14 Şubat 2018

Tarikat-Cemaat, CHP ve Eğitim Bir Sen Kapatılsın mı? (15 Temmuz Gecesi “SOL” Muhteşem Bir Gol Yedi) / Bekir AKKAYA

Tarikat-Cemaat, ve Sivil Toplum Kuruluşları Kapatılsın mı?  
Bekir AKKAYA

    “Tarikat ve Cemaatler Kapatılsın” söylemlerini sık sık tekrar ediyorsanız ve bu söylemi 15 Temmuzun başınıza düşmesinden sonra tekrara başladıysanız derhal bir tedaviye ihtiyacınız var. Bu yazı bir noktada tedavi amaçlı “kabul edilmeyecek duaya “amin”” diyenlere “duanızın kabul edilmeyeceğini” bildirme yazısıdır.
Yine bu yazı üyesi bulunduğum “Eğitim Bir Sendikasının derhal kapatılmasını” talep,  kurucu başkan şair üstadımız Akif İnan’la fatiha eşliğinde iletişim kurma denemesi ve mevcut genel başkan Ali Yalçına’a şikayet yazısıdır.
Ve yine bu yazı 15 Temmuz gecesi Türkiye’de “sol” denilen kesime “göbeğini kaşıyanlar” diye tanımladıklarınca “muhteşem bir “gol” atılmasını irdeleme “sol”un Türkiye’de bırak sınıfta kalmasını yere çakıldığını izah yazısı olarak kaleme alındı.
Haydi birlikte  yazıyı ve yaşayan ölülere  okumaya başlayalım…

TARİKATLAR VE CEMAATLER KAPATILSIN MIŞ!

Son zamanlarda yani 15 Temmuz’dan sonra bu konuda yoğun olarak “ya! Ben tüm bu tür kuruluşlara karşıydım, ben dememiş miydim, tarikatlar kapatılmalıdır. Cemaatler kapatılmalıdır. Zaten bunlar Ak Parti döneminde palazlandı. Bunlar zaten hep böyle filan filan, yani, mesela…”
         Bu düşüncelerin hiç birine katılmıyorum. Bu düşünceler tamamen sakat ve bir o kadar da işi sulandırmaya yönelik olup  bir grup samimi ve dolmuşa binenler haricinde büyük çoğunluğun 15 Temmuz’u gölgeleme ve kendilerinin suç halini bastırmaya yöneliktir. Çünkü “Fetö” denilen hadise esasında bir cemaat ya da tarikat değil bilinçli ve devleti ele geçirme ve ülkeyi işgale yönelik bir terör örgütüdür.
         Geniş ve uzun incelenmesi  gereken bu hususta büyük çoğunluğun en büyük yanılgılarından ve eksik bilgilerden bir tanesi Tarikat ve Cemaatin farkını bilememe durumudur ki bu kendi başına ayıplı bir bilgi bu konularda ne kadar cahil toplum içerisinde yaşadığımızın da bir göstergesidir.
         Koca koca prof. denilen akademisyenler ve yazar denilen köşe yazarları bile bu ayıplı bilgiyi gözlerimizin içine baka baka söylemekte ve yazmaktadırlar. Oysa cemaat ve tarikat tamamen kelime ve kavram noktasında kesinlikle birbirlerinden farklıdır.
         Daha da vahimi cemaat denilince sadece dini kurum ve kuruluşları konuşmak sendika ve dernekleri masaya yatırmak kesinlikle art niyetlidir. Cemaat denilince bunun içerisine tüm sol ya da sağ dernek ve teşkilatlar da girmektedir. Bunların tabelası olup olmaması de çok ta önemli değildir. Hatta partisel bazda Ak parti de, CHP’de bu nokta bir cemaattir ki meraklısı bu konuları konuşurken az da olsa bilgi edinmesi kendilerinin yararına olacaktır. Konuşurken de boş boş laf olsun diye seviyesini ve cahilliğini bir nebze de olsa üzerini örtmesi kendisi açısından iyi olacaktır.
         15 Temmuz’dan sonra bir grup cemaat ve tarikatı aynı zannedip özellikle de İslami bir amacı olan bu tür çalışma içerisinde bulunan cemaat ve tarikatların kapanacağını ve Ak Parti’nin “Fetö”den ders alarak derhal kapatmalarını” söyleyenler ya art niyetlidir ya da tam anlamı ile cahil ve cühela sınıfındandır.

15 TEMMUZ GECESİ SOKAKLARDA KİMLER VARDI?

Ben şahsen şuna şahidim. 15 Temmuz gecesi  sokağa çıkan siyasi kesimden Ak Parti ve MHP belirgin olarak ortada iken kendilerini tarikat mensubu olarak tanımlayanların da sokak ta olduklarına bizzat şahidim. Diğer kesimlerden ben şahsen görmesem de mutlaka katılanlar olmuş olabilir. Ancak bende şöyle bir kanaat çoktan oluştu. Benim gibi safların dışında birkaç kesim bu 15 Temmuz’un olacağını bana göre kesin biliyordu. Son zamanlarda okuduğum çok sayıda “15 Temmuzu irdeleyen kitaplardan” bende böyle bir kanaat oluştu. İnternette 15 Temmuz öncesi “Fetö” uzantılı bazı görüntüler ve reklam şeklinde verilen çalışmalar bunu zaten açıkça ortaya koyuyor. Bu işin başka bir kısmı.

HAKKANİYETLİ  VE ADİL SOLCULARIMIZ ÇOĞALMALI

         Bizde gelenek haline gelmiş darbelere, birikimli ve hakkaniyetli solcular hep karşı olmuşlardır. Bunların Türkiye gibi bir ülkede “dinden” uzak oluşları bazen de dine düşmanlığı açıkça yapmaları Türkiye’de halkta hiçbir karşılığı yoktur ve olmayacaktır da. Zaman zaman “darbelere sulansalar da” solculuğun geleneğine ve özüne bağlı kalma adına yalandan da olsa darbe karşıtı gibi davranmayı sürdürürler. Darbelere gerçekten karşı olan ve gerçekten dürüst ve hakkaniyetli sol kesim yazarları da 15 Temmuz sonrası “Solun ruhuna Fatiha” türünden yazılar kaleme aldılar. Hatta bazı entel solcular ölmüş arkadaşlarına” Bizim yapamadıklarımızı ve Hayal Ettiklerimizi İslamcılar gerçekleştirdi” türünden mektuplar bile kaleme aldı.  Ama o gece daha çok solculuğu “Ak Parti düşmanlığında gören ve daha da ötesi “ solculuktan “Tayyip Düşmanlığı” anlayan daha çok kendilerini CHP’li olarak tanımlayan entel solcular tam anlamıyla sınıfta kaldı. Hatta bende “darbe heveslileri ile birlikte yakalandılar” gibi bir intiba uyandırdılar.

FANATİKLİK KÖR EDİYOR

Nasıl ki 28 Şubat sürecinde bir çok sol ve sağ kesimden ve hatta İslamcı diye nitelenen cemaatlerden bir çokları sırf Erbakan düşmanlığı nedeniyle 28 Şubat darbesini desteklediler ise,  15 Temmuz gecesi de bana göre “Türkiye solu” kesinlikle sınıfta kalmıştır. Hatta ileriki zamanlarda çok daha net ortaya çıkacak ilginç durumlar o gece kesinlikle yaşanmıştır. Bir çok tanınmış sima o gece suçüstü olmuş kesin sonuç alınacağını düşündüklerinden darbeye fiili olarak destek çıkmışlardır.
        
15 TEMMUZ ÜZERİNE YAZILMIŞ KİTAPLAR ÇOK AZ

2016 - 2017 yılında ben şahsen 15 Temmuz üzerine yazılmış kitap sayısını merak ettim. Şimdilik hem yazılanları topluyor ve hem de okumaya çalışıyorum.  Toplam sağ-sol ve İslami kesimden 150 kadar kitap basılmış. Bu çok az bir rakam. Eğer darbelere karşı gibi gösterilen sol kesim “Daha çok Türk ve İslamcı ve Hatta Tarikat mensubu” insanların 15 Temmuz Destansı direnişini yapmış olsalardı ortalığı ayağa kaldırırlar ve binlerce destansı kitaplar üretirlerdi. Sol kesim 15 Temmuzda sınıfta kaldı. Ben şahsen CHP’yi bu sol kesim içerisine katmıyorum bile. Bana göre 15 Temmuz öncesinde ve o gece bana göre CHP Fetö ve o gece kalkışma yapanlara ümit bağladı. Hatta gözlerimizin içerisine baka baka fiili bir durum bile sergilendi havaalanında. CHP artık şunu biliyor. Halkın iradesi kendilerini hiçbir zaman iktidar yapmayacak.

TARİKAT VE CEMAAT NE ANLAMA GELİYOR?

