Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

7 Mayıs 2007

HIRSLARIMIZ DA SARHOŞ EDER! /Bekir AKKAYA

Bir yazar için yazılarının okunmasından daha keyifli bir durum olamaz. Her ne kadar TSE damgalı bir yazar olmasak ta zaman zaman yazdıklarımız beklenenden çok takdir topluyor. Buda tabi ki bizlere büyük keyif veriyor.
Geçen Ankaralı Turgut’un Kumru Erecek Yaylasına gelip “CD’mi Ankara’da unuttum.” diyerek sahneye çıkmaması üzerine, yazdığım yazı hayli kabul gördü. Yüzlerce insan gerek Internet yoluyla ve gerekse telefonla bizlere teşekkürlerini bildirdi. Burada yazdığımız yazıları aynı zamanda Kumru org ve Kent Haber Kumru internet sitelerinde de yayınlayarak okuyucularımızla paylaşmaya çalışıyoruz. Kent Haber’de yayınlanan “CD” konulu yazıyı üç günde 227 kişi okudu. Bu vesile ile ben de herkese teşekkür ediyorum.
İlgili yazı ve yazdıklarımızla ilgili bazı hususları ve düşüncelerimi sizlere paylaşmak istiyorum. Bir kere ben yazılarımı kesinlikle siyasi ve kişisel hesaplar üstüne yazmıyorum. Eğer yazılarımda bir siyasilik veya bir kişisellik görenler bilsinler ki büyük bir yanılgı içersindedirler. Yayla üzerine yazılan yazımızda sadece bunlardan biridir. Yayla şenliklerinin sadece bu yıl yapılmadığını, sadece de yayla şenliklerinin Kumru’ya has bir durum olmadığını bilmeyenimiz yoktur.

Cazgır Kadir Korgancı İle -Röportaj /Bekir AKKAYA

- Bize kendinizi tanıtır mısınız? Cazgır Kadir Korgancı : “-Korganlıyım. Asıl mesleğim terziliktir. Biraz da hocalık var. - Cazgırlık nasıl bir şey, bize bu konuda bilgi verir misiniz? -Cazgır Kadir Korgancı : “- Güreşe meraklıyım. Birkaç kez de Kırk pınara gittim. Bizim yöremizde çok güreş yapılır. Kırkpınarda cazgırları görünce beni çok etkiledi. Baktım sahayı şenlendirenler cazgırlar ve ben bu işi yapabilirim dedim. 25 yıldır da yapıyorum. -Kursa gittiniz mi? Cazgır Kadir Korgancı : Hayır gitmedim ama bu bir yetenek işi. Ve ben de bu var. -Ücret alıyor musunuz? Cazgır Kadir Korgancı : “Tabi ki alıyorum. Ancak ben davet edildiğimde gidiyorum. -Fizme Bayramına davet edildiniz mi? Cazgır Kadir Korgancı : “ Tabi ki. Ama ben davet edilmesem de buraya gelirdim. Buraya gelenlerin hiç birisi de davetli değiller. Benim dedem de geliyordu Fizmeye bu şenliğe. Çocukken ben de geliyordum. -Bazı maniler söylüyorsun ve güreşçilerin isimleri ile uyumlu hale getiriyorsun. Nasıl oluyor bu? Cazgır Kadir Korgancı : -

Kurtlar Vadisinde Tasavvuf.../Bekir AKKAYA

Eski ismi ile Radyo Gül, yeni ismi ile Radyo Avrupa’ya geçen hafta canlı telefon bağlantısı ile bağlanarak “Kurtlar Vadisi Irak” filmi ile ilgili görüşlerimi bir saate yakın belirtmeye çalıştım. Radyoda belirttiğim filmle ilgili düşüncelerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Film ve dizilerle aram olmamasına rağmen arkadaşların daveti üzerine Ordu’ya giderek bu filmi geçen hafta izleme imkânım oldu. Kurtlar Vadisi dizisini baştan sona hiç izlemedim. Fakat bu filmde benim dikkatimi çeken bir husus var ki beni hayli düşünmeye sevk etti. Basından takip ettiğim kadarıyla bu hususa her ne kadar bazı olumsuz gözle bakan eleştirmenler olsa da pek kimse olumlu yönünü düşünerek kalem oynatmadı.
Kardeşinin intikamını almak için yola

