Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

9 Mayıs 2022

Olduğun Gibi /Adem Şahin

        Sevmek, sevilmek ve kabul görmek insanın temel ihtiyaçlarındandır. Herkes diğer insanların beğenisini ve takdirini  toplamak için üstü kapalı da olsa bir gayret içindedir. Öyle ki, sokağa çıkarken dönüp aynaya bakmak bile bunun en basit göstergesidir.

             Toplumsal hayatta bir yer edinmek için kimse bizi sınava tutmaz. Ya da insanlar birine belli bir  değer vereceği zaman onun karnesine bakmaz. İnsanlar üzerinde etki yapmanın değişik yolları vardır ve izlediğiniz yol sizin için insanların düşüncelerinin

toplamı karşıdan görünen kişiliğinizi belirler. Bu ortalama bir değerdir. Çünkü kabaca iyi ve kötü hasletlerin aritmetik ortalaması alınır. Buna da günümüzde izlenim deniyor.

               Ancak bazı insanlar toplumda ya, hak ettiğinin üstünde ya da hak ettiğinin altında değerlendirilebilirler. İşte burada toplumsal bir değerlendirme krizi söz konusudur. Bana göre bunun  en önemli iki sebebinden birincisi; Kişinin kendinden kaynaklanan sorun. Yani kişi ‘Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğündün gibi ol’ düsturuna ters hareket ettiği için değerlendireni aldatma yolunu seçmiştir ki, buna halk arasında iki yüzlülük biraz daha yumuşak  tabirle riyakârlık diyoruz. Dini öğretilere göre ise münafıklığa kadar dayanan bir anlam derinliği de mevcut.

              Diğeri ise değerlendirenden kaynaklanan sorundur. Bu da insanların kendi düşüncesine yakın insanların nefsine daha hoş görünmesi, insanların değerlendirme sırasındaki objektifliğini kaybetmesine sebep oluyor.- Bana benzerse iyi, benzemezse kötü- gibi düz bir mantık insanı hataya itebiliyor. Bunun neticesinde de şucu bucu gibi sıfatlar isimlerimizin başına gelebiliyor

              En büyük eksiğimiz galiba insanları olduğu kabul edememek. İnsanları olduğu gibi kabul edip ilişkilerimizi de bu ölçüye göre sınırlandırmadığımız ve  önyargımız yerini hoşgörüye bırakmadığı  takdirde, sosyal ilişkilerimizde hatalar yapmamız kaçınılmazdır.        

              Bize de   Önyargılardan uzak ,herkesin hakkettiği değeri bulabildiği bir dünya dilemek kalıyor…..

            Adem Şahin /12 Kasım 2008 /

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Olduğun Gibi /Adem Şahin

        Sevmek, sevilmek ve kabul görmek insanın temel ihtiyaçlarındandır. Herkes diğer insanların beğenisini ve takdirini  toplamak için üstü kapalı da olsa bir gayret içindedir. Öyle ki, sokağa çıkarken dönüp aynaya bakmak bile bunun en basit göstergesidir.

             Toplumsal hayatta bir yer edinmek için kimse bizi sınava tutmaz. Ya da insanlar birine belli bir  değer vereceği zaman onun karnesine bakmaz. İnsanlar üzerinde etki yapmanın değişik yolları vardır ve izlediğiniz yol sizin için insanların düşüncelerinin

