9 Şubat 2018

Olmayan Müdürlüğe Gözyaşı Dedik ama Ümidim Boşa Çıktı / Bekir AKKAYA

NOT: "SEVİYESİ ÖLÇÜLÜYOR SA  ÇUKURDUR... " 
Bu yazı tarafımdan 2014 yılında yazılmış olup "Tamamı o günlerde okullarımızda "Eğitim - Öğretimin Laçkalığı" ve daha çok ta "Okul idarecilerinin kaprisli ve bir o kadar eğitimsiz hallerini" analiz eden bu yazı yazdığım günlerde hayli ilgi çekmişti.Yazıyı şimdi tekrar okudum. Bana çok ilginç geldi. Şimdi de katılmadığım bir görüş ve düşüncem olmadığı gibi değişen bir durum da pek yok.  O günlerden belirgin fazlalık    bugün      " teneke plaketlerin fazlalığı" ve devamında "mendil kapmaca oyunlarından kazanılan madalya yarışı" durumları.  Biraz da şenlik menlik iyi geliyor ki eğitimde çok çok öndeyiz(!).
               Bu hususta O günden bu yana yine ilçemizde en çok
gelişmişlik hal " iki kişi arasında  gizliden mesajlar çekilerek "işini bitirin" talimatı doğrultusunda kumpas kurdurularak  "Yalandan sahte hiç bir değeri olmadığı bilindiği halde "halis muhlis teneke plaket (Plakatle İlgili Not: Bu plaket aynı anda Kumru'da yaklaşık başta milli eğitim idarecileri olmak üzere yaklaşık 600'ün üzerinde okul idarecileri ve öğretmenlere verildiği halde sadece beni "yılın öğretmeni"(!) seçerek Korgan Tepealan"a kampa gönderdiler...Omuz verenlerin Allah Belasını versin.) verdilerek ve yine "yalandan "yılın öğretmeni seçtirilip bol bol küfür ve hakaret ettirilip eğitim camiasının en üstlerinden beğeni kampanyaları ile Korgan"la ödüllendirilen benim üzerimden kalitesiz bir film  yapılarak    en çapsız oyuncularla bedavadan film çevrilerek akıllarınca ucuzdan çok fazla hasılat beklentisinin devamı olarak ileride fırsattan istifade yükselme fırsatları gözleyen bir sürece gelme durumu olmuştur.  
             Dört yıl önce yazdığım yazı ortada ve ben yine buradayım. O günden bu yana çok şeyler oldu. 15 Temmuzlar ve bir sürü süprizler. Dahası tenekeden ödülüm ve Kumru Milli Eğitimince yalanlanmayan "2016 yılı yılın öğretmeni seçilişim" Ve bu nedenle de "Halis muhlis Kumru Kaymakamlığınca bizzat o günün kaymakamının imzaladığı "Orjinal tenekeden plaket" 

8 Şubat 2018

Kumru İlçesi (1979)-Siyah Beyaz


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Halil Tatlıgül Hocamız


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Topraktan uzaklaşmış olanlardan uzak durunuz...Doğduğum ve büyüdüğüm evimiz


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Allah Nurunu Tamamlayacak (Fotoğraf)


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Bizler Toprakla iç içe evlerde büyüdük. Evimiz...Köyümüz...

Fizme Karapınar Mahallesinde Babam Kitapçı Mehmet Akkaya Hocanın evi...2018

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

20 Ocak 2018

Kumru Kaymakamı Deniz Kılınç'la Sohbet /Fotoğraf

     
Kumru Kaymakamı Sayın Deniz Kılınç'la ayaküstü sohbetimiz Kumru Kaymakamlığı Resmi  İnternet Sayfası olan  http://kumru.gov.tr/kaymakam-kilinc-bekir-akkaya-ile-sohbet-etti sayfasında iki resimle birlikte  "Kaymakamımız Sayın Deniz KILINÇ Emekli Öğretmen ( Yazar)  Bekir AKKAYA ile yazıları hakkında sohbet etti" ifadeleri ile duyuruldu. Yine aynı fotoğraflarla birlikte "facebook" Kumru Kaymakamlığı resmi internet sitesi olan "https://www.facebook.com/KumruKaymakamligi/"nda da yer aldı. Sayfada iki fotoğraf ve kısa sohbet haberi  20 kişi tarafından beğeni alması dikkat çekti. 
       
Başarılı ve bir o kadar halkla iç içe olduğunu gördüğümüz Kumru Kaymakamımız Sayın Deniz Kılınç' kısa haberde yer alan "yazıları hakkında" ifadesi ile işaret edilen  ilgili yazılar üzerinde konuşuldu. Ve yazıları son derece beğendiğini ifade etti. En son yazımız Eğitim- Öğretim, öğretmenlerin kıyafetleri  ve Teneke Ödül ve ardından benim Korgana gönderilerek ödüllendirilmeme neden olan teneke plaket konusunu içeren "Kimse Boşuna Ortalığı Karıştırmasın" başlıklı yazım olup sizlerinde ilgisini çekeceğini düşündüğün yazıyı  "http://bekirakkaya.blogspot.com.tr/2018/01/kimse-bosuna-ortaligi-karistirmasin.html" adresine tıklayarak okuyabilirsiniz.
        Bu vesile ile sayın Kaymakamımıza ilgi ve alakalarından dolayı teşekkür eder "Mutlaka yazmalısın" tavsiyelerine uygun olarak yazılarımı sürdüreceğimi ifade eder saygılarımı sunarım.
             Bekir AKKAYA /21.01.2019/KUMRU
                        İŞTE İLGİLİ FOTOĞRAF VE SAYFALAR...


