Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

1 Haziran 2008

GÖNÜL DOSTLARI FATSA'DA BULUŞTU

Fatsa Çevre Kültür Ve Sevgi Deneği gönüllüleri Fatsa Belediyesi Çamlık Tesislerinde düzenlenen Kahvaltı programında bir araya geldi. Sevgi bağlarını güçlendirmek ve dostlukları pekiştirmek amacıyla Dr. Necdet Yılmaz'ın konuşmacı olarak katıldığı programı Fatsa ve çevre ilçelerinden davetliler katıldı. Dr. Necdet Yılmaz konuşmasında bulunduğumuz zamanı iyi anlayıp yorumlamayı, geçmişe değil geleceğe bakmayı, daima kendisiyle ilgilenilen değil başkalarıyla da ilgilenen, insanlara hizmet eden kişiler olmamız konularında katılımcılara tavsiyelerde bulundu. Program, programa katılanların farklı zaman ve mekanlarda bu tür programların tekrarlanması dileğiyle son buldu. Murat YÜREKLİ/FATSA

BİR İMAM HATİPLİNİN NOT DEFTERİ-1/BEKİR AKKAYA


Ben tuttuğum notları sayfa sayfa yazmaya karar verdim. Ordu İmam Hatip Lisesine gittiğim 1975 yılında öğretmenimiz Osman Ünal derslerinde gösterdiğim başarıdan dolayı bir defter hediye etti. Bende deftere kıyamadım ve o günden başlayarak İmam Hatipte kaldığım yedi yılda bazı notları almak için bu defteri kullandım.

Şimdi defter elimde. Aldığım notlar o gün benim için çok önem arz etse de bugün pek önem arz etmiyor. Böyle olmasına rağmen ben bu defterdeki tüm aldığım notları hiç değiştirmeden yazmaya karar verdim. Zaman zaman bu notlarıma bazı açıklayıcı bilgileri ve hatıraları da eklemeyi düşünüyorum.

Ben Ordu İmam Hatip Lisesine 1975-1976 yılında kayıt yaptırdım. 1981-1982 döneminde ise mezun oldum. Bu notlar bu yıllar arasında benim gibi İmam Hatipte okuyan çocukların dünyasına bir yolculuk olur diye düşünüyorum. Aldığım notlarda tarihlerde var.

31 Mayıs 2008

"YÜREĞİMİN AŞK KENTİ" - İSTANBUL!..(ŞİİR)-KADİR ÇETİN

İstanbul, yüreğimde közlediğim şehirsin
O maviyle yeşilin, beni sarsın İstanbul
İstanbul bir içim su, özlediğim nehirsin;

Düştü yola yüreğim, sana varsın İstanbul
O maviyle yeşilin, beni sarsın İstanbul.

İstanbul “Yedi tepe” yedi veren gül gibi
İstanbul Rabbimizden bizlere ödül gibi
İstanbul seninleyim bakma bana el gibi

Hayâlini kurduğum, cana hâr`sın İstanbul
Rüyasına durduğum, bana yâr`sın İstanbul.

Hoş gerdanlık köprüler, boğazında duruyor
Kim bilir senin için kimler hayâl kuruyor
İstanbul!.. Ah İstanbul, beni candan vuruyor;

Ölümüm dosttan olsun, varsın vursun İstanbul
Ben yolunda öleyim, hayat dursun İstanbul.

2050'de bunlar yok olacak!/İYİ BİLGİ

2050 yılına kadar yok olacak "şey"leri gösteren bir çizelgeyi size sunsak, en çok hangisine hayıflanırsınız? Aslında sevineceğiniz şeyler de üzüleceğiniz şeyler de çok. İşte yıl yıl 2050'ye kadar yok olacaklar listesi!
Avustralyalı ‘gelecek bilimciler' Richard Watson ve Ross Dawson, 2050 yılına kadar yok olması muhtemel ‘şey'leri gösteren bir çizelge hazırladı.
Buna göre, gelecek yıl kül tablası, 2016'da ise bilgisayar fareleri ve emeklilik tarihe karışacak. Bu tahminlerin gerçekleşmesi zor gibi görünebilir ama onlar “Lütfen bu çizelgede kusur aramayın” diyor. Tempo dergisi, bu ilginç araştırmayı sayfalarına taşıdı.