8 Mayıs 2022

Kumru'yu Fatsa ve Ünye'ye Taşıyalım– 2 /Fotoğraflarla) / Bekir AKKAYA

Yazımın geçen haftaki bölümü hayli ilgi gördü. Gurbette olan bir çok insanla yüz yüze tanışmıyor olsak ta iki bin yılından bu yana internet ortamında yaptığımız yayınlar bir çok insanın hala hafızlarında.
Sizlerin gördüğü yorumların dışında çok sayıda mesaj aldım. Hatta bir çok dostlarla telefon ve WhataApp’la görüşe imkânımız oldu.
Yazımı okuyan büyük bir kesim “Kumru’da göç olduğunu ve kendilerinin göç nedeniyle gurbette bulunduklarını” ifade ediyorlar.
Kumrulu büyük bir kesim “Kumru’da göç olduğunu” biliyor. Ve söyledikleri de kitaba uyuyor. Hatta Kumrulu sebebini bile dillendiriyor. Kumrulu geçmiş yıllarda yaşadığı Kumru’daki canlılığı arıyor. Çözümleri kitaba da uyuyor.
Kumru merkezde evler ve dükkanların büyük çoğunluğu boş. Dolu olanlar hevesle açıyorlar ve çok geçmeden kapatıyorlar. Memurların büyük bir kısmı Fatsa’da, Ünye’de ve hatta Ordu’da kirada oturuyor. Bunların nedenlerine yazımızın ilerleyen bölümlerinde değinilecek.
Aslında bir evde zorunlu ya da geçici de olsa odadan odaya geçme bir göçtür. Aynı şehir ve köyde bir evden bir eve geçmekte “göç” anlamına gelir.
Dünden bugüne Kumru’da insan ilişkileri açısında da bir sıkıntı ve bir göç mevcut. Karı kocanın bir yatakta sırt sırta yatması, aile arasındaki geçimsizlikler, yerel yönetimlerin üzerlerine düşen görevleri yapmamaları, teknolojinin bu kadar hayatımıza girip insan ilişkilerini zayıflatması, kurumlar arası ilişkilerin zayıflaması da  “göç” anlamı ifade eder. Bu yalnızlık aslında Fatsa’da var, Ordu’da da. Öylede olsa bazı önlemleri almakta çok zor değil. Köyler emin olun Kumru’dan canlı ve neşeli.
          
  Göçün nedenleri arasında, daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak gibi ekonomik nedenlerinin yanında,  aradığını bulamama, kültür, eğlence merkezlerinin olmaması, eğitim, sağlık ve ulaşım gibi zorunlu hizmetlerin sağlanamaması, hatta su ve elektrik kesintilerinin hat safhaya çıkması, kısır çekişmeler, dedikodular, yalan ve iftira ile insanların taciz edilmeleri, yandaşlık, adam kayırma  Kumru ve köy fark etmez yaşadığı yerin terkine neden olmaktadır. 
            Hani şair diyor ya;
            “Hüzünlüdür benim gönlüm bütün gün,
            Gün neylesin içime dolmuş hüzün.”
            Zorunlu ya da gönüllü fark etmez. Huzur olmayan bir yerde durulmaz.
            “İki gönül bir olunca samanlık seyran olur” Sözüne itibar edilen Kumru’da insanlar birbirlerini çıra ile aramak zorunda kalıyorlar. Ne yazık ki “çıra” da bu devirde zaten yok.
           
Göç olayının temelindeki faktör, mutsuzluk, huzursuzluk ve insanların daha rahat yaşama arzusudur.  Ayrıca eğitim şartlarının yetersizliği de insanları şehirlere sürüklemiştir ama Kumru bu noktada şehir olarak bile görülmemektedir. Kumru’nun eksikliklerine merhem olmak ve var olan eksiklikleri gidermek için görevde bulunanlar dahi çoluk – çocuklarının eğitimi için Fatsa, Ünye ve Ordu’ya gidiş – geliş yapıyorlar sa bu konuda söylenecek söz bitmiştir. Kumru’da eğitim eksikse görevde olanlar o eksiklikleri gidermek için Kumru’da görev yapıyorlardır. Örnek olacaklar bu tür olumsuzlukları kendileri yapıyorlar ise o zaman “göç” zaten kaçınılmazdır.
            Bu girişten sonra “göç” kelimesinin coğrafik olarak bilimsel ne anlama geldiğine bakarak yazımıza devam edelim.
           
