Hz. Peygamber
mü’minleri, yani Allah’a inanan ve güvenen insanları, çeşitli vesilelerle tarif
eder. Bununla aynı zamanda, İslâm’ın yetiştirmek istediği insan tipinin özelliğine
de vurgu yapar.
İşte bunlardan bir
kaçı…
Hz. Peygamber diyor
ki:
-Bir mü’min
için başka bir mü’min, birbirini perçinleyen duvar gibidir.[1]
Buna göre mü’minler,
yıkılıp dağılmamak
için, duvarı meydana getiren malzemelerin birbirleriyle
kaynaşması gibi kaynaşıp birbirini destekleyecekler.
Bir defasında da
şöyle bir açıklama yapar:
-Mü’minler
birbirlerini sevme, birbirlerine acıma ve şefkat hususunda, tek bir vücuda
benzer. Bu vücudun organlarından birinin başı derde girerse, diğer organların
gözüne asla uyku girmez. Hepsi birden sürekli olarak birbirlerini yardıma
çağırır.[2]
Yine aynı anlama
gelen şu sözleri de dikkat çekicidir:
-Müslümanlar (Allah’ın ve Peygamber’in sözü karşısında boynu
kıldan ince olanlar) tek bir kişi gibidir. Gözü ağrısa bütün vücudu ağrır.
Başı ağrıdığında da yine bütün vücudu hasta demektir.
Hz. Peygamber’in bu
sözleri çerçevesinde günümüz Müslümanları üzerinde biraz düşünecek olursak…
Öncelikle bazı
soruları sormamız şart…
-Bu Müslümanların
başı, elleri ayakları ve bacakları nerede? Beyinlerini kime teslim etmişler? Sinir
sistemleri nasıl çalışıyor? Ağızlarının söylediklerini kulakları duyuyor mu? Kalpleri
tekliyor mu? Nabzı kaç atıyor? Nasıl nefes alıyor? Neleri nasıl yiyor ve
sindiriyor? Atıkları ne yapıyor?
-Birinin başına bir
sıkıntı geldiğinde, uykusu kaçıyor mu; yoksa “El başında, dağ başında…”
anlayışıyla kafayı vurup uyumaya mı çalışıyor?
Duygularını,
korkularını, ümitlerini, çaresizliklerini, birbirlerinin gözlerini nasıl oymaya
çalıştıklarını, bilmem sormaya gerek var mı?
Bu soruları daha da
çoğaltmak mümkün…
Ama durum onu
gösteriyor ki, İslâm dünyası tek bir vücut olma özelliğini nerdeyse kaybetmiş
durumda… Bunu tedavi edecek hünerli ve sabırlı hekimlere ihtiyaç var…
Ne diyorlar?
-Çıkmadık canda
ümit vardır!
Bize öyle geliyor
ki, Müslümanlar öncelikle bir insan vücudunun sağlıklı olarak çalışma
mantığını bir şekilde öğrenip kavramalı. Toplum düzenlemesini de bu
anlayışla yapmalı.
Eğitim üzerinde
yetkili olanlara, bu işi meslek haline getirenlere, ailelere ve medyaya bu
konuda çok iş düşmektedir. Çünkü mesele varlık yokluk meselesidir…
Kendine gelme ve
diriliş ancak bu şekilde mümkün olur… Aksi takdirde, sırada leşten pay almak
isteyen pek çok canavar sürüsü var…
Bu tehlike hala
görülmüyorsa, yapacak bir şey yok!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...