Bekir AKKAYA /6 Mayıs 2006/ KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ
Yayın Tarihi : 6 Mayıs 2006 Cumartesi
Kumru İlçesi'nin İlk Kültür ve Haber Sitesi -İnternette İlk Yayın : 1999
Sonunda ortaya çıktı da foyan
Öğrendi tüm dünya gerçek halini
O eski ceketin, o parlak boyan
Makyajın andırmış kara gelini
Fetö, takken düştü gördük kelini
Ağladın, sızladın milli dilenci
Yaşamın çoğu alanında insanlar başkasını tanımlarken ya da kendisinin tanımlanmasında bazı hayvan isimleri kullanır. Ya kızar kızdırılır, ya da sevinir sevindirir. Hayvan türü önemlidir?
Bunun yanında insan doğası itibariyle ya kendi cinsinden ya da hayvanlardan ders te alır.
Dişi aslan
Hayvanlar bir gün, Kim daha çok çocuk doğurabilir? diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar.
Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun, diye sorarlar aslana. Bir, diye yanıtlar dişi aslan. Fakat ben aslan doğururum.
Dersimiz; Nitelik nicelikten önemlidir.
---------------
Yengeç ile annesi
Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum? diye sorar anne yengeç çocuğuna. Düzgün yürüsene, der.
- Pekala anne, der çocuk.
- Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim.
Dersimiz: hareketler sözlerden önde gelir
---------------
Aslan, Koyun, Kurt ve Tilki
Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar.
Eve, diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar.
Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar.
Hayır, diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz.
Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur;
- Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor.
Dersimiz: akıllı kişi tehlikeli durumlarda konuşmaz.
------------
Kazlar ve Turnalar
Kazlar ve turnalar, bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar.
Dersimiz: yakalananlar her zaman suçlu olanlar değildir.
-----------
Hasta geyik
Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir.
Zamanla her gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca, kısa süre sonra tüm otlar biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şey kalmadığı için bir süre sonra açlıktan ölür.
Dersimiz: Bazen iyi şeyler paylaşıldıkça bitebilir, elimizdekinin değerini bilelim.
------------
Farelerin toplantısı
Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiç biri kabul görmez.
En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken, farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır.
Bu arada, bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. Fakat, der. Kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak?
Dersimiz; İyi plan yapmak ayrı, o planı gerçekleştirmek ayrıdır.
---------
İnsanlar, İnsan olduğunu:
Çocukken; masal'lardan,
Büyüyünce; kitap'lardan,
İhtiyarlayınca da; arkalarında kalan yaşamlarından öğrenirler.
------------
Bir işin ne olduğunu, nasıl yapılabileceğini biliyorken susanlar, harekesiz kalanlar olabilir. Ancak susmaları ve hareketsiz kalmaları topluma ve insanlığa ihanettir.
Tarih; haini de kahramanı da yazar.
------------
Günün Sözü: Okumayan, düşünmeyen, ders almayan insanın zararı büyük olur.
-----------
Yaşamın çoğu alanında insanlar başkasını tanımlarken ya da kendisinin tanımlanmasında bazı hayvan isimleri kullanır. Ya kızar kızdırılır, ya da sevinir sevindirir. Hayvan türü önemlidir?
Bunun yanında insan doğası itibariyle ya kendi cinsinden ya da hayvanlardan ders te alır.
Dişi aslan
Hayvanlar bir gün, Kim daha çok çocuk doğurabilir? diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar.
Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun, diye sorarlar aslana. Bir, diye yanıtlar dişi aslan. Fakat ben aslan doğururum.
Dersimiz; Nitelik nicelikten önemlidir.
Geçen yazımızda duruş ve ilke kelimeleri üzerinde durmuş Lügatlerde “Duruş” kelimesinin “durma tarzı” olarak tarif edildiğini, ve “ilke” kelimesinin ise “temel düşünce, temel bilgi, prensip” olarak açıklandığını ifade etmiştik. Biz yine aynı kelimelerden yola çıkarak bazı düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.
beslenmenin sayısız yararları vardır. O halde dengeli beslenmenin ölçüsü nedir? Bünyeye göre dengeli beslenme değişebilir. Kimilerine bazı yiyecekler dengeli beslenmesi için yasaklanacağı gibi bazılarına da aynı yiyecekler tavsiye edilebilir. Burada ölçüyü koyacak bünyeyi tanıyan doktorun görüşüdür. Tavsiyelere uyup uymamak ise hastanın bileceği iştir. Sonuçta olumlu ya da olumsuz bir yol izlemenin zararı hastaya olacağı da kesindir. Eğer hasta eline verilen reçeteye inanıyor ise ve de doktorundan eminse yapacağı en sağlıklı durum doktorun sözlerine uymak ve yerine getirmektir. Uymaz ise ne olur? Bünye daha da olumsuzlaşarak dengesizlik artarak devam eder.“Dengeli beslenmeliyiz!” cümlesine kimsenin bir itirazı olamaz. Çünkü dengeli
Bu düşünceden yola çıkarak duruş ve ilke kelimelerinin insan hayatına olumlu ya da olumsuz çok büyük bir etkisi olacağı kesindir. Duruş ve ilke kelimesinden anlaşılan temel düşünceyi ve duruşu sergilemediğimiz takdirde hayatımızın her alanında da sıkıntılar ve hayal kırıklıkları hiç eksik olmayacaktır. Nerede duracağımızı bilmediğimizden ya da temel bir düşünceye sahip olamadığımızdan, her seste yer değiştirecek her söylenileni emir telakki edeceğimiz kesindir. Bunun aksine, doğruluğuna inandığı temel düşünceden hareketle o düşünceden bir duruş göstererek yerini sabitleme hayatımızda çok büyük olumlu katkı yapacaktır. Bu söylemlerimden kimse bir fikrin ya da zikrin doğruluğunu söylediğimi düşünmemelidir. Daha önceden de ifade ettiğimiz gibi “doğru” kelimesi de temel düşünce ve durulan yere veya duruşa göre değişmektedir. Bana göre doğruluktan ziyade insanın bir duruşu ve durduğu yeri sabitleyen bir temel düşüncesi olmalıdır.
