Bu içerikler Bekir Akkaya tarafından oluşturulmaktadır .İçeriklerin izinsiz ya da kaynak belirtilip link verilmeksizin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur.

9 Mayıs 2022

FIRINÖNÜ YAYLASI MESELESİ /Mehmet ARŞIN Yazısı

Fırınönü Yaylasını sanırım Fizmeliler, Kumrulular, Korganlılar, Niksarlılar bilirler.

1968-1969-1970 lerde Fırınönü Yaylasında, yayla sınırları yüzünden o günkü adıyla Sele, günümüzde ise Niksar ilçemizin Akgüney Köyü ile Fizmeliler arasında büyük olaylar yaşanmıştır.

Bu olaylara değinmeden önce Fizmelilerin Fırınönü Yaylasını nasıl sahiplendiklerine, buranın nasıl Fizmelilerin

Yaylası olduğuna bakalım.

Yaklaşık 150-200 sene önce Doğubeyazıttan bazı kalabalık aileler Fatsa, Korgan, Kumru istikametine göç ederler.

Bu ailelerden biri Efendioğulları biride Kahyaoğullarıdır. Maalesef diğer ailelerin isimlerini öğrenemedim.

Efendi oğulları kalabalık ve zengindirler. Binlerce küçük ve büyükbaş hayvanları vardır. Kahyaoğullarıyla birlikte Fizme Karapınar’a yerleşirler. Kahyaoğulları bir süre sonra Avluyanı ve Hemitli diye bilinen bölgelere yerleşir.

Efendioğulları devamlı artan hayvanlarını beslemek için geniş ve boş araziler arayışındadırlar. Bu amaçla yüzlerce hayvan ve çok sayıda çobanla yükseklere doğru yol alırlar. Birkaç çoban hayvanları otlatmak için, o zaman Niksarın Hosaf Köyüne ait olan Fırınönü Yaylasına kadar gelip, hayvanları yaymaya başlarlar. Birkaç Hosaflı ve çobanlar arasında çıkan tartışmada, çobanlardan biri öldürülür.

Olay duyulunca Halilefendioğullarından kalabalık bir gurup gelir.

Olayın zaptiyeye aksettirilmeden tatlıya bağlanması için Köyün ileri gelenleri, yayla topraklarının kan bedeli karşılığı olarak Halilefendioğullarına verilmesini teklif ederler. Anlaşma sağlanır, yaylanın artık yeni sahipleri vardır.

Halilefendiler zamanla komşularınında yaylaya çıkıp, küçük bir yayla evi yapmalarına, ekip dikmek için yer çevirmelerine ses çıkarmazlar. Komşular, komşunun komşuları, akrabalar,… derken Fırınönü Yaylası artık Fizmelilerin Yaylası olmuştur.

Ve yayla mevsiminde Karapınardan, Afulludan, Keşlikten, Çakıllıdan, Ezetliden, Avluyanından,… gidenlerle yaylada yaklaşık 200 hane oluşmuştur.

Fırınönü Yaylası Niksarın Akgüney (Sele) Köyüyle komşudur. Sınırı bazen bir dere, bazen bir tepe belirler.

Uzun süre huzurlu yayla mevsimleri yaşanır.

Taaki 1968 veya 1969 lara kadar.

Seleli komşular kendilerine ait olduğunu söyledikleri bazı bölgelere yulaf ekmeye başlarlar. Bazı fizmelilerde bu ekilen yerleri özel olarak çiğnemeye giderler. Gerginlik her geçen gün artmaktadır.

Bir gün Seleliler tarafından korkutma amaçlı silahlı saldırı yapılır. Tabii bunu duyan Fizmeliler durur mu?

Yapılan silah atışına karşılık yüzlerce mermi atılır. Selelilerin iddiaya göre Fizmelilerin topraklarına yaptıkları 11-12 ev içindeki eşyalarla birlikte yakılır, yıkılır. Tarlalar düz edilir.

Fizmede olayı duyan, tüfeğini, tabancasını, baltasını kapan Yaylaya akın etmiştir. Olay resmi makamlara iletilmiştir.

Ordu ve Tokat illeri Vali yardımcıları, Kumru ve Niksar Kaymakamları ve yetkili ilçe mülki amirleriyle köy Muhtarları bu yayla husumetini ortadan kaldırmak için Fırınönü Yaylasında buluşurlar.