   



©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

14 Ocak 2018

Kumru'da Eğitim Yok Gibi/ Bekir AKKAYA

         
Milli Eğitim Bakanımız İsmet Yılmaz Kanal 7 TV’de okulların tatile gireceği 19 Ocak Cuma günü tatile girmesi nedeniyle önemli açıklamalarda bulundu. Karnelerin öğrencilerin başarısını değil, verilenden ne kadarının kağıda dökülebildiğini veya dille ifade edilebildiğini gösterdiğini” ifade etti.    Yılmaz, öğrencilere tatilde dinlenmelerini tavsiye ederek, "Her zaman tatillere girerken Lütfen öğrencilerinize ödev vermeyin.' Hiçbir öğrenciye biz ödev verilmesini istemiyoruz."ifadesini kullandı. 
 “öğrencilere tatilde bol bol kitap okumalarını da tavsiye ederek, bunun öğrencilerin iç dünyasını zenginleştireceğini, onlara yol göstereceğini ve yarınlara umutla bakmalarını sağlayacağını” belirtti.
Bakan Yılmaz, “öğretmenlerden, öğrencilerini kitap okumaları ve bulundukları illerdeki yerleri gezmeleri konusunda yönlendirmelerini” talep etti.

         UYGULAMADA DURUM NASIL?

         Eğer yakın bir zamanda durum değişmemiş ise değişmemiştir büyük ihtimal ödev verme konusu sürüp gidiyor. Yeni sistemde ve yeni Türkiye her alanda olduğu gibi ülke genelinde bilhassa öğretmen camiasında pek anlaşılamıyor.  İdare kısımların da ise durum pek farklı değil. Onlar da günü kurtarma yoluna giderek eski alışkanlıklar hep devam ediyor.
         Dışarıdan hazır basılı ödevler para ile satın alınarak velilerden bilerek ve bilmeyerek para toplanıyor. Bu paralar alınırken ise hiçbir kayıt kesinlikle tutulmuyor.
         Bilhassa bazı emekli öğretmenler okullara gelerek bakanlığın yasakladığı bu basılı evrakları ve dergileri okullara bal gibi satıyor. Sınıflarda öğrencilere bu evraklar veriliyor. Tatil Kitabı ve bilmem ne kitabı adı altında çocuklara bunlar dayatılıyor.
         Bakanımız İsmet Yılmaz “Tatilde Kitap Okuma” önerse de bu hiçbir zaman pek uygulanmıyor. Çocuklar kesinlikle “Kitap okumaya özendirilmiyor.”

         KÜTÜPHANESİ VE KİTAPLIĞI OLMAYAN OKULLAR VAR

         İnanmayacaksınız ama okullarda kütüphanesi ve kitaplığı olmayan okullar var. Sınıflarda teftiş anında göstermelik kitaplıklar var. O kitaplarda yılsonunda toplanarak ya kaloriferde yakılıyor ya da devletin verdiği kitaplarla birlikte geri dönüşüme imha amacıyla gönderiliyor. Öğrencilerin okudukları kitapların isimleri sisteme girilmesi zorunluğu olduğu için bu rakamlar ve kitap isimleri kesinlikle yalandan yazılıyor. Bütün bunlara rağmen çok gayret gösteren öğretmenler olup bu öğretmenler de yan gelip yatan öğretmenler tarafından bir şekilde rahatsız ediliyor. Hatta “Mendil kapmaca gibi” ek ders ücreti alacam diye yalandan uğraş veren öğretmenler haksız yere ödüllendirilerek başarılı öğretmenlerin enerjileri bitiriliyor. Geçen yıllarda verilen ödüllerin haksız yere verildiği anlaşıldığından 15 Temmuz’dan sonra sessizce geri çekildi. Hatta bazı ödüllendirilen öğretmenler ihraç edildiğinden ödüller kendilerine verilemedi. Resmi yazı ile okullara bu ödüllerin iptal edildiği bildirildi.
         Bilindiği gibi ders kitapları da öğrencilere devlet tarafından ücretsiz veriliyor. Bu son derece yanlış. Hiçbir öğrenci velisi ve öğrenci okuyacağı kitabı kesinlikle para ile almalıdır. Yani evlere mutlaka kitap girmelidir. Mevcut durumda şu anda evlere hiçbir şekilde kitap girmiyor. Şu anda “kitabın okullarda da evlerde de hiçbir kıymeti ve önemi yok.” Keşke yıl boyunca gerçek manada belli sayıda kitap okuyan ailelere kitaplar ücretsiz verilse. Devlet büyüklerimize bu öneriyi hatırlatmak lazımdır. Kimse de internette kitaplar var, kütüphaneye gerek yok demesin. Dünyanın hiçbir yerinde Kütüphaneleri ve kitapları hiçbir şey şimdilik karşılamaz. Temassız hiçbir şey olmaz. Sanal evlilik, sanal arkadaşlık, sanal tatmin ve sanal kitap. Her birisi ve tüm sanallar bir yönü ile hayalidir. Eskilerin tabiri ile affınıza sığınarak tam da bir  “ŞEYTAN ALDATMASIDIR”
        
         GÖSTERMELİK OKUMA SEANSLARI DÜZENLENİYOR

         Gelen resmi yazıları yalandan yerine getirmek ve cevap yazmak amaçlı göstermelik okuma seansları düzenleniyor. Bu yalan seanslara diğer devletin kurum ve kuruluşları da alet edilerek iki de fotoğraf çekilip yazılar bir üst kurumlara gönderiliyor.
Amirlerine yaranma formatında yapılan bu uygulamalar okullarda da aynen uygulanıyor. Söz konusu okuma saatlerinde kesinlikle okuma saatleri denilen saatlerde kitap falan okunmuyor. Ama raporlar hazırlanırken bunlar etkinlik yapıldı olarak yazılara ve raporlara geçiriliyor.

TALİM TERBİYEDEN GEÇMEYEN KİTAPLAR OKULLARA SOKULMAMALI

Son zamanlarda kitap yazmak ticarete dönüştü. İmza günleri altında okullar güya yazarları okullarına davet ediyor. Hayatında hiçbir edebi eser okumamış bir şair tanımayanın yazdığı kişinin neyini okula sokuyorsunuz. Kelime bilmez, kavram bilmez. Hayatında yazar bilmez oturma bilmez, kalkma bilmez. Edebiyatın bir edep olduğunu bilmez. Bunları ne adına okullara model olarak sokuyorsunuz. Bu son derece sakıncalı ve tehlikeli. Bilgi ve birikim bu kadar ucuz değil. Bugünün bazı dipsizliğin asıl nedenlerinden en büyüğü geçmişte bu tür müsamahalarımız. Aynı şeyin tekrarları kesinlikle yapılmamalıdır.
Yazılan bazı şiirleri kitap denilen kaldırımlarda satılan kağıt parçaları vallahi seviyemizi de ortaya koyuyor. Okullarımız ve yetkililerimiz bu konuda duyarlı olmak zorunda. 