Göç: Dini, ekonomik, toplumsal, siyasi, doğal ve diğer sebeplerden dolayı insanların sürekli yaşadığı yerlerden başka yerlere toplu ya da bireysel olarak yaşamak için hayatlarının tamamını veya bir bölümünü geçirmek üzere yaptıkları yer değişikliğine denir.
Ayrıca kuşların, balıkların ve bazı hayvan türlerinin, belli mevsimlerde dünyanın çeşitli yerlerine gitmeleri de göç adıyla anılır. Bir Elekçi Deremiz var. Eskiden balıktan geçilmezdi. Şimdi onlar da yok. Büyük ihtimal onlar da “göç” etmişlerdir.
Sağlık koşulları da göçe etken olsa da Kumru ve köylerinde bu durum diğer
yerleşim birimlerinden farklı değildir. İster istemez kendi durumuna göre herkes en iyi hastane ve doktoru tercih etmektedir. Sağlıkta yapılan iyileştirmeler tüm Türkiye’deki hastaneleri birbirlerine bağlamıştır. Önemli olan hastanın bir yerden bir yere taşınmasında zor olan durumların ortadan kaldırılmasıdır ki, dünden bu yana ulaşım her gün Kumru ve köylerinde iyiye gitmektedir.
Göç olayı sürekli veya geçici olabilir. Göç olayları bazen gönüllü, bazen de zorunlu olabilir. Göçler bazen kısa mesafeli olduğu gibi, bazen de uzun mesafelerde de gerçekleşebilir. Ama “göç” tür,  ve sonuç; ;  “hüzün” ve ayrılıştır.
            Genel manada göçler Zorunlu ve Gönüllü olmak üzere iki kısma ayrılır.
Zorunlu göçler: Savaşlar, sınır değişiklikleri, Mübadele ( Antlaşmalarla sağlanan nüfus değişiklikleri),Etnik baskılar, Salgın hastalıklar, doğal afetler, Kamulaştırma sonucu oluşan göçlerdir. Allah’ımıza şükür ilçemiz Kumru’da  bu başlıkta bir göçten söz edilemez. 
Gönüllü Göçler: İş bulmak, eğitim görmek, sağlık şartlarından yararlanmak, macera aramak, Şehirdeki kültürel sanatsal faaliyetlerden yararlanmak, beyin göçü gibi göçlerdir. Bu göçleri “geçici göç olarak ta değerlendirebiliriz.
Bu tür “göç” durumu diğer yerleşim birimleri ile karşılıklı olur. Eğer yerel yönetimler ve paydaşlar ilçelerine gereken özeni gösterirlerse gidildiği kadar geleni de olur. Burada önemli olan ilçenin gelişmişliği özellikle de belediyelerinin hizmetleri önemlidir. Yerleşim birimlerinin zenginleri ve kendilerini halkın üstünde görenler üzerlerine ne düşüyorsa maddi ve manevi olarak yapmak zorundadırlar.
İstanbul ve Ankara’da Kumru adıyla başlayan derneklerimiz mevcuttur. Hatta İstanbul’da Kumrulu İş Adamları adında ismini dahi öğrenemediğim bir sivil toplum kuruluşu var. Ne yaparlar? Ne için varlar? Hiç öğrenemedim. Kumru ve köylerine ya da Kumru insanına ne gibi katkıları ve hizmetleri olur? “Göç” konusunda bir fikirleri ya da bir projeleri olup olmadığını pek bilmiyorum.
 Yapılan hizmetler hep ağırlama üzerine ve genelde de siyasi kişilikler üzerine. Sanki üstlerinde görünmeyen bir el onları yönlendiriyor. Siyasiler , onları görmeleri gerekirken onlar siyasilerin izini sürüyorlar. Dünden bu yana bu şekil hiç değişmiyor. Başka il ve ilçelerde sivil toplum kuruluşları böyle değil. Hizmeti isteyeceksin. Proje geliştirerek siyasileri bu konuda yönlendirmek gerekirken ağırlama, fotoğraf çektirme ve plaket alıp verme dışında hiçbir şey gözükmüyor. Tam bir komedi.
Aklıma gelmişken  çok değerli Kumru Kaymakamlarımızdan şimdi vefat etmiş olan Mehmet Sarıcan’ın şahsen bana anlattığı bir hatırayı burada nakletmek istiyorum.
Kumru Kaymakamı Mehmet Sarıcan Anlatıyor;
“On kadar kaymakam adayı dil öğrenmek maksadı ile İngiltere’de bulunuyorduk. Günün birinde on kaymakam adayı bir şehrin yerel yönetimini incelemek maksadıyla yerel yönetim binasına gittik. İlk ziyaret ettiğimiz kişi yerel yönetimden sorumlu bizdeki adı belediye başkanı olan kişiyi ziyaret oldu. Yerel yönetimlerle ilgili epey bilgi aldık. Bizdeki merak ya; içimizden bir arkadaş dedi k;
“Sayın başkanım, bu görev için ne kadar maaş alıyorsunuz?” deyince, güldü ve şöyle dedi : “Bu şehre beni zengin diye belediye başkanı yaptılar. Benim bir çok fabrikam var. Ben maddi ve manevi olarak şehrime en iyi hizmet edenlerden biriyim. Maaş filan da almıyorum.” dedi.
Kumru’da hizmetleri ile öne çıkmış ve hükümet binasının arkasındaki caddeye adı konulmuş sizlerden bir Fatiha istediğim Değerli Kaymakamımız Mehmet Sarıcan’ın bana 1999 yılında anlattığı hatırası.
Bizim derneklerimiz ya da Kumrulu İş Adamları Derneği türünden sivil toplum kuruluşları ya da hizmete talip olanlarımız ilçelerine katkı yapabiliyorlar mı? Kumru’nun göç konusunda düşünceleri ve projeleri nelerdir?  Ya da derneklerde ya da sivil toplum kuruluşlarında görev alırken kendilerini kurtarmak eş ve