Askeri haritaya göre Fırınönü Niksar sınırları içindedir. Fakat Fizmelilerin iddiası, o toprakların kan bedeli karşılığı Fizmelilere çok uzun yıllar önce bırakıldığıdır.

Seleliler başka köylerdende yaşlı ve toplum önderi kişileride şahitlik yapmaları için getirmiştir.

Kim olduğunu hatırlayamadım şimdi, ama Niksar civarının sayılı kişilerinden biride seleliler adına şahitlik yapmaktadır.

Fizmelilere verilen toprağın sınırının Keltepede bittiğini söyler.

O zaman Fizme muhtarı merhum Kazım Başlık’tır.

Yaylanın çevresinde tepe çoktur. Keltepe, Kargatepesi,…gibi.

Muhtar Kazım söz ister, derki “ bu Seleliler adına konuşan kişi yalan söylüyor, hiç bi şey bilmiyor. Mademki sınır Keltepeymiş, bize Keltepeyi göstersin. Böyle bir atak beklemeyen şahit donup kalmıştır.

Tabii Mülki amirler kendi aralarında durumu tatlıya bağlayıp, bir daha taşkınlıklar yapılmaması, ilk belirlenen sınırlara saygı duyulması konusunda halkı uyarmışlardır.

Tabii hepsini anlatmadığımız veya tam olarak öğrenemediğimiz bir çok yayla meselesinde muhtar Kazım Başlık başroldedir.

Mayıs 1970 te muhtar Kazım maalesef bir cinayet sonucu vefat eder. Bunu duyan seleliler, yaylayı ellerinden alan adam diye gördükleri Kazım Başlık’ın vefatına sevinmişlerdir. Ve bir süre sonra ufak tefek sürtüşmeler tekrar başlar.

1970 in yaz aylarından biriydi. Bende Halam Hatice Kahyaoğlu ile yaylaya gitmiştim. Yine Niksar ve Kumru heyetleri toplanacakmış yaylada.

Fizmede kimse kalmamıştı sanki her yer insanlarla doluydu. Sanki Türk-Yunan, Osmanlı-Rus Savaşına gider gibi gelmişti herkes.

Bu gerginliğin hiçte iyi olmadığını, ciddi olayların çıkabileceğini hesap eden yetkililer. Bu durumu muhtarlara köylerin ileri gelenlerine öncelikle anlatmışlardır.

Çok şükür, maddi hasarlar haricinde yürek yakan bir olay olmadan, yayla meselesi eskimiştir.

İşin güzel olan tarafı, o zamanlar birbirlerini düşman gibi gören insanlar, eğitim seviyesin artmasıyla bugün aynı ortamlarda buluşup, sohbet ediyor, eğleniyorlar.

Bu Memleket hepimizin, uğrunda dedelerimizin can verdiği topraklar için, birbirimizi üzmek bile ayıptır, günahtır.

Bu konu hakkında bilgilerini aktaran kişilere çok teşekkür ediyorum.

Mehmet Arşın /10.05.2022/ https://www.facebook.com/Fizme-com-287118448162331/ALMANYA

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

FIRINÖNÜ YAYLASI MESELESİ /Mehmet ARŞIN Yazısı

Fırınönü Yaylasını sanırım Fizmeliler, Kumrulular, Korganlılar, Niksarlılar bilirler.

1968-1969-1970 lerde Fırınönü Yaylasında, yayla sınırları yüzünden o günkü adıyla Sele, günümüzde ise Niksar ilçemizin Akgüney Köyü ile Fizmeliler arasında büyük olaylar yaşanmıştır.

Bu olaylara değinmeden önce Fizmelilerin Fırınönü Yaylasını nasıl sahiplendiklerine, buranın nasıl Fizmelilerin

İNŞAAT İŞÇİLİĞİ VE DESTANI/ İmam Hatipli’nin Not Defteri -10 / Bekir AKKAYA

Fındık toplamak yani bizim buralarda amelelik yapmak için ilk işe gidişim 1975 yılında oldu. Giresun-Bulancak’ın bir köyünde 1975 yılında tam bir ay fındık ameleliği yaptım. Gidenlerin çok iyi bildiği çok ilginç ve yorucu bir fındık toplama deneyimi oldu benim için.

