Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

5 Nisan 2022

Yasak Olmasına Rağmen Alparslan Türkeş’in Elini Öptüm ve Hızır (AS) Sayesinde Belgeyi Aldım /Bekir AKKAYA

Şimdilerde askerlik ertele işlemleri e-devlet üzerinden yapılıyor. 1980’li yıllarda askerlik erteme Askerlik Şubelerine gidilerek yapılıyordu. Gerek lise ve gerekse üniversite yıllarımda birkaç kez bende öğrenci olmamdan kaynaklı askerliğimi ertelettirdim.

1984 yılında üniversite hayatım bitmişti. İlan edilecek gün ve zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’na bizzat müracaat edecek ve öğretmenlik görevime başlayacaktım. Nihayet beklediğim gün

geldi. Askerlikle ilgili ilişiğim olup olmadığına dair bir belge harici tüm belgelerimi hazırladım. Başıma gelecekleri bilmediğimden askerlik şubesinden alacağım belgenin kolay alındığını düşünüyordum. Çünkü öğrencilik yıllarımda birkaç kez almıştım. Zaman kısıtlı ve öğretmenlik için müracaat süresi sınırlıydı. En kolay belgeyi en sona bırakarak daha çok öteki belgeleri hazırlama telaşında idim. Ankara’ya bizzat elden götüreceğim dosyanın teslim tarihine tam 19 gün kalmıştı.

KUMRU ASKERLİK ŞUBESİ, SARI ZARFI FATSA’YA GÖNDERDİ

Her zaman aldığım gibi askerlikle ilişkim olup olmadığıma dair belgeyi almak için Kumru Askerlik Şubesi’ne gittim. Görevli Asker : “Kumru’da muayene günlerinin süresi bittiğini, belgeyi almam için Fatsa Askerlik Şubesi’ne gitmem gerektiğini” söyledi.

Ben askere gitmeyeceğimi, muayeneye de gerek duyulmadığını, daha önceden birkaç kez aynı belgeyi aldığımı” söylesem de hiçbir sonuç alamadım. Nihayet elime sarı bir zarf vererek beni Fatsa Askerlik Şubesi’ne gönderdiler.

İçim rahattı. Fatsa Askerlik Şubesi memurlarından bir tanesi akrabamızdı. “Zarfı verir, belgeyi alırım” diye düşünüyordum.

Fazla bir zamanım olmadığı için bir gün sonra Fatsa Askerlik Şubesi’nde soluğu aldım. Nihayet akrabamız Sıddika hanıma ulaşarak derdimi anlattım. Sıddıka hanım şubede birkaç kişiye durumumu anlattıktan sonra bana dönerek : “ muayenelerin vakti geçtiğinden bu belgeyi almam için muayene olmam gerektiğini, bunun için de Ordu Askerlik Şubesi’ne gitmem gerektiğini” söyledi. Elime tekrar kapalı bir sarı zarf verilerek bunu Ordu Askerlik Şubesi’ne ulaştırmam gerektiği söylenildi.

Ciddi manada beni bir telaş ve korku kapladı. Öğretmenlik müracaatı için zaman daralıyordu. Böyle olmasına rağmen Ordu’ya gitmenin ve bu belgeyi almanın çok da zor olmadığını düşünüyordum.

FATSA ASKERLİK ŞUBESİ SARI ZARFI ORDU’YA GÖNDERDİ

Bir gün sonra Ordu Askerlik Şubesine gitmek üzere Ordu’ya gittim. O akşam Ordu’da bir otelde kaldıktan sonra sabahleyin erkenden Ordu Askerlik Şubesine gittim ve bana Fatsa’da verilen sarı zarfı memura teslim ettim. Görevli sarı zarfı ilgili birime ulaştırdıktan sonra yanıma gelerek “muayene olmam gerektiğini, soyunmam için de dışarıda bir kapalı  kabin olduğunu” söyledi. Denilenleri yaptım.

İlçelerde yapılan askerlik muayeneleri bittiğinden ve muayene sadece Ordu Askerlik Şubesi’nde yapıldığından çok kalabalıktı. Uzayan kuyruğa girerek sıramın gelmesini beklemeye başladım. Nihayet sıram gelip muayene edildikten sonra benimle birlikte olanların aksine “salonda beklemem gerektiği” söylendi. Belge almam artık anlık meselesiydi. En azından ben böyle düşünüyordum.