         “OKULLAR HAYAT OLSUN” PROJESİ NE OLDU ACABA?

         Milli Eğitim Bakanlığı bir ara çok önemsediği “Okullar Hayat Olsun Projesi” başlatmıştı. Okul bahçeleri ve okulun bilgisayar sınıfları velilere açılacak ve kullandırılacaktı. Hiç uygulanmadı. Öğretmen ve okul idareleri bu projeyi başarısız kıldı. Sebebi kendilerine iş çıkması ve velilere tepeden bakma, kafalarına göre okulları götürme niyetleri çoğunlukla bu projeyi uygulatmadı.

OKULLARIN PERFORMANS DEĞERLENDİRMESİ TAM REZALET

         Milli Eğitim Bakanlığı’nın uygulamaya soktuğu bu proje eğer uygulamaya geçse tüm Türkiye’de başarısız okul kalmaz. Yıl boyu okullarda yapılan tüm etkinlik ve projeler öğretmen ve idarecilerin bir fiil yer almak zorunda olduğu bu proje maalesef okullarda uygulanmıyor. Uygulansa da tamamen yalan ve sahte.
         Okulla ilgili tüm bilgileri demirbaş ve öğrenci sayıları dahil tüm bilgileri önce okul müdürü doldurmak zorunda. Sonra okul idarecileri kendileri ile ilgili bilgileri ve yaptıklarını doldurmak zorunda. Kimse kimseyi görmeyecek ve etkilemeyecek. Herkes kendi şifre ve TC numaraları ile sisteme girmek zorundalar. Aynı uygulamayı öğretmen ve hatta okulda çalışanlar da yapmak zorundalar.
         Aynı bilgileri sınıf sınıf başkanları ve öğrenciler de girmek zorunda. Sonra okul aile birliği başkan ve üyeleri de yüzlerce aynı bilgileri girdikten sonra en son okulun öğrenci velileri de bilgileri girecekler.
         Sistem kısaca bu şekilde. Örnek olarak yüzlerce sorudan bir tanesi şöyle olsun. “okulunuzda kaç kez gezi yapıldı?”
         Ya da kaç kez veli ziyaretinde bulunuldu?
         Ya da kaç kez etkinlik düzenlendi…Aklınızdan geçen tüm sorular işte burada var. Benim dediklerim hakkı ile sizlere ulaşmış olsa zaten bilecektiniz. Ama işte böyle. Sizlere bunların hiç biri ulaştırılmıyor.
         Devam edelim.
         Bir okulda hiç gezi yapılmamış, hiç veli ziyaret edilmemiş ve hiç etkinlik düzenlenmemiş olsun.
         Ama müdür bunların hiç birine        “yapılmadı” diyemez. Derse orada durması biraz sıkar. Bu durumda müdür yardımcıları, öğretmenler bir araya gelerek bu soruları kendilerine uygun olarak cevaplarlar. Sonra öğrencilerinkisini her sınıf öğretmeni kendi doldurur. Ve devamla velilerininkini de öğretmenler. İşlem tamamadır. Okula laf gelmesin diye her şey olmasa da oldu gösterilir ve raporlaştırılarak gerekli yerlere iletilir.
         Genel durum böyledir.
         Tabi bizim veli de “bizim oğlan mendil kapmaca yarışmasından 3 adet madalya aldı, koşudan hediye yağmuruna tutuldu, birinci oldu, yok bilmem neyinci oldu diye öğünüp durur. Yıllar uzundur. O uyutanlar da yıllar sonra bulundukları yerlerde olmayacakları için bu döngünün hesabı hiç sorulmaz.
         Geçen yıllarda “Eğitim Şenliği adı altında yapılan etkinlikte benim bildiğim 250’nin üzerinde madalya dağıtılmış. Velinin birisinin çocuğuna “Mendil kapmacadan madalya verilmiş.” Geçen yıl bana da bir tenekeden bir plaket verildi. Meğer bu plaket tam 750 kişiye verilmiş. Bende zannettim ki bu teneke sadece bana verildi. Çünkü ödül olarak beni plaket aldı diye “KORGAN TEPE ALANA GEZİYE GÖNDERDİLER”.
         Diğerleri keyifte alemde…Plaket aldıklarından daha öncesinden çok fazla çalışıyorlarmış. Bu yıl yapılacak şenliklerde öğrencilere geçen yıldan çok fazla ödül dağıtılacakmış. Hedef verilecek madalya sayısı bini geçecekmiş. Bu madalyalardan öğretmen ve öğrencilere de dağıtılacakmış. Benimkisi duyum. Bunlardan velilere de verilse çok iyi olur. En azında plakatte verenin adı evimizin vitrinlerinin en müstesna yerinde kabak gibi durur ve görünür.  Bu projede bu yıl emin olun tutulur. Fikir babası olduğumdan bana da bir plaketi çok görmezsiniz sanırım. Ama bu kez Korgan’a göndermeyin. Bu kez ben Çamaş’ı istiyorum. Çünkü Çamaş’ta gelecek var. Ben öyle görüyorum.
         Bakanımız “ödev vermeyin buyurmuşlar…Çocuklar kitap okusun” buyurmuşlar. Tamam bakanım pek tutan olur mu bilinmez ama bizde pek alışkanlıklar değişmez. Öyle bir halimiz var işte…