HOCANIN İŞİ ZOR! /Bekir AKKAYA

Herkesin bildiği bir Nasrettin Hoca fıkrası ile bu yazıma başlamayı düşünüyorum. Fıkra şu, “Hoca’nın evine hırsız girmiş. Feryat içersinde derdini paylaşacak birilerini arıyor. Ama nerde! Herkes : “ –Hocam suç sende!” Kimi kapıya daha iyi kilit vursaydın, kimi evi boş bırakmasaydın, kimi eşyalarını daha uygun bir yere saklasaydın”. Gibi sözlerle Hocayı sürekli suçlarlar. Hoca bunalmış bir vaziyette “ Tamam da dostlar bu hırsızın hiç mi kabahati yok?” diye sıkıntısını anlatmaya çalışır.
Şu cümleye birlikte göz atalım. “Bir şahsın insanlık ve mürüvveti, dost ve ahbaplarına karşı yakınlığı ve bu yakınlığında devamıyla kabildir. Onlara yakınlık gösterilmeden mürüvvetten dem vurmak, mücerret bir iddiadır.”
Cümle bitmiş gibi gözükse de aslında cümle bitmiş değil. Söylenen söz çok açık ve net. Eğer yukarıdaki sözde aynı düşünceyi paylaşıyorsak cümlenin devamına göz atmak yararlı olur.
Cümle aynen şöyle devam ediyor; “ Onlara karşı iyiliklerimizi onların bize olan iyiliklerine bağlamak ve yer yer o iyilikleri keserek onları cezalandırmak da ham ruhluluk ve hakikate ermemişliğin ifadesidir.” Ve ilgili cümle şöyle bitiyor. Vicdanında huzura ermiş kamil kimseler ne ettikleri iyilikleri başa kakarlar, ne de gördükleri alakasızlıktan şikayet ederler.
Başlangıçta bir şekilde oluşan beraberlikler, zamanla anlamlaşarak kendiliğinden yararlı ve zararlı bir hukuka dönüşür. Evlilikler bu süreçlerden sadece bir tanesidir. Eğer evlenme ile noktalanan beraberlikte siz eşinize “tamam biz evliyiz ama, ben istediğim gibi yaşarım

BEN FİRDEVS’E VERECEM! /BEKİR AKKAYA

1978 yılında rehber öğretmenimiz Ramadan Gökten; “kendimize örnek alacağımız şahıslarda şu vasıflara bakılmalıdır.”diyordu. Bunlar ; 1. Yaşayışı, 2. Çevresi ( arkadaş,aile), 3.Geçmişi, 4. Onu destekleyen basın 5. İcraatı , 6. Yetiştirdiği nesil, 7. Yazılı veya ortaya koyduğu eserleri.” O günden bugüne epey zaman geçti. O notlarımı ben tekrar okudum. O günleri yaşayanlar çevrelerine bakarlarsa“büyük bir fark olduğunu” görürler.
Katılırsınız veya katılmazsınız şahsen ben hayatın her alanında büyük bir yozlaşma olduğuna inanıyorum. Ya da ben çağa ve zamana ayak uyduramıyorum. O yıllarda yaşanılan siyasi boyuttaki hadiseler bu yazının konusu değildir. O günlerde hayatın her alanında bir derinlik söz konusu idi. Yaz aylarında geldiğimiz köylerimizde bile aynı güzellik yaşanıyordu. Biz “samalık hayadı” denilen yerde toplanır, ağabeylerimizin konuşmalarını büyük bir hayranlıkla dinler, onlar gibi olmayı hayal ederdik.
1969 yılında okuduğumuz köydeki ilkokula iki gazete girer ve öğretmenlerimiz sayesinde hem de bu gazeteleri sınıfta yarışırcasına okurduk.

İNSANLARI GÖZETLE-ME! /BEKİR AKKAYA

Birey olarak her birimiz çileli ve sıkıntılı bir hayat yaşıyoruz. Huzur ve mutluluk denilen yaşantıya ulaşmak için çekmediğimiz, katlanmadığımız hiç bir anımız yok gibi.
Hele biraz daha diyerek aradığımız huzur ve mutluluğu hep geleceğe erteliyoruz. “Bulduk” dediğimiz anlarda ise sarhoşluk süremizin bitmesi ile sınırlı. Ne zaman ayılıp gerçekle karşı karşıya gelince aynı tas ve aynı hamamla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.
İki dostun bir araya gelişinde söylenilen birkaç cümleye birlikte göz atalım.
-Efendim yaptıklarımdan hiç tat alamıyorum. Üstelik şimdi bir işim de var.”
- Evi de yaptırdım çoluk çocuğu da

Şehitler ölmez /Bekir Akkaya

Türk Eğitim Sen Fatsa Temsilciliği ve Karadeniz Haber Postası Gazetesi işbirliği ile düzenlenen “Çanakkale Şehit Ve Gazilerini Anma Programı”na katılmamdan dolayı son derece mutlu oldum. Hasret Düğün Salonu'nda gerçekleşen program, tarih bilinci açısından son derece başarılı ve bilgilendiriciydi.
Program başlamadan önce salon tamamen doldu. İki saat kadar süren program, baştan sona nefesler kesilerek izlendi. Fatsa Türk Eğitim Sen Şube Başkanı Eğitimci - Yazar İhsan Akyol, tarih bilincine işaret ederek Çanakkale’nin tarihimizdeki önemine değindi. 90 yıl öncesi ile bugünkü durumu karşılaştırarak o ruhtan uzak durmanın sakıncaları üzerinde durdu. Salonu dolduran davetliler, 1915 yılında yapılan Çanakkale Savaşı'nı sinevizyon gösterisi eşliğinde tekrar yaşadılar; Kahraman askerlerimizin yazdığı inanılmaz destanı tekrar okudular. Teşekkürler Türk Eğitim-Sen, Teşekkürler tüm katkı yapanlar…
Cuma günü ise Kumru Çok