Bir süre bekledikten sonra görevli bir memur elinde sarı bir zarfla “Bekir Akkaya” diye seslendi. Bana dönerek : “Bu kapalı sarı zarfı alıyorsun ve bunu Samsun Yüz Yataklı Askeri Hastane’ye ulaştırıyorsun” denildi.

Ben cidden şoktayım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Sayılı günler kalan öğretmenlik müracaatımı yapamayacağı kesin gibi. Tamamen ümidimi yitirdim. Yapacakta başka bir şey yok.

ORDU ASKERLİK ŞUBESİ SARI ZARFI SAMSUN’A GÖNDERDİ

Aynı gün Ordu’dan Samsun’a gittim. O gece Samsun’da bir otelde kaldım. Sabahleyin de erkenden Samsun 100 Yataklı Askeri Hastane’ye giderek Ordu Askerlik Şubesi’nde verilen sarı zarfı görevli bir askere verdim.

Görevli asker yanıma gelerek  “Yarın tekrar gelerek muayene olmam gerektiği” söylendi. Bende tekrar otele geri döndüm. Üst üste üç gün gidip geldim ve sonunda muayene oldum. Muayene sonunda görevli asker kapalı bir zarı zarf vererek “bunu Ankara 800 Yataklı Askeri Mevkii Hastanesi’ne ulaştırmam gerektiği” söylendi.

İşte bu durum benim yıkıldığım andı. Öğretmenliğe müracaat edemesem de bu belgeyi almam gerektiğine karar verdim. Belki de “evrakları alır son günde olsa bakanlığa evrakları teslim ederim” diye kendimi ikna etmeye çalışıyordum.

SAMSUN YÜZ YATAKLI HASTANE BENİ ANKARA’YA GÖNDERDİ

Samsun’dan o akşam Ankara’ya gitmek üzere yola çıktım.

Sabahleyin erkenden Ankara’ya vardım. Hiç dinlenmeden direk 800 Yataklı Askeri Mevki Hastanesi’ne sabah saat 08:00’de ulaştım.

Sarı zarfı ilgili birime teslim ederek akşam beşe kadar bekledim. Ne arayan var ne de soran.

Ankara Askeri Mevki Hastanesi tıklım tıklım dolu. Salonlar dolu olduğu gibi bahçeler de de boş yer yok. Herkes benim gibi. Türkiye’de ne kadar benim gibi özürlü ya da hasta varsa herkes burada. Herkes bekliyor ve bende bekliyorum. İlk gün yüzlerce kör , topal ve her türden hasta ve özürlü gibi akşama kadar bende bekledim. Acelem olmasa aylarca beklemeyi hiç önemsemem. Dışarılarda hastaları ile birlikte yatan hasta yakınları da var. Konuştuğum bazı insanlar “ bir aydır beklediklerini” bile söylüyorlardı.

Ankara’yı bilenler bilir. Mevkii Hastanesi Ulus’taki İsmet Paşa denilen yere yakın bir yerde bulunuyor. Ankara’da inşaatlarda çalışmamdan kaynaklı en iyi bildiğim yer Ulus ve İsmet Paşa civarıdır.

Bu nedenle İsmet Paşa’da Emniyetin zannedersem üstünde Örnek Otel’de bir oda da yer ayırttım. Sabah olunca otelden ayrılarak erkenden hastaneye gitmeye başladım. Erkenden gittiğim Mevkii Hastenesi’nden akşamları hiçbir şey yapmadan otele geri geliyorum. Gündüz vaktini hastanede geceyi de otelde geçirmeye başladım.

Günlerden salıydı. Öğretmenlik başvuruları hafta sonu Cuma günü sondu. Yaklaşık hastanede beklediğim gün sayısı on iki gün olmuştu. Tamamen ümidim bitmişti.

Salı günü sabahleyin erkenden Ankara Askeri Mevkii Hastanesi’ne gittim. Bilenler bilir o günlerde hastane de olsa salonlarda sigara içiliyordu. Hastanenin bekleme salonunda bir boş yer buldum ve sigaramı yaktım her gün olduğu gibi beklemeye başladım.