VALİBEY KILIK KIYAFET VE SİYASET KONUSUNDA UYARIYOR
BİRİ ÇIKMIŞ : KİMSE BOŞUNA ORTALIĞI KARIŞTIRMASIN” DİYOR

        
Son olarak yetkililerimiz bir konuya açıklık getirsinler. Ordu Valimiz Sayın Seddar Yavuz kılık kıyafet ve siyaset konusunda  öğretmenleri uyarmıştı. Benim bu videoyu yayınlamamdan bazıları rahatsızlık duymuş bana aynen şöyle yazmışlar. İsmi:??????.......”kimse boşuna ortaligi karistirmasin ogretmenler Reisin sayesinde o tartişmayi çoktan bitirdi.Sayin valimiz yollarimizla ilgilensin artik.”
         Bana yönelik kullandığı bu cümleyi bu öğretmen Valimizin kendisine söylesin . Neymiş “reis hiçbir şekle benzemeyen kıyafeti bitirmiş.
         Öğretmen bana yönelik “kimse boşuna ortalığı karıştırmasın” diyor. Bana mı diyor Vali Bey’e mi diyor. İşine geldiğinde reis diyen bir çokları işine geldiğinde her fırsatta her şeyi  diyebiliyor.
         Ben buradan beni sürgün edenlere sesleniyorum. Vali Beyin sözünü ettiği kıyafet yönetmeliğine uyulmadığı gibi her fırsatta siyaset yapılarak işlerine gelmeyenlere her tür hakaret yapılıyor.
         Beni hiç yoktan sürgün edenler bunları da görmezler ise en üst yerlere kadar bu durumları ileteceğim.
         Yukarıda ki ifade bana değil Vali Bey’e…Kıyafet ve siyaset konusunda ortalığı karıştıran ben değil Vali Bey oluyor.  Ben karıştırıyor isem Vali Beyin bu ifadelerini yayınlamaya devam edeceğim. Asıl ortalığı karıştıranlar bana göre şu kıyafet ve siyaseti düşündükleri kadar öğrencileri ve okulunu düşünmeyenler…
         “Aynı cümlenin sonunda “ Valimiz yollarımızla ilgilensin artık” diyor. Akıl vermeyi de ihmal etmiyor.
         Beni Korgan’a sürgüne gönderenler bu türden yazıp çizip her türden siyasete giren öğretmen ve memurlara bir şeyler yaparlar her halde. Yapmazlarsa da kendileri bilirler. Ama ben bu tür bana hava atıp beni hala etkisizleştirmeye çalışanları deşifre etmeye, onları gerekli yerlere sayfamda ve resmi yollarla şikayete devam edeceğim. Bana ayar vermeye çalışanlar neden kendilerini bir kez yanlış yaptıklarını düşünemezler. Artık sizler devlet memurusunuz ben değil. Hani bazı siyasetçileri arkalarınıza alarak kendilerinizi güya bir yerlere getiriyorsunuz ya onlardan farkım yok. Oturduğu koltukta yediği fırçanın sonucunda koltuğunu terk eden zavallılar şimdilerde en önde yürüyerek makam ve mevki dağıtıyor . Ona mübah olan bana da helal. Yasal durumlar artık vatandaş olarak benim içim de geçerli. Ben o türden adamlar gibi yetik ve ezik değilim. İhtiyacım olan bir şey olursa devletimiz bu türden yaklaşımlara ihtiyaç duymadan vereceğine yürekten inanıyorum.
         Bakınız “Ben sizi işe alıyorum.” Diyen aracılara da devlet son olarak “taşeron” işçilerde noktayı koydu. Yakında “kendini devlet yerine koyarak ona buna nimet dağıtanlara da bir dur denilecek. Bıktı bu millet aracılardan ve şarlatanlardan.
         Devletten nimetlenerek devlete kafa tutanların devri bitiyor. Hala 15 Temmuz olmamış gibi davrananlar keşke bugün Osmaniye’de DEVLET BAHÇELİ’yi izleseydi. 15 Temmuz’dan çok önce yani Mit Krizine kadarki zamanlarda şu Fetöcü’ler” Ak Parti’de bizim devlette bizim “ diyorlardı. Ne oldu şimdi. Hala illa Fetö kafası değil hanki kafa olursa olsun bu kafada ise kendilerine bir çeki düzen versin. Devletin işlerini kendi işlerine dönüştürerek ortalığı karıştırmasın. Devlet kanun ve kurallarla devlettir. Valibeyimizin dediği gibi “ Devleti arkasına alıp gelişi güzel hareket hiçbir kamu görevlisinin işi değildir.
         Öğrencilere ödev vermeyin diyen bakanlığın sözüne uyulmama inadı ya da Valibeyin Kılık kıyafet ve siyaset konusundaki uyarısı bir kamu görevlisini neden rahatsız eder ki?
         Aslında sıkıntı başka…Ama biz bu filmi her gün izliyoruz ki, velilerimiz de halkta bu işi çoktan çözdü. Kimse halkın üstünde değil. Kimse devletin üstünde değil. Herkes bundan sonra işine geldiği gibi davranmamalıdır.
         Bu konularda yazmaya devam edeceğim.
         Selam ve dua ile…
         Bekir AKKAYA /14/01/2018 / KUMRU
VALİ BEYİN İLGİLİ VİDEOSU İÇİN: https://www.facebook.com/ORDUALTASTV/videos/951645921678462/

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

13 Ocak 2018

Eğri Öğüt /Video / Abdurrahim Karakoç


Hatadan,günahtan,suçtan söz etme
İnkarcı gav..tın gönlü kırılır
Sokakta açılan kıçtan söz etme
Sana yobaz diye damga vurulur
***
Bozulsun töresi ilin obanın
Bedenler tutsağı olsun modanın
Oğlu öfkelenir dümbük babanın
Omuza dökülen saçtan söz etme
***
Yeter daha fazla söyletme beni
Boynuzu en iri,en çok medeni
Sonra her toplumdan kovarlar seni
Babası belirsiz p..ten söz etme
***
Bilinmez düşman kim dost hangi safta
Hisler piyasada akıllar rafta
Yapışır alnına bir başka yafta
Mağdurdan,mazlumdan,açtan söz etme
***
Konuşmak istersen hanyadan konuş
İkinci üçüncü dünyadan konuş
Kore’den,Küba’dan,Kenya’dan konuş
Hep dışa dönük ol, içten söz etme
***
Ağzına sığanı yutsun balıklar
Düşünsün düşünsün dursun culuklar
Varsın kanımızı emsin sülükler
Bırak intikamdan,öçten söz etme
Abdurrahim Karakoç