yakınlarını üst kesimlere atlatmak amacıyla mı hizmetlerini sürdürüyorlar? Siyasilerle
fotoğraf çektirmek ve onların peşinde koşmak tüzükteki amaçların en önemli maddesi mi? Dünden bu yana tüm siyasi kişilikler değişse de bizim sivil toplum kuruluşları mensuplarının dernek ve teşkilattan anladıkları hiç mi değişikliğe uğramaz?  Ya bir kez de ilçenize yönelik bir hizmet alın da “filan sivil toplum kuruluşunun” çabaları ile şu oldu diyelim.  Kumru’da “Göç” e mani olmak için ne düşünüyorsunuz? Klasik anlamda sadece “Görünmek ve göstermek için ziyaret, karın doyurmak ve doymak için ziyafet ,  anlamlı bir işmiş gibi, günün anlam ve önemine binaen plaket ve facebook’ta beğeni toplamak için
fotoğraf çektirmekle dernek ya da teşkilat kurmak Kumru ve Kumru insanına hiçbir katkısı olmuyor.
Eğer gerçekten bir güç ve beceri varsa Kumru ve köylerinin problemlerine kafa yormak gerekir. Bakınız Fatsa ve Ünye’nin hızla nüfusu artarken Kumru’nun şehri tamamen boşalıyor.  
Yazımız Devam Edecek!
Görüşmek Ümidiyle…
Allah’a emanet olunuz.

Bekir AKKAYA / 14 Mart 2018 /KUMRU

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Kumru'yu Fatsa ve Ünye'ye Taşıyalım– 2 /Fotoğraflarla) / Bekir AKKAYA

Yazımın geçen haftaki bölümü hayli ilgi gördü. Gurbette olan bir çok insanla yüz yüze tanışmıyor olsak ta iki bin yılından bu yana internet ortamında yaptığımız yayınlar bir çok insanın hala hafızlarında.
Sizlerin gördüğü yorumların dışında çok sayıda mesaj aldım. Hatta bir çok dostlarla telefon ve WhataApp’la görüşe imkânımız oldu.
Yazımı okuyan büyük bir kesim “Kumru’da göç olduğunu ve kendilerinin göç nedeniyle gurbette bulunduklarını” ifade ediyorlar.
Kumrulu büyük bir kesim “Kumru’da göç olduğunu” biliyor. Ve söyledikleri de kitaba uyuyor. Hatta Kumrulu sebebini bile