        
Tarikat: Yol, yollar, Tasavvufta, Allah'a ulaşmak için tutulan yol. Bu yol boyunca yapılan yolculuk bir şeyhin öncülüğünde gerçekleşir. Her yolun, kurucusu, öncüsü tarafından belirlenen birtakım kuralları, töreleri vardır. Hicri 6. (M. 12) yüzyıldan başlayarak bugüne kadar gelmiştir.
         Cemaat: 1. isim, Bir imama uyup namaz kılan kişiler. 2. İnsan kalabalığı, topluluk 3. Bir dinden veya bir soydan olanların topluluğu 4. bir inancin bir araya getirdigi insan toplulugudur. İslâm'da ayrıca tasavvuf ve benzeri hareketlerde, belli bir görüş ve inanca sahip gruplar için de kullanılır. Tasavvuf cemaatine tarikat denmektedir. Sosyoloji literatüründe ise cemaat kavramı, cemaatin üyelerinin ortaklaşa paylaştıkları bir şeye (genellikle ortak bir ideolojiye ya da bir kimlik duygusuna) dayanan insanlar topluluğudur.
         Dikkat edilirse kısaca “Tarikat” yol anlamında kullanılırken, “Cemaat” topluluk anlamına gelmektedir ki, tarikatın bir usulü, bir edebi bir şekli bir tarihi geçmişi varken, cemaatin bilinen bir usulü ya da tarihi bir geçmişi mevcut değildir. 
         Halk diliyle Süleyman Hilmi Tunahan’dan  “Süleymancılık” cemati, Saidi Nursi Hazretlerinden “Nurculuk” cemaati oluşturulmuş ama bu her ikisinin tarihi geçmişi daha dün gibi yakındır.
         Bu bilgiler ışığında gerek Süleyman Hilmi Tunahan ve gerekse Said’i Nursi’nin hangi tarikata bağlı olduğu sorulduğunda verilecek cevap her ne olursa olsun Tarikatla Cemaatin farkını da ortaya koyar.
         Bir cami cemaatinde her türden bildiğimiz tarikat mensubu bulunabilirken bir tarikat mensubunun farz ibadetlerinin dışında zikir ve nafile ibadetleri ve usulleri farklı olabilir. Örnek olarak bir Menzil Tarikatı her ne kadar Nakşi Tarikatı olsa da Mahmut Efendi’nin mensup olduğu Nakşi Tarikatı’nın usul ve esasları farklılık araz edebilir. Tarikatların en önemli özelliği cemaatlerin aksine nefisle mücadele ederek “Bütün yapılan her türlü eylemi Allah Rızasına Dayandırma” çabası olarak özetlenebilir. Cemaatlerde bir noktada “modernliğin” getirdiği hırs, haset, yarış, gösteri, slogan, birilerini geçme, üstün olma, hükmetme, kaytarma, iş yapmama, çalım atma, hile ve aldatma, mal ve mülk düşkünlüğü, para ve sermaye “ gibi durumlar üzerine çalışmalar sürdürülürken tarikatlarda ve tasavvufta asıl hadise bunlarla mücadele biçiminde sürdürülür.
         Bu açıklamalar doğrultusunda partileri, sendikaları, sivil toplum kuruluşlarını ve hatta masonik teşkilatları gizli ve açık örgütleri cemaat olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Ama yeni bir tarikat kurmak ya da kendini şeyh ve derviş ilan etmek mümkün değildir. Var olanlar ise  bir usul ve bir silsileye bağlı olarak hizmetlerini sürdürür.

“CEMAAT VE TARİKATLAR KAPATILSIN” SÖYLEMİ ART NİYETLİ VE MAKSATLI OLUP FETÖ VE ULUSALCI SOLCULARIN SÖYLEMİDİR

         Bütün bu açıklamalardan sonra bir konuya dikkat çekmek istiyorum. 15 Temmuzdan sonra bilinen kesimler bilerek ya da bilmeyerek Tarikat ve cemaatlerin kapatılacağını özellikle konuşuyorlar. Neymiş efendim; “ Fetö” gibi diğer cemaat ve tarikatlar da yakında kapanacakmış. Sıra onlara da gelecekmiş.” Bunu özellikle “Fetöcüler” ya da “Fetöyü anlamayanlar” ve bir kısım solcu ve ulusalcılar özellikle her fırsatta konuşuyor ve yazıyorlar. Benim anladığım kadarıyla bunu bilinçli yapıyorlar. Bunun böyle olmadığını ve kesinlikle de olmayacağını da kesinlikle de biliyorlar. Peki,  neden bunu böyle yaparlar? Benim şahsi kanaatim; kendilerini aklamaya çalışarak yanlarına yandaş arıyorlar. Aslında bu söylediklerine kendileri de inanmıyorlar. Sanki Türkiye’de bu açma - kapama olayı yeni bir şey.
          Doğruluğu yanlışlığı bir yana Erbakan’ın iktidar partisi Refah Partisi kapatılınca Çevik Bir’lere yıkama yağlama yapanlar sanki kendileri değillerdi. Onlarca parti, onlarca dernek, onlarca gazete ve dergi ve daha bir çok şeyler kapatılırken “Fetö Melunu” ve mensupları “gıçları” ile paçavraları gazete ve pislik TV kanallarında “film” çeviriyorlardı. “Asrın davası “ diye lanse ettikleri Ergenekon Terör Örgütü diye salya sümük her gün beynimizin ırzına geçtiklerini unutacak değiliz. Türkiye’de kapama konusunu konuşacak en son kişiler bu “ Fetö”cüler. Bundan sonra onlar hiçbir şey yapmayıp, devletin vereceği kararları bekleyecekler. Masumsalar da buna karar yine yıkmaya çalıştıkları devletin kurumları yargısı karar verecek. Ama hiç birimize 15 Temmuz ve o güne kadar yaptıklarını unutturamayacaklardır. Bu dünyayı değil esas onlar inanıyorlarsa ahireti düşünsünler…
         Tarikat ve Cemaatlerin kapanması gerektiğini söyleyip duran ve “Fetö”yü örnek ve referans göstererek “ Biz dememiş miydik?” türünden demegoji yapanlara gelince bunlara çok gülüyorum. Emin olun onların yerinde olmak istemem. 15 Temmuz gecesi bildiğimiz “sol ve devrimci” kesim hem küçümsedikleri göbeğini kaşıdığını söyledikleri halktan ve hem de kendi söylemlerinden büyük bir gol yediler. Hep “Cumhuriyeti biz kurduk” söyleminin altına saklanarak halka tepeden bakan azınlık karizmayı çizdirmiştir. İlk kez halk sistemine, devletine, hükümetine sahip çıkıp Cumhuriyete yönetim açısından gerçek manada” Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözünü hayata geçirmiş ve halk tankın altına girerek rejimin bir parçası olmuştur.
Kesin inandığım bir hüküm “ Hiçbir şey bundan sonra 15 Temmuz öncesi gibi olmayacaktır.” Aksi durum ülkenin batışı toptan 80 milyonun yok oluşu demektir ki bu da mümkün değildir. Halkın sahiplendiği sistemlerde sivil toplum kuruluşları gerçek manada güçlü çalışır. Devlet onları maddi ve manevi hep destekler. Bir şartla “Herkes işini yapacak”

ULUSALCI SOL,  CEMAAT VE TARİKATA NEDEN BU KADAR TAKTI

         Sol ve Ulusal kesimin “tüm dini cemaat ve tarikatlar kapatılsın” söylemleri 15 Temmuz gecesi suçüstü hali ile yakalanmanın ardından güya darbe karşıtı olduklarını söyleme çapası. Daha da ötesi “Göbeğini kaşıyan adamın golünü” hazmedememe. Bu söylemleri söyleyenler hiç sol örgüt ve bilmem nelerden söz etmiyor. Onlar kapansın demiyor. Onların derdi din. Ama bu kez 15 Temmuz’da halk son sözü söyledi ki, onların dedikleri bundan sonra pek fazla olmayacak. İşin doğrusu halk ne derse o olacak.
         Bütün bu yaptıklarını bir nebze unutturmak ve 15 Temmuz’da biz de vardık” söyleminin içerisine girip bol keseden “Tarikat ve Cemaatleri”n kapatılmasına dair güya konuşuyorlar. Sanki Cumhuriyet boyunca CHP’nin kapatmadığı bir şey kalmış gibi bol keseden atıp tutuyorlar. Açma ve kapama konusunu Fetö gibi kesinlikle CHP’de ağzına almamalıdır. Aslında Onlar da kendi söylemlerine inanmıyorlar. İnansalar hiç iktidar olmayan-olamayan kendi partileri CHP’yi kapatarak bir kez olsun söylemlerini uygulasalar belki de yeni kuracakları bir partide iki puan fazla oy alırlar. Nerde?!

AMACI DIŞINA ÇIKAN HER NE OLURSA KAPANMALI DEVLET DÜŞMANLIĞINA KESİNLİKLE FIRSAT VERİLMEMELİDİR

         Bu iki kesimin ya da bu söylemlerde bulunanların hiçbir şekilde bu söylemleri gerçekleşmeyecek. Olan her zaman olduğu ve uygulandığı gibi Amaçlarının dışına çıkan ve hainlik yapan her ne olursa olsun kapısına kilit vurulacak. Kimse kendini devlet yerine koyup hükmetmeyecek. Devletin kurum ve kuruluşlarına yasa dışı ayar çekmeye yeltenmeyecek. Ancak kanunsuz ve devlet düşmanlığı yapan partide olsa, dernek te olsa cemaatte olsa kapısına kilit vurulacak.
         Türkiye artık 15 Temmuz öncesi Türkiye değil. Hangi kesim olursa olsun hala eski alışkanlıklarını bırakmak istemiyenleri halk o gece çoktan çizdi.
         İşte “Furkan Vakfı” ya da “Türk Tabibler Birliği” ne fark eder. Bir çok amaç dışı faaliyet gösteren bu tür teşkilat oda ya da bilmem neyin kapatılmaları gerçekleşecek. Artık amacı dışında çalışan ve hep aracılık ve birilerine taşeronluk yapan sivil toplum kuruluşlarının kapılarına kilit vurulacak. Vurulmalı da.
         Amacına uygun cemaat, tarikat, dernek, teşkilat, sivil toplum kuruluşları ve her türden kurum ve kuruluş hizmetlerine bundan sonra daha titiz ve daha düzgün faaliyetlerini sürdürecek. Ama işini yapmayan başka yollarda yalpalayan ve gözü orda burada olan devlet ve millet düşmanlarına devlet artık fırsat vermeyecek ve göz açtırmayacaktır

EĞİTİME YÖNELİK SENDİKALAR NE İŞ YAPAR?

