7 Mayıs 2022

MELEĞİM - PAMUK ANNEM FATMA AKKAYA CENNETE UÇALI BEŞ YIL OLDU /Bekir AKKAYA

Ordu Araştırma Hastanesi’nde Meleğim-Pamuk Annem aramızdan ayrılarak dünya mekânından asıl makamına göç edeli tam ÜÇ yıl oldu. 09.06.2017 Cuma Günü Saat :14,00’te yani bugün için vefat etmişti. Mekânı cennet olsun. Rabbim nur içerisinde peygamberimize komşu etsin.
            Bu vesile ile tüm annelerin ellerinden öpüyorum. Ve tüm annelerden hayatta olanlara mutlu ve huzurlu ömürler dilerken, vefat eden tüm annelere Allah’tan rahmetler diliyorum. Dünyada her nasıl halde yaşamış olurlarsa olsunlar sadece anne olmalarından kaynaklı Rabbim hepsini cenneti ile mükâfatlandırsın. 
            Beraber yürüdüğümüz bir gün aç kalmış yavru köpeği gören annem bana dönerek “O da bir ana kuzusu” diyerek hayvanı
eve kadar bana taşıtmıştı. O günden bugüne ben hep tüm çevremdeki insanlara ve hayvanlara bir ana kuzusu olarak bakmayı öğrendim.
            Ana yüreği yüreklerin en güzelidir. Bu yüreğin ne anlama geldiğini ancak ana olanlar anlar. Ana Yüreği, Kâinatta keşfedilmeyen asla kadın olmayanların anlayamayacağı bir sevgidir. Ana yüreği; Allah’ın kadınlara özel olarak verdiği ve anne olduktan sonra açığa çıkan kâinattaki
en büyük mucizedir. Ana Yüreği, Zamandan, mekândan ve bildiğimiz diğer tüm fiziksel parametrelerden bağımsız bir algıdır. Ana Yüreği; Sadece kadınlara yaratanımız tarafından verilen mucizevi bir duygudur. Ana yüreği tanımlanamaz. Korkusuna rağmen, yavrusu için kendi korkusunun üzerine gitmek, yavrusunun acısını ondan daha fazla hissetmek, ölüm bile olsa yavrusu için ölmektir ana yüreği.

            Bu yürek ve keşfedilemeyen bu duygu tüm kadınlara-annelere verilen bir mücize. Sadece insanlara değil tüm canlılara verilen bir yürek. Her canlı, annemin deyimi ile “Bir ana kuzusu” ve uzaklarda da olsa incinen, parçalanan ve yanan bir yürek sahibi ana.  
            Sevgiyi, emeği, cesareti, paylaşmayı, edebi, terbiyeyi, onurlu olmayı, merhameti, sabrı, gülmeyi, ağlamayı, saygıyı, hayatın ne anlama geldiğini, dünyayı ve tüm dünyada olup bitenleri ilk ondan öğreniriz. İlk insan olma ve insan kalma ana kucağında başlar.
Benim annem bütün bunların yanında bir bilgeydi. Akıllıydı ve zekiydi. Yol göstericiydi.
            Bildiğimiz ve öğrendiğimizin dışında çocukluktan sonra da bana ve ablalarıma hep o rehberlik yaptı. Filozofça bize yol gösterdi.
Babamın tüm karşı koymasına rağmen beni ilkokula 1965 yılında kendi kayıt yaptırdı. Daha sonra ise ahırda tek ineği satarak 1972 yılında babamı zorla ikna ederek Isparta – Eğridir’de ayağımdan ameliyat ettirdi.
Babam sabahlara kadar kitap okur ve annem bitmek bilmeyen bir sabırla onu dinlerdi. Babamın okuduğu tüm kitaplardan bilgisi vardı. Cemaatsiz evde namaz kılınmaz ve annem babamın arkasında hiç eksilmeyen bir kişiydi.
Cömertti. Bu cömertliğini büyük annem “Şakire Büyük Annemden öğrendiğini” söylerdi. Evde her gün birkaç kez dışardan gelenlere sofra kurulurdu.
Babam tasavvuf ehli biriydi. Haftada bir kez “Dervişler” bizim evde toplanırlardı. Annem hiçbir kez gelenlerden yakınmaz ve onlara hizmet etmekten mutlu olurdu. Hiç telaş göstermezdi.
Bir kez birilerine kızdığına şahit olmadım. Hatta alenen kendine olumsuz davrananlara bile olumsuz bir davranış gösterdiğini görmedik. Bize sürekli bu noktada öğüt verir ve yol gösterirdi.