TÜRKEŞ’İN ODASINDA BEKLEYEN ASKER "HIZIRIM" OLDU

Saat 12’ye yarım saat var. O kadar kalabalığın içerisinde Zabıta Asker kalabalığı yararak benden tarafa geldiğini gördüm. Gele gele benim yanımda durdu. Ve bana yönelerek herkesin duyacağı bir sesle “Sen düzgün oturmasını bilmez misin?” dedi.

Ben o anda işin doğrusu korktum ve elimdeki sigarayı söndürmeye çalışarak etrafıma bakındım. Herkes benim gibi ama ne hikmetse asker bana bağırıyordu. Hiçbir şey de diyemedim.

Kolunda “görevli”, başında “zabıta” yazan asker “sen kalk ve peşimden gel” diyerek  sivillerin kesinlikle girmeleri yasaklı olan koridora doğru yöneldi. Korku dolu bir şekilde mecburen askerin peşinden gittim. “Gelmiyorum” demem mümkün değildi. Nihayet dar koridorun ışıklı bir alanında durdu.

YASAK OLMASINA RAĞMEN TÜRKEŞ’İN ELİNİ ÖPTÜM

Bana yönelerek başındaki Zabıta yazan şapkayı çıkararak “Beni şimdi tanıdın mı? Sen Bekir Akkaya değil misin? Sen Ordu İmam Hatip Lisesi’nde okumadın mı? Ben de Ordu İmam Hatip Lisesi’nde bir yıl okudum. Bir yıl sonra Ordu Lisesi’ne geçtim.” Adım :………………………….. dedi. (hatırlayamadım) Şimdi de askerliğimi burada yapıyorum. Alparslan Türkeş’in başında koruma olarak görevliyim. Biz iki kişiyiz. Diğer arkadaşım şu anda Türkeş’in yattığı oda da nöbet tutuyor. Türkeş’in yattığı yatak zaten bir kat üstte. Giriş çıkışlar ve görüş yasak. İstersen seni kısa da olsa görüştüreyim” dedi. Ben de “memnun olurum” diyerek O önde ben arkada bir üst kata çıktık. Kısa da olsa Türkeş’in elini öperek geçmiş olsun dedikten sonra odadan ayrıldım.

Tekrar alt kata indik ve bana “ne için burada olduğumu” sordu. Ben de “olup bitenleri anlattım ve öğretmenlik için belge almam gerektiğini” söyledim. Ve “on iki gündür burada olduğumu, Cuma günü de öğretmenlik müracaatımın sonu olduğunu” belirttim.

Benden ayrılarak zarfı teslim ettiğim bölüme gitti. Daha sonra beni asker bir doktor ’un odasının önünde öğleden sonra beklememi ve kesinlikle bir yere ayrılmamamı tembihledi. Ve benle ısmarlaşarak Ankara Mevki Hastanesi’nde yatmakta olan Alparslan Türkeş’in odasında nöbet görevine döndü.

Her ne kadar kendisini tanıdığımı söylemiş olsam da ilgili arkadaşı o gün hiç hatırlayamadım. Ancak, benim adımdan, mezun olduğum okula kadar bildiğinden tanımamazlık ta yapamadım. O gün bana söylediği ismi ne hikmetse bir türlü hatırlayamadım. Ordu’da böyle birini çok arkadaşlarıma sordum, kimse 1984 yılında Alparslan TÜRKEŞ’in Mevki Hastanesi’nde odasında Ordu’lu bir askeri hatırlayamadı. Eğer böyle biri varsa sonsuz teşekkür ederim. Eğer bu yazı kendilerine ulaşırsa bir araya gelerek yüz yüze teşekkür etmek isterim. 

ÖĞLEDEN SONRA İŞİM GÖRÜLDÜ 

Nihayet öğleden sonra erkenden doktorun kapısında beklemeye başladım. Doktor, içerinden tek tek hasta alıyordu. Üçüncü kişi olarak ben çağrıldım. Uzun muayeneden sonra dışarı çıkartıldım.

Kapılarda Bir Yazı: “Bugün muayene olanlar hastanenin arka tarafında açık alanda toplansınlar” şeklinde idi.

Her gün muayene olan yüzlerce kişinin arasına nihayet ben de katıldım. Üst kattan isim okunarak verilen rapor ya da belgeler elden ele dolaştırılarak sahibine ulaştırılıyordu.