         2012 yılında ben Kumru İMKB YİBO’da Müdür Başyardımcısı olarak görev yapıyordum. YİBO’ya benim gidiş tarihim 2010 yılı idi. 2010 yılına kadar ise Kumru Öğretmenevi Müdür Vekili olarak görev yapmakta idim.
         Asaleten beni Öğretmenevinde Müdür yapmak için benden beş kez resmi form ve evrak istendiği halde Kumru’da herkes istedikleri okula Müdür olarak atandığı halde beni bir türlü öğretmenevine Müdür olarak görevlendirmediler.
         2010 yılının 15 tatilinde beni öğretmenevinden alarak beni Kumru Mehmet Akif Ersoy İlkokulu’na öğretmen olarak görevlendirdiler.
         Beş ay ilgili okulda öğretmen olarak görev yaptım. Yazın ise Kumru YİBO’da boş olan Müdür Başyardımcılığı’na talip oldum. Puanım yüksek olmasından kaynaklı burada göreve başladım. Öğretmenevinden beni uzaklaştıranlar YİBO’da da gerekli görevlerini itina ile yerine getirdiler(!)(?)…Allah Belalarını Versin…Yüz kez beni telefondan arayarak bana her türlü oyunu oynayanların da Allah Belalarını Versin (Amin)…
         Şimdi sizlerle bir kanaatimi paylaşacağım. Beni Kumru’da Öğretmenevi Müdürü neden yapmadılar?
         Bu sorunun cevabını şimdi anlıyorum…
         Kumru Öğretmenevi Müdür, Müdür Yardımcısı, Yönetim Kurulu ve Denetleme Kurulundan oluşan bir yapı ile çalışmaktadır. Öğretmenevine gazete abonelikleri yönetim kurulu kararıyla alınır. Kararı yönetim kurulu verir.
         “Zaman” denilen gazetenin öğretmenevine abone olunması için birkaç öğretmenin baskısı oldu. Ben de kendilerine “alacak gücümüzün olmadığını, ancak ücretsiz olarak  okumak için bırakabileceklerini” söyledim.
         Uzun konuşmamızdan sonra ilgili öğretmenle bu şekilde anlaştık ve ben durumu yönetime ilettim ve onlar da uygun buldu.
         Aradan altı-yedi ay geçti ve her gün “Zaman Gazetesi” öğretmenevine bırakıldı. Aradan altı –yedi ay geçtikten sonra gazeteyi dağıtan kişi öğretmenevine altı - yedi aylık gazete faturası getirdi.
         Ben de çok sert tepki göstererek ücretsiz dedikleri gazeteye yüklü bir fatura kesmelerine tepki olsun diye faturayı alarak yırtıp ilgiliyi öğretmenevinden kovdum. Daha da öğretmenevine gazeteyi sokmadım. Ve bu
Fetö kesimi beni hem öğretmenevinde ve hem de sokakta bana hep düşman kesildiler. Ve bana her türlü kötülüğü ve kalleşliği yaptılar. Bugün bunları şimdi daha iyi anlıyorum.
         İşte bugün ben, o gün Müdür olarak beni oraya getirilmeme nedenim olarak kesinlikle bunu düşünüyorum. (ALLAH KUMPASÇILARIN BELASINI VERSİN)
         Sonuçta bugün kendileri rezil rüsvay oluyorlar. Allah her daim belalarını versin ve ben hiçbir zaman hakkımı da helal etmiyorum.
2010 yılında ben öğretmenevinden ayrılınca Öğretmen Mehmet Derilmek Öğretmenevi Müdürü oldu. Şu anda Kumru’da öğretmenevi kapalı. Benden iki yıl sonra hiçbir neden olmadığı halde öğretmenevini kapatarak benim şahsen gece gündüz çalışarak Milletvekilimiz Eyüp Fatsa’dan bizzat aldığım para ile yaptığım Öğretmenevi milli eğitim tarafından kullanılıyor. Yatakhane de belediyeye çalışıyor. Oh ne ala öğretmenlerde kahvelerde çoğu da Fatsa’ya gidip geliyor…Alkışlıyorum…Eğitim iyi(!)  Öğretmenevi konusunu ilerde geniş olarak yazacağım.
2010 yılından bir yıl sonra Kumru ilçesi’nde kurucusu olduğum ve Kumru’da Ak Parti kuruluncaya kadar “vebalı” olarak görülen ve Kumru’da ilk üyelerinden biri olduğum (Buradan Nuri Kahraman Ve Muzaffer Günay’a Selamlarımı iletiyorum.)EĞİTİM BİR SENDİKASI’ndan ayrıldım. Söz konusu yazıyı yazdığımda  sendikadan ayrılmıştım. Çünkü o gün “Fetöcülerin” ağzına göre hareket edip bana söz verildiği halde ve hatta beş kez benden evrak alındığı halde beni Müdür yapmayanlar beni öğretmenevinden ayırarak akıllarınca bayram yaptılar. Asıl bayram yapanlar o günler de FETÖCÜLER oldu. Şimdi de oynuyorlardır her halde…Allah’ım ne büyüksün…Ben de sendikamdan o günlerde ayrıldım.
Daha sonra sendika temsilcisi Mehmet Derilmek oldu. YİBO’ya yanıma gelerek benim üye olmamı talep etti ve ben tekrar zannedersem 3 yıl aradan sonra tekrar eski sendikam olan EĞİTİM BİR’ e üye oldum.

YILIN ÖĞRETMENİ OLUŞUM VE TENEKEDEN PLAKET

Gelelim 2016 yılının 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne…
Hani bildiğimiz 650’nin üzerinde Kumru Kaymakamının ismi yer alan ve tüm öğretmenlere ve milli eğitim idarecileri dahil tüm okul idarecilerine ve öğretmenlere verilen teneke plakete…
Ve Kumru Belediyesince 2016 yılında yalandan  “Yılın Öğretmeni İlan Edilip Kumru Milli Eğitim Müdürlüğünce de bu yılın öğretmeni olduğum yalanlanmayan bu nedenle de  Kaymakamca da yılın öğretmeni olduğum için sadece bana plaket verdiği ilan edilmesinin ardından bir torba dolusu küfür ve hakaret…Hem de resmi sitede…Ve ardından sürgün ve Ceza…
Kaymakamın Fetöcü çıkmasından ve benim yalandan yılın öğretmeni ilanından sonra diğer öğretmenlerin  plaketleri attığı ve yakdığı bilgisi bana (YZ) tarafından bilgi olarak sunuldu.  Alanlara ise yine  “VALLAHİ DE ALMADIM, BİLLAHİ DE ALMADIM” deyin diye talimat verilmiş (YZ) ve hatta belediyenin sayfasında bana yaptırılan küfür ve hakaretler talimat verilerek beğeni kampanyası açılmasının ardından daha sonra da yalan ve iftira dolu ifadeler verilmesi ile bana soruşturma açılmıştır.
Düzmece belgeler ile  soruşturma sonucunda “ ilde kurulan Valinin başkanlığında İl Disiplin Kurulu Toplantısında üyesi bulunduğum Akif İnan’ın 1992 yılında kurduğu sendikaya Kumru’da kurulduğu günden bu yana aidat parası ödediğim sendikamın il disiplin kuruluna katılmak zorunda olduğu ve beni üyesi olarak savunma görevi olan Ordu Eğitim Bir İl Disiplin Kurulu Üyesi şu anda Ordu’da bir okula müdür olmuş o gün Ordu Fen Lisesinde Müdür Başyardımcısı olan Öğretmen Aykut Bey’i Eğitim Bir Genel Merkezi Genel Başkanına şikayet ediyorum.
Üyesi olduğum Ordu Eğitim Bir Sendikası İl Disiplin Kurulu Üyesi Aykut Bey Kanunen katılmak zorunda olduğu toplantıya katılmamıştır. Beni savunmak zorunda olduğu halde savunmamıştır. Diğer üyeler üyesi olduğum sendika görevlisi katılmadığından yine Aykut Bey’in ifadesi ile” DOSYAYI İNCELEMEDEN UYARMA CEZASINI” onaylamışlardır. Eğitim Bir Sendikası’nın görevlisi Aykut Bey’in imzasının olduğu yere “TOPLANTIYA KATILMAMIŞTIR” diye imza yerine karara not düşülmüştür.
Şimdi ilginç bir bilgi paylaşacağım. Elimde 2017 yılında basılmış 247 sayfa bir kitap var. Kitabı bastıran ve üyelerine dağıtan EĞİTİM BİR SENDİKASI.
Kitabın Adı : EĞİTİM ÇALIŞANLARI İÇİN HAK ARAMA REHBERİ
Takdim Yazısını Eğitim Bir Sen ve Memur Sen Genel Başkanı ALİ YALÇIN YAZMIŞ.
Önsözü ise: Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yalçın YAYLA yazmış.
Elimde bulunan bu kitabın “DİSİPLİN CEZALARINDA SÜREÇ” ana başlığının 5. Meddesi Disiplin Kurulları Başlığının Altında a) Sendika Temsilcilerinin Disiplin Kurullarına Katılması maddesinde şu satırı birlikte okuyalım.
“ Sayfa: 112” “Hakkında disiplin soruşturması yürüten devlet memurunun üyesi olduğu sendikanın temsilcisi de bu maddede belirtilen disiplin ve yüksek disiplin kurulunda yer alır…
……Bu hükme göre sendika temsilcisinin disiplin ve yüksek disiplin kurulunda bulunmaması hali disiplin cezasının iptal sebebi olmaktadır.”
…..Bu düzenlemenin en büyük faydası, bu disiplin kurullarında bazı hukuka aykırı uygulama ve “sözlü savunma tutanaklarını okutmadan imzalatma” uygulamalarının önüne geçmesi hususunda olacaktır.
….Danıştaya göre sendika temsilcisinin disiplin kurullarına katılmamış olması işlemi sakatlayacaktır….
………………………….
Üyesi olduğum Eğitim Bir Sendikası’nın dağıttı kocaman kitap “HAK ARAMA REHBERİ” kitabında ilgili bölümleri sizlerin dikkatlerine sundum.
Peki bana ceza veridi mi?
Hem de kaymaklısı…
Sayın Başkanım Ali YALÇIN ve bu yazıyı okuyan cümle cemaat ve tarikat…
Şimdi bu sendikayı ne yapacan….KAPATACAKSIN….
İşini yapmayan kendi dağıttıkları kitaba uymayan kanunsuzluk yapan hak hukuk  tanımayan  bu sendikaya ayar vereceksin…
Üyesi bulunduğum sendika görevlisi Aykut Bey şimdi müdür olmuş…O zaman Müdür Başyardımcısıydı.
Bizzat beş kez Orduya yanına gittim ve Kendisine sordum “neden katılmadın” diye bana “ Ak Partililerden, Sendikadan ve Valilikten katılma dediler” dedi. Hem katılsam bile sana bu ceza verilecekti o yüzden de önemsemedim katılmadım. Hatta bir ara “Unuttuğunu” bile söyledi. Tedirgindi.
Büyük ihtimal Ordu Eğitim Birin sendika başkanı olan ve benim iyi ki “Sendikacı Değilim Yazısı” da bu durumda etkili olmuş olabilir. Sonuçta muratlarına erdiler…Rahat rahat kına yakabilirler…Biliyorum ki oralar bunlara da kalmaz…Asıl hadise işin sonu…Gerisi hikaye.
En azından aldığınız aidatlarınızın hakkını verin. Haram olsun. Unutmuş. Ne pişkinlik. Hem de Müslümanlar… Kendisi verilen talimat nedeniyle katılmamış. Kitapçığı da okumamış ya da kanundan haberi yok. Bunlar sendika üyesi ve bizlerin temsilcisi. Sevsinler sizi. Amaçları yükselmek, güya terfi etmek, pastadan pay kapmak, siyasilere yaranmak… Oh ne ala. Ne güzel…”Başlarınız beladan eksik olmasın” emi!
İyi ki katılmamış ve söz dinlemiş ve duyduğuma göre müdür olmuş. Aferim.
Ama kitapta yer alan kanuna göre bana ceza verilemez yazıyor. Peki şimdi ne olacak?
İşte bu tür sendikalar derhal kapatılmalı.

