Bazen bu duygunun içimden geçtiği
zamanlar oldu. ’’Olmak yada olmamak’ Neydi beni olmaya yada olmamaya itenler. Baktım
ki yazılacak şey çok fazla ben de kısaca anlatayım istedim.
Bazen alıp başını kaçasın gelir, hiç insan
denilen canlının olmadığı, ıssız bir
yere. Robinson gibi.
Neydi hikaye; gemi batar,
adam(ROBİNSON)denizde yüzer, bir adaya çıkar. Yanında Cuma diye biri ile
başlarlar
adada yaşamaya. Ne güzel bir hayat, savaş yok, televizyon yok, araba
yok, benzin derdi yok, tüp derdi yok, ütü derdi yok, tıraş derdi yok, odun bitti,
para gitti derdi yok, kaşın havada ya da
gözünün üstünde kaşın var derdi yok. Bunlar çok basit şeyler, en önemlisi Cuma
ile oturup beni çekiştirecek, benimle oturup Cumay’ı çekiştirip dedikodu
yapacak adam yok. Ne güzel! Devletleri yıkan dedi kodu vebasını hallettin mi,
geri kalan sadece yaşamını sağlayacak şeyleri halletmek.
Ama şimdi öyle değil. Herkes çok biliyor. Hatta herkes en
iyisini biliyor. O yüzden, şimdi fikirleri beyan etme zamanı. Durmayalım,
herkes bir şey söylesin. Haaaaa… unuttum soru sormayı kusura bakmayın, benim öyle pek aklım çalışmadığı için
soruyorum. Bu adada eski hayatlarından esame olmayan bu iki kişiden “hangisi
ağa olacak, hangisinin dedikleri yapılacak?” Bu hallolursa orada hayat çok iyi
olacak sizce hangisi?
Eminim çoğumuzun aklından geçen, Cuma’nın
dediklerinin olmasıdır. Çünkü; fırsatı geçirdik ya ele hemen beynimizin bir
yerinde bulunan ve bizi sürekli dürtükleyen intikam, hırs, düşünceleri bilinç
altından fırlar. (Tabi ki her kes için değil) Hadi sizin dediğiniz olsun köle
efendi, efendide köle olsun. Cuma istiyor Robinson yapıyor,Cuma
istiyor,Robinson yapıyor. Günler aylar hatta yıllar böyle geçiyor.
Bir gün yıllar sonra o adanın
yanından geçmekte olan bir köle ticareti yapan gemi adada ateş yandığını fark
edip adamları ile adaya çıkıyor. İlk gözlerine utanmaz edası ile sırıtan,
gölgede yatan Cuma çarpıyor. Kısa bir süre sonra Robinson’u görüyorlar. Adamların
işi köle ticareti ve o zamandaki kölelerin menşei, rengi belli, hemen
Robinson’a yaklaşıp kölesi için ne istediğini soruyorlar o da ‘’bu adadan
götürme karşılığı size 100 altın, bu fırsatçıyı da burada bırakmanız için 200
altın veririm’’ diyor. Öylede yapıyorlar. Cuma adada bir başına kalıyor.
Cuma adada
kalınca gidip çetele tuttukları ağacın kabuğuna bakıyor, sayıyor, aradan tam
beş yıl geçmiş. Demek ki diyor ‘’bu adada beş yılda bir devran dönüyor’’ Cuma
pişman, Cuma öksüz Cuma mahsun. Valla efendisi bırakmış Cuma’yı da ben mi? Bekleyeceğim,bende bıraktım kendi
halinde geldim. Nemi oldu Cuma’ya? Onu bir yıl bitti. Dört yıl sonra gelen
gemidekiler söyleyecek.
Ya… işte böyle.
Elimize fırsat geçti mi, ya beylik istiyoruz, ya da beyi asmaya kalkıyoruz. Ama
görüntüde kurtulduk sandığımız kölelikten de kurtulamıyoruz.
Beynimizdeki ve
yaşantımızdaki kölelikten kurtulmak dileği ile saygılarımı sunuyorum.
Adem Haksöyler / 13
Nisan 2005/ KUMRUTV/KUMRU
Bu yazı 2005 yılında Gazeteci İlhan Tinc'nin yönetiminde yayın yapan KUMRU TV'de yayınlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...