7 Mayıs 2022

MELEĞİM - PAMUK ANNEM FATMA AKKAYA CENNETE UÇALI BEŞ YIL OLDU /Bekir AKKAYA

Ordu Araştırma Hastanesi’nde Meleğim-Pamuk Annem aramızdan ayrılarak dünya mekânından asıl makamına göç edeli tam ÜÇ yıl oldu. 09.06.2017 Cuma Günü Saat :14,00’te yani bugün için vefat etmişti. Mekânı cennet olsun. Rabbim nur içerisinde peygamberimize komşu etsin.
            Bu vesile ile tüm annelerin ellerinden öpüyorum. Ve tüm annelerden hayatta olanlara mutlu ve huzurlu ömürler dilerken, vefat eden tüm annelere Allah’tan rahmetler diliyorum. Dünyada her nasıl halde yaşamış olurlarsa olsunlar sadece anne olmalarından kaynaklı Rabbim hepsini cenneti ile mükâfatlandırsın. 
            Beraber yürüdüğümüz bir gün aç kalmış yavru köpeği gören annem bana dönerek “O da bir ana kuzusu” diyerek hayvanı
eve kadar bana taşıtmıştı. O günden bugüne ben hep tüm çevremdeki insanlara ve hayvanlara bir ana kuzusu olarak bakmayı öğrendim.
            Ana yüreği yüreklerin en güzelidir. Bu yüreğin ne anlama geldiğini ancak ana olanlar anlar. Ana Yüreği, Kâinatta keşfedilmeyen asla kadın olmayanların anlayamayacağı bir sevgidir. Ana yüreği; Allah’ın kadınlara özel olarak verdiği ve anne olduktan sonra açığa çıkan kâinattaki
en büyük mucizedir. Ana Yüreği, Zamandan, mekândan ve bildiğimiz diğer tüm fiziksel parametrelerden bağımsız bir algıdır. Ana Yüreği; Sadece kadınlara yaratanımız tarafından verilen mucizevi bir duygudur. Ana yüreği tanımlanamaz. Korkusuna rağmen, yavrusu için kendi korkusunun üzerine gitmek, yavrusunun acısını ondan daha fazla hissetmek, ölüm bile olsa yavrusu için ölmektir ana yüreği.

