Sözleri parlatan, cazibeli kılan, şiire anlam, yazıya tat veren kelimeler değil düşüncelerdir. Düşüncelerle kelimeler rahat edecekleri bağlamı bulabilirler, o bağlamda anlam kazanırlar. Kelimeler anlam dünyamızda düşüncelerle yer edinir, yol bulur, yola gelirler. Kelime ve kavramlar düşünce dünyamızı üzerine inşa edeceğimiz binaların tuğlaları, düşünceler ise adeta kelimelerin anlam kazandığı, yerini bulup rahata erdiği korunaklı sığınaklardır. Kelimeleri tıpkı saçılmış inci taneleri gibi düşünce ambalajına dönüştürmek filozof ruhlu, entelektüel derinlikli adamların işidir. Dahası kelimelerin farklı anlamlarını harmanlayarak bir düşünceyi derli toplu sunmak, savunmak dar kalıplarını kırmış, dar düşünce mağarasını terk etmiş özgür ruhlu adamlara has bir durumdur.
Herhangi bir mimarın veya herhangi bir ustanın taşı yontup ortaya
bir şaheser çıkardığı gibi özgür ruhlu ve dinamik akıl sahibi bilge kişiler de herhangi bir mesajı, herhangi bir düşünceyi kelime ve kavramları kullanıp sanatsal bir yapıt ortaya koyarak kelimeleri özgün düşüncelerin köleleri kılarlar. Bir bakıma her taş tek başına doğada olduğu yerde yalnızdır, kimsesizdir. Belki de binlerce yıldır ait olduğu yuvasını arıyor ve görücüsünün karşısına çıkmak istiyordur. Tam da bu noktada yalnızlıktan ancak bir usta, bir mimar onu kurtarıp bir binada, bir köprüde tarihe tanıklık etsin, ziyaretçilerine konuşsun diye ustalıkla ait olduğu yere koyar. Doğrusu taş bile bir ustanın, bir mimarın eline geçip bir binanın, bir köprünün, bir yolun inşasında yerini bulduğunda rahata erer, bir ustanın, bir mimarın ellerinde görkemli sanat eserlerine dönüşür, ziyaretçilerini hayrete düşürecek, onlara estetik bir ruh kazandıracak bir eserde anlam kazanır. Bir mimarın elinden çıkan görkemli bir sanat eserinde yerini almak her taşa nasip olmaz, her taş bu kadar şanslı olamaz.Tıpkı taşlar gibi kelimeler de bağlam dışı kaldıklarında,
sözlüklerin arasında yalnız, yetim ve öksüzdürler. Sözlük kelimeler için
daracık bir hapishane, kelimeler ise orada birer mahkûmdur.
Tamda bu noktada bir yazın ve düşün insanı, bir şair, filozof
ruhlu, bilgelik ve hikmet sahibi bir kişi çıkar da sözlüklerin arasına mahkûm
olmuş o kelimeleri özgürlüğüne kavuşturur, onları ustalıkla bulunması gereken
yerlerine koyar. Usta bir yazarın, usta bir yazın ve düşün insanının, usta bir
filozofun ellerinde o kelimeler bir tuğla veya bir taş gibi şiire şeklini
verir, hikmetli bir yazıda ruhunu bulur ve nihayet görkemli bir yapıtın içinde
yer almanın ayrıcalığını hissedip yaşar. Doğada her taş yerini bulmak, yerine
yerleşmek, her kelime bir şiirde, bir yazıda yerini almak ve böylece
özgürlüğüne kavuşmak ister. Onların esareti bir ustanın, bir yazın ve düşün
insanının elleriyle sona erer.
Benzer şekilde yaşamı olması gerektiği gibi anlamlı
kılamayan, anlamlandıramayan, ilahi rehberlikten mahrum kalmış, doğru adresi
bilmeyen her insan da doğada bir bakıma sözlükler arasında hapis ve yalnız
kalmış kelimeler gibi yalnızdır, beş duyu organının sınırladığı daracık
aleminde hapistir, tutsaktır.
Bilineceği üzere insan bilmediği, yabancısı olduğu bir âleme
doğar. Ne var ki insan aklı sınırlı olduğu için hayatı, ölümü ve ötesini, fizik
ve fizik ötesi âlemi olması gerektiği gibi anlamlandıramaz, yabancısı olduğu bu
âlemde doğru adresi bir türlü bulamaz da çölde yolunu kaybetmiş bir yolcu gibi
sürekli sıkıntı içinde kıvranıp durur ve hep bir yalnızlık içindedir.
Bu nedenle belkide bu sıkıntıdan, bu yalnızlıktan kendisini
kurtaracak bilge insanları, yüreklerine dokunacak gönül insanlarını,
kendilerine doğru yolu gösterecek gönül mimarlarını beklemektedir. Bir başka
deyişle doğada atıl kalmış taşların kendilerini ait oldukları yere koyacak
mahir usta ve mimarları, tıpkı sözlükler arasında hapsolmuş kelime ve kavramların
da kendilerini o daracık ortamdan kurtaracak yazın ve düşün insanlarını
beklediği gibi milyonlarca, hatta milyarlarca insan da aslında yabancısı
oldukları bu âlemde kendilerine doğru adresi göstererek kalplerini
rahatlatacak, gönüllerine dokunacak zengin ruhlu gönül mimarlarını, gönül
adamlarını beklemektedir.
Dolayısıyla tıpkı bu mahir ustalar, tıpkı bu yetenekli yazın
ve düşün insanları gibi yüce bir gayesi, ilahi bir davası olan her mümin kişi,
ilahi mesajdan habersiz ve bu yüzden içinde yaşadıkları toplumda yalnız,
kimsesiz, öksüz ve yetim kalmış insanların ellerinden tutup onları içinde
bulundukları o daracık âlemden, yüklendikleri o gereksiz bilgilerin
ağırlığından kurtararak olmaları gerektiği yere koyup özgürleştirmeli ve onlar
için bir umut ışığı olmalıdır. Açıktır ki ancak yüce bir ülkü, ilahi bir dava
ve ideal sahibi yazın ve düşün ustaları bu insanların yüreklerine dokunabilir,
onlara diriltici ilahi mesajı ileterek içinde bulundukları o daracık kötülük
mağarasından onları kurtarıp esenliğe, ışığa ve nura kavuşturabilir.
Öyleyse hemen uyan,
ayağa kalk, müjdele ve uyar...
Mustafa Küçük /30 OCAK 2024/Giresun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...