Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

18 Ocak 2023

Kumru'da birşeyler oluyor / Bekir AKKAYA

Siz siz olun Kumru’yu görmeden sakın Azrail’e teslim olmayın. Hakikaten Kumru, güzel, şirin ve tarihi bir ilçe. Bugüne kadar tarihi diyemiyorduk. Ancak son araştırmalar Kumru’da yerleşmenin MÖ. 4500 yılına kadar uzandığını gösterdi.

         Geçen ay Fatsa’da yapılan, Fatsa’nın da aralarında bulunduğu  “FATSA VE ÇEVRE İLÇELER KALKINMA KURULTAYI’n da  7 ilçeden birisi de Kumru idi. Kumru’nun da yetkilileri,  Kumru’nun da problemlerini gözler önüne serdi. Bunun Kumru için güzel bir adım olduğunu düşünüyoruz. Belki de diğer ilçeler Kumru kadar içlerine kapanık değildirler. Bizim gözlemlerimizden şunu söyleye biliriz. Kumrunun ne iş adamı, ne politikacısı, ne de kurum amirleri bu tür toplantılara alışık değil. Kurultaya iştirak eden Kumruluların ifadelerinden biz

bunu çıkardık. En azından neyin nasıl istenildiğini, insanların nasıl bir araya gelebildiklerini  diğer ilçelerden görebilmek bile büyük başarı. Kurultaya katılan diğer ilçelerdeki bayan katılımcılar, bir Kumrulu olarak beni utandırdı. Bizler Kumrulu olarak çok kaderciyiz. Veya birileri tarafından sürekli pasifize ediliyoruz. Bilmem yanılıyor muyum?

         Karadenizliler olarak Yayla şenlikleri kervanına artık Kumrulular da katıldılar. Düz Oba Yayla şenliklerinin bu yıl 9.su  yapıldı. Ericek Yaylası Şenliğinin birincisi. En azından insanların değişik bir mekanda bu tür yerlere gitmeleri çok güzel. İnsanlar moral buluyorlar. Piknik yapıyorlar. Bunları görmezden gelmek mümkün değil. Ancak Bu tür etkinliklerin İlçeye kazandırdığını sormadan da geçemeyiz. Yayla turizmi, ilçemize kalıcı olarak ne kazandırıyor? Hangi kültürü tanıtıyoruz? Kumrulu olarak neyimizle tanıtılmak istiyoruz? Hangi ses sanatcımızı veya hangi insanımızı yetiştirip ilgili şenliklerde tanıtımını yapıyoruz? Şenliklerden sonra yaylalarımızın etkisi yörede var mı, yok mu?

         Kumru’da bu konuda hiçbir çalışma yok. Kırk Pınarlarda baş pehlivan olmuş Sayın Davut Yımaz’ın ismini internet sahifelerinden okumak mümkün ama, Kumru’da tanıtmak sanki mümkün değil. Bireysel olarak üç beş kişi bir şeyler yapmak için bir araya gelse söylenmedik söz bırakılmıyor. Şimalevimiz vardı dayanamadı, Kardelen Gazetemiz vardı ilgisizlikten son buldu.

         Bunun böyle gitmeyeceği son zamanlarda her Kumrulu için anlaşılmaya başlandı. Ve böyle gitmez de. İşte Fatsa’da yapılan kurultay, veya Kumru’da yaşanan son gelişmeler. Kumrulu soruyor artık. Kumrulu iyi ile kötüyü ayırt etmeye başladı artık.  Aslında üç beş hokkabaz iyi numara yapıyor. Bu hokkabazlardan biri giderse belki de Kumrulu kurtulur. Aslında bizde de suç var. Kendi yöremiz insanını basite alıyoruz. Belki de ana düğüm burası. Niçin Kumrulu hep, kendi yetişdirdiklerine tosun olarak bakıyor bir türlü anlamış değilim. Sürekli yabancı hayranlığı, gerçek değerine değer vermeme son derece fazla. Cezasını da maddi ve manevi olarak sürekli çektiği halde. Belki de duygusallıklarımız çok fazla.