Zarı Zarf üzerindeki yazı :  Bekir Akkaya,  Fatsa Askerlik Şubesine Ulaştırılmak Üzere.

Günlerdir alamadığım belgeyi Ordulu olduğunu, Ordu İmam Hatip Lisesinde bir yıl okuduğunu daha sonra Ordu Lisesi mezunu olduğunu ve hastalığı nedeniyle Mevkii Hastanesi’nde yatan Alparslan Türkeş’in başucunda bekleyen iki görevli askerden birinin yüzlerce insanın arasında beni bulması neticesinde almamı, “KUL BUNALINCA HIZIR YETİŞİR” sözüyle ancak açıklayabiliyorum.

SARI ZARFI ALDIM FATSA ASKERLİK ŞUBESİNE GETİRDİM

Ankara Mevki Hastanesi’nden aldığım sarı zarfı alarak o günün akşamı Fatsa’ya gitmek üzere yola çıktım. Perşembe Sabahı erkenden Fatsa Askerlik Şubesine ulaştım ve sarı zarfı teslim ettim.  Sıddıka Hanım’ın yardımları ile  aynı gün “askerlikle ilişkisi yoktur” belgesini alarak aynı günün akşamı dosyamı  tekrar son gün olan Cuma günü Ankara’ya Milli Eğitim Bakanlığı’na dosyamı teslim etmek üzere yola çıktım.

NİHAYET TEKRAR ANKARA VE BAKANLIĞA SON GÜN DOSYAYI TESLİM

Cuma günü sabahleyin Kızılay’da Milli Eğitim Bakanlığına evraklarımı teslim ettim.

Bitirilmesi zor bir süreçti ama HIZIR KARDEŞİMİN sayesinde

şükrolsun bitirdim.

Bu vesile ile    Ömrünü Türk dünyasına adayan, Türk milletinin bilge başbuğu Alparslan Türkeş’i ebediyete irtihalinin 25. yıl dönümünde rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Mekanı cennet olsun. Rabbim peygamberimize komşu eylesin.

Hızır değil ise bana HIZIR GİBİ yetişerek Ankara Mevki Hastenesi’nde işlerimi kolaylaştıran bu güzel Ordulu askerimizden ALLAH RAZI OLSUN. Sonsuz Teşekkürler…

Bekir AKKAYA /06.04.2022 /https://bekirakkaya.blogspot.com/


.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Yasak Olmasına Rağmen Alparslan Türkeş’in Elini Öptüm ve Hızır (AS) Sayesinde Belgeyi Aldım /Bekir AKKAYA

Şimdilerde askerlik ertele işlemleri e-devlet üzerinden yapılıyor. 1980’li yıllarda askerlik erteme Askerlik Şubelerine gidilerek yapılıyordu. Gerek lise ve gerekse üniversite yıllarımda birkaç kez bende öğrenci olmamdan kaynaklı askerliğimi ertelettirdim.

1984 yılında üniversite hayatım bitmişti. İlan edilecek gün ve zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’na bizzat müracaat edecek ve öğretmenlik görevime başlayacaktım. Nihayet beklediğim gün

Bazıların Hayatı Emek Hırsızlığından İbarettir /Bekir Akkaya

Kopya. her tür alanda yapılabilse de en yaygın kopya kelimesi bizleri öğrencilik yıllarımıza götürür. Öyle veya böyle kopya çekme olayı her tür öğrencinin en bildiği bir durumdur. Aslında amaç okulu bitirmek ve sınıf geçmekse kopya çekmekle de amaca ulaşılabiliyorsa çoklarımıza göre kopya çekmekte hiçbir beis yoktur. Hatta çoklarımıza göre bu da bir öğrencinin başarılı olduğunun göstergesidir.

 Kopya çekme olayını hayatımızın diğer alanlarına uyarlasak nasıl bir durum oluşur? Kopya çekmek, emek vermeden ve hiçbir çaba sarf etmeden alınan sonuç olduğuna göre, emek ve hiçbir çaba sarf etmeden alınan her sonuç ta bu durumda bir kopya çekmek olarak karşımıza çıkar. O halde hayatta kopya çekerek yaşayanlar kazançlıdır ve dünyanın en akıllılarıdır(!)

