı iş adamlarımız mevcut.Yeminli mali müşavir Ali Osman Salur ,Fabrikatör Necdet Kumrulu,Müteahhitlerimiz Rahim Abağa,MehmetAli Cin ,Süleyman Cin ,Çamlıcada restoran sahibi Naim ve Saim Evin,Aygaz bayi Celalettin Dervişoğlu ,Mühendis Kemalettin Kumru ilk aklıma gelenler.İsmini yazamadıklarım kızmasınlar.Ayrıca yeni jenerasyondan avukatlarımız,doktorlarımız,mali müşavirlerimiz ,gazetecilerimiz,yazarlarımız ve iş adamlarımız mevcut.Hepsi gurur verici.

Yalnız İstanbuldaki Kumruluların Kumrulular derneği etkinlikleri haricinde diyalogları nedense yok denecek kadar az.Bunun nedeni de Pazar hariç her gün çalışıyor olmaları galiba.Pazar günü zaten dinlenecek mi,evin ufak tefek işlerini mi halledecekler,akrabaları mı ziyaret edecekler belli değil.

İstanbula her gittiğimde akrabaları,arkadaş ve dostlarımı sıradan ziyaret etmek için planlar yaparım ama her nedense bunu birtürlü başaramam.Yukarıda da ifade ettiğim gibi İstanbulun trafiği ve kalabalığı beni ürkütür ve bir an önce kaçmak isterim.Bu defasında da öyle oldu.Arkadaşlarımdan sadece Mehmet Azim beyle buluşabildik.O eski günleri biraz yad ettik.Kumrunun çamurundan ,havasından,suyundan bahsettik.İnsanların Kumrudan ayrılmak zorunda kalışından dem vurduk.Taş fırında kuru fasülyeden sonra çamlıcada çay içtik.O mekanları güzelleştiren her halde bu dostluklar.Yoksa insan kendini kaybolmuş hissediyor.Zambak’ta çalışan Mehmet beyin bürosuna gidip bir yazarın yazılarını hazırladığı mutfağı gördüm.Bir dergi çıkmadan önce verilen emeği müşahade ettim.

Ertesi gün pazardı.Çol çocuk atladık arabalara ver elini Alibeyköy.Minyaturkanın hemen yakınındaki yeşillik alana serdik kilimlerimizi.Erken gittiğimizden meydan bomboştu.Yarım saate varmadan etraf dolmaya başladı.Satıcıdan ilk benim alıp sallanmaya başladığım hamağı bağlamaya yer bulmak bir hayli zordu.Ogün en az elli tane satılmıştır.Kumruda olsa bir senede ancak satılır dedim kendi kendime.Derken şarzlı arabalar ,seyyar salıncaklar,pamuk şekerler türedi etrafımızda.Satıcılar çoğaldıkça bizim cüzdan hafifliyordu.Seyyar satıcılarda viza kartıda geçmiyor.Ne yapalım başa gelen çekilir dedik bizde.

İstanbulda yaşamak zor zanat gerçekten.Tramvaylar,otobüsler dolu.Ayakta gitmek yorucu.Trafiği dolduran otomobiller ve çoğu bir iki kişiden mevcut.Toplu taşımaya alışsak ne iyi olacak oysa.Yaşamak pahalı ama gelir düşük.Sonradan gidrenlerin durumu böyle.Bir eve iki kişinin getirdiği belkide bir memur maaşı etmiyor.Ama insanlar yaşamak zorunda.İstanbulun iki yüzü var.Zenginleri lüks bir hayat yaşamakta.Varoşlarda yaşayanların işi zor.Ev kiraları dörtyüzmilyonu bulmuş.

İstanbul her tarafı tarih kokan bir yer.İkinci güm Eyüp Sultana gittik.Bizim küçüğün ilgisini güvercinler çeksede hep beraber Camide namaz kıldık.Efendimizin ayak izlerini ve Eyüp Sultanı ziyaret ettik.Oralarda yapılan duaların kabül olduğuna iananalardanım.

Seyahat eden sihhat bulur hadisin mucibince zinde olarak 2500 KM’lik yolculuktan sonra Kumruya döndük çok şükür.Yine bir yoğunluk,Yine bir koşturmaca…Her şey aynı .değişen bir şey yok buralarda.Kumruya gelen dostlarımıza bir acı kahvemiz nasip olursa ne mutlu bize..

NOT:Giderken Ankara’ya da uğradım.Melih Gökçek Sincana bir yer yapmış görülmeye değer.Adı Harikalar Diyarı.Ne arasan mevcut.Ankaraya yolu düşenlerin mutlaka uğramasını tavsiye ederim..Gölette Yunuslarla dolaşmak deniz özlemini gideriyor.Çizgi film kahramanları insanı çocuklaştırıyor,başka bir aleme götürüyor.


OSMAN YILMAZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...