Ortaokul ve lise yıllarımda yaz tatilimin büyük bir kısmını çalışmakla değerlendiriyordum. Bu yıldan sonra her yıl fındık mevsiminden sonra çok sayıda Kumru dışında fındık toplamaya

gittim.

Kısa süren fındık ameleliğinden sonra ise büyük şehirlerde daha uzun bir zaman çalışmak için gurbette inşaat işçiliğine gidiyordum. İlk inşaata gidişim ise 1977 yılında Ankara - Demetevler oldu. 1977 yılından sonra her yıl inşaata gitmeye başladım. Bu inşaat işçiliğim okul yıllarım bitip göreve başlayıncaya kadar devam etti.

1977 yılında ilk inşaat deneyimim Ankara’da gerçekleşti. Bir ay süre çalıştığım Ankara’da epey para kazandım ve hayatımın en çok parasını gördüm. Hemen belirteyim, burada benim patronluğumu iki kişi yaptı. Bana bu iki patronumun çok büyük yardımları dokundu. Geçen ay Kumru’da talihsiz mermer düşme sonucu vefat eden Salih Dikili Ağabeyimle yine Duman Köyünden Necati Ağabeyler benim patronlarımdı. Kendilerinden çok hoşgörü ve yardımlar gördüm. İnşaatta çok acemi olduğum halde beni hep korudular.                                                    

  Daha sonraki yıllarda bugüne kadar onlarla hep görüştüm ve onlara her gördüğümde kendilerine teşekkür ettim. Salih Dikili Ağabeyime Allah rahmet etsin dualarımı iletirken Necati Ağabeye de buradan sonsuz selamlarımı iletiyorum.

Yine Duman Köyünden Abdurrahim’i, Musa Ağabeyiyi, İsa Ağabeyi, Vefat Eden Celal Ağabeyi ve oğlu Resulü ve Faruk arkadaşımı bu zamanda tanıdım. Bunlarla hala görüşür o günleri güzellikle anarız. Hatta Demetevler üçüncü Cadde de kaldığımız kovuşta “O güzel Aşkımıza” Türküsü yüzünden Faruk’la kavgamız ve bizi hiç ayırmadan izleyen Abdurrahim muhabetini hiç unutamam. Yine aynı kavgadan sonra gecenin iksinde Salih Ağabeyle Necati Ağabeyin Faruk’u kovuştan uzaklaştırmalarını bugün Farukla birlikte gülerek anlatırız. Benim için bu inşaat çalışması ilginç hatıralar barındırıyor. İlk Ankara’yı karış karış gezişimde yine bu yıl gerçekleşmişti.

Daha sonrada çok sayıda uzak vilayetlere inşaatta çalışmaya gittim. Ancak benim için Ankara – Demetevlerdeki ilk çalışmam gücümün de yetmemesi nedeniyle hayli zor olmuştu. İnşaat işçiliği bana çok zor gelmişti.

Bilenlerin bildiği gibi o yıllarda “Destan” denilen şiirler sokakta bir teyp eşliğinde satılır “anneler-babalar” nağmeleri sokakları doldururdu. Bir ölüm ya da garip olaylar destana dönüştürülür ve sokakta güzel bir makamla okunurdu. Alınan destanlar köylerde özellikle kadınların kalabalık olduğu yerlerde sesli olarak destan satanlar gibi okunurdu. Herkesin evinde onlarca destanı mevcuttu. Destan okumak bir marifet sayılırdı. İyi bir destan okumak için iyi bir ses ve iyi bir makam bilmek gerektirirdi. Öğünmek gibi olmasın ama ben o yıllarda aranan bir destan okuyucusu idim. Gözyaşları içerisinde günde bir destanı 20-30 kez okuduğum olurdu.

İşte bu nedenle olsa gerek, ben her karşılaştığım durumu destan yazarak anlatmaya çalışıyordum. Yazdığım destanlarda o yıllarda bayağı kabul görüyordu. Şu anda elimde o günlerde  25-30 kuruşlarla aldığım destanlar mevcut.

