Yazıma 1992 yılında Kumru’da yayınlanan Kumru
Gazetesindeki köşemde okuyucularımla paylaştığım bir hikaye ile başlamak
istiyorum.
Hikaye
şu;
Gerçekte
okuma yazması olmayan “Yasin” süresinin ne olduğunu dahi bilmeyen , Anadolu
köylerinden birinde okuması ve üflemesiyle ünlenen bir hoca varmış. Hoca o
kadar ünlü hale gelmiş ki ta uzak diyarlarda dahi halk “ Azizim kim gitse düzelirmiş…Hiç
yürüyemeyenler dahi hocanın bir üfürüğü ile yürümeye başlarmış. Çarpılanlar,
yamulanlar ve hatta nasipsizlerin dahi önleri açılırmış. Fakirler zenginleşir,
amaların gözleri açılırmış.”
Uzak
köylerden yaşlı bir kadıncağız varmış. Birtecükte oğulcağızı varmış. Oğulcağızı
çok halsiz ve hastaymış. Hiçbir çaresi kalmayınca mecburen bu hocanın yolunu
tutmuş. Biriktirdiği paralarını da yanına alarak ünlü hocaya ulaşmış. Zor bela
ünlü hocanın dizinin dibine oturup oğulcağızına okutmaya başlamış.
Hoca
çocuğa sessiz ve derinden okumaya başlamış. Uyuklamasından da okumayı fazlaca
uzatmış. Kadın dayanamayıp “hocam nerde kaldı ve ileyhi türcaün” deyi vermiş.
Hoca
kurnaz, hoca tilki, hoca çakal, akabinde
“biraz sabır bire kadın, işte geldi ve ileyhi türcaün” deyip kadının da paralarını
alarak numarısını sürdürmeye devam etmiş.
Sonuçlara
baktığımızda yakın zamana kadar ülkemizin tüm alanlarında uygulanan yöntem
böyleydi. “Çevir kazı yanmasın, padişah uyanmasın.” Ya da “Bizim oğlan bina
okur, döner döner bi da okur.” mantığı. Tam vatandaşın uyanacağı anlaşılınca da
“ İşte geldi ve ileyhi türcaun” denilir fırıldaklığa kaldığı yerden devam
edilirdi.
Dikkat
edin, ne kadar karşı oluş varsa
arkasında böyle bir mantığın yattığına inanıyorum. Yani fırıldaklık sürsün
işler yürüsün. Burada asıl sorgulanması gereken söylem ve eylem değil
arkasındaki kötü niyetliler olmalıdır. Söylem ve eylem masum gibi gözükse de
asıl maksadın arkasında ne olduğuna bakmakta yarar var.
Ağaç
için, ya da çocukların okuması için
yapılan eyleme değil herkesin ortak değerlerine sığınarak asıl maksatlarını
gizleyenlere dikkat çekmektir muradım…
Bütün
engellemelere ve bütün karşı oluşlara rağmen Türkiye’de işlerin düzgün olması
için akıllı bir iradenin olduğunu gözüküyor. Bana göre devlet denilen bu güçlü
irade ülkemizin selameti için gerçek manada hantallaşmış ve ileriye götürmeyen
tüm geçmişin kalıntılarını ve yapısını değiştirmeye yönelik çok ciddi
çalışmalar gerçekleştirmektedir. Karşı
oluşlar ve engellemeler bir yana bundan on yıl önce hiç birimiz SGK’ların,
hastanelerimizin, Özel İdarenin, köydeslerin ve onlarca kurumlarda yapılan reformları
hayal bile edemezdi. Dershaneler kapatılacak,
zorunlu eğitim on iki yıla çıkacak, imam hatiplerin önü sonuna kadar
açılacak denilseydi “kim inanırdı.” Ya da andımız kadırılacak, bütün memur ve
öğretmenler ve tüm okullarda kendi istedikleri gibi okullarına gidecek,
başörtüsü takılacak denilseydi kim inanırdı. Ama bunlar oldu ve her günde
oluyor ve olacak. Bırakın her şeyi şurada
iki ay sonra hepimiz yani halk cumhurbaşkanı seçecek…Üf be…Daha ne
olsun…Bugünde duydum “asmayalım da besleyelim mi” diyen bizim yerli “sisi” ceza
almış…Bana sorarsanız “BESLEMEYELİM”
Yine
çıktık raydan ve asıl konuya girelim…
Herkesin
bir gündemi var. Ülkenin de dünyanın da…
Benim
gibilerin şimdiki gündemi eğitim kurumları yöneticiliği, yani müdür ve müdür
yardımcılığı…
Ufacıktan
hatırlatalım. Malum gazetenin biri “28 şubattan beter” manşeti ile çıkmıştı da
arkasından “ malum bilinen bir iki tv kanalı “ Dershaneler kapatılıyor, ülke
batıyor” diye seferberlik ilan etmişti. Sonrasında hafızanızı yoklayın ve olup
bitenleri hatırlayın…
Bilenler
ve hayatı iyi okuyanlar “işte şimdi
dershaneler bitti. bu küstah tavır, dershanelerin sonunu getirir” demişlerdi de
kimse inanmamıştı.
