Ordu
Araştırma Hastanesi’nde Meleğim-Pamuk Annem aramızdan ayrılarak dünya mekânından
asıl makamına göç edeli tam ÜÇ yıl oldu. 09.06.2017 Cuma Günü Saat :14,00’te yani
bugün için vefat etmişti. Mekânı cennet olsun. Rabbim nur içerisinde
peygamberimize komşu etsin.
Bu vesile ile tüm annelerin
ellerinden öpüyorum. Ve tüm annelerden hayatta olanlara mutlu ve huzurlu
ömürler dilerken, vefat eden tüm annelere Allah’tan rahmetler diliyorum. Dünyada
her nasıl halde yaşamış olurlarsa olsunlar sadece anne olmalarından kaynaklı Rabbim
hepsini cenneti ile mükâfatlandırsın.
Beraber yürüdüğümüz bir gün aç
kalmış yavru köpeği gören annem bana dönerek “O da bir ana kuzusu” diyerek hayvanı
eve kadar bana taşıtmıştı. O günden bugüne ben hep tüm çevremdeki insanlara ve hayvanlara bir ana kuzusu olarak bakmayı öğrendim.
eve kadar bana taşıtmıştı. O günden bugüne ben hep tüm çevremdeki insanlara ve hayvanlara bir ana kuzusu olarak bakmayı öğrendim.
Ana yüreği yüreklerin en güzelidir. Bu
yüreğin ne anlama geldiğini ancak ana olanlar anlar. Ana Yüreği, Kâinatta
keşfedilmeyen asla kadın olmayanların anlayamayacağı bir sevgidir. Ana yüreği; Allah’ın
kadınlara özel olarak verdiği ve anne olduktan sonra açığa çıkan kâinattaki
en
büyük mucizedir. Ana Yüreği, Zamandan, mekândan ve bildiğimiz diğer tüm fiziksel
parametrelerden bağımsız bir algıdır. Ana Yüreği; Sadece kadınlara yaratanımız
tarafından verilen mucizevi bir duygudur. Ana yüreği tanımlanamaz. Korkusuna
rağmen, yavrusu için kendi korkusunun üzerine gitmek, yavrusunun acısını ondan
daha fazla hissetmek, ölüm bile olsa yavrusu için ölmektir ana yüreği.
Bu yürek ve keşfedilemeyen bu duygu tüm
kadınlara-annelere verilen bir mücize. Sadece insanlara değil tüm canlılara
verilen bir yürek. Her canlı, annemin
deyimi ile “Bir ana kuzusu” ve uzaklarda da olsa incinen, parçalanan ve
yanan bir yürek sahibi ana.
Sevgiyi, emeği, cesareti,
paylaşmayı, edebi, terbiyeyi, onurlu olmayı, merhameti, sabrı, gülmeyi,
ağlamayı, saygıyı, hayatın ne anlama geldiğini, dünyayı ve tüm dünyada olup
bitenleri ilk ondan öğreniriz. İlk insan olma ve insan kalma ana kucağında
başlar.
Benim annem bütün bunların yanında bir bilgeydi. Akıllıydı
ve zekiydi. Yol göstericiydi.
Bildiğimiz ve öğrendiğimizin dışında
çocukluktan sonra da bana ve ablalarıma hep o rehberlik yaptı. Filozofça bize
yol gösterdi.
Babamın tüm karşı koymasına rağmen beni ilkokula 1965
yılında kendi kayıt yaptırdı. Daha sonra ise ahırda tek ineği satarak 1972
yılında babamı zorla ikna ederek Isparta – Eğridir’de ayağımdan ameliyat ettirdi.
Babam sabahlara kadar kitap okur ve annem bitmek
bilmeyen bir sabırla onu dinlerdi. Babamın okuduğu tüm kitaplardan bilgisi
vardı. Cemaatsiz evde namaz kılınmaz ve annem babamın arkasında hiç eksilmeyen
bir kişiydi.
Cömertti. Bu cömertliğini büyük annem “Şakire Büyük
Annemden öğrendiğini” söylerdi. Evde her gün birkaç kez dışardan gelenlere
sofra kurulurdu.
Babam tasavvuf ehli biriydi. Haftada bir kez “Dervişler”
bizim evde toplanırlardı. Annem hiçbir kez gelenlerden yakınmaz ve onlara hizmet
etmekten mutlu olurdu. Hiç telaş göstermezdi.
Bir kez birilerine kızdığına şahit olmadım. Hatta
alenen kendine olumsuz davrananlara bile olumsuz bir davranış gösterdiğini
görmedik. Bize sürekli bu noktada öğüt verir ve yol gösterirdi.
