2 Temmuz 2010

Kuruculuk Psikolojisi /Prof. Dr. Abdullah ÖZBEK

Gerçek anlamda kuruculuk zor iştir. Onun için, yoktan bir iş ya da müessese meydana getirmek her yiğidin harcı değildir.


Hele bir iş yerinin kurucusunu dinleyiniz… Öyle hayat hikâyeleri var ki…

Paraları pulları yokken, namerde muhtaç olmamak için, dişi ile tırnağıyla kazarak bu yerlere gelmiştir.

Hak vermemek elde değil.

Öyle ya, akşam evine gururla ekmek
götürdüyse, çoluk çocuğu adam sırasına kattıysa, hep bu ekmek teknesinin sayesinde olmuş.

Bir de işin öbür tarafına bakmak lazım.

Bu sefer çocuklarını dinliyorsunuz.

Onlar da dertli. Bir dokun bin ah işit!

Müesseseyi babalarının kurmalarına minnettarlar. Kadir kıymet bilmede bir kusurları da yok… Ama dünya değişmiş, ailenin ihtiyaçları da nüfusu da artmış. Artık eski elbise dar gelmeye başlamış. Bir şey dediklerinde, “Siz benim burayı ne şartlar altında kurduğumu biliyor musunuz…” diye söze başladı mı, hepsi sus pus olurmuş…

İşte onun için de küçük kalmışlar.

Eski komşularından bazıları, kafalarını çalıştırıp yeni şartlara ayak uydurmuş. Bu yüzden işleri yoluna girmiş. Ayrıca, onlarca kişiye ekmek kapısı da olmuşlar.

Elbette aynı düşüncede olanlar sırf bunlar değilmiş. Birkaç komşusu da hep aynı türküyü çağırmaya devam ediyormuş. “Kendi yağı ile kavrulma” diye bir masalı tutturmuşlar; birbirlerine anlatıp şükrederlermiş(!)

Bu arada, bilgisiz ve tedbirsiz değişiklik yapmaya kalkışanlar da haliyle başarısız olmuşlar. Kurucular bunları ileri sürerek, çocuklarını baskı altına alıyormuş.

Peki, bu işin içinden nasıl çıkılacak?

Bir tarafta kurucuların, kılına dokundurtmam, diye karşı çıkışları var. Diğer tarafta da, dünya şartlarını daha iyi okuyup kurumu geleceğe taşımak isteyen gençler var.

Öyle sanıyoruz ki, birisinin köhneleşmiş kafasını tedavi etmek gerekiyor. Öbürlerinin de çılgınlıklarını frenlemek.

Orta bir yerde buluşmaya ne deresiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...