         Bundan bazıları hoşlanmayacak ama, yine de biz duyuralım. Kumruda son zamanlarda dernekleşme konuşuluyor. Kumruyu sevenler bir araya gelmenin yollarını arıyorlar. Bazı faaliyetlerde bulunmak istiyorlar. Gün yüzüne çıkmamış veya çıkartılmak istenmeyen değerlerin ortaya çıkması için faaliyet yapmak isteyen çok sayıda Kumrulu var. Sıkıntı bir araya gelememe. Bunu bilen bazı uyanıklar, al gülüm, ver gülümle bizleri uyutuyorlar. Kumrunun yetiştirdiği insan değerini de kültürel değerini de aşağılayarak, psikolojik baskı yaparak yetişkinlerimizi yıpratmaya çalışıyorlar. Ancak görünen bir gerçek var ki, hepsi öyle veya böyle çarpılıyorlar.

         Kumrunun bir tarih hazinesi olduğu bilim adamlarınca artık ispatlandı. Bizim de aralarında bulunduğumuz bir ekip Kumruyu 10 gün adım adım araştırdı. Yerleşmenin tarihi MÖ. 4500 yıllarına kadar gidiyor. Bir çok kaya mezarı tespit edildi. Ayrıca tarihe ışık tutacak yazılı bir taş parçası Ayvalı ‘da bulundu. İncelenmek üzere Ordu Müzesine teslim edildi. Roma, ortaçağ ve Tunç devrine ait çok sayıda yerleşim yeri tespit edildi.   Bu Kumruda yapılan ilk ciddi araştırma. Yetkililer incelemelerin devam edeceğini söylüyorlar. Bu gibi çalışmalar Kumru için çok önem arz ediyor.

         Bana göre işin en ilginç yanı, bu tarihi mezarların ve yerleşim yerlerinin, birileri tarafından biliniyor olması. Anlatılana göre, kendilerini defineci diye adlandıran insanlar gece-gündüz buralarda çalışıyorlarmış. Kaya mezarları kırılmış, tahrip edilmiş. Topraklar beş katlı apartman derinliğinde kazılmış. Bu tür kazı çalışmaları geceleri yapılıyormuş. Bu insanların ellerinde bir harita olduğu söyleniliyor.

         Bu çalışmada bana göre bir başka ilginç yön, insanların tarihi eserlere karşı ve tarihe karşı çok bilinçsiz olmaları. Kendilerini okumuş zannedenlerden büyük bir kısmı bile, bu çalışmaları basite alabiliyor. İnsanlar her şeyde olduğu gibi, bu alanlara da maddi gözle bakıyor. Dolayısıyla para olmayan yerde de pek insan bulunmuyor.

         Kumrunun en şansız yönü yeterince tanıtımının yapılmaması. Bu duruma da bir el atmak gerekiyor. Gönüllü el atanlara fırsat verilmediği gibi, yapılanlar da istismar ediliyor. İstismarcılar, ya kendilerini ön plana çıkarmak için uğraş veriyor, ya da para kazanma yollarını deniyor. Bu tür davranışların sonucu,  olanlar,  Kumruya, sana, bana yani hepimize ve geleceğimize oluyor.  Beceriksizlerin uyanıkları, törenlerle birbirlerini en ufak bir iş için ödüllendiriyor. Bizim zavallı Kumrulu ise olup biten numaraları yutuyor ve hayranlıkla izliyor.

         Birkaç günlüğüne de olsa gezip görmek için seyahata çıktım. İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde Mali Müşavir Mustafa Çaya, Avukat Hakan Çetik, Kuyumcu Ovagim Zeki ve Gazeteci İlhan Tinci ve Gümrük Bakanlığında çalışan Şube Müdürü Abdurrahman Özbek gibi Kumruyu seven binlerce Kumrulu var . Ve onların her birisi Kumrulu sevdalısı.  Kumruya bir şeyler yapmanın çapası içindeler. . Gösterdikleri yakın ilgiden dolayı kendilerine özellikle teşekkür ederim. Bizim gibi düşünenler çok fazla. Yeter ki  var olan gücümüze inanalım.

         Kumrunun fedakar insanlara ihtiyacı var. Oysa kazanmanın da yolu yatırımdan geçer. Bencillik insanın kendini de bir gün gelir bitirir. Eğer bencil ruhlular çoğunlukta olsa, bırakın Kumruyu, dünya da bile yaşanmaz. Mücadele iyi ile kötü arasında hayat var olduğu süre devam edecektir. Pes etmek yok öyle. İnanıyorum ki, doğrular eninde sonunda kazanacaktır.

         Hepinize güzel günler efendim.......................