Böyle bir durumda kimse üretmeyeceğinden hatta kopya çekilecek bir materyal olmaması sonucu dünyanın sonu ya da kıyametin kopuşu demektir. Şu yazıları yazarken ben kopya çekmenin ne anlama geldiğini araştırma ihtiyacı bile hissetmedim. Nedeni? Ben kopya çekmenin iyi bir fiil olmadığını hatta genelde hırsızlık diye nitelendirildiğini öğrendiğimden. Kopya bir noktada hayatın her alanından çalan, hak etmeğine talip olan bir kişiliğin karşılığıdır. 

Gerçekten kopya asıl amaca ulaştırır mı? Öğrencilik yıllarında belki sınıfı geçirtse de okulu bitirttirse de bana göre mümkün değil. Hayatın her alanının da insani özellikleri ya da var olan gerçek asıl görevi yerine getirerek o yapılan işin tadına varmak, gelişmek ve hayatı sindire sindire yaşamak olmalıdır. Kişide böyle bir durum söz konusu ve olması gereken hayat olmayınca hayatın tadına varamadıklarından olacak, kısa yoldan hayatı yaşadığını zannederek o güzelim yıllarını ya kopya çekerek ya da gerçekten yapanları taklit ederek ömrü çürütmek boş yere  yaşamak olacaktır. 

Hayatı taklitlerle ya da kopyalarla geçirenler kendilerinin farkında olmasalar da çevresinde bulunanlar ve hayatı dolu dolu yaşayanlar tarafından çok belirgin özelliklerle fark edilirler. Hangi noktada bulunurlarsa bulunsunlar, kendilerini nasıl takdim ederlerse etsinler asıldan uzak olduklarını, ellerlinde bulunan malzemelerin bir kopya olduğu gözlerden kaçmaz. 

Çocukluğun en güzel tarafı, kelime ve kavramlar oluşmamasından olsa gerek küçük şeylerden mutlu olurlar. Oyuncak arabalarla gerçek araba arasında farkı hissetmediklerinden mutludurlar ve huzurludurlar. Ve bu konuda da samimidirler. Yetişkin çocuklar da ise tam tersi bir durum söz konusudur. Yaşları itibari ile bir yetişkin olsalar da çocuksu davranışları insanı şaşırtabilir. Aslında çocuksu, kelime ve kavramları gelişmemiş yetişkinler, kopya çekenlere ve hayatı başkaları gibi yaşıyor zannedenlere göre çok iyi noktadadırlar. En azından çocuksu durumda bulunanların ilerde gelişmesi mümkündür. Ancak, hayatını dolu dolu yaşadığını zannederek, hep kopya çekmekle ve hep asılları taklitleri ile karşılaştırma durumu olanlar kendilerine olduğu gibi çevrelerinde bulunanlara da zarar verirler. En kötü durum ise, bu alışkanlık haline geldiğinde elindeki taklit ve kopyaları sürekli asıllarla karşılaştırarak ömür boyu yaşadığını zannederler.

 Geçenlerde bir düğünde zil zurna sarhoşun oyununu izledim. Sadece kafasını hareket ettiren sarhoş efendi son derece keyifliydi. Gerçekte ise oyundan zerre bile haberi yoktu. Geçenlerde bir ilim erbabının sohbetine katıldım. Bin bir konuda konuşurken bayağı keyifliydi. Konuşmanın hiçbir yerinde ilmilik ve bilgelik yoktu. Geçenlerde bir amir efendiye rast geldim. Oturmasından tutunda konuşmasına kadar bayağı sükseliydi. Ne var ki oturduğu yerin ağırlığının farkında değildi. 

Kopya çekenle kopya çekmeyen arasında çok belirgin özellikler vardır. Hayatı dolu dolu yaşayanlarla yaşadığını zannedenler arasında da. Biri zanneder, biri yaşar. Biri emeğin her aşamasında bulunur, diğeri heyecanın bittiği anda. Biri yarışa sıfırdan başlayarak sonunda şampiyon, diğeri yarış çizgisinde bekler kendini şampiyon ilan eder. 