Babam çok yakınır çok dertlenirdi. Annem ise tam aksine hiç kızmaz ve yakınmazdı.
Annem de tasavvuf ehli biriydi. Hiçbir durumda moralini bozmaz, kesinlikle gelecekle ilgili bir tasası bulunmazdı.
Babam anneme karşı çok toleranslıydı. Anneme hiçbir şekilde bir müdahalesi olmazdı. Bugünkü anlamda annem ve bizler evde özgürdük. Annem ve kardeşlerim her hafta Kumru’ya gider alış – verişlerimizi kendimiz yapardık. Babam kesinlikle bize müdahale etmezdi. Eve babam gaz, tuz, un, mısır ve şeker gibi şeyleri getirirken bunun dışındaki tüm ev ihtiyaçlarını annem alır gelirdi. Babam mektep (Kur’an-Eskiden sübyan mektepleri vardı) okutmaya gider, annem ise evin tüm işlerini görürdü. Evde herkes bir düzen içerisinde ve kimse kimseye müdahale etmeden yaşardı.
Dört yıl okuduğum Çatak Kur’an-ı Kerim Kursundan kaçmamı ve İmam Hatip Lisesi’ne gitmemi sağlayan annemdir. Babamdan habersiz evde ineği satıp bana para verip Ordu’ya gönderen de annem oldu.  
Hiçbir zaman kin gütmez ve kindarlığın “kalbi öldürdüğünü” söylerdi.
Tarlamıza birkaç metre müdahale eden birileri için bana “ Sen tarladan mı geçiniyorsun?  Sen kendini onun derecesine düşürmemelisin. Senin onunla münakaşa edecek kadar derecen düşük mü?” diyerek çok kez beni ikna ederek olması gerekeni yapardı.
“Tüm adadığı adaklarının yerine geldiğini, çok kez kurban kestiğini ve oruç tutuğunu tüm isteklerinin sağlığında yerine geldiğini” söylerdi.  Annem : “ Tüm tarlalarımızdan yol geçiyor. Yol geçen her tarla için ben oruç tuttum. Allah’tan öyle istemiştim.” Diyordu.
Tereyağı dışında hiçbir yağ kullanmamıştır. 90 yaşında vefat eden annem hiçbir katkı maddesi olan yiyeceği ağzına götürmemiştir. Nereye gidersek gidelim bu yönde hiç birimiz onun isteğinin dışında davranmamıştır.
İsmini zikretmek istemediğim okumuş boşanmak üzere olan bir bayana benim uzaktan  şahit olduğum şu öğüdü verdi.
Çok kez evlerinde eşleri ile huzursuz olan bayanlara ve yeni evlilere "Şıbıdık şıbıdık giyinmelerini, bakımlı ve düzgün olmalarını, eşlerinin gözlerinin dışarıda kalmamaları için bunu yapmaları" gerektiğini vurgulardı.Ufak tefek işler için eşlerini şikayet etmemelerini, boşanmaya sebep olacak durumlardan eşlerin kesinlikle kaçınmalarını öğütlerdi.
Hafızası çok yerindeydi. Vefat ettiği güne kadar hafızasını hiç kaybetmedi. Yüzlerce mani bilirdi. Yüzlerce söz, yüzlerce fıkra.
Mahallemizde tüm olup bitenlerle ilgili müthiş analiz ve sentezleri olurdu. İnsanların iç dünyalarını tanımlar ve geçmişte ne yapıp ettiklerini ve sonuçta ne oldukları ile ilgili müthiş tespitlerde bulunurdu. Ayaklı bir kütüphaneydi.
İbadetlerini hiç ihmal etmez, küfür ve hakaret içerikli hiçbir söz kullanmazdı.
En çok kullandığı kelime “Mutluluk” kelimesi idi. Genç evlilere kesinlikle “Mutlu musunuz?” diye sorar ve kendinin mutlu ve huzurlu olduğunu çevresine hissettirirdi.
Sevmediklerinin yanında susar ve sevdiklerin yanında neşe saçardı.
Anne Bu bilgelik sana nerden geliyor dediğimde Annem; “Babandan geliyor, Baban hep okurdu ve ben de “ocak başında” dinlerdim.  Bize çok misafir gelirdi. Ben onlara hizmet ederken “Hep kulak misafiri” olurdum ve öğrenirdim. Babanın derviş arkadaşları bize çok gelirdi. Hoca arkadaşları da öyle” derdi. “Başkaları gibi baban bizi kısıtlamazdı. Eve hapsetmezdi. Düğüne bayrama gitmemize müsaade ederdi. Ben de sizleri öyle yetiştirdim” derdi.  