Sonrasında
epey zaman geçti. 17 Aralıklar da 25 Aralıklar da bundan sonraki
süreçler…Dahası 30 Mart yerel seçimleri. Şu altı yedi aylık geçmişte olup
bitenleri düşününce adamın “ne oldu
şimdi” diyesi geliyor…
Benim
şahsan sürekli tekrar ettiğim bir cümleyi burada tekrar etmek istiyorum…Bundan
sonra hangi durum olursa olsun “GEÇMİŞ ALIŞKANLIKLARINIZI UNUTUN, TÜRKİYE ARTIK
ESKİ TÜRKİYE DEĞİL VE OLMAYACAK” Bu cümle tek taraflı değil ve bundan herkes
ama herkes kazançlı çıkacak. Ve gerçekten Türkiye’miz şahlanacak.
İşte
devletimizin en önemli bir kurumu olan hükümetimiz tavrını ortaya koyarak “Dershanelerle
İlgili Yasa ile birlikte” okul ve kurumlarda var olan yöneticilik anlayaşı ile
ilgili bir düzenleme gerçekleştirdi.
Benim şahsımı da ilgilendiren bu düzenleme ile birlikte “Dershaneler
Kapatılmasın” diyenlerin kervanına bazı okul ve kurumlardaki yani Milli Eğitimdeki
idareciler de katıldı. Seçimden önce yapılan bu yasal düzenlemeler güya büyük
tepki aldı. 30 Mart seçimlerinde hükümet ve dolayısıyla Ak Parti büyük oy
kaybına uğrayacağı ifade edildi. Seçimlerde istedikleri olmayınca da umudu yine
devletimizin en önemli kurumu olan Anayasa Mahkemesi’ne ümit bağladılar…Geçen
hafta da Anayasa Mahkemesi ilgili kanunun “Milli Eğitim mevzuatnda ve yöneticilerle ilgili kısmının anayasaya
uygun olduğunu” ifade ederek yalandan söylemlerin geçersiz olduğunu ilan etti.
Söylenecek sözü bu yazıyı okuyanlara bırakıyorum.
En
çok yanıldığımız bir hususun altını burada çizmek istiyorum. Mevcut iktidar
devletin anayasal bir kurumudur. Anayasa Mahkemesi de Anayasal bir kurumdur.
Muhalefet ve iktidar hatta yasal kurumlar yasalarla kurulmuş devletin
birimleridir. Dolayısıyla burada sınır kavgalarında olduğu gibi ya da kişilerin
birbirleri ile kavgaları türünden kurumları algılamak mümkün değildir. Kurumlar
arasında kavga varmış gibi gözükse de bunu insan ilişkilerine benzetmek son
derece yanlıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin kararı birey olarak bizim
algıladığımız türden olamaz. Ve olmadı da…Ve ben şimdi Başkan Haşim Kılıçtan
beklentisi olanlara “ Ne oldu Şimdi” demek istiyorum. Ne yani şimdi Anayasa
Mahkemesi Ak Partiye geçmiş mi oldu. Devletin bir kurumudur. Devlet kurumları yine
yasalara doğrultusunda kurulur ya da ortadan kaldırılır. Devlet birimleri
arasında gerçekten bir uyumsuzluk varsa bu bir kaostur ve burada da devletten
söz etmek mümkün değildir.
Yukarıda
söz ettiğim gibi gelelim benim gibi mağdur edebiyatı yapanların durumuna.
Baştan söyleyeyim, sözünü edeceğim ve
Anayasa Mahkemesinin itiraz etmediği ve anayasaya uygun gördüğü Milli Eğitim ve
Milli Eğitime bağlı okullarda yöneticilik konusuna ki, ben de mağdurlardan
sayılırım. Tabi ki yerseniz. Bundan önceki durum hepimizin bildiği gibi idi.