                                                                                       Bekir AKKAYA         

                                                                                     KUMRU. 03.08.200

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Kumru'da birşeyler oluyor / Bekir AKKAYA

Siz siz olun Kumru’yu görmeden sakın Azrail’e teslim olmayın. Hakikaten Kumru, güzel, şirin ve tarihi bir ilçe. Bugüne kadar tarihi diyemiyorduk. Ancak son araştırmalar Kumru’da yerleşmenin MÖ. 4500 yılına kadar uzandığını gösterdi.

         Geçen ay Fatsa’da yapılan, Fatsa’nın da aralarında bulunduğu  “FATSA VE ÇEVRE İLÇELER KALKINMA KURULTAYI’n da  7 ilçeden birisi de Kumru idi. Kumru’nun da yetkilileri,  Kumru’nun da problemlerini gözler önüne serdi. Bunun Kumru için güzel bir adım olduğunu düşünüyoruz. Belki de diğer ilçeler Kumru kadar içlerine kapanık değildirler. Bizim gözlemlerimizden şunu söyleye biliriz. Kumrunun ne iş adamı, ne politikacısı, ne de kurum amirleri bu tür toplantılara alışık değil. Kurultaya iştirak eden Kumruluların ifadelerinden biz

Halk Güç- Dilek Taşına Koşuyor ! (Özel Haber)

Kumru – Düzoba Yaylası – Kurtalan Mevkiinde bulunan, yöre halkının “ GÜÇ –DİLEK TAŞI “ diye adlandırdıkları, efsanevi taş, yurdun bir çok yerinden gelen vatandaşlar tarafından ziyaretçi akınına uğruyor. Bir süre önce Kumru Erecek Yaylasında yapılan şenliklerde ve Düz oba Yaylasındaki şenliklerde  70 yaşındaki dedeler güreşmek isteyerek, güreş öncesi güç taşına oturarak, güç aldıklarını söylemişler ve güreşte gençlere oranla büyük başarı göstermişlerdi. Her iki şenliklerde yapılan dedeler güreşi yazılı ve görsel basında defalarca gösterilmişti.

         Daha çok yöre halkınca ziyaret edilen taşın gücü ve cinselliği artırdığına inanılıyor. Ayrıca taşa oturanlar her türlü dileklerinin de yerine geldiğini ifade ediyorlar.

         Yöre halkınca dilden dile anlatılan taşın ilginç bir efsanesi var. Taşın en ilginç özelliği ise taşa değişik yönlerden bakıldığında, çıplak bir kadının tüm vücudunun her alanını göre bilmek mümkün. Ayrıca taş modern bir koltuk olarak ta kullanıla biliyor. Taşı ilk olarak

1997 yılında tüm okuyucularına fotoğrafı ile birlikte Gazeteniz Ordu Haber duyurmuştu.

         Erecek ve Düz oba şenliklerine kadar daha çok gizli olarak ziyaret edilen taş, şimdilerde günün her saatinde ziyaretçi akınına uğruyor. Yöre halkı, bu yoğun ilgiden dolayı son derece rahatsız. Halk, taşın zarar görmesinden korkuyorlar. Yetkililerce taşın korunma altına alınmasını isteyen yöre halkı “ gerekirse kendimiz bekçi tutar taşımıza sahip çıkarız, taş bizim için ekmek su kadar önemli, her başımız daralsa fayda görüyoruz” diyorlar.

         Halk taşa o kadar önem veriyorlar ki, hükümet üyelerinin her birinin taşa oturmaları halinde “enflasyonun da geçim sıkıntısının da birden yok olacağını”söyleyenler bile çok fazla. Taşın profesörlerce de incelendiğini söyleyen yöre halkı, çocuğu olmayan bir çok ailenin taşa oturduktan sonra çocuklarının olduklarını ifade ediyorlar. Evlenemeyen, münasip birini bulamayan bir çok kız ve oğlanın bu taşa oturduktan sonra kısa zamanda gül gibi aileye kavuştuklarını, bunların bir çoklarının çocukları olduğunu, bu yüzden de taşı sık sık ziyaret ettiklerini vurguluyorlar.

         Kısacası Kumru’da bulunan taş,  belki de ümitlerini yetirenlerin, geçinemeyenlerin, şansı yaver gitmeyenlerin, ayrılma noktasında olanların, işi bozulanların şon şansı. Falcıların, muskacıların iyi pirim yaptığı günümüzde bu taşa oturmakta büyük fayda olduğuna artık bizde inanıyoruz. Hiç olmazsa taşa oturmak parayla değil. Bizden söylemesi. Gerisi size kalmış.................