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Kumru Halk Eğitimi Merkezi Türkü Proğramından

Hatırlayabildiklerim Kadarıyla Resimdekiler (Soldan Sağa)
1. ? 2. Hasan Arınlık 3. Ahmet Nedim Yurt 4 ?  5. ?.....6 ? .7 Ahmet Tanrısever 8 ? 9 ? 10 Afan Çıtak 11. ? 12 Fahri Gürgezoğlu 13 ? 14 . Nazmi Ertürk 15 ?
Öndekiler - Soldan Sağa
1. Tahsin Nas 2. ? 3.? 4.? 5? 6? 7. Emre Çaya 8. ? 9.? 10 ? 11.? 12? 13. Bekir AKKAYA 

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Kaymakamımız Ali Çalgan' la Kınalı Çay Bahçesinde


Resimdekiler; Soldan sağa:
1. Ekrem Saygı (Mlli Eğitim Şefi) 2. Ahmet Nedim Yurt (Öğretmen)  3. Fahri Gürgezoğlu (İmam Hatip ve Sendika ve Din Görevlileri Dernek Başkanı 4. Ali Çalgan (Kumru Kaymakamı) 5.  Tahsin Nas ( Milli Eğitim Şube Müdürü ) 5 Bekir Akkaya (Öğretmenevi Müdürü -Öğretmen)  6. Fatma Akkaya (VHKİ- Vergi Memuru)
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Bir zamanlar Kumru Erçallar Kültür Sarayında Proğram Sonu

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Bir zamanlar Kumru Erçallar Kültür Sarayı


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Benim her şeyim kütüphanem


11 Ocak 2018

2003 Yılında www.kumru.org(KUMRU HABER)' in İlk Sayfası ~ KUMRU BELGESEL

2003 Yılında www.kumru.org(KUMRU HABER)' in İlk Sayfası ~ KUMRU BELGESEL

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©©
Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

9 Ocak 2018

Meşrubat Kumru'dan, Türkü CD'den, Şenlik Yaylada, Cukkalar Belediyeden. (2010 Afişi)

Valla ne demek lazım gelir bilmem ki?
CD'lerden okunan türkülerden sanatçı denilen kültür yobazlarının aldığı paralar hep belediyeden giderdi. Şenlik yapılan yerlerde su olmadığı gibi tuvaletlerde yoktu. Güneşin altında hiç ağacın olmadığı alanlarda ihtiyaçlarını kimin nereye yaptığı pek belli olmazdı. Kimimizde cebimizde poşet taşır içine pisler arabanın kasasında Kumru deresine getirirdik. Meşrubatları Kumrudan götürür yayla suyu hiç görmeden geri dönerdik. Aklımıza göre de güya şenlik yapardık. Şimdi hala o boklu şenlikleri özleyenler var. Ne diyelim alt yapısı olmayınca başkaları yapıyor diye bu tür özentili kişiler yüzünden daha çok gariplikler yaşamak bizim hakkımız. Hem de fazlası ile...,
Bekir AKKAYA/KUMRU

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Kirlenmemiş Bir Pınar Halil Tatlıgül Hoca / Doç.Dr.Ahmet ÇAPKU