Bu yazının sonunda, bu tür yaşamdan zevk alanlara benim bir önerim var. Elmayı çiğnemeden yutmayı, adını ifade edemediğim fonksiyonların ön safhalarını yerine getirmeden sonuca gitmeyi hiç denediler mi? Hadi iyi kopyalamalar ve dahi zannetmeler…


Bekir Akkaya /05.12.2005 / KENT HABER 

Yayın Tarihi : 5 Aralık 2005 Pazartesi

Güncelleme :5 Aralık 2005 Pazartesi 10:53

Yorumlarınız

cezali_69 IP: 85.99.210.xxx Tarih : 06.12.2005 19:53:03hocam yaptın yine yapacağını böyle yazıyı hic bir medya yazmaz sen yine farklı olduğunuı gösterdin.buna daha sayfalarca eklenebilir.iyiki varsın bekir hoca

Bekir AKKAYA IP: 85.103.75.xxx Tarih : 07.12.2005 04:32:08Recephan1’e Bekir Akkaya’dan Cevap! Recephan1@mynet.com adlı şahsın benle ilgili sözlerine cevap verip vermeme noktasında epey düşündüm. Üniversite, yol ve Kumru’ya uyum noktasındaki düşüncelerinin yorumunu okuyanlar elbette değerlendirir. Bu bir bakış açısıdır kendisi böyle düşünüyorsa bize saygılı olmak düşer. Ancak başkaları ile ilgili kanaatleri ve başkalarının yaşam durumlarına yorum getirmesi hayli ilginç. Mesela ben kümeste yaşamak istiyorsam ya da birileri Kumruyu seviyorsa bundan kime ne? Ya da recep efendinin Kumruyu sevmemesinden ya da üniversite karşı olmasından ya da beni sevmemesinden bana ne? Kimse de recep gibi düşünmek zorunda olmadığı gibi recep’te benim gibi düşünmek zorunda değildir. Medeniyet ve mürekkep yalamak ya da entel takılmak bunları gerektirir. Gelelim şu 657 meselesine…Recep Bey kalbine dikkat etsin. Her an kalpten gidebilir. Sadece bu yazdıklarım ve çizdiklerim yüzünden 657’ye göre ödüllendirildiğimi her gelen mülki amirlerimden takdir aldığımı ve yaptığım çalışmalarımdan dolayı bütün kesimlerden ve özellikle Gurbetteki Kumrulular tarafından teşvik edildiğimi bilmesini arzu ederim. Recebin kulaktan dolma 657’sini bizim gibiler çok iyi bilir. Ve o yüzden de amirlerimizce takdir ediliriz, teşvik ediliriz. Recebe bile bizim yazılarımız ilham kaynağı olmuş, buralara yazma hevesi oluşturmuştur. Bu bile benim gibilerin bir başarısıdır. İsimsiz yazan bu şahıs bizler gibi açıkça ismini cismini yazsın da nerelerde ne kadar başarılı olduğunu görebilsek çok iyi olur. Mesela Kumru için neler yapmıştır? Hangi hayrın altına imza atmıştır? Kendisi çalışmalarını bize göndersin en ince ayrıntıya kadar buradan kendilerin ayrıntılı haberini yapacağım. Buralara sınırlı olarak yazacağına itirazlarını ayrıntılı bir şekilde göndersin sansürsüz yayınlayalım. Ama isimsiz misimsiz çok hoş bir durum değil. Üstelik gizlenme ve saklanma ihtiyacının neden yapıldığını çocuklar bile bilir. Şimdi bu mesajı okuyan insanlara soruyorum. Recep efendi “senin ne haddine diyerek ve el altından soba göstererek yazma”diyor. Şimdi sizler bana yazma ve büyük sözü dinle mi diyorsunuz yoksa “atma be recep din gardaşıyız mı” diyorsunuz…SAYGILARIMLA…Bekir AKKAYA

Fırat SERDAR IP: 194.27.64.xxx Tarih : 08.12.2005 14:50:01Sayın Bekir Akkaya.Bu yazınızı okuduktan sonra sizi tekrar tebrik etmek istiyorum.Gerçekten bu yazı yazılması gereken ve herkesin okuyup ders alması gereken bir yazı(Özelliklede daha hayatın başlangıcında olan biz gençler için).tekrar bu tür
.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Bazıların Hayatı Emek Hırsızlığından İbarettir /Bekir Akkaya

Kopya. her tür alanda yapılabilse de en yaygın kopya kelimesi bizleri öğrencilik yıllarımıza götürür. Öyle veya böyle kopya çekme olayı her tür öğrencinin en bildiği bir durumdur. Aslında amaç okulu bitirmek ve sınıf geçmekse kopya çekmekle de amaca ulaşılabiliyorsa çoklarımıza göre kopya çekmekte hiçbir beis yoktur. Hatta çoklarımıza göre bu da bir öğrencinin başarılı olduğunun göstergesidir.