                                                                                                        KUMRU

                                                                                                  Bekir AKKAYA

                                                                                                         23.08.2000                               

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Halk Güç- Dilek Taşına Koşuyor ! (Özel Haber)

Kumru – Düzoba Yaylası – Kurtalan Mevkiinde bulunan, yöre halkının “ GÜÇ –DİLEK TAŞI “ diye adlandırdıkları, efsanevi taş, yurdun bir çok yerinden gelen vatandaşlar tarafından ziyaretçi akınına uğruyor. Bir süre önce Kumru Erecek Yaylasında yapılan şenliklerde ve Düz oba Yaylasındaki şenliklerde  70 yaşındaki dedeler güreşmek isteyerek, güreş öncesi güç taşına oturarak, güç aldıklarını söylemişler ve güreşte gençlere oranla büyük başarı göstermişlerdi. Her iki şenliklerde yapılan dedeler güreşi yazılı ve görsel basında defalarca gösterilmişti.

         Daha çok yöre halkınca ziyaret edilen taşın gücü ve cinselliği artırdığına inanılıyor. Ayrıca taşa oturanlar her türlü dileklerinin de yerine geldiğini ifade ediyorlar.

         Yöre halkınca dilden dile anlatılan taşın ilginç bir efsanesi var. Taşın en ilginç özelliği ise taşa değişik yönlerden bakıldığında, çıplak bir kadının tüm vücudunun her alanını göre bilmek mümkün. Ayrıca taş modern bir koltuk olarak ta kullanıla biliyor. Taşı ilk olarak

Okuyucu Mektupları /Bekir AKKAYA

Aslında paylaşmak güzel bir şey. Bende yazılarımın okunmasından ve eleştirilmesinden büyük keyif alıyorum.  Bundan önce yazdığım “BEN MISIR TANESİYİM” yazısı üzerine çok sayıda  olumlu veya olumsuz mektup aldım. Bu mektuplardan bazılarını sizlerle paylaşmak ve ilgili yazının bazı bölümlerine bu sayede açıklık getirmek istiyorum.

         Okuyucularımdan bir tanesi benim doktur olup olmadığımı, bu ruhi durumların başka türlü bilinemeyeceğini söylüyor. Ben de bu kardeşime derim ki; bazı şeylerin bilinmesi için illa da doktur olmak gerekmediğini, hele günümüzde her konuda herkesin kendi alanı dışında ahkam kestiğini bu sebeple de bunda yadırganacak bir şeyin olmadığını söylemek isterim. Okuyucum ilçesini belirtmemiş, ancak Kumruda yaşamadığı kesin. Eğer bu okuyucum Kumruda yaşamış olsa idi böyle bir soru dahi sorma ihtiyacı hissetmezdi. Çünkü bizim ilçemizde durum çok farklıdır.

Gerekirse bir görevli memur sandalyede yer göstermedi diye hesaba çekile bilir. Bu sebepten hesaba çekilen bir memurun   ise mısır tanesi ile ilgili bir bilgisi olduğuna ben kesinlikle inanmıyorum. Yine de bu konularda fikir beyan etmek biz gariban kullara kalıyor.

         Mektubunda bir başka okuyucum ise, kendisinin mısır tanesi olmadığını ancak dışardan mısır tanesi olarak görenlerin çok olduğunu bu durumda yapması gerekenin ne olduğunu soruyor. Aslında bu okuyucumuza diyeceğimiz pek bir şey yok. Seni madem öyle görüyorlar sen de gereğini onlara yapman gerekir deriz. Yinede biraz dikkat etmesini çünkü herkes öyle veya böyle kendini mısır tanesi olarak gördüğünü, bir şey yapayım derken yapılabilirlik fiilinin kendisinde de gerçekleşe bileceğini vurgulamak isteriz. Bilimsel bir gerçeklik olan “eden bulur, su testisi su yolunda kırılır veya kan eden kandan gider” sözlerini de bu vesile ile hatırlatmak isteriz.

         İsminin açıklanmasını istemeyen bir okuyucumuz ise, ilgili yazınızda büyük bir kopukluk olduğunu, farklı şeylere vurgu yapıldığını, yazının başı ile sonunun birbirlerinden tamamen kopuk olduğunu, bu sebeple de  pek bir şey anlamadığını ifade ediyor. Ben bu okuyucuma sadece aferin derim. Aslında yazıda böyle bir durumun bilerek yapıldığını zaten yazının sonunda da masaldan söz edildiğini ifade etmek isterim.