Babam çok yakınır çok dertlenirdi. Annem ise tam
aksine hiç kızmaz ve yakınmazdı.
Annem de tasavvuf ehli biriydi. Hiçbir durumda
moralini bozmaz, kesinlikle gelecekle ilgili bir tasası bulunmazdı.
Babam anneme karşı çok toleranslıydı. Anneme hiçbir şekilde
bir müdahalesi olmazdı. Bugünkü anlamda annem ve bizler evde özgürdük. Annem ve
kardeşlerim her hafta Kumru’ya gider alış – verişlerimizi kendimiz yapardık.
Babam kesinlikle bize müdahale etmezdi. Eve babam gaz, tuz, un, mısır ve şeker
gibi şeyleri getirirken bunun dışındaki tüm ev ihtiyaçlarını annem alır
gelirdi. Babam mektep (Kur’an-Eskiden sübyan mektepleri vardı) okutmaya gider,
annem ise evin tüm işlerini görürdü. Evde herkes bir düzen içerisinde ve kimse
kimseye müdahale etmeden yaşardı.
Dört yıl okuduğum Çatak Kur’an-ı Kerim Kursundan
kaçmamı ve İmam Hatip Lisesi’ne gitmemi sağlayan annemdir. Babamdan habersiz
evde ineği satıp bana para verip Ordu’ya gönderen de annem oldu.
Hiçbir zaman kin gütmez ve kindarlığın “kalbi
öldürdüğünü” söylerdi.
Tarlamıza birkaç metre müdahale eden birileri için bana
“ Sen tarladan mı geçiniyorsun? Sen
kendini onun derecesine düşürmemelisin. Senin onunla münakaşa edecek kadar
derecen düşük mü?” diyerek çok kez beni ikna ederek olması gerekeni yapardı.
“Tüm adadığı adaklarının yerine geldiğini, çok kez
kurban kestiğini ve oruç tutuğunu tüm isteklerinin sağlığında yerine geldiğini”
söylerdi. Annem : “ Tüm tarlalarımızdan
yol geçiyor. Yol geçen her tarla için ben oruç tuttum. Allah’tan öyle
istemiştim.” Diyordu.
Tereyağı dışında hiçbir yağ kullanmamıştır. 90 yaşında
vefat eden annem hiçbir katkı maddesi olan yiyeceği ağzına götürmemiştir. Nereye
gidersek gidelim bu yönde hiç birimiz onun isteğinin dışında davranmamıştır.
İsmini zikretmek istemediğim okumuş boşanmak üzere
olan bir bayana benim uzaktan şahit
olduğum şu öğüdü verdi.
Çok kez evlerinde eşleri ile huzursuz olan bayanlara ve yeni evlilere "Şıbıdık şıbıdık giyinmelerini, bakımlı ve düzgün olmalarını, eşlerinin gözlerinin dışarıda kalmamaları için bunu yapmaları" gerektiğini vurgulardı.Ufak tefek işler için eşlerini şikayet etmemelerini, boşanmaya sebep olacak durumlardan eşlerin kesinlikle kaçınmalarını öğütlerdi.
Hafızası çok yerindeydi. Vefat ettiği güne kadar
hafızasını hiç kaybetmedi. Yüzlerce mani bilirdi. Yüzlerce söz, yüzlerce fıkra.
Mahallemizde tüm olup bitenlerle ilgili müthiş analiz
ve sentezleri olurdu. İnsanların iç dünyalarını tanımlar ve geçmişte ne yapıp
ettiklerini ve sonuçta ne oldukları ile ilgili müthiş tespitlerde bulunurdu.
Ayaklı bir kütüphaneydi.
İbadetlerini hiç ihmal etmez, küfür ve hakaret
içerikli hiçbir söz kullanmazdı.
En çok kullandığı kelime “Mutluluk” kelimesi idi. Genç
evlilere kesinlikle “Mutlu musunuz?” diye sorar ve kendinin mutlu ve huzurlu
olduğunu çevresine hissettirirdi.
Sevmediklerinin yanında susar ve sevdiklerin yanında
neşe saçardı.
Anne Bu bilgelik sana nerden geliyor dediğimde Annem; “Babandan
geliyor, Baban hep okurdu ve ben de “ocak başında” dinlerdim. Bize çok misafir gelirdi. Ben onlara hizmet
ederken “Hep kulak misafiri” olurdum ve öğrenirdim. Babanın derviş arkadaşları
bize çok gelirdi. Hoca arkadaşları da öyle” derdi. “Başkaları gibi baban bizi kısıtlamazdı.