Avustralyalı 'gelecek bilimciler' Richard Watson ve Ross Dawson, 2050 yılına kadar yok olması muhtemel 'şey'leri gösteren bir çizelge hazırladı. Buna göre, gelecek yıl kül tablası, 2016'da ise bilgisayar fareleri ve emeklilik tarihe karışacak. Bu tahminlerin gerçekleşmesi zor gibi görünebilir ama onlar "Lütfen bu çizelgede kusur aramayın" diyor. İşte Tempo dergisinin sayfalarına taşıdığı bu ilginç araştırma...

Türkiye'de pek yararlanılmasalar da fütüristler, yani gelecek bilimcileri, pek çok önemli şirkete danışmanlık hizmeti vererek, işlerin sürdürülebilirliğini sağlamak konusunda önemli roller üstleniyorlar. Onların işi, insanların değişen ihtiyaçlarını, yaşam biçimlerini, savaş, terör, doğal afet gibi olayların yarattığı etkileri değerlendirip, bunların muhtemel sonuçlarını gözeterek bir gelecek haritası çizmek.

Richard Watson ve Ross Dawson, 'Tükeniş Çizelgesi'ni hazırlamaya (Extinction Timeline) 1950 senesinde başlamış. Çizelgeye göre, özel hayatımızı 1990'ların ortalarında, umudu ve dürüstlüğü ise 2000'lerin başında yitirdik. Gelecek bilimcilere göre, yine 2000'lerin başında şu meşhur İsveç Çakısı da tarihe karıştı. "Dürüstlük tamam, umut belki ama İsveç Çakısı'na hálá ihtiyacımız var" diyenlere ise İkiz Kuleler'in bombalanışını hatırlatıyor Watson ve Ross. İsveç Çakısı, 11 Eylül 2001'den sonra yavaş yavaş cepten çıkıp evde kalmaya başladı ve asıl amacından uzaklaşan varlığı anlamsızlaştı.

TAM DA ŞİMDİ TÜKENENLER

Mouse da 2050 yılına kadar yok olacak.

2010'a yaklaşırken, 'tamirci' kelimesi tarihe karışıyor. Her şeyin bir yenisi, daha iyisi o kadar çabuk çıkıyor ve ona sahip olmak öyle hızlı bir şekilde ihtiyaca dönüşüyor ki, bozulanı yenisiyle değiştiriyoruz hemen.

Çizelgeye göre, mektup yazmak, normal bir iklim, tahta oyuncaklar, müzik dükkanları, sokak sütçüleri, makul fiyatlı bir evde yaşamak da yakın geçmişte yitirdiklerimiz arasında.

Çizelgede 2009, kül tablasının yok olacağı yıl olarak işaretlenmiş. Kül tablası bu kadar çabuk tarihe karışır mı bilinmez, ama en azından restoranlarda ve kafelerde masanın üzerinde kül tablası olmasına gerek kalmayacağı kesin. 2011 itibariyle kuşlar telefon tellerine konamayacaklar, çünkü tellerden değil, uzaydan ulaşıyor sesimiz birbirimize. 2013'te 'teşekkür ederim' demeyi tamamen unutacak insanoğlu, nezaket tarihe karışacak. 2014'te 'kaybolmak', dolayısıyla yol sormak da tarihe karışıyor. "Bende 'GPS' yok" diyenlerin, cep telefonunun hepimizin cebine ne kadar hızlı girdiğini anımsamaları yeterli.