SENDİKA BAŞKANI ALİ YALÇIN BEYE…

Sayın Başkanım Ali Yalçın Bey’e sesleniyorum…
Bana üyeleriniz büyük bir kumpas kurdular…
Üstelik yıllardır benden aidat aldılar…Kanuni hakkımı bile elimden aldılar..
Önce Allah’a ve sonra sizlere şikayet ediyorum…
Umarım bu şekil ve bu davranışlar sizleri FETÖ konumuna düşürmez…
FETÖ’de bu tür tarafgirlikler ve hak yemeler ve zalime omuz vermeler sonucunda bu belalara duçar oldu.
Ben şimdi emekliyim…
Sendikanıza da hiç ihtiyacım yok. Bir kez oldu. Onu da sizlere ve okuyucularıma arz ettim. Öbür dünyada sendikamızı kullanarak hak yiyenlerle hesaplaşacağız. Dünyada mensubu bulunduğum sendikayı ve sizleri Ahirette Cenab-ı Allah bana da soracak. İşte ben o zaman bunları orada da nakledeceğim. Ve hakkımı sonuna kadar alacağım.
Sendikanız görevlileri orduda,  Avukatlarınız Ankara Genel Merkezde.  üyenizi hem idare de hem de mahkeme de savunmamıştır. Ama bal gibi para alıyorlar. İş yapmıyorlar ve bizim gibi üyelerin paraları ile keyif sürüyorlar. Bu yazılar inşallah sizlere ulaşır…
Ankara’da avukatlarınız da bu işe yanaşmamışlar üyenize sahip çıkmamışlar kendilerine sunduğum dosyayı okuma zahmetinde bile bulunmamışlardır.
Hakkım haram olsun.
AKİF İNAN HOCAME FATİHALARLA İRTİBAT ÇABASI

Muhterem Üstadım Akif İnan Hocam Fatihalar gönderiyorum…
Üstadım kurduğun sendika ne durumlarda bir bilseniz…
Müdürlükler, ihaleler, siyasetler, ticaretler…
Bizim gibi garibanlar bizi beğenmeyenlerin dedikleri gibi “göbeklerimizi kaşıyoruz…”
Ama inan bebeklerimiz de büyüyor…Mevki ve makam derdi olanlar dertlerinin peşinde perişan olup belalarını buluyorlar…
Şimdilik bir “REİSİMİZ” var. Yanında bulunduğun Erbakan Hocama Fatiha ve selamlarımı gönderiyorum. İsimleriniz ve davalarınız her gün dünyalaşıyor ve amacından uzaklaşıyor. Dualarımız hep sizlerin öğrettiğiniz dualar usulünce Reisimiz Recep Tayyip Erdoğan’a…Cenab-ı Allah bizlerin ömründen alarak onun ömrüne katsın. O ve çevresinde canlarını ortaya koyarak sizlerin gösterdiği hedefe ilerleme çabası bizleri ümit veriyor. Sayın Devlet Bahçeli de ülkesine sevdalı. 15 Temmuzdan sonra onu da dualarımızdan eksik etmiyoruz. Sizler de oralardan buraları ihmal etmeyin.
         Saydığım iki isim de aramızdan ayrılırsa durumu şahsen ben pek iyi görmüyorum. Dava adamlılığı “Yağma Adamlılığına” dönüşüyor her gün. Ama şuna kesinlikle inanıyorum ki bu tür kendini kaybedenlere devletimiz kesinlikle dur diyecek. Şimdilik içimizdekilerden güçlü ve tehlikeli olanlar dıştaki düşmanlarımız. Allah’ın yardımı ile içteki ve dıştaki vatan, millet ve devlet düşmanlarına kesinlikle diz çöktürülecektir. Devletimize ve milletimize İnanıyor ve güveniyoruz. 
Bundan birkaç yıl önce FETÖ denilen insan müsveddelerinin rüzgarı yollarda bizi sarsıyordu. Bankalar, gazeteler, televizyonlar, dershaneler, üniversiteler daha neler daha neler…
Kafalarına “Fil Süresinde”ki  Ebabil Kuşları kum taneleri yağdırdı…Darmadağın oldular…
Umarım kurduğun sendika da böyle olmaz…
Ayet: “ İçimizdeki beyinsizlerin yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım!”
Akif İnan Hocam, Şimdilik ülke emin ellerde…Sendikayı Genel Başkanımız Ali YALÇIN Bey’e şikayet ettim.
Sonucu mutlaka Fatiha eşliğinde sizlere bildireceğim.
Allah”ım günah yazma,  aklımdan şöyle geçiyor “ ALLAHIN YAZISINI İNSANIN CAZISI BOZAR MI? “ Bozmaz da bir an için bana öyle geliyor işte…
Geçmişte ben bu başlık altında bir yazı kaleme almıştım ama cümlenin açılımında da ilginç benzerlikler var. Her halde çok şey daha göreceğiz…Rabbim herkese sağlık sıhhat versin
Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler…(İbrahim Hakkı Hazretleri)
Kumru’dan sevgi ve selamlar…
Allah’a emanet olunuz…
Yazılarım devam edecek…..
Bekir AKKAYA /14 Şubat 2018 /KUMRU


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

9 Şubat 2018

Olmayan Müdürlüğe Gözyaşı Dedik ama Ümidim Boşa Çıktı / Bekir AKKAYA

NOT: "SEVİYESİ ÖLÇÜLÜYOR SA  ÇUKURDUR... " 
Bu yazı tarafımdan 2014 yılında yazılmış olup "Tamamı o günlerde okullarımızda "Eğitim - Öğretimin Laçkalığı" ve daha çok ta "Okul idarecilerinin kaprisli ve bir o kadar eğitimsiz hallerini" analiz eden bu yazı yazdığım günlerde hayli ilgi çekmişti.Yazıyı şimdi tekrar okudum. Bana çok ilginç geldi. Şimdi de katılmadığım bir görüş ve düşüncem olmadığı gibi değişen bir durum da pek yok.  O günlerden belirgin fazlalık    bugün      " teneke plaketlerin fazlalığı" ve devamında "mendil kapmaca oyunlarından kazanılan madalya yarışı" durumları.  Biraz da şenlik menlik iyi geliyor ki eğitimde çok çok öndeyiz(!).
               Bu hususta O günden bu yana yine ilçemizde en çok
gelişmişlik hal " iki kişi arasında  gizliden mesajlar çekilerek "işini bitirin" talimatı doğrultusunda kumpas kurdurularak  "Yalandan sahte hiç bir değeri olmadığı bilindiği halde "halis muhlis teneke plaket (Plakatle İlgili Not: Bu plaket aynı anda Kumru'da yaklaşık başta milli eğitim idarecileri olmak üzere yaklaşık 600'ün üzerinde okul idarecileri ve öğretmenlere verildiği halde sadece beni "yılın öğretmeni"(!) seçerek Korgan Tepealan"a kampa gönderdiler...Omuz verenlerin Allah Belasını versin.) verdilerek ve yine "yalandan "yılın öğretmeni seçtirilip bol bol küfür ve hakaret ettirilip eğitim camiasının en üstlerinden beğeni kampanyaları ile Korgan"la ödüllendirilen benim üzerimden kalitesiz bir film  yapılarak    en çapsız oyuncularla bedavadan film çevrilerek akıllarınca ucuzdan çok fazla hasılat beklentisinin devamı olarak ileride fırsattan istifade yükselme fırsatları gözleyen bir sürece gelme durumu olmuştur.  
             Dört yıl önce yazdığım yazı ortada ve ben yine buradayım. O günden bu yana çok şeyler oldu. 15 Temmuzlar ve bir sürü süprizler. Dahası tenekeden ödülüm ve Kumru Milli Eğitimince yalanlanmayan "2016 yılı yılın öğretmeni seçilişim" Ve bu nedenle de "Halis muhlis Kumru Kaymakamlığınca bizzat o günün kaymakamının imzaladığı "Orjinal tenekeden plaket" 

8 Şubat 2018

Kumru İlçesi (1979)-Siyah Beyaz


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Halil Tatlıgül Hocamız


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Topraktan uzaklaşmış olanlardan uzak durunuz...Doğduğum ve büyüdüğüm evimiz


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Allah Nurunu Tamamlayacak (Fotoğraf)


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Bizler Toprakla iç içe evlerde büyüdük. Evimiz...Köyümüz...