Hangi yönetmelik çıksa mutlaka bir itirazı olan olurdu. Müdürlük ve müdür
yardımcılığı sınavı yapılır sonuçtan yine kimse memnun olmazdı. Her iktidar
yönetmeliği de idareci belirlemeyi de kendine göre yapardı. Ak Parti iktidarına
göre sınav yapılmazdı. Milli Eğitim Müdüründen tutun tüm idareciler mevcut
iktidarın mensuplarınca belirlenir ve herkeste buna razı olurdu. Kimsenin de “gıkı”
çıkmazdı. Ak Parti iktidarı gelince de gerek muhalefet partilerin ve gerekse
sendikaların itirazı üzerine artık bu işler sınava dayalı yapılır hale geldi.
Yine kimse memnun olmadı. Yüzlerce dava, yüzlerce dosya.
İnanın, bu konuda yapılan bir haberin altına yazılan
yüzlerce yorumu okusanız şaşarsınız. Ne büyük bir mesele imiş ki velilerin
haberi yok. Öğrencilerin haberi yok.
Bu
yazıyı yazarken aynı kategori içersinde olmasam “kedi ete yetişemeyince murdar
dermiş” denileceğini biliyorum. Biliniz
ki, ben de sözde mağdurlardanım. Yeni durumda müdürlük talebim var mı “Tabi ki
her öğretmen gibi benim de olabilir.”
Önceki
mevzuatta olan ve şu anda yeni kanunla netleşen şu müdür, müdür başyardımcısı
ve müdür yardımcısının aslının yani gerçeğinin “öğretmen” olduğu haline. Anayasa Mahkemesi de yeni kanunu büyük
ihtimal bu yüzden uygun gördü. Önceki mevzuatlarda da bu yöneticilik görevi
ikinci bir görevdir. Daha doğrusu
okullara öğretmen olarak başlarsınız. Göreviniz öğretmenliktir. Malzeme insan
ve çocuk. Öğretmenlikle birlikte okulda yapılması gereken işler okulda bir kişi
iseniz zorunlu olarak “müdür yetkili “olarak öğretmen, öğretmenin çok olduğu
yerlerde öğretmenin tercihi
doğrultusunda “müdür olarak öğretmen” dir. Başka bir özelliği de yoktur. Yani
idari işleri de yürüten bir öğretmen olarak aynı zamanda müdür. İşler çoksa
tercih eden öğretmenler arasından yardımcılar. Bu işin başka da bir mantığı
yoktur. Ve öğretmen her zaman ve mekanda öğretmendir.
Şu
soru sorulabilir. Peki bu durum bu kadar basit bir işse neden bu bağırmalar
çağırmalar neden?
Bu
konunun bir çok nedeni var. Bana göre en
önemli neden üniversite tercihlerinde öğrencilerin yeteneklerine uygun
bölümlere gidememiş olması. Daha da açık
ifade ile öğretmenliği sevmediği halde mecburen yapma durumu. Öğretmenliği
sevenlerin ve bu işi severek yapanların idarecilik gibi bir dertleri yok. Benim açık yüreklilikle bir itirafım olsun.
14 yıl gibi uzun zaman Kumru gibi bir yerde öğretmenlikle alakası olmayan bir
yerde idarecilik yaptım. Bunun asıl nedeni ne olabilir? Demek ki benden iyi bir
kahve müdürü olmuş. Samimiyetle söylüyorum. Her türlü oyun oynamayı severim.
Şimdi o alışkanlıklarımı bırakmış olsam da öğretmenliğimin en verimli çağlarını
öğretmenlikten uzak bir yerde görev yapmak nasıl bir şey? Gerçekten mutluydum
ve huzurluydum ve işimi de en iyi yaptığımı düşünüyorum. Yine bir itirafım
olsun. Otuz yıldır yazı, çizi, haber
gazete işleri ile meşgul oldum. Beni tanımayan bir çok insan beni gazeteci sanır.
Oysa ben bir öğretmenim. Başarılı olmam gereken alan öğretmenlik olduğu halde
ben kendimi bu yolla tanıtmışım. Şimdi buna ne demeli.