            Bu yürek ve keşfedilemeyen bu duygu tüm kadınlara-annelere verilen bir mücize. Sadece insanlara değil tüm canlılara verilen bir yürek. Her canlı, annemin deyimi ile “Bir ana kuzusu” ve uzaklarda da olsa incinen, parçalanan ve yanan bir yürek sahibi ana.  
            Sevgiyi, emeği, cesareti, paylaşmayı, edebi, terbiyeyi, onurlu olmayı, merhameti, sabrı, gülmeyi, ağlamayı, saygıyı, hayatın ne anlama geldiğini, dünyayı ve tüm dünyada olup bitenleri ilk ondan öğreniriz. İlk insan olma ve insan kalma ana kucağında başlar.
Benim annem bütün bunların yanında bir bilgeydi. Akıllıydı ve zekiydi. Yol göstericiydi.
            Bildiğimiz ve öğrendiğimizin dışında çocukluktan sonra da bana ve ablalarıma hep o rehberlik yaptı. Filozofça bize yol gösterdi.
Babamın tüm karşı koymasına rağmen beni ilkokula 1965 yılında kendi kayıt yaptırdı. Daha sonra ise ahırda tek ineği satarak 1972 yılında babamı zorla ikna ederek Isparta – Eğridir’de ayağımdan ameliyat ettirdi.
Babam sabahlara kadar kitap okur ve annem bitmek bilmeyen bir sabırla onu dinlerdi. Babamın okuduğu tüm kitaplardan bilgisi vardı. Cemaatsiz evde namaz kılınmaz ve annem babamın arkasında hiç eksilmeyen bir kişiydi.
Cömertti. Bu cömertliğini büyük annem “Şakire Büyük Annemden öğrendiğini” söylerdi. Evde her gün birkaç kez dışardan gelenlere sofra kurulurdu.
Babam tasavvuf ehli biriydi. Haftada bir kez “Dervişler” bizim evde toplanırlardı. Annem hiçbir kez gelenlerden yakınmaz ve onlara hizmet etmekten mutlu olurdu. Hiç telaş göstermezdi.
Bir kez birilerine kızdığına şahit olmadım. Hatta alenen kendine olumsuz davrananlara bile olumsuz bir davranış gösterdiğini görmedik. Bize sürekli bu noktada öğüt verir ve yol gösterirdi.
Babam çok yakınır çok dertlenirdi. Annem ise tam aksine hiç kızmaz ve yakınmazdı.
Annem de tasavvuf ehli biriydi. Hiçbir durumda moralini bozmaz, kesinlikle gelecekle ilgili bir tasası bulunmazdı.
Babam anneme karşı çok toleranslıydı. Anneme hiçbir şekilde bir müdahalesi olmazdı. Bugünkü anlamda annem ve bizler evde özgürdük. Annem ve kardeşlerim her hafta Kumru’ya gider alış – verişlerimizi kendimiz yapardık. Babam kesinlikle bize müdahale etmezdi. Eve babam gaz, tuz, un, mısır ve şeker gibi şeyleri getirirken bunun dışındaki tüm ev ihtiyaçlarını annem alır gelirdi. Babam mektep (Kur’an-Eskiden sübyan mektepleri vardı) okutmaya gider, annem ise evin tüm işlerini görürdü. Evde herkes bir düzen içerisinde ve kimse kimseye müdahale etmeden yaşardı.
Dört yıl okuduğum Çatak Kur’an-ı Kerim Kursundan kaçmamı ve İmam Hatip Lisesi’ne gitmemi sağlayan annemdir. Babamdan habersiz evde ineği satıp bana para verip Ordu’ya gönderen de annem oldu.  
Hiçbir zaman kin gütmez ve kindarlığın “kalbi öldürdüğünü” söylerdi.
Tarlamıza birkaç metre müdahale eden birileri için bana “ Sen tarladan mı geçiniyorsun?  Sen kendini onun derecesine düşürmemelisin. Senin onunla münakaşa edecek kadar derecen düşük mü?” diyerek çok kez beni ikna ederek olması gerekeni yapardı.
“Tüm adadığı adaklarının yerine geldiğini, çok kez kurban kestiğini ve oruç tutuğunu tüm isteklerinin sağlığında yerine geldiğini” söylerdi.  Annem : “ Tüm tarlalarımızdan yol geçiyor. Yol geçen her tarla için ben oruç tuttum. Allah’tan öyle istemiştim.” Diyordu.
Tereyağı dışında hiçbir yağ kullanmamıştır. 90 yaşında vefat eden annem hiçbir katkı maddesi olan yiyeceği ağzına götürmemiştir. Nereye gidersek gidelim bu yönde hiç birimiz onun isteğinin dışında davranmamıştır.
İsmini zikretmek istemediğim okumuş boşanmak üzere olan bir bayana benim uzaktan  şahit olduğum şu öğüdü verdi.
Çok kez evlerinde eşleri ile huzursuz olan bayanlara ve yeni evlilere "Şıbıdık şıbıdık giyinmelerini, bakımlı ve düzgün olmalarını, eşlerinin gözlerinin dışarıda kalmamaları için bunu yapmaları" gerektiğini vurgulardı.Ufak tefek işler için eşlerini şikayet etmemelerini, boşanmaya sebep olacak durumlardan eşlerin kesinlikle kaçınmalarını öğütlerdi.