Ordu Fatsa- Kumru yolu üzerindeki İslamdağ beldesindeki bir Kur’an Kursu’nda fedakar bir şekilde talebe yetiştiren, güzel ahlak, ilim ve edep sahibi örnek insan merhum Halil Tatlıgül Hoca 1 Mayıs 1990 tarihinde vefat etmişti. Etrafına güzel kokular saçan ve ardında güzel izler bırakan merhum Halil Tatlıgül hocayı rahmetle anıyor ve sizleri Ahmet Çapku hocanın merhumu anlatan güzel yazısı ile baş başa bırakıyoruz.
Halil Tatlıgül hoca, Rizeli Mustafa Yıldız hocadan Arapça icazetini aldıktan sonra memleketine (Çokdeğirmen Köyü) gelmiş ki, onun gelişi de apayrı bir konudur. Zira üç yıl boyunca (ilmî çalışmasına sekte vurmasın diye olsa gerek) Rize’de okurken izini tozunu kaybettirmişmiş! Babası, oğlunun dönüşünü, sevincinden kurban keserek karşılamış!
Halil hocanın yolu günün birinde Çatak’a (şimdiki İslamdağ) düşmüş ve orada eskilerin tabiriyle ‘mektep hocası’ olarak tutulmuş. Önce iki odalı bir ev temin edilmiş. Bir odasında henüz hayatının baharında Halil hoca oturuyor öbür odada dersler yapılıyor. Hoca efendi, talebeleriyle yemek yapıp yer, kimi zaman aç kalır ama kimseye bu babda bir şikayeti yoktur.
Önce iki kişi olan talebeleri dörde, sekize ve nihayet ellilere çıkıyor. Sığmıyorlar odaya. Başka bir yere geçiş yapıyorlar. Nihayet Kur’an kursu yapılmasına karar veriliyor. Talebelerin sayısı gün geçtikçe artıyor. İnşaat hızla tamamlanıyor.
Gece gündüz gayret
Halil hocanın gecesi gündüzü belli değildir hizmet adına. Zaten o, ömrünü hizmete adamış biridir hayatı boyunca. Talebelerin yetiştirilmesi, etraf köylerde cenaze, mevlid, nikah merasimleri, dargınların barıştırılması, fetva işleri, sağ sol davalarının olduğu muhataralı devrelerde çekilen sıkıntılar, Kur’an kursunun yanına yapılan cami ve bütün bunların gelir gider işlerine bakılması, hocaya yakınlık peyda etmek ve onun sohbetine, özel duasına mazhar olmak için sürekli gelip giden misafirler…
Ez cümle hayatında doğru dürüst doyasıya uykusu bile olmamış Halil hocanın.
Kimi zamanlar sabah namazı sonrası falan köye filan (cenaze…) için giden hoca, ikindi sonrası kursa gelir ancak onu bekleyen en az on-onbeş misafiri vardır. Akşama belki yatsıya kadar onlarla ilgilenir, sonra da talebelere, gecenin on ikilerine kadar ders verir imiş.
Yorulur, kimseye halini arzedemez, hastalıklar onu bir taraftan bunaltır ama o, her şeye rağmen gerek talebelerle ilgisini, gerek çevreden gelen sevenleriyle münasebetlerini, gerek ailesi ve çocuklarıyla olan birlikteliğini ve gerekse özel zikir-virdleriyle sürekli bir akış içinde adeta bir koşturmaca halinde görevine devam etmiştir.
Mesai anlayışı
Görev saatini, kendisine memuriyet kanunu icabı belirlenen saatler olarak tayin eden nice hoca-memur görmüşümdür. Sabah sekiz akşam beş memurlarıdır sözünü ettiğimiz kişiler. Fakat Halil hoca ve Terme’deki benim de hafızlık hocam Niyazi Kasapoğluhocada böylesi bir zaman tahdidi söz konusu olmamıştır.
Niyazi hocamdan örnek verecek olursak, kışın gecenin onunda onbirinde evine gider, sabahın o ayazlı soğuk gecelerinde dört dörtbuçuklarda kursta biterdi. Sabah ezanı okunurken hafızlık talebelerinin derslerinin neredeyse üçte ikisinin dersi dinlenmiş olurdu! Her yıl ve her zaman böyleydi onun ders anlayışı. Halen de öyledir. Mesai mi? Mesaiyi melekler yazıyordu. O kadar!
Nitekim Halil hocamızın, rahmetli olmadan evvel; “Ben ölürsem siz, Termeli Niyazi hocaya gidiniz” dediğini bana Niyazi hocam söylemişti geçen yıl kendisiyle yaptığım bir sohbette. Hasılı bir insanın ve hele bir talebenin gönlünü nasıl İslama kazandırabiliriz kaygısını sürekli yaşamış biri olarak karşımıza çıkar Halil hoca ve onun gibiler.
Sııntılı günler
Nitekim Çatak’a geldiği ve talebelerinin sürekli artışı karşısında o civarın önde gelenleri ona; “Hocam, gelin sizi kadrolu olarak buraya tayin ettirelim” dediklerinde Halil hoca; “Yahu bu biraz bana (teftiş vesaire açısından) sıkıntı getirir. Siz, benim karnımı doyurun yeter. Ben sizden başka bir şey istemem ki…” diyerek onların bu talebine bir şekilde karşı durmuşmuş.
Ancak zamanla kadrolu olmuş ve hocanın tahmininin de bir şekilde tahakkuk ettiğini söyler onu yakından tanıyanlar. Hocamızın hayat hikayesini bilenlerden dinlediklerime göre o, bu noktada epey sıkıntılar çekmiş zamanında.
Kimi insanlar/hoca-memur vb. istedikleri ortamı hazır bulamayınca bir an evvel o belde-bölgeyi terk etmeyi tercih ederler. Torpil, rapor vesaire ile ister ki hemencecik oradan uzaklaşıp biraz daha iyi bir yere geçsin. Halbuki böyle bir düşüncenin tam zıttı istikamette bir yaklaşım buluyoruz biz Halil hocanın zihniyetinde.
Karanlığa küfretmek yerine bir mum yakmak hatta bir mum olup orayı aydınlatmak anlayışıdır bu. Etrafı, istenilmeyen bir yığın insan kaplamış olabilir fakat mühim olan, bu tür insanlara ilim-irfan, edep-erkan yönlerinden bir model, tutunacak, sığınılacak bir liman olabilmektir. Hakikaten hocamızın etrafı da böyle olmuştur.
Halil hoca Çatak’a geldiğinde oraların epey sıkıntılı yerler olduğu söylenir. Fakat kendilerinden çekinilen nice insan bile, Halil hocayı görünce çeketinin düğmelerini ilikler, hoca efendinin karşısında saygı duruşuna geçer, hoca oradan geçerken onlara selam verir ve onlar da; “Hocam bir emriniz var mıdır?” diye sevgi ve hürmetlerini beyan ederlermiş.
Halk, yanlarına yaklaşmaktan korktukları bu tür insanların Halil hocaya karşı bu denli saygılı olduklarını görünce şaşa kalırlar ve, nasıl oluyor bu böyle, demekten kendilerini alamazlarmış.
Bugün dahi İslamdağ beldesinden geçen ve Halil hocayı tanıyan pek çok şoför, arabasının müzik çalan teybini susturur ve muhtemelen içinden hoca efendiye bir fatiha gönderir, biraz aşağıya inince de teybini tekrar açar. Ben bunu şu hikmete bağlama eğilimindeyim: “Allah sevdiği bir kulunu başkalarına da sevdirir.”
Örnek bir anlayış
Memurîn sınıfından olan cami görevlileri ve diğer memurlara yıllık olarak yapılan zamlar konusunda Halil hoca; “Yahu devlet şu kadar memura bu kadar zammı nasıl bulup da veriyor acaba!’ demekten kendini alamazmış. Aslında onun bu sözünün altında kendisi de bir memur olarak ‘acaba ben, bu millete bu kadar maaşı alma noktasında ne verebildim ki, devlet bana bu kadar maaş veriyor. Hak edebildim mi sanki?!” diye kendini hesaba çekmesi söz konusudur.