2015'te telefon rehberlerine ihtiyaç kalmayacak. 2016'da bilgisayarlarımızın farelerine veda ediyoruz. 2006'da İsveçli şirket Tobii Technology, bilgisayarın içine, kullanıcının göz hareketlerini takip eden bir program yerleştirmişti. Bu sayede bakışınızı uzun süre bir dosyanın üzerinde tuttuğunuzda, klavyede tanımlanmış sağ veya sol tık tuşlarına basarak dosyayla istediğinizi yapabiliyorsunuz. 2016'da bu tip bir sistemin tüm bilgisayarların standart özelliği olacağı öngörülüyor.

Aynı yıl, yaşlanma derdi kalmıyor. Çünkü anti-aging ve estetik ameliyatlar sayesinde herkes genç kalıyor. Kendini zinde ve genç hisseden insanlar, ileri yaşlara kadar çalışacaklarından, emeklilik de tarihe karışıyor.

2016 senesi içinde bir gün bankanın müşteri hizmetlerine telefon açacaksanız, karşınıza çıkan kişiye istediğiniz soruları soracaksınız ve cevap verecek. Belki şu anda sık sık başınıza geldiği üzere, yine sinirleneceksiniz bankanızın müşteri hizmetleriyle konuşurken, ama karşınızdaki ses soğukkanlılığını asla kaybetmeyecek. Watson'a göre bize cevap verenin aslında bir bilgisayar olduğunu anlamamız için en az yarım saat konuşmamız gerekecek telefonda.

GAY BAR MI ? O DA NE!

Bu çizelgede yer almasa da Dawson'ın makalelerinden birinde, 2016 itibariyle 'gay' barların da gereksizleşeceği yazıyor. Çünkü onlara göre eşcinseller savaşlarını kazandılar. Toplum onları kabul etti ve artık hep beraber eğlenebiliyoruz.

2018 kütüphanelere, postanelere, DVD'lere, bedava park yerlerine, 'sıfır beden'e veda edeceğimiz yıl olacak. Kütüphane ve postaneye neden ihtiyacımız kalmayacağını anlamak zor değil, hele ki interneti böylesine severken... Bedava park yerini zaten şimdi bile zor buluyoruz.

Ama diyet yapanların sayısı hızla artmaya devam ederken, sıfır beden çılgınlığının geçeceğine inanmak güç. Ross Dawson, estetik anlayışının değişeceğini savunuyor. Peki, gelecekte nasıl kadınlar makbul olacak? Kendisi gibi olan, neyse o olan kadınlar!

Watson ve Dawson'a göre, hayvanlarda görülen hastalıklar, sağlık saplantısı ve değişen ahlak anlayışı nedeniyle çok daha fazla sayıda insan vejetaryen olma yolunda ilerliyor. 2018, kasapların başka bir iş bulmak için kara kara düşünecekleri bir yıl olacak. Yine aynı yıl, sofraya oturup kahvaltı etme alışkanlığı da tarih olacak. Çünkü buna kimsenin zamanı kalmayacak.

AKLINIZA YATMADI MI YOKSA

Watson, bu yıl içinde birçok dile çevrilecek olan yeni kitabı 'Future Flies'da (Gelecek Uçar) kendilerini bu tarihlere götüren ayrıntıları anlatmış. Watson'ın altını çizdiği bir şey var: O da bu çizelgeyi çok ciddiye alıp içinde kusur bulmaya çalışmamak gerektiği. Çizelgede listelenenler, belirtilen net tarihlerde dinozorlarla aynı kaderi paylaşmayacaklar belki. Fakat büyük ihtimalle varlıklarının insanoğlu için bir önemi kalmayacak.

İşte 2050'de olmayacaklar listesi

İşte Ross Dawson ve Richard Watson'a göre 'kavramlar', 'şey'ler ve onların son kullanma tarihleri...