Ayrıca bu okuyucum mükemmel bir bakış açısına sahip biri. Daha doğrusu sağlıklı ve o kadar da bir psikolojik sorunu olmayan bir şahsiyet. Eğer bu okuyucumuz bizlerle kendini tanıştırırsa bundan çok memnun oluruz. Çünkü bu çarpık bakışlardan ve davranışlardan kendini kurtarmak herkesin karı değil. Bu zamanda sözü ile davranışları uyum içinde pek insan yok. Ve ister istemez bu yaşam tarzı, ta bizim yazılarımıza bile yansıya biliyor. Eğer bu okuyucum sürekli beraber olduğum insan tiplerini yakından tanısa benim ne demek istediğimi daha iyi anlayacağından eminim.

         Mükremin adında bir okuyucum internet adresime Patagonya ile ilgili bilgi verir misin? Demiş. B u okuyucuya pek fazla bilgi veremeyeceğim için  üzgünüm. Ancak bazı bilgileri olsun onunla paylaşmak isterim. Padagonya, Atlas Okyanusunda, B ermuda üçken şeytanın yakınlarında bir adacıkmış. Nüfusu on beş – yirmi bin arası bir devletçikmiş. Ülke genelde garip uygulamaları ile dünyada tanınıyormuş. İnternetten aldığım bilgilere göre bu ülkedeki vatandaşlar, devletin görevlileri tarafından yetkileri dışında işlemlere tabi tutuluyormuş. Sevgili Mükreminciğim, internette verilen bazı garip uygulamalar aylık olarak bütün dünyaya sunuluyor. İlgili sahife de geçen ayın garip olaylarından bazılarını size faydalı olsun diye aynen yazıyorum.

         Patagonyada bütün kurumlar normal çalışıyormuş. Bizim ülkemizde olduğu gibi eğitim, sağlık, adalet ve  maliye gibi kurumlar onlarda da varmış. Zaten garip uygulamalarda buralarda yapılıyormuş. Mesela önemli bir devlet görevlisi, ülkenin yasalarından çok kendi kişisel uygulamalarını ve hırslarını ön plana çıkararak en ufak bir davranışı cezalandırabiliyormuş. İstediği zaman iki zaptiye görevlisine emir vererek istediğini ifadeye çekiyor, istediğini nezarete ata biliyormuş. Yine bir başka görevli adamı zorla makamına getirterek istediği hakareti yapabiliyormuş. Aslında garip olayları sahife de okurken gülmemek mümkün değil. Patagonya hakikaten çok garip ülke.  Patagonya eğitmenleri yönetmelik ne derse desin, istediği öğrenciye takdir veriyor, istediğine vermeye biliyorlarmış. Çocuk psikolojisi sadece üst bürokratlar diye bilinen çevrelerin çocuklarına uygulanıyormuş. Mesela bir eğitmen 4,90 alan bir öğrenciye takdir vermezken, 3 alan bir öğrenciyi yine takdirle ödüllendire biliyormuş. Sevgili Mükreminciğim, sayende ben de öğrendim patagonyayı, hem anyayı hem konyayı. Daha geniş bilgi için www.patagonya.com adresine müracat edebilirler.

         Aslında bir çok mektup ve eleştiri var elimde. Yerimizin darlığı sebebiyle bu kadarına yer verebildim. Benimle paylaşmak isterseniz internet adresim; bekirakkaya@yahoo.com dur. Bir başka sefere buluşmak ümidiyle. Hoşça kalın efendim.

         Bekir AKKAYA/KUMRU. OCAK-2001/ORDU HABER GAZETESİ

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Okuyucu Mektupları /Bekir AKKAYA

Aslında paylaşmak güzel bir şey. Bende yazılarımın okunmasından ve eleştirilmesinden büyük keyif alıyorum.  Bundan önce yazdığım “BEN MISIR TANESİYİM” yazısı üzerine çok sayıda  olumlu veya olumsuz mektup aldım. Bu mektuplardan bazılarını sizlerle paylaşmak ve ilgili yazının bazı bölümlerine bu sayede açıklık getirmek istiyorum.

         Okuyucularımdan bir tanesi benim doktur olup olmadığımı, bu ruhi durumların başka türlü bilinemeyeceğini söylüyor. Ben de bu kardeşime derim ki; bazı şeylerin bilinmesi için illa da doktur olmak gerekmediğini, hele günümüzde her konuda herkesin kendi alanı dışında ahkam kestiğini bu sebeple de bunda yadırganacak bir şeyin olmadığını söylemek isterim. Okuyucum ilçesini belirtmemiş, ancak Kumruda yaşamadığı kesin. Eğer bu okuyucum Kumruda yaşamış olsa idi böyle bir soru dahi sorma ihtiyacı hissetmezdi. Çünkü bizim ilçemizde durum çok farklıdır.