 Şimdi ise sizlere Ankara – Demetevlerde inşaatta çalışırken yazdığım destanı paylaşmak istiyorum. Buyurun birlikte okuyalım…

ANKARA-DEMETEVLERDE İNŞATTA (GALIP İŞİNDE) ÇALIŞTIĞIM ZAMAN YAZMIŞ OLDUĞUM VE BÜTÜN İNŞAAT İŞÇİLERİNİN YAŞANTISINI KENDİ BİR AYLIK İNŞAAT YAŞANTIMDA ANLATAN DESTANIM (1977)

İNŞAAT DESTANI

 

Ben kalıp işçisi dert dile geldi.
Dertlerim birikti işte bu sergi
Her gelen geçenler halimi sordu
İşte anlatıyom dinlemek ister.
 
Sabah saat sekiz aldım keseri
İnşaat işi bu çalışmak ister.
Başka iş çok kolay, zor değil serseri
Her işi önceden denemek ister.
 
Elimde keserim belimde çivi
Üç gün durmak ile özledim evi
Bir kilo geliyor, gömleğin kiri
Boş zaman bulup ta yıkamak ister.
 
Çalışmak zor değil, inşaat zordur.
Kereste çok fazla ismi de boldur.
Bunların en başı meşhur beşondur.
İleri geriye taşımak ister.
 
Kısa tahta ise ismi kılapa
İşçiyim, Bekirim soyadım Apa.
Yüksektir inşaat, en yüksek kata.
Kılapa, beşonu taşımak ister.
 
Burası Ankara Demetevlerdir.
İşçisi kan ağlar keyfte beylerdir.
Sıcak ter döktürür beni ağlatır.
Bu gibi anlarda sabretmek ister.
 
Öğünlük belimde keser elimde
Çivi çakmaktayım tahta önümde
Beşonu, onbeşi hem de yanımda.
Çiviyi çakmaya izan el ister.
 
Kalıp işi Kalıp kelepçek vardır.
Mayası var, kiriş, kanadı kaldır.
Keresteler çoktur hem de ağırdır.
Kaldırmak için de çok kuvvet ister.
 
Paslandım kirlendim, çivi kiri bu,
Şu beyaz bir günde simsiyah oldu.
Yattığım yerler çöplerle doldu.
Odayla samanlığı tanımak ister.
 
Tahtalar ağırdır çakması zordur.
Acemiysen eğer, ikaz da boldur.
Çiviyi çakması acemiye zordur.
Tez öğrenmek için çok dikkat ister.
 
İşçiye namaz yok oldum beynamaz.
Bu böyle giderse namaz kılınmaz.
Saat on ikidir, göz uyku tutmaz.
Çalışmak içinde dinlenmek ister.
 
Yataklar perişan ahırdır sanki.
Çektiklerim bana veriyor sancı.
Her yerimiz yırtık modadır sanki.
Bu modadan kalıpçı kurtulmak ister.
 
Tahtalar çividir batar ayağa.
Keser sapı veya koşun dayağa.
Almıştır eline başlar vurmaya.
Gezer iken yavaş ve dikkat ister.

Sabah er kalkılır, gözler şişmiştir.
Ne ekmek bulunur, ne de yemek pişmiştir.
Yüzler yıkanacak suda bitmiştir.
Az buçuk yüzü de yıkamak ister.
 
Her şey para burda su da paradır.
Su bulunmaz bazen bizi aratır.
Her gün bize tam elli lira harcatır.
Para için çokça çalışmak ister.
 
Ekmek, helva tahta üstünde yenir.
Tek helvaya öğle yemeği denir.
Bilmeyenler bizi keyiftedir sanır.
Bilmek için inşaata çalışmak ister.
 
İşçilerin derdi çok, anlatmakla bitmez.
Yazılsa deftere kalemler yetmez.
İşçiler gariptir, zenginler bakmaz.
Söz çok uzar burda kemeyi ister.
Bekir Apa (Akkaya)/Ankara/Demetevler/26.06.1977

BİR TEŞEKKÜR

BİR AÇIKLAMA

Sizlerle paylaşmaya çalıştığım yazılardan Kur’an-ı Kerimle ilgili üç bölümlük yazıda Peygamberimizin ve eşinin mübarek isimlerinin bazılarında (SAV) ve (Hz.) ifadeleri kullanılmadan yazılmıştır. Bunun nedeni;   yazılar kaynaklarından aynen alınarak kullanılmasından dolayıdır.

Bu konuda bizi uyaran değerli dostum Öğretmen Dursun Kum’a teşekkür ediyorum.