2012 Dial-up internet erişimi

2013 Faks makinesi

2014 Kaybolmak

2016 Emeklilik, 'gay' barlar, bilgisayar faresi

2020 Telif hakları

2022 Bloglar, imla kuralları, Maldivler

2023 Çalışılmayan hafta sonları, Paris Hilton

2024 Masaüstü bilgisayar, AM radyo

2025 Parasız otobanlar

2026 Öğle yemeği, FM radyo, samimiyet, kırışıklıklar

2030 Anahtar, çocukluk dönemi, realite televizyonu

2033 Bozuk para

2034 Ucuz seyahat, Bangladeş

2035 Orta sınıf, petrol, spam, Aborijinler, Microsoft

2036 Petrolle çalışan araçlar, bağımlılık

2037 Buzullar, doğal yollarla çocuk sahibi olma

2038 Sükûnet

2039 "Özür dilerim", Avrupa Birliği

2040 Cüzdan, halka açık bedava yerler, karbon emisyonu, kağıt para, sağırlık

2042 Kravat

2044 Gelecek bilimciler

2049 Google, körlük

2050'den sonra: Estetik ameliyat, fiziksel acı, çirkinlik, ölüm
KAYNAK: http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=70537

KUMRU ÖĞRETMENEVİ WEP SİTESİ YAYINDA

1989 yılından bu yana hizmet vermeye devam eden Kumru Öğretmenevi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü resmi internet sitesi yayına başladı.
http://kumruogretmenevi.meb.k12.trinternet adresinden ulaşılabilen Kumru Öğretmenevi 2006 yılına kadar Kumru Belediye Sarayı ikinci katında hizmet vermeye devam ederken 24 Kasım 2006 tarihinden itibaren Kumru Belediye Sarayının son katı olan beşinci kata taşınmıştı.
24 Kasım 2006 yılının öğretmenler gününde açılışı gerçekleşen yeni hizmet binası Ordu Millet Vekili Eyüp Fatsa’nın maddi ve manevi katkısı ile modern hale getirilmiş ve Kumru’da önemli bir boşluğu doldurmaya devam etmektedir. 14 adet son derece modern yatağı bulunan Kumru Öğretmenevinin otel kısmı haricinde dinlenme, okuma, bilardo ve oyun salonları da mevcut.

1989 yılında Kumru Belediye Başkanı A.Cemal Zorlu’nun belediyenin ikinci katında öğretmenevi için yer göstermesi ile hizmet vermeye başlayan Kumru Öğretmenevi eski yerin yetersizliği nedeniyle şimdiki Kumru Belediye Başkanı Ticabi Civelek’in Belediye binasının en üst beşinci katını göstermesi ile şimdiki modern hale getirildi.

http://kumruogretmenevi.meb.k12.trinternet sitesinden ulaşılabilen Kumru Öğretmenevi’nin ilk açıldığı yıl olan 1989 yılında Öğretmen Hacı Hüseyin Sana ilk müdürlüğünü 1996 yılına kadar sürdürdü. 1993 yılında Öğretmenevinde Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Bekir Akkaya 1996 yılından 1999 yılına kadar Müdür olarak görevine devam etti. 1999 yılında Bekir Akkaya’nın öğretmenevi müdürlüğünden ayrılmasından sonra Öğretmen Mevlüt Erdem 2002 yılına kadar müdürlük yaptı. Mevlüt Erdem’in ayrılmasından sonra ise Müdürlüğe Kumru Atatürk İlköğretim Okulu Müdür Yardımcısı Yusuf Kuşkaya getirildi.

Müdür Yusuf Kuşkaya’nın 2004 yılında görevine dönmesinin ardından Kumru Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu Öğretmenlerinden Bekir Akkaya tekrar Öğretmenevi Müdürü olarak görevlendirildi.
http://kumruogretmenevi.meb.k12.tr internet sitesinden ulaşılabilen Kumru Öğretmenevinde Müdür olarak Bekir Akkaya görev yaparken Müdür Yardımcısı olarak da Adem Şahin görevini sürdürmektedir. İdareciler dışında Ahmet Sinop ve Davut Dilekçe’nin görev yaptığı Kumru Öğretmenevi ve Akşam Sanat Okulu Müdürlüğü Kumru’da otel noktasında ve dinlenme noktasında çok büyük bir boşluğu dolduruyor…