Fizme Karapınar Mahallesinde Babam Kitapçı Mehmet Akkaya Hocanın evi...2018

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

20 Ocak 2018

Kumru Kaymakamı Deniz Kılınç'la Sohbet /Fotoğraf

     
Kumru Kaymakamı Sayın Deniz Kılınç'la ayaküstü sohbetimiz Kumru Kaymakamlığı Resmi  İnternet Sayfası olan  http://kumru.gov.tr/kaymakam-kilinc-bekir-akkaya-ile-sohbet-etti sayfasında iki resimle birlikte  "Kaymakamımız Sayın Deniz KILINÇ Emekli Öğretmen ( Yazar)  Bekir AKKAYA ile yazıları hakkında sohbet etti" ifadeleri ile duyuruldu. Yine aynı fotoğraflarla birlikte "facebook" Kumru Kaymakamlığı resmi internet sitesi olan "https://www.facebook.com/KumruKaymakamligi/"nda da yer aldı. Sayfada iki fotoğraf ve kısa sohbet haberi  20 kişi tarafından beğeni alması dikkat çekti. 
       
Başarılı ve bir o kadar halkla iç içe olduğunu gördüğümüz Kumru Kaymakamımız Sayın Deniz Kılınç' kısa haberde yer alan "yazıları hakkında" ifadesi ile işaret edilen  ilgili yazılar üzerinde konuşuldu. Ve yazıları son derece beğendiğini ifade etti. En son yazımız Eğitim- Öğretim, öğretmenlerin kıyafetleri  ve Teneke Ödül ve ardından benim Korgana gönderilerek ödüllendirilmeme neden olan teneke plaket konusunu içeren "Kimse Boşuna Ortalığı Karıştırmasın" başlıklı yazım olup sizlerinde ilgisini çekeceğini düşündüğün yazıyı  "http://bekirakkaya.blogspot.com.tr/2018/01/kimse-bosuna-ortaligi-karistirmasin.html" adresine tıklayarak okuyabilirsiniz.
        Bu vesile ile sayın Kaymakamımıza ilgi ve alakalarından dolayı teşekkür eder "Mutlaka yazmalısın" tavsiyelerine uygun olarak yazılarımı sürdüreceğimi ifade eder saygılarımı sunarım.
             Bekir AKKAYA /21.01.2019/KUMRU
                        İŞTE İLGİLİ FOTOĞRAF VE SAYFALAR...


   



©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

14 Ocak 2018

Kumru'da Eğitim Yok Gibi/ Bekir AKKAYA

         
Milli Eğitim Bakanımız İsmet Yılmaz Kanal 7 TV’de okulların tatile gireceği 19 Ocak Cuma günü tatile girmesi nedeniyle önemli açıklamalarda bulundu. Karnelerin öğrencilerin başarısını değil, verilenden ne kadarının kağıda dökülebildiğini veya dille ifade edilebildiğini gösterdiğini” ifade etti.    Yılmaz, öğrencilere tatilde dinlenmelerini tavsiye ederek, "Her zaman tatillere girerken Lütfen öğrencilerinize ödev vermeyin.' Hiçbir öğrenciye biz ödev verilmesini istemiyoruz."ifadesini kullandı. 
 “öğrencilere tatilde bol bol kitap okumalarını da tavsiye ederek, bunun öğrencilerin iç dünyasını zenginleştireceğini, onlara yol göstereceğini ve yarınlara umutla bakmalarını sağlayacağını” belirtti.
Bakan Yılmaz, “öğretmenlerden, öğrencilerini kitap okumaları ve bulundukları illerdeki yerleri gezmeleri konusunda yönlendirmelerini” talep etti.

         UYGULAMADA DURUM NASIL?

         Eğer yakın bir zamanda durum değişmemiş ise değişmemiştir büyük ihtimal ödev verme konusu sürüp gidiyor. Yeni sistemde ve yeni Türkiye her alanda olduğu gibi ülke genelinde bilhassa öğretmen camiasında pek anlaşılamıyor.  İdare kısımların da ise durum pek farklı değil. Onlar da günü kurtarma yoluna giderek eski alışkanlıklar hep devam ediyor.
         Dışarıdan hazır basılı ödevler para ile satın alınarak velilerden bilerek ve bilmeyerek para toplanıyor. Bu paralar alınırken ise hiçbir kayıt kesinlikle tutulmuyor.
         Bilhassa bazı emekli öğretmenler okullara gelerek bakanlığın yasakladığı bu basılı evrakları ve dergileri okullara bal gibi satıyor. Sınıflarda öğrencilere bu evraklar veriliyor. Tatil Kitabı ve bilmem ne kitabı adı altında çocuklara bunlar dayatılıyor.
         Bakanımız İsmet Yılmaz “Tatilde Kitap Okuma” önerse de bu hiçbir zaman pek uygulanmıyor. Çocuklar kesinlikle “Kitap okumaya özendirilmiyor.”

         KÜTÜPHANESİ VE KİTAPLIĞI OLMAYAN OKULLAR VAR

         İnanmayacaksınız ama okullarda kütüphanesi ve kitaplığı olmayan okullar var. Sınıflarda teftiş anında göstermelik kitaplıklar var. O kitaplarda yılsonunda toplanarak ya kaloriferde yakılıyor ya da devletin verdiği kitaplarla birlikte geri dönüşüme imha amacıyla gönderiliyor. Öğrencilerin okudukları kitapların isimleri sisteme girilmesi zorunluğu olduğu için bu rakamlar ve kitap isimleri kesinlikle yalandan yazılıyor. Bütün bunlara rağmen çok gayret gösteren öğretmenler olup bu öğretmenler de yan gelip yatan öğretmenler tarafından bir şekilde rahatsız ediliyor. Hatta “Mendil kapmaca gibi” ek ders ücreti alacam diye yalandan uğraş veren öğretmenler haksız yere ödüllendirilerek başarılı öğretmenlerin enerjileri bitiriliyor. Geçen yıllarda verilen ödüllerin haksız yere verildiği anlaşıldığından 15 Temmuz’dan sonra sessizce geri çekildi. Hatta bazı ödüllendirilen öğretmenler ihraç edildiğinden ödüller kendilerine verilemedi. Resmi yazı ile okullara bu ödüllerin iptal edildiği bildirildi.
         Bilindiği gibi ders kitapları da öğrencilere devlet tarafından ücretsiz veriliyor. Bu son derece yanlış. Hiçbir öğrenci velisi ve öğrenci okuyacağı kitabı kesinlikle para ile almalıdır. Yani evlere mutlaka kitap girmelidir. Mevcut durumda şu anda evlere hiçbir şekilde kitap girmiyor. Şu anda “kitabın okullarda da evlerde de hiçbir kıymeti ve önemi yok.” Keşke yıl boyunca gerçek manada belli sayıda kitap okuyan ailelere kitaplar ücretsiz verilse. Devlet büyüklerimize bu öneriyi hatırlatmak lazımdır. Kimse de internette kitaplar var, kütüphaneye gerek yok demesin. Dünyanın hiçbir yerinde Kütüphaneleri ve kitapları hiçbir şey şimdilik karşılamaz. Temassız hiçbir şey olmaz. Sanal evlilik, sanal arkadaşlık, sanal tatmin ve sanal kitap. Her birisi ve tüm sanallar bir yönü ile hayalidir. Eskilerin tabiri ile affınıza sığınarak tam da bir  “ŞEYTAN ALDATMASIDIR”
        
         GÖSTERMELİK OKUMA SEANSLARI DÜZENLENİYOR

         Gelen resmi yazıları yalandan yerine getirmek ve cevap yazmak amaçlı göstermelik okuma seansları düzenleniyor. Bu yalan seanslara diğer devletin kurum ve kuruluşları da alet edilerek iki de fotoğraf çekilip yazılar bir üst kurumlara gönderiliyor.
Amirlerine yaranma formatında yapılan bu uygulamalar okullarda da aynen uygulanıyor. Söz konusu okuma saatlerinde kesinlikle okuma saatleri denilen saatlerde kitap falan okunmuyor. Ama raporlar hazırlanırken bunlar etkinlik yapıldı olarak yazılara ve raporlara geçiriliyor.

TALİM TERBİYEDEN GEÇMEYEN KİTAPLAR OKULLARA SOKULMAMALI

Son zamanlarda kitap yazmak ticarete dönüştü. İmza günleri altında okullar güya yazarları okullarına davet ediyor. Hayatında hiçbir edebi eser okumamış bir şair tanımayanın yazdığı kişinin neyini okula sokuyorsunuz. Kelime bilmez, kavram bilmez. Hayatında yazar bilmez oturma bilmez, kalkma bilmez. Edebiyatın bir edep olduğunu bilmez. Bunları ne adına okullara model olarak sokuyorsunuz. Bu son derece sakıncalı ve tehlikeli. Bilgi ve birikim bu kadar ucuz değil. Bugünün bazı dipsizliğin asıl nedenlerinden en büyüğü geçmişte bu tür müsamahalarımız. Aynı şeyin tekrarları kesinlikle yapılmamalıdır.
Yazılan bazı şiirleri kitap denilen kaldırımlarda satılan kağıt parçaları vallahi seviyemizi de ortaya koyuyor. Okullarımız ve yetkililerimiz bu konuda duyarlı olmak zorunda. 

         “OKULLAR HAYAT OLSUN” PROJESİ NE OLDU ACABA?

         Milli Eğitim Bakanlığı bir ara çok önemsediği “Okullar Hayat Olsun Projesi” başlatmıştı. Okul bahçeleri ve okulun bilgisayar sınıfları velilere açılacak ve kullandırılacaktı. Hiç uygulanmadı. Öğretmen ve okul idareleri bu projeyi başarısız kıldı. Sebebi kendilerine iş çıkması ve velilere tepeden bakma, kafalarına göre okulları götürme niyetleri çoğunlukla bu projeyi uygulatmadı.