Bekir AKKAYA/ Haziran – 2012/ KUMRU DESTAN GAZETESİ
.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

İNŞAAT İŞÇİLİĞİ VE DESTANI/ İmam Hatipli’nin Not Defteri -10 / Bekir AKKAYA

Fındık toplamak yani bizim buralarda amelelik yapmak için ilk işe gidişim 1975 yılında oldu. Giresun-Bulancak’ın bir köyünde 1975 yılında tam bir ay fındık ameleliği yaptım. Gidenlerin çok iyi bildiği çok ilginç ve yorucu bir fındık toplama deneyimi oldu benim için.

Ortaokul ve lise yıllarımda yaz tatilimin büyük bir kısmını çalışmakla değerlendiriyordum. Bu yıldan sonra her yıl fındık mevsiminden sonra çok sayıda Kumru dışında fındık toplamaya

İslam Bekir Akkaya'nın Neresinde/ Şiir / Haşmet UZAR

Hacı bilmez hoca bilmez
Beş vakit namazın kılmaz
Ramazanda orucun tutmaz
İslam hocanın neresinde
 -----------

Saltanatı yok halifesi yok
Kara çarşafı yok sesi yok
Yalan demez fesi yok
İslam hocanın neresinde
 ----------


Bilmez nedir ehli sünnet
Haşır nedir nedir kıyamet
Herkese biraz cennet
İslam hocanın neresinde
 ---------
Avrupalı bezin rakçı sazın
Kısa don giyer kızın
Doğruyu sizde yazın
İslam hocanın neresinde
 ---------
Bir yüzün Türk bir yüzün Arap
Bir içersin zemzem bir içersin şarap
Ne mescit gördün nede mihrap
İslam hocanın neresinde
 ---------
Düşkün sokakta dilenir
Azgın kabararak dolanır
Hocam davetlerde yalanır
İslam hocanın neresinde
 ---------
İyiye iyi demez kötüye kötü
Pisliği örtecek hangi örtü
Analamaktan tüylendi sırtı
İslam hocanın neresinde
 ---------
Küskün durur cünüp dolaşır
Ağzı dili yalana bulaşır
Hangi duası yaratana ulaşır
İslam hocanın neresinde
 ----------
Uzatmayalım gazeli keselim sözü
Sam amcanın dönmüş gözü
Kanla beslenir namussuz özü
İslam dünyanın neresinde
 ----------
Ev demedi hane demedi
Fakir fukara ekmek yemedi
İslam’ın boynunda CONİ kemendi
İslam dünyanın nesrinde
 
Haşmet UZAR /2008 /KUMRU TV İNTERNET SİTESİ
 
Not :  kalıp Gazi METİN’den alınıp düzenlenmiştir

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

İslam Bekir Akkaya'nın Neresinde/ Şiir / Haşmet UZAR

Hacı bilmez hoca bilmez
Beş vakit namazın kılmaz
Ramazanda orucun tutmaz
İslam hocanın neresinde
 -----------

Saltanatı yok halifesi yok
Kara çarşafı yok sesi yok
Yalan demez fesi yok
İslam hocanın neresinde
 ----------

Adamlar Yalamakla Yol Alıyor Kardeşim! / Bekir AKKAYA

Bir şeye inanılmıyor olması, o şeyin  yok olmasına neden olmaz.

            Her zaman ifade ettiğim gibi İlke ve duruş noktasında bir tutarlığı bulunmayanlar, rüzgarın önünde bir yaprak gibi rüzgarın yönüne göre ilke ve duruş sergilerler. Rüzgarın adını dahi bilmeden hayatlarının her alanını ilkesiz ve duruşsuz olarak bitirirler.

            Biri çıkar bilerek kendince seviyeli dalga dubara muhabbetiyle "Bekir Hoca herkesi çennete sokacak" ifadesinin ardından "cennet" kelimesini bile "İslam Hususu" kelimesi ile sınırlayarak "bundan kelli" kelimeleri ile muhabbet ortamı hazırlarlar.

            Kelime ve kavramları sokak diliyle ifade

etmeye çalışarak "cennet"i, cennet “abu” mesafesine dönüştürerek "uzay araçları" ifadesini de kullanarak bizim bu yazıları neden yazdığımıza dair çeşitli senaryoları akla getirirler. Akıllarınca alay ederek seviyeyi düşürme gayreti içerisine sokarlar. Kendi seviyelerine bizleri çekmeye çalışırlar.