Sitenin eksiklikleri olduğunu ve ileriki günlerde bütün eksikliklerinin giderileceğini ifade eden Kumru Öğretmenevi idarecileri “sitemiz öğretmenevimizin faaliyetleri dışında eğitime yönelik Kumruda tüm haberleri de yayınlayacak. Ayrıca sitemizde tüm öğretmenevlerinin telefon ve adresleri de yer alacak. Ayrıca öğretmenevlerinden duyurular ve eğitim dünyasından önemli dökümanlar da bulunacak. Sitemizde ayrıca Öğretmenevimiz üyeleri ile ilgili tüm mutluluk haberleri doğum ve düğün günlerinin yanı sıra Kumru Öğretmenevimizin geçmişe yönelik arşiv dökümanları ve güncel haberlere de yer verilecek.
İNTERNET ADRESİMİZ: http://kumruogretmenevi.meb.k12.tr
E-Mail Adresimiz: 339087@meb.k12.tr
TELEFON : 0 452 641 44 00
*************************

53 OKULUN KATILDIĞI YARIŞMADA KUMRU ATATÜRK İLKÖĞRETİM YEDİNCİ OLDU

Kumru’nun en eski ve bugün en çok öğrenci ile birlikte personeli bulunan Kumru Atatürk İlköğretim Okulu eğitim öğretimde de başarılarını sürdürüyor.
Tüm öğrencilerin faydalandığı son derece modern bilgisayar sınıfı da bulunan okul , 24 Mayıs’ta Ordu’da yapılan Ordu Bilim şenliğine de katıldı. Öğretmen Esra Doğan’ın rehberliğinde “Kan Dolaşımı” projesini Ordu Bilim Şenliği’nde sunan öğrenciler büyük takdir topladı.
Kumru’yu temsilen Perşembe Anadolu Lisesi Müdürlüğü Matematik Kulübünün İlköğretim Okulları Matematik Yarışmasına da katılan Kumru Atatürk İlköğretim Okulu Öğrencileri yarışmaya katılan 53 okul arasından sıyrılarak 7’ci oldu. Okulun aldığı başarı okulda ve veliler tarafından sevinçle karşılandı.

Okul Müdürü Necdet Cep’ten aldığımız bilgiye göre bu yıl içersinde okulun tüm idare odaları yenilenmiş ve son derece modern hale getirilmiş. Öğretmenler odası tüm öğretmenlerin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş. Öğretmenler boş zamanlarında öğretmenler odasında hem dinlenirken hem de hazırlıklarını görebiliyorlar. Okulda modern bir bilgisayar sınıfının olduğunu ifade eden Okul Müdürü Necdet Cep okulun büyük bir alana sahip olduğunu ve giriş çıkışların gövenliği açısından kamera sistemi kurulduğunu belirtti.

Okullarının Kumru’nun en eski okulu olduğunu söyleyen Okul Müdürü Necdet Cep, geçmişe dayanan tüm arşivlerini düzenli hale getirerek dosyaları yenilediklerini yırtıkları onardıklarını ifade etti. Daha önceleri okullarına müracaat ederek diploma almaya hak kazanan bir çok Kumrulunun diplomalarının alınmadığını hatta bazılarının vefat ettiği halde diplomalarının okulda hala korunduğunu söyledi.

Eğitim Öğretimde de son derece başarılı olduklarını daha önceki yıllara göre başarılarının yüzde yüz arttığını ifade eden müdür Necdet Cep “ Başarılarında bu yıl açılan YİBO’nun büyük etkisi olduğunu söyledi. YİBO’nun açılması ile öğrenci sayılarının azaldığını köyden gelen çocuklarının büyük çoğunluğunun daha önceki yıllarda okulumuza kayıt yaptırırken bu YİBO’nun açılması ile buraya yöneldiğini söyledi. Gidip gelme ile okulumuzda başarı gösteremeyen köyden gelen çok sayıda öğrencinin Yatılı olarak YİBO’DA kalmaları büyük ihtimal onların da başarılarını artırmıştır.” Dedi.

