23 Şubat 2008

İyi ki Tacir Değilim / Bekir AKKAYA

Bugünlerde yazı yazmak pek içimden gelmiyor. Yazı yazmak ve okumak aslında bir alışkanlıktan öte bir hastalık. Tıpta mutlaka bir karşılığı vardır. Şu anda hatırlayamadığım dünyaca ünlü iki yazardan biri , “ yazmasam kendimi öldüresim geliyor.” Derken, diğeri de, “ yazmasam başkalarını öldüresim geliyor.” İfadelerini kullanmış.
Yazmak aslında bir eylemin adıdır. Bu konuda da kafa yoranlar aynen şu ifadeyi kullanıyor. “Yazmalı ama, yazmaya değmeli.”

Faydalı alışkanlıkların fazlası da bir hastalıktır aslında. Edindiğimiz meslekten yola çıkılırsa az veya çok bugüne kadarki yazma eylemini ben şahsen bir hastalık olarak görüyorum. Her hastalıktan kurtulmak için nasıl değişik yöntemler izleniyorsa ben de çok kez bu konuda bir çok yöntemi ve tedavi usulünü denemişimdir. Bugüne kadar yazdığımız yazı ve çizi nedeniyle bir çok kez acı ve sızı bu hastalık nedeniyle çekmişimdir. Üzerimize hiç vazife olmadığı halde ve bana hiçbir katkısı
bulunmadığı halde kendimize ve çevremize zaman zaman sıkıntılar yaşatmışızdır.

Aslında basit söylemle “yazma be kardeşim!” öğüdü söyleyen için bir anlam ifade etse de “yazma eylemini” alışkanlıktan öte bir hastalık haline getiren için bir anlam ifade etmez. Bunu anlamak için ise bu hastalığa yakalanmak gerekir.

Yazma suç ise yazma suçuna teşvik eden mesleklerde bulunmakta yazanlar için aslında bir talihsizliktir. Eğitim, öğretim, kitap ve kalem gibi kelimelerle mesleğini yerine getiren kişilerin yazma suçu işlemeleri normaldir. Her gün kara tahtaya öğrencilerine yazı yazarak bir şeyler öğretmeye çalışan bir öğretmenin, günlük hayatta da yazmaya yönelik eylem içinde bulunması pekte anlamsız değildir aslında. Benim yazma takıntım bir nokta da mesleğimin günahıdır.

Mesleğimi düşündüğümde “yazma eylemi”ne yakın bir meslek olduğunu düşünüyorum. Bulunduğum meslek ise dünyanın her yerinde okuma ve yazma ile birlikte anılır. Bundan son derece mutluyum. Doğruluğunu bilmesem de bazı ülkelerde küçük çocuk eğitmenlerinin şahitlikleri mahkemelerce kabul edilmiyormuş. Hayatın diğer alanlarında ise “muallim-öğretmen” toplumun en saygın meslek gruplarından biridir. Bu yüzden de yazı yazma eylemimden hiç pişmanlık duymadım. Daha doğrusu ya mesleğimden ya da yazma eylemimden dolayı umduğumdan çok olumlu davranışlarla karşılaştım.

Bu hastalıktan pek kurtulacağımı sanmıyorum. Tesellim sadece ve sadece mesleğimin çok uzağında bir hastalığa yakalanmamış olmam. Bi düşünsenize, bu meslekle birlikte bir tacir yani bir mal taciri olsaydım. Boş zamanlarımda koyun alıp satsaydım. Ya da bir oduncu olsaydım da, boş zamanlarımda odun alıp satsaydım.

Yazı yazma ya da okuma eylemi en azından mesleğimi de geliştiriyor diye düşünüyorum. Öyle ki “medya okur yazarlığı” okullara ders olarak koyuldu bile.
İyi ki diyorum, mesleğimle birlikte hem siyaset ve hem de ticaret yapmıyorum. Düşünsenize bu meslekle birlikte hem kömür alıp satsaydım, gidip evlerde bir de kömür tahlili ve kaç gram kül çıktığını tartsaydım.

Dedik ya yazı yazmak bir hastalık. Bizimkisi de böyle bir şey. Bütün hastalıklarda olduğu gibi bu hastalıktan kurtulmak da zor bir şey. Meslek hastalığı her insanda az veya çok mutlaka vardır. Benim hastalığım bir ölçüde bir meslek hastalığı uzantısıdır.

Türkiye nasıl mı kurtulur? Herkes yeteneklerine uygun yönlendirilerek, severek ve heyecanla mesleklerini icra eden yetişkinlerin çoğalmasıyla… Gerisi Palavra…
Buluşmak ümidiyle…
Bekir AKKAYA/KUMRU HABER/KUMRU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...