Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

10 Kasım 2010

Kâr-Zarar Dengesi Açısından,Bir Ayet ve Düşündürdükleri-Ahmet Çapku

“İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan bu gibi şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedi hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.” (Ali İmran 14)


Kâr-Zarar Dengesi Açısından
Bir Ayet ve Düşündürdükleri

“İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan bu gibi şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedi hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.” (Ali İmran 14)

İlmü’n-nefse dair yazılmış eserler insanın kuvvelerini üç ana kısma ayırılır: Akıl, gadap, şehvet. Gadap/öfke, canlının kendisi için zararlı olan şeyleri kendisinden uzaklaştırma faaliyeti iken şehvet, hayatının idamesi için faydalı bulduklarını kendisine çekme ameliyesidir. Akıl ise bu iki mühim gücün bir üst basamağındaki kuvvettir. Eğer (amelî) akıl, vahyî bilgilerle mücehhez olarak gadap ve şehvet yetilerini kontrol ederse kişi, kişinin hayatında adalet denilen bir

denge hali ortaya çıkar. Yok eğer söz konusu iki yeti akla galip gelirse kişi öfke ve şehvetinin esiri olur. Bu iki yetinin tayin ettiği doğrultuda yaşam süren varlıkların insandan bir alt konumdaki canlılar olduğu müşahede edilir. Demek ki, beşerin, insan-ı kâmil olabilmesi öfke-şehvet yetilerinin akla, aklın ise vahye ittibaı ile mümkündür.

Yukarıda verilen ayetin mealinden de anlaşılacağı üzere insanın hayatını devam ettirebilmesini için lazım olan unsurlara düşkünlüğü had seviyededir. Zikredilen unsurlara eğilim onun tab’ında vardır.[1] Ayette dile getirilen hususlara göz atacak olursak birinci sırada ‘kadın’ zikredilmiştir. Elmalılı Hamdi Yazır, “Kınama, açıkça erkeklere tevcih olunmuş, kadınlar sevmek değil sevilmek mevkiinde gösterilmiştir. Bununla beraber ayet Allah katındaki mutlak gerçeği değil, bir bakış açısını, bir zihniyeti dile getirir.” demektedir.[2]

Bilindiği üzere insan, genel itibariyle akıl baliğ olana kadar ailesine bağımlı olarak yaşar. Bunun ilk altı yılında çocuğun anne ile irtibatı daha sıkıdır. Sonraki aşamada arkadaş ve dış dünyayı öğrenme merakı devreye girer. Büluğ ile birlikte kişi çocukluktan çıkıp bağımsızlığını elde ederek kendi başına karar verip uygulama safhasına geçiş yapar. Bu devrede kişinin dikkatini çeken en önemli unsurlardan biri karşı cinstir. Zira bedenin hormon dengesi doğal olarak bu ihtiyacı hissettirir. Bu devrede daha çok duyguların akla galip geldiği, tecrübenin henüz az olduğu dikkati çeker. Evlilik yani karşı cinsle birliktelik neticesinde ortaya çıkan mahsul, Kur’an’da ‘oğullar’ denilen evlad ü iyâldir. Çocuk, evli çiftlerin sevgisinin açık tezahürü ve ailenin sigortasıdır. İnsanın hayata daha bir hırsla bağlanması/bağımlı hale gelmesinde çocuk sahibi olmanın inkar edilemez yeri vardır. Zira ana babanın, çocuğuna olan sevgileri yanında mes’uliyet duyguları onları daha da müteşebbis kılar.

Ayetin devamında ‘yüklerle altın ve gümüş yığınları’ ifadesi evlilik sonrası ana babanın dünyaya dalmadaki kararlılık ve tamahınının derecesine işaret eder. Çocuk sahibi olup dünyaya dalma, kişinin daha çok yirmi ila kırk-kırkbeş yaşları arasında vuku bulsa da, bir kere aşırı dünyalık elde etmeye alışmış kişilerin bu hırstan kendini kolay alıkoyamayacakları hadislerden anlaşılır.[3] Gerçekte insan hayatının bu devresi bedenin, çalışmaya en zinde olduğu, hayatın zorluklarına rahat göğüs gerilebilen bir aşamadır. Ayetteki ‘mukantara’/‘kantarlanmış’ kelimesi mübalağa ifadesiyle ‘miktarı belli olmayan… yerle gök arası kadar mal’ biriktirme heyecan ve hırsını dile getirir.[4] Mal biriktiren, para kazanan kişi doğal olarak bunları, ihtiyacı ve konforu için harcama eğilimi taşır. Bu manada ‘salma atlar/lüks arabalar’ alma, ‘davarlar/gelir getirici akarlar’ ile ‘hars’ olarak ifade edilen ‘ekin/kültür/(sanat ?)’ faaliyetleri göze çarpar.

