8 Aralık 2007

İsimsiz Müfessire Son Cevap!/ Bekir AKKAYA

Geçen hafta , uzun bir mesajla ilgili görüşlerimi belirtmiştim. “Hayırdır İnşallah” yazısı üzerine bir müfessir efendi “haset” kelimesine takılmış ve hasetle ilgili ne kadar ayet varsa bir bir sıralamış desteksiz bir şekilde ayetleri tefsire kalkışmıştı. Önceki yazımda ben bu müfessir efendiye göndermelerde bulunmuş, kendilerine yararlı olur düşüncesi ile bazı çelişkililerini ve açık hatalarını belirtmeye çalışmıştım. İlk yazıdaki çelişkileri bu hafta bitirmeye çalışacağımı da yazımın sonunda ifade etmiştim. Yine eynı mantık ve büyük ihtimal resmi bir ip numarası ile müfessir efendi on sayfalık bir yazıyı bir kitaptan aynen alarak, kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle göndermeyi sürdürmüştür. Öncekinden farklı bu kez kulağını çeken prof’un adını kaynak olarak belirtmiş, güya ikazımızı yerine getirmiştir. Müfessir Efendi hala uykudan uyanmamış olsa da, bu tür yazıların binlercesinin bir “tık”kadar internet ortamında herkese yakın olduğunun hala farkında değildir. Kim bilir belki de ilerde bana araklayarak gönderdiği yazıları “ben eser yazdım” diyerek
aylık ve yıllık hesabına kayıt etmeyi de düşünmüş olabilir.
Önceki yazımda belirtmiştim. İnandırıcılığı kalmayanlar sözlerini “kabul görmüş insanların sözleri ile desteklemesi” bir alışkanlıktır. Son gönderdiği yazıda müfessir efendi bir prof’un yazısını göndermiş. Ben arzu ederdim ki, kendi görüşünü ortaya koysun. Prof’un adını yazacağına kendi adını yazsın. Bu durumu ile kendinin hiçbir hükmü yok. Yine kendinden
yola çıkarak “ bir şeyin inandırıcı olması gerekirse, sonradan takılan bir bağlantısı olmalı.” Ona göre aslar var, üsler var. ağabeyler var, dayılar var. Proflar var, doclar var. A bire müfessir efendi! sen nerdesin? Büyük ihtimal şu cevabı verecek :-“Araziye uygun hareket ediyor ve durumdan vazife çıkarıyorum” der. Bu durumda bizden yana söz yok. Var ama “karşıda tık yok!” Bu durum karlı ve kazandırır mı? Görüntüde şimdilik belki de kazandırıyor.

Müfessir Efendi’nin mübarek ve üstadı azam diye lanse ettiklerini ben kabul etmek zorunda değilim. Üstelik bir profla da yaz gelmez. Uzmanlık- muzmanlık ayakları da bizi aşar. Üstelik bizler bürokratları bol olan toprağın çocuklarıyız(!) yani Fizmeliyiz. “

İmam-ı Azam’ın “Hümürricalü nahnürrical” yani “ Onlar adamsa ben de adamım” sözünü söyleme hakkı herkesin vardır. Bugün için âlim geçinerek hava yapanların “İlmihal” bilgilerine de kimsenin ihtiyacı yoktur. Şunu bu müfessir efendi bilsin ki, bizim buralarda “mızraklı”yı ezberlemeyene, karabaş tecvidi bilmeyene kız bile verilmez. Bunları bilmek içinde “kocaman” üniversiteleri bitirmeye hiç gerek yoktur.

Uzmanım –muzmanım havaları ile on sayfa cevap göndereceksiniz, sataşma haricinde onun bunun kitabını aynen yazacaksınız, üstelik bir kaynak bile bildirtmeyeceksiniz. Üstüne üstlük bir “haset” kelimesini bir türlü izah edip açıklayamayacaksınız. Bire müfessir efendi sana hiç ödev yapmayı ya da kompozisyon yazmasını da mı öğretmediler? Desene “ öğrettiler ama bizde o kafa nerde?” Üstelik ilgili ip numarası da bu tür mesajlara yönelik hizmet vermemektedir.

İstılah- ı Fıkhıyye Kamusu diyecektim ama “o da ne?” diyeceğini düşündüm ve vaz geçtim. “Lügat” dersem o da şüpheli. O zaman şöyle diyeyim. Sözlük var ya işte o. Onu alsaydın eline de sonra kelimenin aslını bir araştırsaydın ya? Sonra giriş, gelişme ve sonuç. Sonra da arakladıklarının kaynağını belirteceksin. Mesela zorlandığın konuya şöyle girseydin.

Fesat : Bozukluk, bozuk şeyin hali, çürüklük, yolsuzluk, karışıklık, nifak, anlamlarına geliyor. Mesela Fesad-ı dimağ : Beyin bozukluğu anlamına gelirken, Fesad-ı ahlak ise bozuk ahlak anlamlarına geliyor. Lügatlarda Fesatçı ise fesat karıştıran, karıştırıcı, nifakçı, iş bozan ve münafık anlamlarına gelmektedir.

Ayni lügatlerde Haset ise başkasının nimet ve faziletini çekemeyip bunların yok olmasını arzu etme, kıskanma : Haset etme olarak tarif edilmektedir.

Belki kafan karışır diye Istılahı Fıkhıyye Kamusu’ndan almadım. Hayat Yayınları-Büyük Türkçe Sözlüğünün ilgili maddesini aynen yazdım.

“Bizim oğlan Bina okur, Döner döner bi da okur”

Ben Sevgili Osman Yılmaz’ın ikazı doğrultusunda, bu konuya tekrar dönmek niyetinde değilim.

Buluşmak ümidiyle…25.03.2006/BEKİR AKKAYA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...