4 Nisan 2022

Belirsiz Yakup Bana “CAMBAZ VE TOPAL” Dedi

Yazdıklarıma ve yaptıklarıma bu yorumlar olmasaydı ben iki satır yazamazdım. Yine öyle. Yazdıklarıma birileri çıldırıyor. Öyleyse devam etmeliyim. Nereye kadar? Tabi ki “ÖLENE KADAR” İşte Zındık Birinin 2010 yılında bana yazdıkları…

“Açıklı bir hikaye ama tuzaklı

,açımtırak, yalın anlatılmış. İmamlı bir tarz anlatım.

  Köklü bir dönüşümden satır başları . Bu gibi dönüşümler çaktırmadan birileri tarafından finansa edilir, geçmiş anlatılmayanlarda mevcutdur.

BU güne gelelim şimdi yardım kaynaklarınız daha iyi , başadamınız conilerde yaşar palazlandıkça palazlanır maşaallahhh, marşal yardımınız gelişdi maşallah. Nazar deymesin işallah kem gözlere şiş , yürüyün be kim tutar conilerin yardımıyla sizi .

Aslanlar bedirin aslanları. Irak da müslümanlar ölüyormuş , filistin de zülüm arşi delmiş size ne . Hele gelsin dolarlar, bak memlekete müslümanlaştı dolarlar fazlalaştı müslümanlarda işgüç onlarda . Sermaye onlarda ya allah amerikaaaaa.

He be hoça sende neler çekmişsin bu halkın çoçuklarından gayrı. ACIDIM . fakat aldanmadım. MANZARAYA BAK BAK.. çambaza bak çambaza. Bizde çambaz gözleyeçek göz mü var. KORK HAÇIDAN HOÇADAN , KÖRDEN TOPALDAN , BİRDE YERE .............. YAKIN OLANINDAN. Söz doğru. İsabeti eyledik. Hoşçakalın .

Yakup Alyurt /18.02.2010

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Belirsiz Yakup Bana “CAMBAZ VE TOPAL” Dedi

Yazdıklarıma ve yaptıklarıma bu yorumlar olmasaydı ben iki satır yazamazdım. Yine öyle. Yazdıklarıma birileri çıldırıyor. Öyleyse devam etmeliyim. Nereye kadar? Tabi ki “ÖLENE KADAR” İşte Zındık Birinin 2010 yılında bana yazdıkları…

“Açıklı bir hikaye ama tuzaklı

Kumru PTT'si PTT BANK Olarak Yenilendi. (Arşif Haber-2009)

Kumru PTT Merkezi Müdürlüğü 28.08.2008 tarihinden itibaren PTT BANK konseptine uygun hizmet vermeye başladı.

PTT Genel Müdürlüğü tarafından ihaleye verilerek PTT BANK konseptine uygun hale getirilen Kumru PTT’si çalışmalarda hiçbir aksamaya neden olmadan PTT binası depreme karşı da güçlendirilerek dış ve iç tamamen onarılarak modern bir hizmet binası haline getirildi.

İç ve dış binanın güvenliğinin 24 saat son sistem elektronik kameralarla korunduğu Kumru PTT BANK tadilatla birlikte otomasyon gişe sayıları artırılarak bilgisayarlar da yenilenerek artırıldı. İç salonda hizmet görenlerin rahat bir şekilde beklemeleri için oturma bölümleri oluşturuldu. Tadilatla birlikte az da olsa personel sayısında da artış olan Kumru PTT BANK dünden farklı olarak bir çok hizmeti de vermeye başladı.