Açıkça görülebileceği üzere ayetteki eğilimlerin (şehevât), kişinin yaşının normal seyri dikkate alınarak sıralanmış olması ilgi çekicidir. Çocuk bencil bir varlıktır. Dünyaya geldiği anda ilk istediği şey, onu dünyaya bağlayacak olan süttür. Yaşı biraz ilerleyince annesini ve görüp beğendiği herhangi bir şeyi alıp kimseye vermek istemez. Söz konusu bencillik, yukarıda dile getirilen unsurlar ile bir ömür boyu kişinin benliğinde varlığını korur. İşte tam da bu noktada ayet, inananları uyarır: “Bütün bunlar dünya hayatının geçici fayda sağlayan nimetleridir.” Demek ki, ayet kişi için dünya hayatında bunlardan istifade etmeyi men etmiyor fakat, “Asıl varılacak yerin güzellikleri Allah katındadır.” buyruğu ile aracın amaca dönüştürülmemesi gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Dünya hayatını idameye dair verilen nimetler, Allah rızası için bir araç olabilir. Şayet onlar kişinin gönlünde bizatihi amaca dönüşürse bu durumda ebedi yurt olan ahiretin kaybı gibi telafisi imkansız bir zarar söz konusudur.

Kur’an’da bir tür ticaret mantığından söz edenler olmuştur. Müminlerden, canlarını ve mallarını cennet karşılığı satmaları istenir.[5] Münafıklar yaptıkları ticarette kazanç elde edememiş nasipsizlerdir.[6] Bu ayette de aynı konuya temas edilir: Kişi, geçici dünyevi menfaatlere odaklanır da onlar üzerinden kâr elde etmeye kalkarsa peşin ve fakat kaybedeceği/zararlı bir alış veriş yapmış olur. Elmalılı’nın sarahatle temas ettiği gibi ayette dile getirilen hususlar, meşru bir nimet olması yanında hayali ve gayri meşru bir şeye sebep olma özelliği de taşırlar. Zira kendisine aşırı sevgi beslenilen söz konusu dünya metaı, kişiyi her türlü fenalığa da pekala sürükleyebilir. İki tarafı keskin bıçak gibi hayra ve şerre kullanılmaya müsaittir. Buna göre müminler, çocuksu bencilliği bir kenara bırakıp bu nimetlerden istifade ederken Allah rızasına özen göstermelidirler. Zira öteki dünyanın nimetleri bir sonraki ayette şöyle dile getirilir: “De ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan (takva sahibi) kullar için Rablerinin yanında cennetler vardır ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedi kalmak üzere onlara hem tertemiş eşler vardır hem de Allah’tan bir rıdvan vardır.” (Ali İmran 15).

Öyle anlaşılıyor ki, erkek için dünyalık hırsına kapılma amillerinin başında kadın unsuru gösterilmektedir. Aynı şeyin kadın açısından da erkek olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira ayetteki ‘nâs’ ifadesi herkesi kapsar. Bunlar, erkeğin, kadına ilgisi ile birlikte gelen evlilik, çocuk sahibi olma, mal kazanma hırsı ve bunların akabinde dünyevileşme tehlikesidir. Zikredilen unsurlarla birlikte hayatın daha güzel ve kolay olduğu şüphesizdir. Fakat hayatın gayesini bütünüyle bunlara odaklamak yani dünyevileşmek gerçekten bir zihniyet meselesidir. İnanan insan için ebedi hayatta bunların daha mükemmelinin bulunduğu açıkça beyan ediliyor. Bu da kâr zarar dengesi açısından düşünülmeye değer bir husustur.

Ahmet ÇAPKU
Mart 2008



[1] Meâric Suresi, Ayet 19.
[2] Elmalılı M. Hamdi Yazı, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1992, II, 321.
[3] “İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder.” İmam Nevevî, Riyazü’s-Salihîn, Erkam Yay., I, 196, hadis no: 24.
[4] Elmalılı, aynı yer.
[5] Tevbe Suresi, Ayet 111.
[6] Bakara Suresi, Ayet 16.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...