Sınavların yaklaştığını ifade eden Okul Müdürü Necdet Cep “Öğrencilerimize çok çalışmalarını söylüyoruz. Velileri çocuklarını boş bırakmamalarını takip etmelerini tavsiye ediyoruz. Veli ile okul birlikte hareket ederse bu başarıyı da artırıyor. Okulumuz tüm velilerimize açıktır ve tüm öğretmenlerimiz çocukları ile ilgili okulumuzdan tüm öğretmenlerimizden her türlü bilgiyi her zaman alabilirler.” Dedi.*Bekir AKKAYA/KUMRU HABER/KUMRU

30 Mayıs 2008

KÜLAH HİKAYESİ /ŞİİR/ KADİR ÇETİN/

Bir yerde, bir zamanlar, çobanın biri varmış,
Sevmiş ağa kızını, ateş bacayı sarmış.

Gönül bu sevmiş işte, ne yapsın ne eylesin,
Bu derdini kim bilsin, kime nasıl söylesin.

Girmiş damın içine, oturmuş şöyle yere,
Külahını çıkarmış, koymuş karşı minbere.

Başlamış konuşmaya külah ile kendince,
“Ey külah aşık oldum”, demiş “yandım bir nice.”

“Hem de ağamın kızı, yanında çalıştığım,
Kara sevda benimki, ona öyle aşığım.”

Külah demiş bu sefer;” ey çoban neler dersin,
Eğer bu iş doğruysa resmen ayvayı yersin.”

“Ağa kızı bu sana, yar olmaz asla, vazgeç!
Davul dengi dengine, git köyünden bir kız seç.”

29 Mayıs 2008

DÜNYA BU/ŞİİR/Hâlide Nusret Zorlutuna

yüzüne çok gülerler; yüzde yüzü yalandır
menfaat kaygusudur hepsi filan falandır
alemin göz diktiği cebinde son kalandır
cebin delikse eğer vermezler bir yudum su
aldırma adam sen de.. hepsi geçer, dünya bu
**********************************
herkes ısınır sana mangalın dolu korken
hısım akraba çoktur kazanın kaynıyorken
dostların yüzü güler maymunun oynuyorken
hakiki dost ararsan ne o, ne bu, ne de şu
aldırma adam sen de, hepsi geçer dünya bu
*************************

28 Mayıs 2008

Öğretmen imama yenildi mi?/Emre Aköz Cevapladı/www.iyibilgi.com

Hakikaten Şerif Mardin'in ileri sürdüğü gibi öğretmen imama yenilmiştir diyebilir miyiz? Yoksa öğretmenle çatışan ve karşısında öğretmenin aciz düştüğü daha başka figürlerden mi bahsetmemiz gerekiyor? Emre Aköz bu sorulara çok ilginç cevaplar verdi. iyibilgi özel
Şerif Mardin'in söylediği gibi öğretmenin imama yenildiğini düşünüyormusunuz?
Aslında ikisi de yenildi. Mahallenin imamı var, devletin öğretmeni var. Bunların çatıştıkları değil ama kapıştıkları doğrudur. Fakat son tahlilde ikisi de memurdur. Devlete ve onun ideolojisine tabidirler. Bu noktada ikisi de yenilmiştir…

Cumhuriyet ideolojisi topluma nüfuz edememiştir. Kemalizm büyük bir köylü toplumunun karşısında -ki bunun oranı ilk zamanlar yüzde seksen beştir- başarılı olamadı. Zira bu ideoloji köylüye hitap etmedi. Bunun en büyük delili bugünün Kemalist kitlelerinin büyük çoğunlunun şehirli-eğitimli-zengin bir grup tarafından teşkil edilmesidir. Eğitimi ve geliri düşük kesimler laiklik söylemini takmıyorlar. Bu açıdan baktığınız zaman öğretmen yenilmiş imam galip gözüküyor. Fakat bir başka açıdan bakarsanız imamın da yenilmiş olduğunu görürsünüz.