Hafızası çok yerindeydi. Vefat ettiği güne kadar hafızasını hiç kaybetmedi. Yüzlerce mani bilirdi. Yüzlerce söz, yüzlerce fıkra.
Mahallemizde tüm olup bitenlerle ilgili müthiş analiz ve sentezleri olurdu. İnsanların iç dünyalarını tanımlar ve geçmişte ne yapıp ettiklerini ve sonuçta ne oldukları ile ilgili müthiş tespitlerde bulunurdu. Ayaklı bir kütüphaneydi.
İbadetlerini hiç ihmal etmez, küfür ve hakaret içerikli hiçbir söz kullanmazdı.
En çok kullandığı kelime “Mutluluk” kelimesi idi. Genç evlilere kesinlikle “Mutlu musunuz?” diye sorar ve kendinin mutlu ve huzurlu olduğunu çevresine hissettirirdi.
Sevmediklerinin yanında susar ve sevdiklerin yanında neşe saçardı.
Anne Bu bilgelik sana nerden geliyor dediğimde Annem; “Babandan geliyor, Baban hep okurdu ve ben de “ocak başında” dinlerdim.  Bize çok misafir gelirdi. Ben onlara hizmet ederken “Hep kulak misafiri” olurdum ve öğrenirdim. Babanın derviş arkadaşları bize çok gelirdi. Hoca arkadaşları da öyle” derdi. “Başkaları gibi baban bizi kısıtlamazdı. Eve hapsetmezdi. Düğüne bayrama gitmemize müsaade ederdi. Ben de sizleri öyle yetiştirdim” derdi.  
Benim dert ortağımdı ve yol arkadaşımdı. Rehberimdi ve canımın bir parçasıydı. Tarifi imkânsız ve doyulmayacak biriydi.
Ben O’nu çok seviyordum. O da beni çok seviyordu. Son ana kadar hep beni dinliyordu. Ben de O’nu hep dinliyordum.
Bunları yazarken hem çok üzülüyorum ve hem çok seviniyorum.
Seviniyorum. Böyle bir annem oldu ve ben O’nun dizinin dibinden hiç ayrılmadım. Hep yanında oldum O’nun.
Sarıldım öptüm. Hep dinledim O’nu ben  ve beni hep dinledi O.
“Bilge” idi, istifade ettim. Rehberlik etti. Yol gösterdi. Sadece anne değil öğretmenlik, hocalık yaptı.
Hiç bırakmadım O’nu. Beni bırakıncaya kadar bırakmadım Onu ben. Babamı da beni bırakıncaya kadar bırakmadım.
Çok dualarını aldım. Onlara da ben hep dua ettim ve ediyorum. Hem babamdan ve hem annemden onlar beni bırakıncaya kadar ayrılmadım.
İstemezdi emekli olmamı. Sakın olma derdi. İlginçtir; ben O’nun başında Ordu Araştırma Hastanesi’nde beklerken annemin vefatından tam iki dakika önce (iki dakika önce) emeklilik yazımın geldiğini eşim haber verdi İki dakika sonra da annem vefat etti. Vardır bir hikmeti. Sanki “emekli olduğumu duydu da vefat etti” gibi oldu. Tabi ki öyle değil.
Bunları yazarken de iki sebepten üzülüyorum.
Üzüntümün birinci sebebi hiç anne yüzü göremeyenler. Anneleri genç yaşta vefat edenler. Annesinden hiç istemedikleri halde ayrılanlar. Dağılan yuvalar ve bozulan aileler yüzünden yüreği yanan yürekler. Ana kuzuları. Analar ve kuzuları.
Bunları düşününce de annemden söz etmekten utanıyorum. 90 yıllık anneme kanamayan ben, annesiz hayat süren ve sürmek zorunda kalan tüm “Ana Kuzularına” teselli edecek söz  ya da ağlayacak yüz bulamıyorum. Allah onların sabırlarını artırsın. Anasızlık zor. Anneden uzak “Ana kuzuluğu” da zor.
Üzüntümün diğer nedeni ise,
Ana kıymeti bilmeyen nasipsizler. Baba kıymeti bilmeyen nasipsizler.
Küçük minnacık meseleleri büyütmeden “zararın neresinden dönülürse kardır” sözü doğrultusunda analarınızı, babalarınızı kaybetmeden O kutsal yüreğe dokunun. O dizlere kafanızı koyun. O mübarek yüreklerden nasiplenin. Onların dualarını ihmal etmeyin.
Bazı şeylerin geri dönüşü, telafisi olmuyor. Analar, babalar böyle. Analara, babalara küsülmez. Analara babalara kızılmaz. Yüce Rabbimiz “ÜF BİLE DEMEYİNİZ” buyurmaktadır.
Tecrübelerle sabittir ki,
Ana ve babadan nasipsizler ve duasızlar bu dünyada da öbür dünyada da hüsrandadır. Emin olun bu dünyada hiçbir işleri düzgün gitmeyeceği kesindir.
Biliyorum uzun yazdım.
Annem için çok kısa.
Yazarken yaşadığımı ve hissettiğimi “ana kuzuları” olarak her biriniz kesinlikle hissediyorsunuz.
Bütün kadınlarımızın ve annelerimizin ellerini hürmetle öpüyorum.
Annem  Fatma Akkaya bir yıl önce 09.06.2017 tarihinde  Cuma günü saat: 14:00’te dünya mekanından ASIL OLAN CENNET MAKAMINA uçtu. Rabbim makamını cennet eylesin. Sizlerden annem FATMA AKKAYA’ya ve tüm vefat etmiş annelere ÜÇ İHLAS VE BİR FATİHA OKUMANIZI TALEP EDİYORUM.
Nur içinde yat PAMUĞUM.