            Öte taraftan bir başkası da işi kendi kibrine ve heyheylerine ve dahi kişiliğine saldırı olarak görüp, gördüğü ve yediği fırçaları düşünerek kendini "cennet anahtarının sahibi" düşüncesiyle hoca-öğrenci kalıbı ile ilim ve bilim adamlığına soyonur. Kaş-göz hareketleri ile fısıltılı odaklar beslemesi ahlakıyla ilim ve irfan dağıtır. Suni ortamların beslemesi ile  "fısıltılı ve karanlıklarda oluşturulan örtülü ilişkiler sonucu geldiği yerlerin ve aldığı hak edilmemiş ürünleri ile üzerine vazife olmayan konularda ahkâm keser.

"Müfessir ayakları ile, adı ve sanı bilinmez  uyduruk isimlerle basit bir muhabbetin bile içine etmeyi ihmal etmezler. Aynı pozisyonun adamları, güçlü gördüklerine ise kendilerinin tüm çıkıntılarını göstererek bir yer edinmeye çalışırlar. Bırak  duruş ortaya koymayı" geç yiğidim geç" mantığı ile yaşanması mümkün olmayan hayatı gerçek gibi algılatmaya çalışırlar.

            Psikolojik bir hastalığın nedenidir isimsiz yazılar yazma gayreti. Ortaya çıksalar " kabak gibi " ayıplı uzantıları ortaya çıkacağını onlarda bilirler. Gizlilikte keramet aramaları " kerametsizliklerindendir."

            İnternetin çıkması ile buldukları deliklerden yazı ve yorum yazarak kendilerini tatmin etmeye çalışırlar. Desteksiz ifadelerle bu toplumun önde tuttuklarının yanında yer bulma görüntüsü vermeye gayret gösterirler. Bir noktada özentidir. Çocuklar için bir geçiş dönemi, yetişkinler için ise tedavisi zor bir hastalık.

            Psikolojik hastalıklarda en önemli husus hastanın hastalığını kabul etmesi durumudur. Eğer hasta bir problemin olduğunu kabul ederse tedavide mümkündür.

            Eğer hasta bütün olumsuz durumlarını gerçek gibi algılayıp, hasta olmadığını düşünüyor ise doktor ‘un bu durumda yapabileceği pek bir şey yoktur.

            Kalıbının adamı olmayanların en büyük özelliği, gerçeğe yakınlaştığınızda rahatsız olmalarıdır. Kesinlikle kendileri ile yüzleşmek istemezler. Deli olmayana "deli" denilmesi pek anlam ifade etmez ama, az buçuk delilik emaresi bulunana, bırak "deli" kelimesini bu kelimeyi çağrıştıracak bir kelimeyi bile kullanmanız ortalığı birbirine katması için yeterli bir nedendir.

            Tepki aslında gerçekle eş değerde bir kelimedir. Gerçeğe yaklaştıkça tepkiler artar. Hayal ise keyif verir ve gerçeği örter. Bu hal ise gerçekle karşı karşıya gelene kadar devam eder.

            Bilinen bir durum ise şudur. Tepkinin en gerçek nedenini tepki gösteren bilir.

            Dünyada gelişmişliğinde, bilgi ve birikiminde bir ölçüsü mevcuttur. Ruhsal dünya içinde bu ölçü pek değişmez. İlimde derinlik "alim" olunmasına, zulümde derinlik " zalim" olunmasına vesile olur. Her gördüğünün şöhretine sulanma ve her uzun ağacın dibinde fotoğraf çektirme somut veya soyut düşüncede anlamsız ve boş olarak bir derinlik oluşturmaz.

            Kişilik ölçümü için, kolay soru, kolay cevap. Gerisi fasa-fiso...

            Paran var mı? –Yok. Malın Var mı?- Yok. Namın var mı? – Yok. Makamın var mı? – Yok. İlmin var mı? – Yok. Manevi Derinliğin var mı? –Yok. Bir ilken var mı? – Yok. Belirgin bir zekan var mı? – Yok. Herkesin dikkatıni çekecek ve seni ön plana çıkartacak bir meziyetin var mı? – Yok. Bir buluşun ya da bir icadın var mı? – Yok. Payandasız ve alavere –dalavere dışında hak ettiğin bir birikimin var mı? – Yok. Uzun vadeli ve hayata geçirmek istediğin bir planın ya da bir projen var mı? – Yok.