BAĞCIYI DÖVELİM Mİ? /BEKİR AKKAYA

Her birimiz “Kuş dili ile konuşma” ifadesini günlük hayatta zaman zaman kullanırız. Bu ifadenin ben anlatılmak istenilen şeyin açık bir dille anlatılmasının mümkün olmadığı zamanlarda kullanıldığını düşünürüm. Ben bu kez “kuş dili ile yazma” denemesi yapacağım. Başara bilirsem ne mutlu, başaramazsam …………….
Geçenlerde “asıl niyeti, niyet eden bilir.” Türünden bir yazı kaleme almıştım. Yine aynı düşüncede olduğumu buradan itiraf etmeliyim. Her birimiz üzüm yemek niyeti ile yola çıkıp bavcıyı dövenlere mutlaka şahit olmuşuzdur. İşte ben o yazımda hayatın her safhasında sürekli bağcı dövenlere ve bunu alenen yapanların niyetlerini sorgulamak istedim.
Yunus Emre “Yaratılanı sev yaratandan ötürü.” Dese de bu cümle ayet olmadığına göre benim bu cümleye itirazım var. Ve ben insan türü dışındaki tüm varlıkları sevsem de, insanın her türünü sevmek zorunda değilim. Seversem de şartsız ve koşulsuz sevmeye gayret gösteririm. Sevdiğim ve gönül verdiğim insanlarda bazı özelliklerin bulunmasına özen gösteririm.
Çocuklarıma hep yalan konuşmamalarını özellikle söylerim. Suçların ve günahların en önemli kaynağının, gerçeğin gizlenmesinde olduğunu düşünürüm. Yalan konuşmamayı prensip haline getiren ve tüm çevresine bunu öğütleyen kim olursa olsun o kişiye sonsuz saygı ve sevgi duyarım.
İnsanda benim aradığım en önemli özelliklerden biri de kul hakkına riayet etmesi, haramdan uzak durmasıdır. Başkalarına zarar vermediği sürece bireysel

Halka Siz Mi Bağışladınız? /Bekir Akkaya

Yerel yönetimlerin en önemli görevlerinden biri de, çevre düzenlemelerine gereken itinayı göstererek, gerekirse kanuni yetkilerini kullanarak bazı haksızlıklara geçit vermemektir.
Vatan Gazetesi’nde Ahmet Vardar ” Kaldırımlar kimin için yapılıyor? Bir yandan belediyeler kaldırımlarınızı yaptık diye vatandaştan para isterler, diğer yandan birileri babalarının malı imiş gibi kaldırımları işgal ederler. Bu işgali yapanlar ya esnaf, ya bakkal ya da özel araçlarını bırakan vatandaşlar... Sokaktaki bazı bakkal manav ve satıcı beyefendiler kaldırımları işgal ettikleri için vatandaşlar sokaktan yürümek zorunda kalıyor. Vatandaş her an bir trafik kazası tehlikesi ile karşı karşıya. . Özellikle okulların açık olduğu zamanlarda onlarca çocuk çaresiz sokağın ortasından geçiyor. Bizde bazı esnaflar dükkanla birlikte önündeki kaldırımı da kiraladıklarını düşünüyorlar. Bu yüzden de mallarını, arabalarını rahatça dükkanın önündeki kaldırıma koyuyorlar. Kendi mallarıymış gibi kullanıyorlar. Kimisi de halı veya giyecek sergileyip keyif yapıyorlar. Bazıları işi abartıp bu kaldırımlara sandalye atarak, arkadaşlarıyla saatlerce sohbet ediyorlar.” Ahmet Vardar demek bizim Kumru’daki sokaktan geçti…
Giresun Gazetesi’nde Mustafa Dağ’da şöyle yazdı geçenlerde. “Giresun’da kaldırımların Büyük bir bölümünü büfeler,sebzeciler,meyveciler,bakkallar, manavlar işgal etmiş. Yürüyebilene aşk olsun. Kaldırımlar kimler için yapılıyor? Yayalar için mi? Yoksa seyyarlar,manavlar,tezgahlar ve büfeler için mi? Kaldırımı yenilemek ve onarmak yetmez, önemli olan yayanın