Mısır Tanesiyim /Bekir AKKAYA

Adamın biri kendini mısır tanesi zannedermiş. B u yüzden nerede bir tavuk cinsi hayvan görse kaçarmış. Bu durumdan sadece kendisi değil, yakınları da rahatsız olmaya başlamış. Bunun üzerine adamı bir psikologa götürmüşler. Psikolog uzun çapalardan sonra adama kendisinin mısır tanesi olmadığını, bu yüzden de tavuklardan zarar görmeyeceğini inandırmışlar. Yakınları mutluluk içersinde doktordan ayrılmışlar. Tam dışarı çıkarken adam bu sefer, “Tamam anladım ben mısır tanesi değilim, ama bunu tavuklar nereden bilecek” demiş. Bunun üzerine adamı tedavi için hastaneye yatırmışlar.

Aslında yaşadığımız toplumda kendini mısır tanesi zanneden bir çok insan mevcut. Her ne kadar bu mısır tanesi olmasa da, bu durum kendini başka benzetmelerle devam ediyor. Artık bu durum herkes

tarafından yadırganmaz hale gelmiş. Çünkü öyle bir toplum ki, herkes kendini bir şeylere benzetmiş. Kendini normal halde görenlerin sayısı çok az olunca da, çoğunluğu tedavi ettirmekte mümkün olmuyor. Çoğunluk kendini bir şeylere benzetenlerle dolu olduğu için belki de çoğunluğun verdiği güç sayesinde azınlık normaller zaman zaman tedavi altına alınıyor. Daha doğrusu psikolojik tedavi ihtiyacı olanlar normal, normal olanlar ise deli muamelesi görür durumda.

Kendini bir şeyler zannedenlerdeki bu durumun bir çok sebebi var. Çoğunlukla bu alanla ilgilenen  psikologlar bunun tatminsizlik sebebiyle olduğunu söylüyorlar. Ta çocukluktan doyurulamamış insan, doymadığı alanlarda bulunmak, ilgisi olsun veya olmasın, ulaşamadığı kendine göre çok anlamlı olan insan tiplemelerine özenmek veya bulunduğu yerlerde kendini o şekilde rol yapmakla geçirir. Aslında o da bilir bulunduğu konum itibariyle hiçbir zaman başkaları gibi olunamayacağını. Eğer birileri yaşadığı bu iç duygularını buna hatırlatırsa bundan son derece rahatsızlık duyar. Ama bundan da vaz geçemez. Zamanla bu çarpık durum onun için bir yaşantı haline dönüşür.  İşin garibi ne kendi olur ne başkaları. Bu durum onu acayip bir yaratık haline sokar. Tabi ki tedavide mümkün olmaz.

Tanıdığım bir dostum çok iyi bir insandı aslında. Ama onun anahtar biriktirmek gibi  bir garip durumu vardı. Anahtarcıya gider değişik anahtarlar alırdı. On onbeş tanesi eline alır sallardı. Uzun bir zaman bunun sebebini anlayamadık. Sonunda kendisi itiraf etti. V e dedi ki, “ Küçükken annem evin kapısını aç diye anahtarı bana vermişti. Ben de evin kapısını açamamış anahtarı kırmıştım. Annem bunun yüzünden beni çok döğdü. O günden bu güne ben hep anahtar biriktiririm.” Dedi. Alın size bir takıntı. Aslında normal bir kamu görevlisi olan bu kişinin psikolojik bir sorunu olduğu kesin.

İmamlık görevi yapan bir dostumla sohbet ediyorduk. Bana anlattıkları şeylerin sonunda mutlaka, “ bu tür vaazları askerlere, milletvekillerine, bürokratlara genel müdürlere de anlattığını özellikle vurgulardı. Anlattıklarına karşı çıkacak olsam, bana “ nasıl olur ben bunları böyüüük adamlara da anlatıyorum” diyordu. Yani bunlar karşı çıkmıyorlarsa benim de çıkmamam gerektiğini ima ediyordu. Belki de o dostum bana “ kendinin imam olduğuna bakmamamı, aslında çok büyük bir adam olduğunu ima ediyordu.