OKULLARIN PERFORMANS DEĞERLENDİRMESİ TAM REZALET

         Milli Eğitim Bakanlığı’nın uygulamaya soktuğu bu proje eğer uygulamaya geçse tüm Türkiye’de başarısız okul kalmaz. Yıl boyu okullarda yapılan tüm etkinlik ve projeler öğretmen ve idarecilerin bir fiil yer almak zorunda olduğu bu proje maalesef okullarda uygulanmıyor. Uygulansa da tamamen yalan ve sahte.
         Okulla ilgili tüm bilgileri demirbaş ve öğrenci sayıları dahil tüm bilgileri önce okul müdürü doldurmak zorunda. Sonra okul idarecileri kendileri ile ilgili bilgileri ve yaptıklarını doldurmak zorunda. Kimse kimseyi görmeyecek ve etkilemeyecek. Herkes kendi şifre ve TC numaraları ile sisteme girmek zorundalar. Aynı uygulamayı öğretmen ve hatta okulda çalışanlar da yapmak zorundalar.
         Aynı bilgileri sınıf sınıf başkanları ve öğrenciler de girmek zorunda. Sonra okul aile birliği başkan ve üyeleri de yüzlerce aynı bilgileri girdikten sonra en son okulun öğrenci velileri de bilgileri girecekler.
         Sistem kısaca bu şekilde. Örnek olarak yüzlerce sorudan bir tanesi şöyle olsun. “okulunuzda kaç kez gezi yapıldı?”
         Ya da kaç kez veli ziyaretinde bulunuldu?
         Ya da kaç kez etkinlik düzenlendi…Aklınızdan geçen tüm sorular işte burada var. Benim dediklerim hakkı ile sizlere ulaşmış olsa zaten bilecektiniz. Ama işte böyle. Sizlere bunların hiç biri ulaştırılmıyor.
         Devam edelim.
         Bir okulda hiç gezi yapılmamış, hiç veli ziyaret edilmemiş ve hiç etkinlik düzenlenmemiş olsun.
         Ama müdür bunların hiç birine        “yapılmadı” diyemez. Derse orada durması biraz sıkar. Bu durumda müdür yardımcıları, öğretmenler bir araya gelerek bu soruları kendilerine uygun olarak cevaplarlar. Sonra öğrencilerinkisini her sınıf öğretmeni kendi doldurur. Ve devamla velilerininkini de öğretmenler. İşlem tamamadır. Okula laf gelmesin diye her şey olmasa da oldu gösterilir ve raporlaştırılarak gerekli yerlere iletilir.
         Genel durum böyledir.
         Tabi bizim veli de “bizim oğlan mendil kapmaca yarışmasından 3 adet madalya aldı, koşudan hediye yağmuruna tutuldu, birinci oldu, yok bilmem neyinci oldu diye öğünüp durur. Yıllar uzundur. O uyutanlar da yıllar sonra bulundukları yerlerde olmayacakları için bu döngünün hesabı hiç sorulmaz.
         Geçen yıllarda “Eğitim Şenliği adı altında yapılan etkinlikte benim bildiğim 250’nin üzerinde madalya dağıtılmış. Velinin birisinin çocuğuna “Mendil kapmacadan madalya verilmiş.” Geçen yıl bana da bir tenekeden bir plaket verildi. Meğer bu plaket tam 750 kişiye verilmiş. Bende zannettim ki bu teneke sadece bana verildi. Çünkü ödül olarak beni plaket aldı diye “KORGAN TEPE ALANA GEZİYE GÖNDERDİLER”.
         Diğerleri keyifte alemde…Plaket aldıklarından daha öncesinden çok fazla çalışıyorlarmış. Bu yıl yapılacak şenliklerde öğrencilere geçen yıldan çok fazla ödül dağıtılacakmış. Hedef verilecek madalya sayısı bini geçecekmiş. Bu madalyalardan öğretmen ve öğrencilere de dağıtılacakmış. Benimkisi duyum. Bunlardan velilere de verilse çok iyi olur. En azında plakatte verenin adı evimizin vitrinlerinin en müstesna yerinde kabak gibi durur ve görünür.  Bu projede bu yıl emin olun tutulur. Fikir babası olduğumdan bana da bir plaketi çok görmezsiniz sanırım. Ama bu kez Korgan’a göndermeyin. Bu kez ben Çamaş’ı istiyorum. Çünkü Çamaş’ta gelecek var. Ben öyle görüyorum.
         Bakanımız “ödev vermeyin buyurmuşlar…Çocuklar kitap okusun” buyurmuşlar. Tamam bakanım pek tutan olur mu bilinmez ama bizde pek alışkanlıklar değişmez. Öyle bir halimiz var işte…

VALİBEY KILIK KIYAFET VE SİYASET KONUSUNDA UYARIYOR
BİRİ ÇIKMIŞ : KİMSE BOŞUNA ORTALIĞI KARIŞTIRMASIN” DİYOR

        
Son olarak yetkililerimiz bir konuya açıklık getirsinler. Ordu Valimiz Sayın Seddar Yavuz kılık kıyafet ve siyaset konusunda  öğretmenleri uyarmıştı. Benim bu videoyu yayınlamamdan bazıları rahatsızlık duymuş bana aynen şöyle yazmışlar. İsmi:??????.......”kimse boşuna ortaligi karistirmasin ogretmenler Reisin sayesinde o tartişmayi çoktan bitirdi.Sayin valimiz yollarimizla ilgilensin artik.”
         Bana yönelik kullandığı bu cümleyi bu öğretmen Valimizin kendisine söylesin . Neymiş “reis hiçbir şekle benzemeyen kıyafeti bitirmiş.
         Öğretmen bana yönelik “kimse boşuna ortalığı karıştırmasın” diyor. Bana mı diyor Vali Bey’e mi diyor. İşine geldiğinde reis diyen bir çokları işine geldiğinde her fırsatta her şeyi  diyebiliyor.
         Ben buradan beni sürgün edenlere sesleniyorum. Vali Beyin sözünü ettiği kıyafet yönetmeliğine uyulmadığı gibi her fırsatta siyaset yapılarak işlerine gelmeyenlere her tür hakaret yapılıyor.
         Beni hiç yoktan sürgün edenler bunları da görmezler ise en üst yerlere kadar bu durumları ileteceğim.
         Yukarıda ki ifade bana değil Vali Bey’e…Kıyafet ve siyaset konusunda ortalığı karıştıran ben değil Vali Bey oluyor.  Ben karıştırıyor isem Vali Beyin bu ifadelerini yayınlamaya devam edeceğim. Asıl ortalığı karıştıranlar bana göre şu kıyafet ve siyaseti düşündükleri kadar öğrencileri ve okulunu düşünmeyenler…
         “Aynı cümlenin sonunda “ Valimiz yollarımızla ilgilensin artık” diyor. Akıl vermeyi de ihmal etmiyor.
         Beni Korgan’a sürgüne gönderenler bu türden yazıp çizip her türden siyasete giren öğretmen ve memurlara bir şeyler yaparlar her halde. Yapmazlarsa da kendileri bilirler. Ama ben bu tür bana hava atıp beni hala etkisizleştirmeye çalışanları deşifre etmeye, onları gerekli yerlere sayfamda ve resmi yollarla şikayete devam edeceğim. Bana ayar vermeye çalışanlar neden kendilerini bir kez yanlış yaptıklarını düşünemezler. Artık sizler devlet memurusunuz ben değil. Hani bazı siyasetçileri arkalarınıza alarak kendilerinizi güya bir yerlere getiriyorsunuz ya onlardan farkım yok. Oturduğu koltukta yediği fırçanın sonucunda koltuğunu terk eden zavallılar şimdilerde en önde yürüyerek makam ve mevki dağıtıyor . Ona mübah olan bana da helal. Yasal durumlar artık vatandaş olarak benim içim de geçerli. Ben o türden adamlar gibi yetik ve ezik değilim. İhtiyacım olan bir şey olursa devletimiz bu türden yaklaşımlara ihtiyaç duymadan vereceğine yürekten inanıyorum.
         Bakınız “Ben sizi işe alıyorum.” Diyen aracılara da devlet son olarak “taşeron” işçilerde noktayı koydu. Yakında “kendini devlet yerine koyarak ona buna nimet dağıtanlara da bir dur denilecek. Bıktı bu millet aracılardan ve şarlatanlardan.
         Devletten nimetlenerek devlete kafa tutanların devri bitiyor. Hala 15 Temmuz olmamış gibi davrananlar keşke bugün Osmaniye’de DEVLET BAHÇELİ’yi izleseydi. 15 Temmuz’dan çok önce yani Mit Krizine kadarki zamanlarda şu Fetöcü’ler” Ak Parti’de bizim devlette bizim “ diyorlardı. Ne oldu şimdi. Hala illa Fetö kafası değil hanki kafa olursa olsun bu kafada ise kendilerine bir çeki düzen versin. Devletin işlerini kendi işlerine dönüştürerek ortalığı karıştırmasın. Devlet kanun ve kurallarla devlettir. Valibeyimizin dediği gibi “ Devleti arkasına alıp gelişi güzel hareket hiçbir kamu görevlisinin işi değildir.
         Öğrencilere ödev vermeyin diyen bakanlığın sözüne uyulmama inadı ya da Valibeyin Kılık kıyafet ve siyaset konusundaki uyarısı bir kamu görevlisini neden rahatsız eder ki?
         Aslında sıkıntı başka…Ama biz bu filmi her gün izliyoruz ki, velilerimiz de halkta bu işi çoktan çözdü. Kimse halkın üstünde değil. Kimse devletin üstünde değil. Herkes bundan sonra işine geldiği gibi davranmamalıdır.
         Bu konularda yazmaya devam edeceğim.
         Selam ve dua ile…
         Bekir AKKAYA /14/01/2018 / KUMRU
VALİ BEYİN İLGİLİ VİDEOSU İÇİN: https://www.facebook.com/ORDUALTASTV/videos/951645921678462/