Günümüzde “mutlu” olabilmenin birinci şartı zenginliktir. Eğer zengin olunursa hayatımızın değişeceğini, bir çok sıkıntıların ortadan kalkacağını düşünürüz. İşin doğrusu paranın mutluluğa çok olumlu katkı yapacağına ben de inanıyorum. Zenginliğe itiraz etmemiz mümkün değildir. Eğer mutluluk kelimesi ile zenginlik kelimesinde bir ilişki kurulabiliyorsa, benim sözünü ettiğim durum zenginliğin ölçüsüdür. Eğer ilke olarak bir temel düşünce oluşmuşsa ve bir duruş olacaksa ya da “ben artık zengin oldum” denilecekse, doğru olarak kabul edilen bir ölçü ve temel bir düşünce olmalıdır. Aksi takdirde insanın ne zengin olması ne de mutlu olması mümkün değildir. Herkes kabul eder ki; her görüş ve düşüncede de zenginliğin bir tarifi beraberinde getirdiği yükümlülükler de mevcuttur.
Yapılan istatistiklere günümüzde en fazla satan kitaplar “mutluluk ve başarı “öneren kitaplar imiş. Benden duymamış olun ama, okuduğum bir yazıya göre en çok mutsuzlar da bu kitapları yazanlarmış. Kimileri de kendi başarısız ve mutsuzluklarından yola çıkarak mutluluk yolları öneriyorlarmış…Ben bu mışmışlara inanıyorum. “Çocuğumuzu nasıl yetiştirelim?, Başarılı olmanın yolları, Güzel konuşma Sanatı, Nasıl İdareci Olunur?, Görgü kuralları ya da Adabı Muaşeret Kuralları, Annelik Seti, Başarının Püf Noktaları, Dost Kazanmak, Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak, Başarıda Yetmiş Kural, Evliliğin Püf Noktaları…….vs.vs… Say say bitmez. Bunlar ne mi? En fazla okunan kitaplar…Bana göre bu kitapları evine sokanların vay haline…Eğer olanı da bozmuyorsa, kesinlikle bir büyü(!) vardır.
Duruş ve ilke kelimelerinde anlamını bulan bir ölçü birimi yoksa kurşunda dökülse(!) bir dengenin olacağına ben inanmıyorum. Ama inandığı bir duruşu olanlar ve sabit bir düşünceden hareketle yaşamını sürdürenler hayatlarının her alanında mutlu, saygın ve huzurlu olarak kalmayı başarabiliyorlar…Aranılan her ne ise duruş ve ilke kelimesinde aramak, hayatında olumsuzluk görülenler bu iki kelimenin tefsirine yoğunlaşmalıdır. Bizden söylemesi. Gerisi size kalmış…
Buluşmak ümidiyle.
Bekir AKKAYA / 9 Nis 2005 Cmt tarihinde 02:56 saatinde /KARADENİZ HABER POSTASI
Geçen yazımızda duruş ve ilke kelimeleri üzerinde durmuş Lügatlerde “Duruş” kelimesinin “durma tarzı” olarak tarif edildiğini, ve “ilke” kelimesinin ise “temel düşünce, temel bilgi, prensip” olarak açıklandığını ifade etmiştik. Biz yine aynı kelimelerden yola çıkarak bazı düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Türkiye’nin düşünce adamlarından olan ve yazdığı kitapları ile düşünce dünyasına katkıda bulunan Ahmed Sezai Karakoç, bugün 88 yaşında iken vefat etti. Kendisine Allah’tan rahmet, sevenlerine baş sağlığı diliyoruz.
Şehzadebaşı camiinde yarın ikindi namazına müteakiben merhumun namazı kılınacak ve camii avlusuna defin edilecek
22 Ocak 1933 doğumlu olan Sezai Karakoç Diyarbakır'ın
Ergani ilçesinde doğmuştur. Çocukluğu doğduğu ilçe olan Ergani'de geçmiştir. Eğitimine de Ergani ilçesinde başlayan Sezai Karakoç 1944 yılında ilkokul eğitimini tamamladı. Ortaokula Maraş ortaokulunda başlayan Sezai Karakoç burada parasız ve yatılı okumuştur. Lise eğitimi için Gaziantep'e giden Sezai Karakoç, Gaziantep Lisesi'nden 1950 yılında mezun olmuştur.Ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesine başladı. 1955 yılında üniversite eğitimini tamamlayarak mezun olmuştur. Siyasal bilgiler fakültesinin mali şubesinden mezun oldu. Daha sonra zorunlu hizmet neticesinde Maliye Bakanlığı bünyesinde dış tediyeler muvazenesi bölümünde çalışmaya başladı. Ardından maliye müfettişi olmaya karar veren Sezai Karakoç, müfettişlik sınavına girdi. Sınavı kazanarak müfettiş yardımcısı olarak görevine başladı.
Görevi icabı ile de pek çok kez Anadolu'yu gezdi ve yöre halkını yakından tanıdı. İstanbul'da Diriliş dergisini kurdu. Ardından siyasete atılmaya karar verdi ve Diriliş Partisini kurdu. Böylelikle siyaset hayatı başlamış oldu. 2007 yılında kapanan eski partisi üzerine yeni partisi olan Yüce Diriliş Partisini kurdu. Yüce Diriliş Partisi başkanlığını vefatına kadar sürdürdü.