Toplantılardan birine katılan bir arkadaşım, toplantıyı yöneten kişinin her söz arasında kendisinden önceki adamı kötülemek gibi bir derdi olduğunu söyledi. Hatta her laf arasında kendisinden sonra gelecek kişinin başka şeyler yapacağını ima ettiğini vurguladı. Biz buna gülüştük. Sonra ilgili kişiyi tanıdığımızda bulunduğu yerde müdür vekaleti yaptığını, tesadüfen burada olduğunu öğrendik. İç dünyasında kendi durumunu bilen bu yönetici, psikolojik sıkıntılarını istemese de dışarıya vurduğu açıktı.

Öğretmen bir arkadaşım vardı. Babası zamanında politikacılardan çok çekmiş. Arkadaşım çocuklukta bu sıkıntıları aile ortamında yaşamış. Belki intikam almak için, belki de benzemek için öğrencilik yıllarında hep politikalarla uğraşmış. O şimdi öğretmen. Yıllardan beri öğretmenlik yapmasına rağmen öğretmenlik onun için en son iş. Etkili olup olmaması onun için hiç önemli değil. Nerede bir seçim olsa onu orada görmek mümkün. Ona göre başkanı o seçiyor, muhtarı o. Zaman zaman kendinin ülkeyi bile yönettiğini söyleye biliyor. Onu ikna etmek mümkün değil. Emin olun her konuştuğu cümlenin bir yerinde dernek, teşkilat, örgüt ve yoldaş mevcuttur. Planlar yapar, şekiller çizer işler ona göre yapılacaktır.

Yine bir meslektaşımın babasını işlediği bir suçtan dolayı kamudaki idarecilik görevinden atmışlar. O zaman o çocukmuş. Zaman zaman çektiklerini bize anlatır. O yıllar geride kalmıştır artık. O arkadaşım şu anda öğretmen olarak çalışır. Yanında çalışan arkadaşlar anlatıyorlar. Bu öğretmen arkadaşın bir bürokrat gibi çanta taşımasını, yolda yürürken dimdik yürümesini söz ederler. Çantanın içersinde ne var diye sorduğumda, hiç okumadığı kalın kitaplar, projeler, işine hiç yaramayacak bir takım şeylerin bulunduğunu söylüyorlar. Hele hele törenlerde işine vazife olmadığı ve hiç görevi bulunmadığı halde öğrencilere nutuk çekmesi. İyiki müdürümüz anlayışlı bir insan. Onu idare ediyor. Sen en büyük idareci olacak adamsın diyor. Bundan o son derece memnun oluyor.

Aslında her birimiz öyle veya böyle kendimizi mısır tanesi zannediyoruz. Toplum olarak iyi bir tedaviye ihtiyacımız var. Bu tedavi çok zor. Bir kere tedavi için hasta olanın kendisini hasta olarak görmesi gerekir. Ondan sonra tedaviye başlanılır.

Tatmin olmadan, doyurulmadan yetişen insan hayal ettiklerini zamanla gerçek olarak algılamaya başlar. Dünyayı ve çevresini bu gözle algılar. Onun için gerçek diye bir şey yoktur. Eğer kendini mısır tanesi zannederse, olmadığını ikna etmek mümkün değildir. Tanıdığım bir kişi kendini devlet ilan etmişti. Olmadığını geç fark etti. Ama o da işe yaramadı.

Birde gerçek işini becermeyip, başka işlere el atanlar vardır ki, aslında toplum ne çekerse bunlardan çeker. Başkasına benzeme veya zannetme bir ölçüde kişinin kendisi ile ilgili psikolojik bir durum. Ama beceriksizliğini başka şeylerle örtmeye çalışmak son derece toplum için zararlı.

Kırk kişinin çalıştığı bir yer düşünün. Bu yerde idarecisinden hizmetlisine kadar bir iş bölümü yapılmış olmasına rağmen birileri, görevinin dışında başka işlerle uğraşıyorsa burada bir dolaplar dönüyor demektir. Böyle bir yerde asıl yapılması gereken işler ertelenmiş, evrak yazması gereken eline fırça alıp duvarları badanalamakla, birileri çatıya anten direği dikmekle, diğeri makbuzsuz para toplamakla meşguldür. Bu durum ya işten kaçmak, ya da yapılan numaraları  örtmek için yapılan işlerden başka bir şey değildir. Çevir kazı yanmasın, padişah uyanmasın mantığı ile de fazla gidilemeyeceği bir gerçek. Ama olsun günü kurtarmak ta bir meziyet.