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

13 Ocak 2018

Eğri Öğüt /Video / Abdurrahim Karakoç


Hatadan,günahtan,suçtan söz etme
İnkarcı gav..tın gönlü kırılır
Sokakta açılan kıçtan söz etme
Sana yobaz diye damga vurulur
***
Bozulsun töresi ilin obanın
Bedenler tutsağı olsun modanın
Oğlu öfkelenir dümbük babanın
Omuza dökülen saçtan söz etme
***
Yeter daha fazla söyletme beni
Boynuzu en iri,en çok medeni
Sonra her toplumdan kovarlar seni
Babası belirsiz p..ten söz etme
***
Bilinmez düşman kim dost hangi safta
Hisler piyasada akıllar rafta
Yapışır alnına bir başka yafta
Mağdurdan,mazlumdan,açtan söz etme
***
Konuşmak istersen hanyadan konuş
İkinci üçüncü dünyadan konuş
Kore’den,Küba’dan,Kenya’dan konuş
Hep dışa dönük ol, içten söz etme
***
Ağzına sığanı yutsun balıklar
Düşünsün düşünsün dursun culuklar
Varsın kanımızı emsin sülükler
Bırak intikamdan,öçten söz etme
Abdurrahim Karakoç

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Kumru Halk Eğitimi Merkezi Türkü Proğramından

Hatırlayabildiklerim Kadarıyla Resimdekiler (Soldan Sağa)
1. ? 2. Hasan Arınlık 3. Ahmet Nedim Yurt 4 ?  5. ?.....6 ? .7 Ahmet Tanrısever 8 ? 9 ? 10 Afan Çıtak 11. ? 12 Fahri Gürgezoğlu 13 ? 14 . Nazmi Ertürk 15 ?
Öndekiler - Soldan Sağa
1. Tahsin Nas 2. ? 3.? 4.? 5? 6? 7. Emre Çaya 8. ? 9.? 10 ? 11.? 12? 13. Bekir AKKAYA 

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Kaymakamımız Ali Çalgan' la Kınalı Çay Bahçesinde


Resimdekiler; Soldan sağa:
1. Ekrem Saygı (Mlli Eğitim Şefi) 2. Ahmet Nedim Yurt (Öğretmen)  3. Fahri Gürgezoğlu (İmam Hatip ve Sendika ve Din Görevlileri Dernek Başkanı 4. Ali Çalgan (Kumru Kaymakamı) 5.  Tahsin Nas ( Milli Eğitim Şube Müdürü ) 5 Bekir Akkaya (Öğretmenevi Müdürü -Öğretmen)  6. Fatma Akkaya (VHKİ- Vergi Memuru)
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Bir zamanlar Kumru Erçallar Kültür Sarayında Proğram Sonu

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Bir zamanlar Kumru Erçallar Kültür Sarayı


©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Benim her şeyim kütüphanem


11 Ocak 2018

2003 Yılında www.kumru.org(KUMRU HABER)' in İlk Sayfası ~ KUMRU BELGESEL

2003 Yılında www.kumru.org(KUMRU HABER)' in İlk Sayfası ~ KUMRU BELGESEL

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©©
Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

9 Ocak 2018

Meşrubat Kumru'dan, Türkü CD'den, Şenlik Yaylada, Cukkalar Belediyeden. (2010 Afişi)

Valla ne demek lazım gelir bilmem ki?
CD'lerden okunan türkülerden sanatçı denilen kültür yobazlarının aldığı paralar hep belediyeden giderdi. Şenlik yapılan yerlerde su olmadığı gibi tuvaletlerde yoktu. Güneşin altında hiç ağacın olmadığı alanlarda ihtiyaçlarını kimin nereye yaptığı pek belli olmazdı. Kimimizde cebimizde poşet taşır içine pisler arabanın kasasında Kumru deresine getirirdik. Meşrubatları Kumrudan götürür yayla suyu hiç görmeden geri dönerdik. Aklımıza göre de güya şenlik yapardık. Şimdi hala o boklu şenlikleri özleyenler var. Ne diyelim alt yapısı olmayınca başkaları yapıyor diye bu tür özentili kişiler yüzünden daha çok gariplikler yaşamak bizim hakkımız. Hem de fazlası ile...,
Bekir AKKAYA/KUMRU