Oğlun: Bekir AKKAYA /09.06.2018 Cumartesi /KUMRU
********
******
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

MELEĞİM - PAMUK ANNEM FATMA AKKAYA CENNETE UÇALI BEŞ YIL OLDU /Bekir AKKAYA

Ordu Araştırma Hastanesi’nde Meleğim-Pamuk Annem aramızdan ayrılarak dünya mekânından asıl makamına göç edeli tam ÜÇ yıl oldu. 09.06.2017 Cuma Günü Saat :14,00’te yani bugün için vefat etmişti. Mekânı cennet olsun. Rabbim nur içerisinde peygamberimize komşu etsin.
            Bu vesile ile tüm annelerin ellerinden öpüyorum. Ve tüm annelerden hayatta olanlara mutlu ve huzurlu ömürler dilerken, vefat eden tüm annelere Allah’tan rahmetler diliyorum. Dünyada her nasıl halde yaşamış olurlarsa olsunlar sadece anne olmalarından kaynaklı Rabbim hepsini cenneti ile mükâfatlandırsın. 
            Beraber yürüdüğümüz bir gün aç kalmış yavru köpeği gören annem bana dönerek “O da bir ana kuzusu” diyerek hayvanı

Annem Fatma Akkaya ve...(2002)

Yıl : 2002
Soldan Sağa
Fatma Akkaya, Ahmet Ağır, Hüseyin Ağır ve Şemşi Ağır
Fotoğraf : Arif Ağır

****** ©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©©****** ---------------------- - Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ (BEKİR AKKAYA)'ya aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir.-

Annem Fatma Akkaya ve...(2002)

Yıl : 2002
Soldan Sağa
Fatma Akkaya, Ahmet Ağır, Hüseyin Ağır ve Şemşi Ağır
Fotoğraf : Arif Ağır

****** ©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©©****** ---------------------- - Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ (BEKİR AKKAYA)'ya aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir.-

Aliye Saygı ve Annem Fatma Akkaya İle Son Anlarımız (Allah Rahmet Eylesin)

İKİ DOST VE İKİ GÜZEL İNSAN İÇİN EVİMİZDE BİR ARADAYDIK. BİRİ ANNEM FATMA AKKAYA VE DİĞERİ İSE GÜZEL İNSAN ALİYE SAYGI. BU FOTOĞRAFLAR HER İKİSİNİN SON ZAMANLARI. MEKANLARI CENNET OLSUN. RUHLARINA FATİHALAR GÖNDERİYORUM. 
BEKİR AKKAYA/ 31.05.2019 /KUMRU

İKİ DOST VE İKİ GÜZEL İNSAN İÇİN EVİMİZDE BİR ARADAYDIK. BİRİ ANNEM FATMA AKKAYA VE DİĞERİ İSE GÜZEL İNSAN ALİYE SAYGI. BU FOTOĞRAFLAR HER İKİSİNİN SON ZAMANLARI. MEKANLARI CENNET OLSUN. RUHLARINA FATİHALAR GÖNDERİYORUM. BEKİR AKKAYA/ 31.05.2019 /KUMRU
****** ©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©©****** ---------------------- - Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ (BEKİR AKKAYA)'ya aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir.-