Aslında görüntüde çok şeyler yapılıyor. İş bitirenler grubu, iş yapmayanlar grubu. Numara yapanlar grubu. Emin olun buna bir tiyatro bileti iyi gider. İzlemeye değer mi değer. Ya vatandaş Rıza iyi bir seyirci. Numarayı da yutar. Acaba nereye kadar. Ya alınan kararlar. O da neye yarar. Adamlar adamlar. Akıldaneler, keşke kendilerine faydalı olsalar. Siz tekif alırrmıydınız tekif etsem veya imzalar mısınız. Hiç önemli değil var benim adamlar. Hem sonra ben benzemem sakin insanlara o kadar.

Var varanın, sür sürenin baykuşu çoktur viranın. Her ne sürçü lisan etmişsek af ola. Velakin bu bir masal. Peki bu yazıda masalın işi ne. Olacak o kadar. Bizim komşu ödül almış onunla yatar sabaha kadar. Bizim Rıza da bakar da bakar. Kafası bozulursa bir dal sigara yakar. Acaba Kumru kuşu şimdi ne yapar. Emin olun gözlerinden kanlı yaş akar.

HEPİNİZE SAĞLIK, MUTLULUK VE İYİ BAYRAMLAR DİLİYORUM.............

VE İYİ YIL BAŞILARDA.....YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN EFENDİM...............

            Bekir AKKAYA / Aralık - 2000 / Ordu Haber Gazetesi

 

                     ARALIK-2000.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Mısır Tanesiyim /Bekir AKKAYA

Adamın biri kendini mısır tanesi zannedermiş. B u yüzden nerede bir tavuk cinsi hayvan görse kaçarmış. Bu durumdan sadece kendisi değil, yakınları da rahatsız olmaya başlamış. Bunun üzerine adamı bir psikologa götürmüşler. Psikolog uzun çapalardan sonra adama kendisinin mısır tanesi olmadığını, bu yüzden de tavuklardan zarar görmeyeceğini inandırmışlar. Yakınları mutluluk içersinde doktordan ayrılmışlar. Tam dışarı çıkarken adam bu sefer, “Tamam anladım ben mısır tanesi değilim, ama bunu tavuklar nereden bilecek” demiş. Bunun üzerine adamı tedavi için hastaneye yatırmışlar.

Aslında yaşadığımız toplumda kendini mısır tanesi zanneden bir çok insan mevcut. Her ne kadar bu mısır tanesi olmasa da, bu durum kendini başka benzetmelerle devam ediyor. Artık bu durum herkes

17 Ocak 2023

Dünürüm Baba Mustafa'ya Ağıt /Kamil Yüce

        Uzun yıllar komşuluk yaptığım ve yakinen tanıdığım, yeri hiç bir zaman doldurulması mümkün olmayan  değerli insan Baba Mustafa olarak tanıdığımız Mustafa Karaoğlanoğlu'nun önceki yıllar hayatını ve kendi yazdığı şiirlerini blog sayfamda yayımlamıştım. 
Baba Mustafa 9 Nisan  2001 yılında vefat etmiş kalabalık bir cemaatle  ile defnedilmişti. Cenaze akşamı Komşum olan Baba Musta'nın yasına gelenler arasında Şair Kamil Yüce Kur'an-ı Kerim okunmasının ardından yazdığı bir ağıtı okudu ki, o akşam herkes gözyaşı döktü. 
             Daha sonraki akşam Şair Kamil Yüce ile tanıştım. Çok kıymetli bir insan olan şairimiz Kamil Yüce 2002 yılında Günül Bahçesi adlı  Şiir Kitabını bana da gönderdi.   180 sayfalık şiir kitabını okurken sayfa 167’de cenaze akşamı okuduğu ağıtı da kitaba koymuş. .
Şimdi sizlere Kamil Yüce'nin Baba Mustafa ile ilgili yazdığı ağıtı paylaşıyorum.
            Baba Mustafa'ya Allah'tan rahmet diliyorum...Bekir Akkaya
Hayatında asla yapmadı hile,
Nedir bu çektiğin yıllarca çile
Derman bulunmadı derde nafile 
Kumru'nun yolları sapa Mustafam
Gitti gelmeyecek Baba Mustafam

Şakir ızdıraplı Kederli Berrin
Asiye çileli ve üzgün Berrin
Gülser Hanım'ınsa dertleri derin
Kumru'nun yolları sapa Mustafam
Gitti gelmeyecek Baba Mustafam






.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............