Tam bir duyarlılık örneğidir bu yaklaşım. Bırakalım az maaş ve az verilen zam hikayelerini, bu aziz millete, üstlendiğim görev icabı ben ne verebildim düşüncesi vardır onun zihninde. Grev, görev ihlali, gereği yokken alınan raporlar, kafadan kullanılan izinler (!) ve buna benzer uygulamaların görev açısından Halil hocamızın zihninde acaba nasıl karşılığı vardı sorusunun cevabını bizatihi hocamızdan öğrenmeyi ne çok isterdim…
Halbuki cami görevlilerinin maaşlarının diğer memur kesiminden daha aşağı seviyede olduğunu ve Halil hocanın aile fertlerinin sayısının kabarık oluşunu dikkate aldığımızda bu yaklaşımın daha bir önem kesbettiğini söyleyebiliriz.
Emek olmadan olmaz
Hasılı emek olmadan yemek olmaz sözü gereği Halil hoca, mektep hocası olarak geldiği Çatak’ta Kur’an kursu, cami, küçük bir kütüphane, yüzlerce (belki binlerce?) talebe ve bir o kadar, sohbetlere katılan cemaat ve oluşturulan imanlı-ahlaklı-edepli bir muhit hediye etmeye muvaffak olmuştur. Tabi bunda hoca efendinin hasbî gayretleriyle gecesini gündüzüne katarak ve iman sevgisini ortaya koyarak yaptığı çalışmalar etkili olmuştur şüphesiz.
Her başarılı erkeğin ardında başarılı bir hanımı vardır derler. Bu noktada hocamızın rahmetli hanımının da hocamızın hizmetlerine katkısı olmuştur kanaatindeyim. Çocukları (Abdulfettah ve Abdurrahman beyler) bunu ‘yüzde elli’ olarak düşünüyorlar, bana ifade ettiklerine göre. Benim bu tür hanımefendilere ‘sessiz kahramanlar’ diyesim geliyor. Toplumumuzun ruh hamurunu yoğuran sessiz ve fakat derinden işleyen ruh insanlarıdır onlar.
İmam Gazzâlî’nin âlimler için ‘dünya âlimi’ ve ‘ahiret âlimi’ ayırımı Halil hocayı anlamımız noktasında önem arzeder. Hüccetü’l-İslâm Gazzâlî, İhyâu ulûmiddîn isimli meşhur ve mâruf muhalled/(kalıcı-klasik) eserinde dünya âlimlerini, tabir yerinde ise nokta kadar menfaati için virgül gibi eğilen, ilmin şerefini ayağa düşürüp beş paralık eden ve böylece kendilerini ve toplumu perişan eden kişiler derekesine indirgerken; ahiret âlimlerini, hedefleri Allah rızası ve ahiret kaygısı olan sahici âlimler olarak nitelendirir
Bununla birlikte Halil hocanın ‘ilm-i tevâzûa’ bürünmesi de apayrı bir husustur. Meyveleri olgunlaştıkça dallarını aşağı eğen ağaç gibi hoca efendi, tam bir tevâzu ehli insan olmuştur. Onun hayatı üzerine muhterem pederim (Mehmet Çapku) ile hemen her konuşmamızda babacığım bana şunları söyler:
“Oğlum! Halil hoca vaazlarında, anlattıklarını sanki kendine söylüyor ve o mecliste herhangi bir hatalı, kusurlu biri varsa o kendisi imiş, başkaları ise tertemiz imiş gibi bir halet-i ruhiyeye bürünür ve bu doğrultuda konuşurdu. Halbuki kimi hocalar vaaz kürsüsüne çıkınca kürsüyü yumruklar, bağırıp çağırır ve sanki camide, mecliste suçlu ararmış gibi konuşurlar. Halil hoca ise Allah’ın garip bir dervişi gibi idi.”
Kabir taşında
Hoca efendinin notları arasındaki bir belgedeki şu şiir de bunu yansıtır niteliktedir:
“Min kelâmi ulemâi’l-âhireti [ahiret âlimlerinin sözlerinden]:
Eli boş gidilmez gidilen yere
Rabbim boş gelmedim ben suç getirdim
Dağlar çekemezken o ağır yükü
İki kat sırtımla pek güç getirdim
Hocamızın kabrinin baş taşına yazılan şiir de aynı minval üzeredir:
Dilerim bakmaya Rabbim yüzümün karasına
Merhem-i rahmet süre masiyetim yarasına
Kereminden ne kadar mücrim isem kesmem ümid
Giremez kimse Efendiyle kulunun arasına
Çok sevilirdi
Bizim insanımız, sevdiği biri vefat edince onu evliyalık makamına yükseltir, der Ahmet Hamdi Tanpınar. Öyledir gerçekten. Fakat Halil hocamızın keramet ehli olduğuna dair pek çok rivayet dinlemiştim onu tanıyanlardan. Onun bu kadar sevilmesi bile bir keramet değil midir?… (Sevmeyeni yok muydu, elbette onlar da eksik olmamıştır. Fakat iman taşıyan hemen herkesin onu sevdiğine tanığız sadece.).
Hocaefendi başta talebeleri olmak üzere etraf köylerdeki pek çok insana dini anlatma ve sevdirme noktasında durmak bilmeksizin gayret etmiş ve onlara İslam sevgisini kazandırmaya çalışmıştır. Kim bir şeye ne kadar emek sarfederse o şeyi o kadar sever ve onu sevdirebilir.
Pekiyi acaba hocayı yakından tanıyanların hocaya olan sevgi derecesi nedir diye sorulacak olursa şunu söyleyebilirim. Kendisini tanıyan ve sevenlerle yaptığım pek çok söyleşide, ona talebe olmuş ya da onunla şöyle böyle hatırası olmuş insanlar, o özel ve güzel anları sanki tekrar yaşıyorlarmışçasına bana anlatırlarken göz yaşlarına hakim olamıyorlardı…
İşte bu nokta, Hoca efendiyi tanıyanların ona dair duygu ve düşünceleri hususunda insana her şeyi özetleyen, sözün bitip sükûtun başladı yerdir…
Örnek bir şahsiyet
Hasılı bizler, dünyaya bir kez gelen insanlar olarak ‘iman-ahlak ehli bir insan evladı’ olarak kaldığımız ve bunu sevdirebildiğimiz oranda Hakk ve halk gönlünde yer edebiliriz. ‘Efendim bu devirde olmaz, çok zordur’ gibi mazeretlerle sadece kendimizi avutabiliriz. Çünkü önümüzde Halil hoca gibi bir numûne duruyor, gönül verilirse bu işin olabileceğine dair.
Zaten onu büyük kılan da bu zor zamanda bize, elle tutup gözle görebileceğimiz bir numûne oluşu değil midir?
Allah kendisinden, ehlinden ve onun yetişmesine katkıda bulunan herkesten razı olsun. (âmîn).
Not: Bu yazı Kumru.org sitesindeki Halil Hocada Sorumluluk Bilincine Dair başlıklı yazıdan kısmi olarak iktibas edilmiştir.
Bekir Akkaya'nın Notu: www.kumru.org sayfası Bekir Akkaya'nın 2000 yılında Almanya'da yaşayan Mehmet Arşın sponsorluğunda kurulan Kumru İlçesine kazandırdığı ilk site olup şu anda tarafımızdan kapatılmıştır. Bekir Akkaya 10.01.2018/KUMRU
Not: Mustafa Yıldız hoca zekasından dolayı Halil Tatlıgül Hoca’ya Zeki ismini eklemiştir.
Ahmet Çapku/ DinKulturuAtolyesi.com
KAYNAK : http://www.dinkulturuatolyesi.com/ahmet-capku-kirlenmemis-bir-pinar-halil-zeki-tatligul-hoca/
*******
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