©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©

Kirlenmemiş Bir Pınar Halil Tatlıgül Hoca / Doç.Dr.Ahmet ÇAPKU

Ordu Fatsa- Kumru yolu üzerindeki İslamdağ beldesindeki bir Kur’an Kursu’nda fedakar bir şekilde talebe yetiştiren, güzel ahlak, ilim ve edep sahibi örnek insan merhum Halil Tatlıgül Hoca 1 Mayıs 1990 tarihinde vefat etmişti. Etrafına güzel kokular saçan ve ardında güzel izler bırakan merhum Halil Tatlıgül hocayı rahmetle anıyor ve sizleri Ahmet Çapku hocanın merhumu anlatan güzel yazısı ile baş başa bırakıyoruz.
Halil Tatlıgül hoca, Rizeli Mustafa Yıldız hocadan Arapça icazetini aldıktan sonra memleketine (Çokdeğirmen Köyü) gelmiş ki, onun gelişi de apayrı bir konudur. Zira üç yıl boyunca (ilmî çalışmasına sekte vurmasın diye olsa gerek) Rize’de okurken izini tozunu kaybettirmişmiş! Babası, oğlunun dönüşünü, sevincinden kurban keserek karşılamış!
Halil hocanın yolu günün birinde Çatak’a (şimdiki İslamdağ) düşmüş ve orada eskilerin tabiriyle ‘mektep hocası’ olarak tutulmuş. Önce iki odalı bir ev temin edilmiş. Bir odasında henüz hayatının baharında Halil hoca oturuyor öbür odada dersler yapılıyor. Hoca efendi, talebeleriyle yemek yapıp yer, kimi zaman aç kalır ama kimseye bu babda bir şikayeti yoktur.
Önce iki kişi olan talebeleri dörde, sekize ve nihayet ellilere çıkıyor. Sığmıyorlar odaya. Başka bir yere geçiş yapıyorlar. Nihayet Kur’an kursu yapılmasına karar veriliyor. Talebelerin sayısı gün geçtikçe artıyor. İnşaat hızla tamamlanıyor.
Gece gündüz gayret
Halil hocanın gecesi gündüzü belli değildir hizmet adına. Zaten o, ömrünü hizmete adamış biridir hayatı boyunca. Talebelerin yetiştirilmesi, etraf köylerde cenaze, mevlid, nikah merasimleri, dargınların barıştırılması, fetva işleri, sağ sol davalarının olduğu muhataralı devrelerde çekilen sıkıntılar, Kur’an kursunun yanına yapılan cami ve bütün bunların gelir gider işlerine bakılması, hocaya yakınlık peyda etmek ve onun sohbetine, özel duasına mazhar olmak için sürekli gelip giden misafirler…
Ez cümle hayatında doğru dürüst doyasıya uykusu bile olmamış Halil hocanın.
Kimi zamanlar sabah namazı sonrası falan köye filan (cenaze…) için giden hoca, ikindi sonrası kursa gelir ancak onu bekleyen en az on-onbeş misafiri vardır. Akşama belki yatsıya kadar onlarla ilgilenir, sonra da talebelere, gecenin on ikilerine kadar ders verir imiş.
Yorulur, kimseye halini arzedemez, hastalıklar onu bir taraftan bunaltır ama o, her şeye rağmen gerek talebelerle ilgisini, gerek çevreden gelen sevenleriyle münasebetlerini, gerek ailesi ve çocuklarıyla olan birlikteliğini ve gerekse özel zikir-virdleriyle sürekli bir akış içinde adeta bir koşturmaca halinde görevine devam etmiştir.
Mesai anlayışı
Görev saatini, kendisine memuriyet kanunu icabı belirlenen saatler olarak tayin eden nice hoca-memur görmüşümdür. Sabah sekiz akşam beş memurlarıdır sözünü ettiğimiz kişiler. Fakat Halil hoca ve Terme’deki benim de hafızlık hocam Niyazi Kasapoğluhocada böylesi bir zaman tahdidi söz konusu olmamıştır.
Niyazi hocamdan örnek verecek olursak, kışın gecenin onunda onbirinde evine gider, sabahın o ayazlı soğuk gecelerinde dört dörtbuçuklarda kursta biterdi. Sabah ezanı okunurken hafızlık talebelerinin derslerinin neredeyse üçte ikisinin dersi dinlenmiş olurdu! Her yıl ve her zaman böyleydi onun ders anlayışı. Halen de öyledir. Mesai mi? Mesaiyi melekler yazıyordu. O kadar!
Nitekim Halil hocamızın, rahmetli olmadan evvel; “Ben ölürsem siz, Termeli Niyazi hocaya gidiniz” dediğini bana Niyazi hocam söylemişti geçen yıl kendisiyle yaptığım bir sohbette. Hasılı bir insanın ve hele bir talebenin gönlünü nasıl İslama kazandırabiliriz kaygısını sürekli yaşamış biri olarak karşımıza çıkar Halil hoca ve onun gibiler.
Sııntılı günler
Nitekim Çatak’a geldiği ve talebelerinin sürekli artışı karşısında o civarın önde gelenleri ona; “Hocam, gelin sizi kadrolu olarak buraya tayin ettirelim” dediklerinde Halil hoca; “Yahu bu biraz bana (teftiş vesaire açısından) sıkıntı getirir. Siz, benim karnımı doyurun yeter. Ben sizden başka bir şey istemem ki…” diyerek onların bu talebine bir şekilde karşı durmuşmuş.
Ancak zamanla kadrolu olmuş ve hocanın tahmininin de bir şekilde tahakkuk ettiğini söyler onu yakından tanıyanlar. Hocamızın hayat hikayesini bilenlerden dinlediklerime göre o, bu noktada epey sıkıntılar çekmiş zamanında.
Kimi insanlar/hoca-memur vb. istedikleri ortamı hazır bulamayınca bir an evvel o belde-bölgeyi terk etmeyi tercih ederler. Torpil, rapor vesaire ile ister ki hemencecik oradan uzaklaşıp biraz daha iyi bir yere geçsin. Halbuki böyle bir düşüncenin tam zıttı istikamette bir yaklaşım buluyoruz biz Halil hocanın zihniyetinde.
Karanlığa küfretmek yerine bir mum yakmak hatta bir mum olup orayı aydınlatmak anlayışıdır bu. Etrafı, istenilmeyen bir yığın insan kaplamış olabilir fakat mühim olan, bu tür insanlara ilim-irfan, edep-erkan yönlerinden bir model, tutunacak, sığınılacak bir liman olabilmektir. Hakikaten hocamızın etrafı da böyle olmuştur.
Halil hoca Çatak’a geldiğinde oraların epey sıkıntılı yerler olduğu söylenir. Fakat kendilerinden çekinilen nice insan bile, Halil hocayı görünce çeketinin düğmelerini ilikler, hoca efendinin karşısında saygı duruşuna geçer, hoca oradan geçerken onlara selam verir ve onlar da; “Hocam bir emriniz var mıdır?” diye sevgi ve hürmetlerini beyan ederlermiş.
Halk, yanlarına yaklaşmaktan korktukları bu tür insanların Halil hocaya karşı bu denli saygılı olduklarını görünce şaşa kalırlar ve, nasıl oluyor bu böyle, demekten kendilerini alamazlarmış.
Bugün dahi İslamdağ beldesinden geçen ve Halil hocayı tanıyan pek çok şoför, arabasının müzik çalan teybini susturur ve muhtemelen içinden hoca efendiye bir fatiha gönderir, biraz aşağıya inince de teybini tekrar açar. Ben bunu şu hikmete bağlama eğilimindeyim: “Allah sevdiği bir kulunu başkalarına da sevdirir.”
Örnek bir anlayış
Memurîn sınıfından olan cami görevlileri ve diğer memurlara yıllık olarak yapılan zamlar konusunda Halil hoca; “Yahu devlet şu kadar memura bu kadar zammı nasıl bulup da veriyor acaba!’ demekten kendini alamazmış. Aslında onun bu sözünün altında kendisi de bir memur olarak ‘acaba ben, bu millete bu kadar maaşı alma noktasında ne verebildim ki, devlet bana bu kadar maaş veriyor. Hak edebildim mi sanki?!” diye kendini hesaba çekmesi söz konusudur.
Tam bir duyarlılık örneğidir bu yaklaşım. Bırakalım az maaş ve az verilen zam hikayelerini, bu aziz millete, üstlendiğim görev icabı ben ne verebildim düşüncesi vardır onun zihninde. Grev, görev ihlali, gereği yokken alınan raporlar, kafadan kullanılan izinler (!) ve buna benzer uygulamaların görev açısından Halil hocamızın zihninde acaba nasıl karşılığı vardı sorusunun cevabını bizatihi hocamızdan öğrenmeyi ne çok isterdim…
Halbuki cami görevlilerinin maaşlarının diğer memur kesiminden daha aşağı seviyede olduğunu ve Halil hocanın aile fertlerinin sayısının kabarık oluşunu dikkate aldığımızda bu yaklaşımın daha bir önem kesbettiğini söyleyebiliriz.
Emek olmadan olmaz
Hasılı emek olmadan yemek olmaz sözü gereği Halil hoca, mektep hocası olarak geldiği Çatak’ta Kur’an kursu, cami, küçük bir kütüphane, yüzlerce (belki binlerce?) talebe ve bir o kadar, sohbetlere katılan cemaat ve oluşturulan imanlı-ahlaklı-edepli bir muhit hediye etmeye muvaffak olmuştur. Tabi bunda hoca efendinin hasbî gayretleriyle gecesini gündüzüne katarak ve iman sevgisini ortaya koyarak yaptığı çalışmalar etkili olmuştur şüphesiz.
Her başarılı erkeğin ardında başarılı bir hanımı vardır derler. Bu noktada hocamızın rahmetli hanımının da hocamızın hizmetlerine katkısı olmuştur kanaatindeyim. Çocukları (Abdulfettah ve Abdurrahman beyler) bunu ‘yüzde elli’ olarak düşünüyorlar, bana ifade ettiklerine göre. Benim bu tür hanımefendilere ‘sessiz kahramanlar’ diyesim geliyor. Toplumumuzun ruh hamurunu yoğuran sessiz ve fakat derinden işleyen ruh insanlarıdır onlar.
İmam Gazzâlî’nin âlimler için ‘dünya âlimi’ ve ‘ahiret âlimi’ ayırımı Halil hocayı anlamımız noktasında önem arzeder. Hüccetü’l-İslâm Gazzâlî, İhyâu ulûmiddîn isimli meşhur ve mâruf muhalled/(kalıcı-klasik) eserinde dünya âlimlerini, tabir yerinde ise nokta kadar menfaati için virgül gibi eğilen, ilmin şerefini ayağa düşürüp beş paralık eden ve böylece kendilerini ve toplumu perişan eden kişiler derekesine indirgerken; ahiret âlimlerini, hedefleri Allah rızası ve ahiret kaygısı olan sahici âlimler olarak nitelendirir
Bununla birlikte Halil hocanın ‘ilm-i tevâzûa’ bürünmesi de apayrı bir husustur. Meyveleri olgunlaştıkça dallarını aşağı eğen ağaç gibi hoca efendi, tam bir tevâzu ehli insan olmuştur. Onun hayatı üzerine muhterem pederim (Mehmet Çapku) ile hemen her konuşmamızda babacığım bana şunları söyler:
“Oğlum! Halil hoca vaazlarında, anlattıklarını sanki kendine söylüyor ve o mecliste herhangi bir hatalı, kusurlu biri varsa o kendisi imiş, başkaları ise tertemiz imiş gibi bir halet-i ruhiyeye bürünür ve bu doğrultuda konuşurdu. Halbuki kimi hocalar vaaz kürsüsüne çıkınca kürsüyü yumruklar, bağırıp çağırır ve sanki camide, mecliste suçlu ararmış gibi konuşurlar. Halil hoca ise Allah’ın garip bir dervişi gibi idi.”
Kabir taşında
Hoca efendinin notları arasındaki bir belgedeki şu şiir de bunu yansıtır niteliktedir:
“Min kelâmi ulemâi’l-âhireti [ahiret âlimlerinin sözlerinden]:
Eli boş gidilmez gidilen yere
Rabbim boş gelmedim ben suç getirdim
Dağlar çekemezken o ağır yükü
İki kat sırtımla pek güç getirdim
Hocamızın kabrinin baş taşına yazılan şiir de aynı minval üzeredir:
Dilerim bakmaya Rabbim yüzümün karasına
Merhem-i rahmet süre masiyetim yarasına
Kereminden ne kadar mücrim isem kesmem ümid
Giremez kimse Efendiyle kulunun arasına
Çok sevilirdi
Bizim insanımız, sevdiği biri vefat edince onu evliyalık makamına yükseltir, der Ahmet Hamdi Tanpınar. Öyledir gerçekten. Fakat Halil hocamızın keramet ehli olduğuna dair pek çok rivayet dinlemiştim onu tanıyanlardan. Onun bu kadar sevilmesi bile bir keramet değil midir?… (Sevmeyeni yok muydu, elbette onlar da eksik olmamıştır. Fakat iman taşıyan hemen herkesin onu sevdiğine tanığız sadece.).
Hocaefendi başta talebeleri olmak üzere etraf köylerdeki pek çok insana dini anlatma ve sevdirme noktasında durmak bilmeksizin gayret etmiş ve onlara İslam sevgisini kazandırmaya çalışmıştır. Kim bir şeye ne kadar emek sarfederse o şeyi o kadar sever ve onu sevdirebilir.
Pekiyi acaba hocayı yakından tanıyanların hocaya olan sevgi derecesi nedir diye sorulacak olursa şunu söyleyebilirim. Kendisini tanıyan ve sevenlerle yaptığım pek çok söyleşide, ona talebe olmuş ya da onunla şöyle böyle hatırası olmuş insanlar, o özel ve güzel anları sanki tekrar yaşıyorlarmışçasına bana anlatırlarken göz yaşlarına hakim olamıyorlardı…
İşte bu nokta, Hoca efendiyi tanıyanların ona dair duygu ve düşünceleri hususunda insana her şeyi özetleyen, sözün bitip sükûtun başladı yerdir…
Örnek bir şahsiyet
Hasılı bizler, dünyaya bir kez gelen insanlar olarak ‘iman-ahlak ehli bir insan evladı’ olarak kaldığımız ve bunu sevdirebildiğimiz oranda Hakk ve halk gönlünde yer edebiliriz. ‘Efendim bu devirde olmaz, çok zordur’ gibi mazeretlerle sadece kendimizi avutabiliriz. Çünkü önümüzde Halil hoca gibi bir numûne duruyor, gönül verilirse bu işin olabileceğine dair.
Zaten onu büyük kılan da bu zor zamanda bize, elle tutup gözle görebileceğimiz bir numûne oluşu değil midir?
Allah kendisinden, ehlinden ve onun yetişmesine katkıda bulunan herkesten razı olsun. (âmîn).
Not: Bu yazı Kumru.org sitesindeki Halil Hocada Sorumluluk Bilincine Dair başlıklı yazıdan kısmi olarak iktibas edilmiştir.
Bekir Akkaya'nın Notu: www.kumru.org sayfası Bekir Akkaya'nın 2000 yılında Almanya'da yaşayan Mehmet Arşın sponsorluğunda kurulan Kumru İlçesine kazandırdığı ilk site olup şu anda tarafımızdan kapatılmıştır. Bekir Akkaya 10.01.2018/KUMRU
Not: Mustafa Yıldız hoca zekasından dolayı Halil Tatlıgül Hoca’ya Zeki ismini eklemiştir.
Ahmet Çapku/ DinKulturuAtolyesi.com
KAYNAK : http://www.dinkulturuatolyesi.com/ahmet-capku-kirlenmemis-bir-pinar-halil-zeki-tatligul-hoca/
*******
©© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 ©© Sitemizde yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm metin, resim ve içeriğin hakları https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. 5846 Sayılı Kanuna rağmen çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir. ©