Eve hapsetmezdi. Düğüne bayrama gitmemize müsaade ederdi. Ben de sizleri öyle
yetiştirdim” derdi.
Benim dert ortağımdı ve yol arkadaşımdı. Rehberimdi ve
canımın bir parçasıydı. Tarifi imkânsız ve doyulmayacak biriydi.
Ben O’nu çok seviyordum. O da beni çok seviyordu. Son
ana kadar hep beni dinliyordu. Ben de O’nu hep dinliyordum.
Bunları yazarken hem çok üzülüyorum ve hem çok
seviniyorum.
Seviniyorum. Böyle bir annem oldu ve ben O’nun dizinin
dibinden hiç ayrılmadım. Hep yanında oldum O’nun.
Sarıldım öptüm. Hep dinledim O’nu ben ve beni hep dinledi O.
“Bilge” idi, istifade ettim. Rehberlik etti. Yol
gösterdi. Sadece anne değil öğretmenlik, hocalık yaptı.
Hiç bırakmadım O’nu. Beni bırakıncaya kadar bırakmadım
Onu ben. Babamı da beni bırakıncaya kadar bırakmadım.
Çok dualarını aldım. Onlara da ben hep dua ettim ve
ediyorum. Hem babamdan ve hem annemden onlar beni bırakıncaya kadar ayrılmadım.
İstemezdi emekli olmamı. Sakın olma derdi. İlginçtir;
ben O’nun başında Ordu Araştırma Hastanesi’nde beklerken annemin vefatından tam
iki dakika önce (iki dakika önce) emeklilik yazımın geldiğini eşim haber verdi
İki dakika sonra da annem vefat etti. Vardır bir hikmeti. Sanki “emekli
olduğumu duydu da vefat etti” gibi oldu. Tabi ki öyle değil.
Bunları yazarken de iki sebepten üzülüyorum.
Üzüntümün birinci sebebi hiç anne yüzü göremeyenler.
Anneleri genç yaşta vefat edenler. Annesinden hiç istemedikleri halde
ayrılanlar. Dağılan yuvalar ve bozulan aileler yüzünden yüreği yanan yürekler. Ana
kuzuları. Analar ve kuzuları.
Bunları düşününce de annemden söz etmekten utanıyorum.
90 yıllık anneme kanamayan ben, annesiz hayat süren ve sürmek zorunda kalan tüm
“Ana Kuzularına” teselli edecek söz ya
da ağlayacak yüz bulamıyorum. Allah onların sabırlarını artırsın. Anasızlık
zor. Anneden uzak “Ana kuzuluğu” da zor.
Üzüntümün diğer nedeni ise,
Ana kıymeti bilmeyen nasipsizler. Baba kıymeti
bilmeyen nasipsizler.
Küçük minnacık meseleleri büyütmeden “zararın
neresinden dönülürse kardır” sözü doğrultusunda analarınızı, babalarınızı
kaybetmeden O kutsal yüreğe dokunun. O dizlere kafanızı koyun. O mübarek
yüreklerden nasiplenin. Onların dualarını ihmal etmeyin.
Bazı şeylerin geri dönüşü, telafisi olmuyor. Analar,
babalar böyle. Analara, babalara küsülmez. Analara babalara kızılmaz. Yüce
Rabbimiz “ÜF BİLE DEMEYİNİZ” buyurmaktadır.
Tecrübelerle sabittir ki,
Ana ve babadan nasipsizler ve duasızlar bu dünyada da
öbür dünyada da hüsrandadır. Emin olun bu dünyada hiçbir işleri düzgün
gitmeyeceği kesindir.
Biliyorum uzun yazdım.
Annem için çok kısa.
Yazarken yaşadığımı ve hissettiğimi “ana kuzuları”
olarak her biriniz kesinlikle hissediyorsunuz.
Bütün kadınlarımızın ve annelerimizin ellerini
hürmetle öpüyorum.
Annem Fatma Akkaya bir yıl önce 09.06.2017 tarihinde
Cuma günü saat: 14:00’te dünya mekanından
ASIL OLAN CENNET MAKAMINA uçtu. Rabbim makamını cennet eylesin. Sizlerden annem
FATMA AKKAYA’ya ve tüm vefat etmiş annelere ÜÇ İHLAS VE BİR FATİHA OKUMANIZI
TALEP EDİYORUM.
Nur içinde
yat PAMUĞUM.
Oğlun: Bekir AKKAYA /09.06.2018 Cumartesi /KUMRU
********
******
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©©
Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...