İmam da öğretmen de kapitalizm karşısında mağlup olmuşlardır. Özellikle 80’lerde Özal’la başlayan büyük değişimle beraber küresel kapitalizme eklemlenmemiz neticesinde toplum içinde de çok ciddi bir değişim yaşandı ve imam da bunun karşısında aciz kaldı. Çünkü imam neticede Mardin’in dediği gibi mahalle insanıdır. Metropol içinde mahalle içindeyken sahip olduğu güce sahip olamamıştır.

Şerif hocanın analizi durağan bir analizdir. Kapitalizm ve göç gibi dinamik süreçleri yeterince hesaba katmamıştır…

Türkiye’de asıl toplumsal mesele mahalle değil mahallesizleşmedir. Bugün artık büyük siteler kuruluyor ve bunlar son derece kozmopolit yapılar. Mesela TOKİ’nin yaptığı sitelerde çok zıt hayat tarzlarına sahip insanları çok rahat bulabilirsiniz. Dolayısıyla bugün iyi bir toplumsal analiz yapabilmek için göç meselesi üzerinde de ayrıca durmak gerekiyor... Kısaca bugün artık mahalle ortadan kalkmıştır.

Öğretmen ve imamdan bahsediliyor ki bu ikisi de memurdur; aralarında farklılıklar olsa da somut işlevleri açısından pek çok paralellikler mevcuttur. Yani öğretmene meydan okuyabilecek bir başka aktörün varlığından söz etmemiz gerekmiyor mu?

Evet! İşte bu medyadır. Çok basit bir örnek vereceğim. Bugün sokaktaki kızın göbeğini açmasını ne öğretmene ne de imama bağlayabilirsiniz. Zira tayyörlü öğretmen cinselleşmeden ya da cinselliğin kamusal alanda kendisine ifade bulmasından yana değildir. İmam açısından böyle bir şey zaten günahtır. Göbeği açtırtan medyadır. Yani televizyondur, sinemadır, radyodur, dergidir, gazetedir vs. Bugün gidin varoşlara bakın. Orada bile göbeğini açan kızlar bulabilirsiniz. Keza Hürriyet’in yaptığı haberde başörtülü kızların bile konserlere gittiklerinde göbeklerini açarak dans ettiklerine şahit olduğumuzda oldu. Özetle, muhafazakâr bir kızın bile göbeğini açtırtan medyanın karşısında imam da yenilmiş bir vaziyettedir.

Kemalizmle antagonistik (çatışık) olan tam anlamıyla imam değilse nedir? Yani dikotominin bir tarafında imam ve öğretmeni yan yana koyduktan sonra diğer tarafına medyadan başka hangi aktörü koymalıyız?

Şerif Mardin’in AKP’yi anlamak üzerine Doğu-Batı dergisinde çıkmış bir makalesi var. Orada hem Osmanlı’nın hem de Türkiye’nin kurucu elitlerinin hiyerarşik-piramit örgütler (okul, kışla gibi) kurduklarını ve Nakşîlerin de bu hiyerarşik örgütlerin içinde kendi yatay örgütlenmelerinden vazgeçmeden gayet rahat çalışabildiklerinden bahsediyordu. Bir örnek vereyim: Geçenlerde Gülen cemaatine yakın olduğunu öğrendiğim bir kurumdan bana bir ödül verdiler. Ödül aldığım sahnede devasa bir Atatürk bir resmi ve bir Türk bayrağı vardı. Sunucu bizleri ayağa kaldırdı ve sonrasında hem Atatürk hem de şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunduk, hemen akabinde de İstiklal Marşı’nı okuduk. Sözüm ona bu medya ödülleri gecesiydi ama bir anda devlet törenine dönüştü. Kısaca şunu söylemek istiyorum: Gülen cemaati Kemalizm’in bütün örgütlenme biçimi içinde, onun simgelerinin etrafında gayet rahat kendi örgütlenmesini kurabiliyor.

Öyleyse imam ve öğretmenin karşısına cemaatleri ve tarikatları mı koymamız gerekiyor? Mardin’in analizinde eksik olanlardan biri de bu mudur?