26 Aralık 2017

Kitaplar Çöpe ya da Geri Dönüşüme / Bekir AKKAYA

   Bu yazı tarafımdan 14 Temmuz 2016 tarihinde yazılmıştır. Fotoğrafta görülen kitaplar ise yıl sonunda okulun çöplerinden toplanmıştır. Bilinmelidir ki okullarda kütüphane ya da kitaplık ya hiç yoktur ya da kullanılmamaktadır. Kütüphanesi olmayan okul düşünebiliyor musunuz? Emin olun kütüphanesi olmayan okullar mevcuttur. Yalandan kitap okuma zamanları düzenlense de bu sadece günü kurtarma, resmi yazıları güya yerine getirme numarasıdır...
                       **********
Mesleğimizin eğitim ve öğretimle ilişkisi olması nedeniyle bulunduğumuz yerlerde kitaplar hep karşımıza çıkar.
            Zorunlu olarak kitap işimizin bir parçasıdır. Öyle olunca da bir öğretmeni kitaplardan ayrı düşünmek mümkün değildir. Hep böyle düşünülür ancak durum hiç te böyle değildir.
            İşin doğrusu son zamanlarda öğretmen kitabı sevmiyor. Diğer mesleklerde kitabı sevmeme anlaşılan bir durum olabilir. Ancak bir öğretmenin kitabı sevmemesi  ya da kitaptan uzak durması  anlaşılan bir durum değildir.
            Öğretmenin görevi eğitim öğretim ve dolayısıyla kitaptır. Mesleğini yerine getirirken ve geçimini temin ederken kullandığı araç ve gereci kitap ve kalemdir.
            Devlet öğrencilere kitapları ücretsiz veriyor. Aslında bu iyi gibi gözükse de bu durum çok kötü bir şeydir. Kitap gibi bir şeyin bu kadar değersizleştirilmesi ve işi bitince atılması ve yakılması şekline getirilmesi anlaşılır bir durum değildir. Ben şahsen bu durumun son derece tehlikeli bir durum olduğunu düşünüyorum. Ve bunu bir öğretmen olarak söylemekte hiçbir sakınca da görmüyorum.
            Bizde okuma alışkanlığı zaten yok. En azından ders kitabı da olsa evlere bazı kitaplar giriyordu. Şimdi bu kitaplarda yılsonunda öğrencilerden toplanarak geri dönüşüme gönderiliyor. Hatta bu kitaplarla birlikte ne kıymetli romanlar araştırma ve fikir kitapları da aynı şekilde toplanarak geri dönüşüme gönderilmekte. Okulların birçoklarında kütüphane yok. Yıl içinde sınıflarda oluşturulan kitaplıklarda toplanılan kitaplar toplanarak doğru yakılmaya ya da geri dönüşüme gönderiliyor. Yetkilere bu durumu aslında iletmek lazım. En azından kitaplar devlet tarafından ücretsiz verilmemeli. Çocuğunu okutacak en azından kitapları para ile almalı. Kitaplar da eskisi gibi sık sık değiştirilmeyerek gelecek yıllarda da kullanılabilmelidir.
            Bu konuda yazılması gereken çok şey var. Okuma yazması olmayandan öğretmen olmamalıdır. Kitap okuma alışkanlığı edinmemişlerden öğretmen ya da milli eğitimde bir görev verilmemelidir.
            Son olarak hafta içerisinde gazetelerde yayınlanan bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum.
   “Üniversite yerleştirilmelerinde daha önceleri Tıp ve Hukuk Fakültelerine uygulanan başarı puanı sıralaması bu yıl Mimarlık ve Mühendislik Fakültelerine de uygulanacak. Öğrenciler Tıp Fakültesine gitmek için 40 bin, Hukuk Fakültesine girmek için 150 bin, Mimarlık Fakültesine 200 bin, Mühendislik Fakültesi için ise 240 binin içerisine girmek zorundalar.   Bu rakamlarda öğretmenlik var mı? Yok.
             Kimse böyle bir durumdan çocuklarımız için iyi bir gelecek beklemesin.
            Milli Gazete’den
            “Kitap sızlar kitap sızlar
            Kalem ağlar kitap sızlar
            Son Kitabın ilk emrini
            Unuttular Kitapsızlar”

            Bekir AKKAYA/ 14 Temmuz 2016/KUMRU
**********Sitemizde yayınlanan yazı, fotoğraf ve dokümanlar başka bir site ya da dergi-gazetede yayınlanacaksa önceden yazılı izin gerektirir. Sitelerimizde yayınlanan diğer doküman veya belgeler , kaynak gösterilmek ve sitesinin ilgili sayfasına link verilmek koşuluyla yeniden yayınlanabilir.Bekir AKKAYA **********