            Bütün bu yokluklarda hala kendine bir yer edinme gayreti boşuna bir çabadır. Bu tür olanların en iyi davranış biçimi sabahleyin kendini sokağa atarak önüne çıkacak kısmetlerle idare etmesi olacaktır. Amaçsız sokak dolaşmaları bir risk olsa da, kısmette umulandan büyük bir dilim çıkması da bir ihtimal dâhilindedir. Soyut ve somut kahramanlık ise risk almakta değil, yukarıdaki yokları "var"a  dönüştürmekle mümkündür.

            Buluşmak ümidiyle.

            Bekir AKKAYA/27 Ocak 2008 /KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............

Adamlar Yalamakla Yol Alıyor Kardeşim! / Bekir AKKAYA

Bir şeye inanılmıyor olması, o şeyin  yok olmasına neden olmaz.

            Her zaman ifade ettiğim gibi İlke ve duruş noktasında bir tutarlığı bulunmayanlar, rüzgarın önünde bir yaprak gibi rüzgarın yönüne göre ilke ve duruş sergilerler. Rüzgarın adını dahi bilmeden hayatlarının her alanını ilkesiz ve duruşsuz olarak bitirirler.

            Biri çıkar bilerek kendince seviyeli dalga dubara muhabbetiyle "Bekir Hoca herkesi çennete sokacak" ifadesinin ardından "cennet" kelimesini bile "İslam Hususu" kelimesi ile sınırlayarak "bundan kelli" kelimeleri ile muhabbet ortamı hazırlarlar.

            Kelime ve kavramları sokak diliyle ifade

Olduğun Gibi /Adem Şahin

        Sevmek, sevilmek ve kabul görmek insanın temel ihtiyaçlarındandır. Herkes diğer insanların beğenisini ve takdirini  toplamak için üstü kapalı da olsa bir gayret içindedir. Öyle ki, sokağa çıkarken dönüp aynaya bakmak bile bunun en basit göstergesidir.

             Toplumsal hayatta bir yer edinmek için kimse bizi sınava tutmaz. Ya da insanlar birine belli bir  değer vereceği zaman onun karnesine bakmaz. İnsanlar üzerinde etki yapmanın değişik yolları vardır ve izlediğiniz yol sizin için insanların düşüncelerinin

toplamı karşıdan görünen kişiliğinizi belirler. Bu ortalama bir değerdir. Çünkü kabaca iyi ve kötü hasletlerin aritmetik ortalaması alınır. Buna da günümüzde izlenim deniyor.

               Ancak bazı insanlar toplumda ya, hak ettiğinin üstünde ya da hak ettiğinin altında değerlendirilebilirler. İşte burada toplumsal bir değerlendirme krizi söz konusudur. Bana göre bunun  en önemli iki sebebinden birincisi; Kişinin kendinden kaynaklanan sorun. Yani kişi ‘Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğündün gibi ol’ düsturuna ters hareket ettiği için değerlendireni aldatma yolunu seçmiştir ki, buna halk arasında iki yüzlülük biraz daha yumuşak  tabirle riyakârlık diyoruz. Dini öğretilere göre ise münafıklığa kadar dayanan bir anlam derinliği de mevcut.

              Diğeri ise değerlendirenden kaynaklanan sorundur. Bu da insanların kendi düşüncesine yakın insanların nefsine daha hoş görünmesi, insanların değerlendirme sırasındaki objektifliğini kaybetmesine sebep oluyor.- Bana benzerse iyi, benzemezse kötü- gibi düz bir mantık insanı hataya itebiliyor. Bunun neticesinde de şucu bucu gibi sıfatlar isimlerimizin başına gelebiliyor

              En büyük eksiğimiz galiba insanları olduğu kabul edememek. İnsanları olduğu gibi kabul edip ilişkilerimizi de bu ölçüye göre sınırlandırmadığımız ve  önyargımız yerini hoşgörüye bırakmadığı  takdirde, sosyal ilişkilerimizde hatalar yapmamız kaçınılmazdır.        

              Bize de   Önyargılardan uzak ,herkesin hakkettiği değeri bulabildiği bir dünya dilemek kalıyor…..

            Adem Şahin /12 Kasım 2008 /

.................... © Bekir Akkaya Blogspot Copyright 1999 ©.............