Evet kesinlikle. Şimdi mesele şöyledir: Gülen örneğinden hareket edersek şunu görürüz: Gülen kendi cemaatini ilk zamanlarda İzmir’e dışardan göçen köylü-taşralı insanları küreselleşmeye entegre ederek kurdu. Dünyanın her yerine insanlar gönderdi ve bunlar dünya ile rekabete girmiş ve yine de Müslüman kalmışlardır; girdikleri topluma da adapte olmuşlardır.

Öğretmen aslında pozitivisttir. Pozitivizmse felsefenin en büyük üç alanını yani güzel üzerine düşünen estetiği, iyi üzerine düşünen etiği ve doğru üzerine düşünen siyaset felsefesini spekülatif metafizik (saçmalığın felseficesi) oldukları gerekçesiyle toptan çöpe atmış olan bir felsefedir. Bunun yanında bu felsefenin kurucusu olan August Comte’un Fransız İhtilali’nden hemen sonra oldukça kaotik (ya da Durkheim’ın ifadesiyle anomik) bir ortamda ortaya çıktığını ve icat ettiği sosyolojinin asıl maksadının toplumu anlamak değil dini işin içine karıştırmadan onu disiplinize etmek olduğunu da hatırda tutmak gerekiyor. Ve pozitivizmin bu özellikleri pek çok sosyolog tarafından modernitenin yarattığı pek çok felaketin de müsebbibi olarak görülmüştür. Hitler iyi, doğru ve güzel üzerine düşünen bir insan değil en karlıyı ve en verimliyi düşünen bir mühendisti (pozitivistti). Dolayısıyla Mardin öğretmenin iyi, doğru ve güzelle bir irtibatı yoktu derken tam da öğretmenin pozitivist karakterine yani hem aklı sadece mühendislik kapasitesi olan bir mühendislik aklına indirgeyen hem de temel amacı toplumu disiplinize etmek olan karakterine işaret ediyor. Kısaca pozitivist olan öğretmenin imam gibi geleneksel figürlere nispetle daha fazla özgürleştirici olduğunu söylemek mümkün müdür?

Öğretmen kesinlikle özgürleştirici bir figür değildir. Öğretmenin niyeti adam devşirmektir; özgürleştirmek değil. İnsanları devletin bir parçası haline getirmeye çalışmıştır. Bizdeki pek çok siyasetçi –başata Demirel ve Özal olmak üzere- hep devletin içinden çıkan ama taşradan gelen insanlardır. Başka bir ifadeyle sistem kendisini Çoban Sülü’nün Cumhurbaşkanı Demirel’e devşirilmesi üzerinden gerçekleştirmektedir, özgürleştirilmesi üzerinden değil.

Yani mahallenin-geleneğin-cemaatin daha baskıcı modern toplumun daha özgür bir yer olduğunu söylemek mümkün mü?

Osmanlı’da millet sistemi vardı. Türkiye Cumhuriyet’indeyse Osmanlı’da var olan bütün bu cemaatlerin hepsi yok sayıldılar. Aleviler, Ermeniler, Müslümanlar, hepsi yok sayıldılar. Bütün bir kamusal alan, tek bir cemaat (Kemalist cemaat) tarafından hegemonize edilmeye çalışıldı, çalışılmaktadır. Dolayısıyla modern toplum cemaatlerin bittiği, tamamen çözüldüğü bir toplum değil, pek çok cemaatin bir tarafıyla gettolaşmaya bir başka tarafıyla da sistemle entegre olmaya zorlandıkları bir yapıdır. Bugün Kemalizm’e bulaşmamış ya da onunla bir ittifaka girmemiş olan cemaat yok gibidir. Cemaatleşme –en geniş anlamda- Türkiye’de çok güçlü bir durumdur. Bu anlamda modern toplumu gelenekten tamamen kopuk olan ve çok özgür olan bir mekân olarak tahayyül etmek biraz güç görünüyor.

www.iyibilgi.com özel Erkam Can