Benim dert ortağımdı ve yol arkadaşımdı. Rehberimdi ve canımın bir parçasıydı. Tarifi imkânsız ve doyulmayacak biriydi.
Ben O’nu çok seviyordum. O da beni çok seviyordu. Son ana kadar hep beni dinliyordu. Ben de O’nu hep dinliyordum.
Bunları yazarken hem çok üzülüyorum ve hem çok seviniyorum.
Seviniyorum. Böyle bir annem oldu ve ben O’nun dizinin dibinden hiç ayrılmadım. Hep yanında oldum O’nun.
Sarıldım öptüm. Hep dinledim O’nu ben  ve beni hep dinledi O.
“Bilge” idi, istifade ettim. Rehberlik etti. Yol gösterdi. Sadece anne değil öğretmenlik, hocalık yaptı.
Hiç bırakmadım O’nu. Beni bırakıncaya kadar bırakmadım Onu ben. Babamı da beni bırakıncaya kadar bırakmadım.
Çok dualarını aldım. Onlara da ben hep dua ettim ve ediyorum. Hem babamdan ve hem annemden onlar beni bırakıncaya kadar ayrılmadım.
İstemezdi emekli olmamı. Sakın olma derdi. İlginçtir; ben O’nun başında Ordu Araştırma Hastanesi’nde beklerken annemin vefatından tam iki dakika önce (iki dakika önce) emeklilik yazımın geldiğini eşim haber verdi İki dakika sonra da annem vefat etti. Vardır bir hikmeti. Sanki “emekli olduğumu duydu da vefat etti” gibi oldu. Tabi ki öyle değil.
Bunları yazarken de iki sebepten üzülüyorum.
Üzüntümün birinci sebebi hiç anne yüzü göremeyenler. Anneleri genç yaşta vefat edenler. Annesinden hiç istemedikleri halde ayrılanlar. Dağılan yuvalar ve bozulan aileler yüzünden yüreği yanan yürekler. Ana kuzuları. Analar ve kuzuları.
Bunları düşününce de annemden söz etmekten utanıyorum. 90 yıllık anneme kanamayan ben, annesiz hayat süren ve sürmek zorunda kalan tüm “Ana Kuzularına” teselli edecek söz  ya da ağlayacak yüz bulamıyorum. Allah onların sabırlarını artırsın. Anasızlık zor. Anneden uzak “Ana kuzuluğu” da zor.
Üzüntümün diğer nedeni ise,
Ana kıymeti bilmeyen nasipsizler. Baba kıymeti bilmeyen nasipsizler.
Küçük minnacık meseleleri büyütmeden “zararın neresinden dönülürse kardır” sözü doğrultusunda analarınızı, babalarınızı kaybetmeden O kutsal yüreğe dokunun. O dizlere kafanızı koyun. O mübarek yüreklerden nasiplenin. Onların dualarını ihmal etmeyin.
Bazı şeylerin geri dönüşü, telafisi olmuyor. Analar, babalar böyle. Analara, babalara küsülmez. Analara babalara kızılmaz. Yüce Rabbimiz “ÜF BİLE DEMEYİNİZ” buyurmaktadır.
Tecrübelerle sabittir ki,
Ana ve babadan nasipsizler ve duasızlar bu dünyada da öbür dünyada da hüsrandadır. Emin olun bu dünyada hiçbir işleri düzgün gitmeyeceği kesindir.
Biliyorum uzun yazdım.
Annem için çok kısa.
Yazarken yaşadığımı ve hissettiğimi “ana kuzuları” olarak her biriniz kesinlikle hissediyorsunuz.
Bütün kadınlarımızın ve annelerimizin ellerini hürmetle öpüyorum.
Annem  Fatma Akkaya bir yıl önce 09.06.2017 tarihinde  Cuma günü saat: 14:00’te dünya mekanından ASIL OLAN CENNET MAKAMINA uçtu. Rabbim makamını cennet eylesin. Sizlerden annem FATMA AKKAYA’ya ve tüm vefat etmiş annelere ÜÇ İHLAS VE BİR FATİHA OKUMANIZI TALEP EDİYORUM.
Nur içinde yat PAMUĞUM.

Oğlun: Bekir AKKAYA /09.06.2018 Cumartesi /KUMRU
********
******
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...