Öğrencilik yıllarındaki özlem
siz hangi mesleğin mensubu olursanız olun bu şekilde açığa çıkar. 800 bin
öğretmen camiasında idareci diye görevlendirilen ve daha sonra kendini şantiye
müdürüne dönüştüren çok az sayıda
öğretmen idareciliği dert ediniyor işte. Kendini geliştirememe ve
öğretmenliğini unutarak farklı bir idareci yapısına girme bu yüzden. Lise
yıllarında “müdürlük” gibi makamlardan etkilenen bir kesim istediği
üniversiteye gidemeyince zorunlu olarak eğitim fakültesine giderek öğretmen
olmuş ve daha sonra da bastırılmış duygularını okulda idarecisi olarak
geçirmekle tatmin olma yoluna gitmişlerdir. Ruhları ve karakterleri öğretmen
olamadığı için de idarecilikte başarılı gözükseler de okulları eğitim öğretim
noktasında felç etmişlerdir. Gerçek manada yöneticilik eğitimi de
almadıklarından literatürde olmayan bir idarici tipi olup çıkmışlardır.
Aslında yeni kanun aşağıda
belirtmeye çalışacağım hiçbir ölçüye sığmayan davranış bozukluklarına dur deyip
okul idarecilerinin öğretmen olduklarını hatırlatan bir kanundur. Çok ta iyi
düşünülmüş öğretmenliğin yanında ikinci bir görev olarak donatılmış bir
öğretmen idareci ortaya çıkaracaktır. Dört yıllığına görevlendirme son derece
faydalıdır. Bütün öğrencilerimiz ve anne babalar bayram yapacak kadar önemlidir.
Şu anda önemi çok anlaşılmasa da birkaç yıl içersinde meyvelerini birlikte
toplayacağız.
Üstelik yeni yönetmelikte
sınavla mınavla müdür olunmayacaktır. Okul aile birliğinin, öğrenci temsilcisin
ve öğretmenlerin de onayını alma durumu verimi daha da artıracaktır. Eskisi
gibi kimse kimseden üstün olmadığını uygulamalı olarak görecektir. Aşağıda
biraz abartılı da olsa yazdığım tipler bu müdürlükten zaten uzak
duracaktır. Kendini “Yahudi vari” üstün
görenlerin tercih edecekleri bir müdür bundan sonra pek mümkün değil. Düğmeye
basılmış ve uygulama Allahın izniyle başlayacaktır. Gerçekten çocuklara model
olduklarının farkında olup, yetişkinlerin bile kaldıramıyacakları modeller
kendilerini bundan sonra yenilemelidir.
Bundan böyle eğitimde de geçmişi unutup, yeni Türkiye’nin hedeflerine
odaklanmak ve buna göre hazırlanmak ve kendini yetiştirmek en doğru bir yol
olacaktır.
Çoğu
olmasa da otuz yıldır birlikte olduklarım bazı okul yöneticilerinden ilginç
durumları bu vesile ile sizlerle paylaşmak istiyorum. (Bütün yazdığım
cümlelerde kendimi yazdım. Kendimi tanımladım. Yazım önce kendim olmak üzere
bir gözlemden ibaret olup, özel olarak hiçbir kimse ile ilişkili değildir.
Öğretmenlik bilinci içersinde insan ilişkilerinde en üst düzeyde davranan tüm
öğretmen idarecilerin ve öğretmenlerin ellerinden öpüyorum. Bekir AKKAYA)
Benimde dahil olduğum modellerin bilinen hiçbir idolleri yoktur. Modelleri kendi gibi okul
idarecileridir. Kendi kendilerinden
beslenirler. İpe sapa gelmez
anlattıklarını kendi okullarında da yapma yoluna giderler. Bazen “İŞID”
olurlar, bazen de işitmezler. Sınavla gelmişizdir. Yüzlerce kişiyi elemişizdir.
Dolayısıyla müdürüzdür.
Bu idareci sınıfı sınıflara ya
girmezler ya da çok girerler. Her ikisi de müdür olduklarındandır. Yaptıkları tüm işlemler beyinlerinde ta çocuk
yıllarında yer edinen büyük adamlara yönelik davranışlardır. Ne usul bilirler
ne söz dinlerler. Her gün sesleri ile
birlikte oldukları çocukların anne babalarını aşağılarlar.
Çocukların
sesleri gelmesin diye makam odalarına birkaç tuğla örerler. Tören konuşmaları bir komutan edasıyladır.
Çocuklara “ ilk hedefiniz ak deniz” üslubu ile keskin ve sert sözlerle başlar,
devam eder ve biter.
Öğretmenlikten
uzak algılarıyla, aldıkları eğitime zıt
öğrenciden uzak bir metot sergilerler. Öğretmenlikten çok fazla kendilerine
göre maddi ve manevi getirisi vardır. Bunu özellikle oluştururlar.
Oluşturdukları bu durumları bulundukları her yer ve mekânlarda sergilemeye
çalışırlar. Hocam, bey ifadelerine sert tepki gösterirler. Müdürüm ve amirim
sözlerinden büyük keyif alırlar.