Kumru PTT Müdürü Zekeriya Midilli vatandaşlara yönelik yapılan hizmetlerle ilgili şu bilgileri verdi. Kumru PTT Müdürü Zekeriya Midilli “ Havale – çek kabul ve ödemeleri ile 2022 Sayılı yasaya göre maaş alan yaşlı ve mağdurlarım maaşları kurumumuzda ödenmektedir.”

Ziraat Bankası hariç tüm bankaların kredi kartı tahsilatlarının Kumru PTT BANK’ta yapıldığını ifade eden Kumru PTT Müdürü açıklamalarını şöyle sürdürdü. “ Ziraat Bankasının dışındaki tüm bankaların kredi kartı tahsilatları kurumumuzda yapılmaktadır. Elektrik faturası tahsilatı, Türk Telekom Fatura tahsilatları, tüm GSM şirketlerine ait fatura tahsilatları ve Türksel ve Vodefone kontör yüklemeleri Kumru PTT BANK’ta yapılabilmektedir.”

Ayrıca yurt içi ve yurt dışı para transferlerinin yapıldığını söyleyen Kumru PTT BANK Müdürü Zekeriya Midilli “ Yeni Kargo sistemi ile kargo taşımacılığının çok hızlı bir şekilde yapıldığını ve yurdun en uzak yerine gönderilmek isteneni en az dört gün içinde teslim edildiğini” söyledi.

Kumru PTT Müdürü bu hizmetlerin yanında daha önceden vatandaşın bildiği Posta hizmetlerinin de yürütülmekte olduğunu belirtti.

Geçen hafta gelen bir yazı ile de bu haftadan itibaren e-devlet şifrelerinin verilmeye başlandığını söyleyen Kumru PTT Müdürü Zekeriya Midilli “e-devlet”le ilgili şu bilgileri verdi.

“Bundan böyle vatandaş https://www.turkiye.gov.tr adresinden devletle ilgili 100’ün üzerinde resmi işlemlerini kendi internet ortamından yapabilecektir. Bunun için isteyen herkes KUMRU PTT BANK’a nufus cüzdanı ile müracaat edip 1YTL verip şifresini alarak ilgili siteden işlemlerini kendisi gerçekleştirecek, devletin hizmetlerinden yararlanabilecektir.” Açıklamasını yaptı.

Kumru’da Kumru PTT BANK’a müracaat ederek ilk şifreyi Bekir Akkaya’ya verdiklerini belirten Kumru PTT Müdürü Zekeriya Midilli “ ellerinde şimdilik sınırlı sayıda şifre paketleri bulunduğunu ve müracaat eden herkese bundan böyle “E-DEVLET” ten yararlanmaları için şifre vermeye devam edeceklerini söyledi. Bekir AKKAYA/04.04.2010 /KUMRU HABER/KUMRU
.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Kumru PTT'si PTT BANK Olarak Yenilendi. (Arşif Haber-2009)

Kumru PTT Merkezi Müdürlüğü 28.08.2008 tarihinden itibaren PTT BANK konseptine uygun hizmet vermeye başladı.

PTT Genel Müdürlüğü tarafından ihaleye verilerek PTT BANK konseptine uygun hale getirilen Kumru PTT’si çalışmalarda hiçbir aksamaya neden olmadan PTT binası depreme karşı da güçlendirilerek dış ve iç tamamen onarılarak modern bir hizmet binası haline getirildi.

İç ve dış binanın güvenliğinin 24 saat son sistem elektronik kameralarla korunduğu Kumru PTT BANK tadilatla

2009 YILI NİSAN AYI KUMRU İLÇESİ GÜNLÜĞÜ

İlkbaharın gelmesi ile tüm tabiatta bir canlanma olur. Bu canlılık yurdumuzun tüm bölgelerinde belki de aynı derecede bir hareketliliğe nedendir. Uyuyan tabiatın tüm canlıları sahnede yer almaya hazırlanır. Yapraklar açar, çimenler yeşerir, çiçekler tüm renkleri ile meyve vermeye hazırlanır. Tabiatın tüm unsurları bu güneşin sıcaklığına dayanamaz.

Okullar için de bir yılın sonuna gelinmesine az bir zaman kalmıştır. Bir yılda çalışılan hazırlıklarında en çok sunulduğu aylar bu aylara denk düşer.
Açılışlar ya da törenler daha çok bu aylara denk geldiği gibi düğünler