Biliyor musunuz, toplum
gittikçe duyarsız hale geliyor. Her tarafta karşınıza egoistliğin çirkin
yüzü çıkıyor…
Bir anlamda bundan,
herkes sorumlu…
En başta da medya…
Her Allah’ın günü olumsuzlukları haber yapıyor. İşleri güçleri kötülükleri
teşhir etmek…
Bu sefer insanlar bunları
duya duya olumsuz olaylara ve görüntülere karşı duyarsız hale geliyor. Adetâ
bir kanıksama ortaya çıkıyor.
Ondan sonra da ekran
karşısına çıkıp hiç sıkılmadan, “Neden bu hale geldik?” diye
soruyorlar…
Neden olacak?
Genelde onların reyting
hırsı yüzünüzden… Ne kadar çok seyredilirlerse gelirleri o kadar artacak…
İşte size bir misâl:
Yıl 2011.
Nisan’ın on sekizi… Güpe gündüz ünlü bir kişi bıçaklanıyor! Adamcağız can havliyle kendisini sokağa atıyor. Hem
de işlek bir caddenin ortasında… Adamcağızın feryadı yürek parçalıyor.
Etrafından kendisini hastaneye götürmeleri için yardım istiyor. Hiç kimse
kulak asmıyor. Oradaki taksilerden birisine yöneliyor; kapıyı bile açmıyorlar…
Gelenler de durmuyor… En sonunda bir ticari taksiye atlayıp hastaneye
yetişiyor.
Bu olayı akşam
haberlerinde bir televizyon kanalı, görüntüyü de vererek, bir öğretim üyesi psikologla
yorumluyor… Daha çok insanların duyarsızlığından şikâyet ediliyor.
Bir ara sunucu, olayı
kaydeden kişinin kendi kameramanları olduğunu söylüyor. Hem de övünerek.
Şimdi sormak lazım…
-Neden bu
kameraman yardımcı olmadı?
Öyle sanıyoruz ki,
haberini taçlandırmak istiyordu…
Nasıl mı?
Bıçaklanan kişinin
çığlıkları ve araba bulamayışı onlar için iyi bir haber sayılırdı. Bir
de bunun üstüne ölüm haberi yaparsa, kim bilir, ne ödüller alacağını
hesaplıyordu!
Kafa yapısı bu!..
Öyle ya, keçi can
derdinde kasap et derdinde!
Diğer taraftan
insanımız gerçekten sahipsiz. Öyle ki kendi kendine bile sahip değil!
Siyasîler nerdeyse
bütün vakitlerini, sonraki döneme kendilerini nasıl taşıyacaklarının hesabını
yaparak geçiriyor. Hem de en samimi arkadaşlarını bin bir hile ile saf dışı
etmeye çalışarak… Arada bir yaptıkları iyi işleri de sanki kendilerini oralarda
tutmak için yapıyorlar. Zavallı halk da bunlara kanmak zorunda kalıyor… Çünkü
başka seçenek yok… Kafası uyuşturulduğu için aramayı da düşünemiyor… Belki de
işlerine, köleliğin rahatlığı daha iyi geliyor. Çünkü hürriyet hem kafa istiyor
hem de gayret!.. Üstelik risk de almak gerek.
Yöneticilerin çoğu
ise kurnaz… En büyük hünerleri de idare ettikleri insanları birbirine düşürmek!
Okullar eğitimden
uzak…
Aileler yetersiz ve gamsız.
Çocuklar medyanın oyuncağı…
Kazanma hırsı bütün
vicdanları esir almış…
Peki, böyle bir
ortamda yaşayan kişiler nasıl bir karakter geliştirir, dersiniz?
Görünenlere
bakılınca bunu anlamak zor değil.
Sokakta birileri
kavga etse ya da öldürülse, kaç kişi dönüp de bakar? Yoksa “Beni sokmayan
yılan bin yaşasın, neme lâzım” deyip kaçar mı?
Mahkemeler derseniz
o biçim… Dava üstüne dava!.. Nerdeyse herkes birbirinden şikâyetçi…
Kısaca vatandaş,
orman kanunlarına göre hayatını yaşıyor. Köyünde de böyle, kentinde de…
Herkes birbirinden korkuyor…
Çoğu şehirlerin
havası, kömür ve kamyon çetesi yüzünden kirli… İnsanlar zehirli gaz soluyor!
Buna rağmen seçim
arifelerinde siyâset (toplum yönetimi) bilmez siyasetçiler, büyük
projelerden bahsedebiliyorlar…
Toplum en önemli
sosyal sermayesi olan güveni kaybederse, bunların hiçbir anlamı olmayacaktır.
Öyleyse, daha fazla
vakit kaybetmeden bir şeyler yapmak gerek…
İyi bilinmeli ki gemi
su alınca kimse kendisini kurtaramaz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sayfamızda yazmak ve paylaşmak isteyeler
kumruhaber@gmail.com bildirebilir...