Gerçek
ve ilmini almış hiçbir idarecide görmediğiniz davranışlar ve emredici durum en
belirgin özellikleridir. Kimsenin olmadığı yerde hakaret ve kaba davranışlar
başkalarının yanında kibarlaşırlar. Bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları en
büyük hata “misafir yanında çalıştıklarını terbiye etme” süsüdür ki bu durum
bütün gizledikleri yönlerini açığa çıkarır. Ustaların gözünden bu durum hiç
kaçmaz.
Kıskanç
ve hasettirler. Kendilerinden daha birikimli olan öğretmenlere hiç fırsat
vermezler. Onları dışlarlar. Okul içinde ve dışında adamlar oluştururlar,
öğretmenler arasında iyi ilişkiler olmasına asla fırsat vermemeye çalışırlar.
Yüze
karşı övüyormuş numarasına başvururlar. Kendilerinin hiçbir değere uymayan
yönleri konuşulmasın ve açığa çıkmasın diye bu yolla önünü kesmeye çalışırlar.
Kendilerinin tilkilikleri açığa çıkma tehlikesi varsa karşıdakilere kaş göz
hareketi ile “delidir, aman dikkat edin ve susun” uyarısı yapar gibi o kişiden
uzak durmanın bin bir faydalarını anlatırlar. Buna rağmen kendilerinin
tehlikeli diye tanıttığı şahısla birlikte olmayı istemeseler de devam ettirmeyi
sürdürürler.
Yalan
konuşurlar. Konuştukları yalanlara sizi de ortak ederler. “Hani demiştin
ya…Hani görmüştün ya…Birlikteydik…Unutmuşsundur…Üçüncü şahısların yanında bu
yalanlarını yalanlamayacağınızı kestirebilirler. Ben yoktum dediğiniz anda da
hemen kıvırarak “tamam tamam sen değildin o filandı” diyerek numaralarını her
yer ve mekanda sürdürürler. En güzel yönleri ilişkileri uzun soluklu olmaz. Tez
anlaşılırlar. Bunu bildiklerinden dostluklarını ilerletemezler. “Yalancının
mumu yatsıya kadar” olduğunu bilebilirler.
Okulda
yapılan tüm çalışmalar bu şekilde devam eder.
Toplantılar böyledir, etkinlikler böyle…İnsan ilişkisi ne ise okuldaki
tüm işlemler de aynıdır. Hiçbir şey planlı olmaz. Ne başı bellidir ne de sonu.
Hepsi göstermelik hepsi de atmasyon. Proje morije yalan üzerine. Ne takvime
bağlıdır ne de bir sıraya. Bir günde kitap yazılır, bir günde bina dikilir.
Başla ve bitir.
Eksiklerini
inşaat işçiliğinde giderirler. Kimi müteahitliğe soyunur kimi de kömürcülüğe.
Kimi pazarlamacı olur kimi de ihaleciye…İş verirler, iş alırlar…Ne kanun ne
yönetmelik.
Okul
aile birlikleri göstermeliktir. Veliler bilgilendirilir ama çocuğun başarılı
olmamasında en büyük suçlu anne babadır. Arkasından çocuktur. Say say bitmez.
Veli gelmiştir ama suçlanarak çıkmıştır. Aklanmak için de “bir miktar para
vermek zorundadır. Gıkı çıkmaz. Çünkü suçludur. Çocuğu çok yaramazdır. Bir an
önce kurtulma derdindedir. Başkan, başkan yardımcıları bilindik usulle seçilir.
İmza için…Hiçbir velinin aklına makbuz almak gelmez. Gelse de isteyemez.
Bu
anlattıklarımın çok fazlası her alanda mevcuttur. Öğretmenler fedakârca
çalışır. Hepsi olmasa da idarecilerin bir kısmı bu şekildedir.
Malzememiz
insan ve dolayısıyla insan yetiştiriyoruz.
BEKİR AKKAYA ÖZEL ARŞİVİ /SİZ DE GÖNDERİN YAYINLAYALIM...
bekirakkaya@yahoo.com----kumruhaber@gmail.com
***Sitemizde yayınlanan yazı, fotoğraf ve dökümanlar başka bir site ya da dergi-gazetede yayınlanacaksa önceden yazılı izin gerektirir. Sitelerimizde yayınlanan diğer döküman veya belgeler , kaynak gösterilmek ve sitesinin ilgili sayfasına link verilmek koşuluyla yeniden yayınlanabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...